Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ mail Evin’e yol çizdiler, Değer Eraybar, Yavuz Işılay’ı keşfetti, Tuğrul Demir Özhan Canaydın’ı. Bugünün ünlü üniversite hocaları Köksal Bayraktar, İzzettin Doğan, Candan Akad, Asaf Savaş Akat, Niyazi Öktem, İbrahim Hızalan, Engin Yazıcıoğlu önlerindeki Oğuz İmregün’ü, Orhan Aldıkaçtı’yı, Zahit İmre’yi, İlhan Postacıoğlu’nu, örnek aldılar, Ali Sirmen, Mehmed Ali Birand, Turhan Ilgaz, Yıldırım Çavlı, Fatih Altaylı’nın önünde de Abdi İpekçi, Çetin Emeç gibi örnekler vardı. Galatasaray Liseliler kendi aralarında kaderlerini etkileyecek bağlar içindedir. Apayrı bir form dediğiniz bu olmalı, benzerliğimiz karşılıklı etkilenmemizden ve çok büyük bir kazan içinde beraber pişmekten doğuyor. Bir yandan çok benzeşiyoruz, öte yandan hepimiz ayrı kişiliklerde insanlarız. Çetin Altan da Galatasaray Liseli, Mehmet Şevki Eygi de... İnançlarımız, politik görüşlerimiz, duygusal yaşamımız parmak izlerimiz kadar çeşitli, ama sonunda hepimiz Galatasaray Liseliyiz. Okulun tarihi bir yerde ülkenin de tarihi gibi… Kesişmeleri, birbirlerine değmesi, gerilimleri az değil… Toplumsal, siyasal olayların gün geliyor göbeğinde kalıyor ve/veya yer alıyor Galatasaray. Kurulu olduğu yer itibarıyla bu bağlamda da hayli gözleme haiz… Bir 67 Eylül olaylarını sade bir o kadar da etkili dille anımsatmanız mesela… Bu hali, böylesi kilometre taşı olayları örnekler misiniz kendinizi de çatıya yerleştirerek? Siyasi baskılar, iktidar değişimleri böyle köklü okullar için hiç kuşku yok ki bir kâbus olsa gerek… Bu bağlamda okulun tarihinde neler yaşandı/yaşadınız? Galatasaray Lisesi her zaman Türk sosyal yaşamının nabzını tutmuştur. Benim okuduğum dönem 67 Eylül’ü de yaşadı, 27 Mayıs’ı da. Okulda bu tür olaylardan doğrudan etkilenen çok arkadaşımız olmuştur. O dönemlerde okulda Rum, Ermeni ve Musevi arkadaşlarımız oldukça fazlaydı. Sınıf arkadaşınız bir Rum ya da Ermeni çocukla beraber 67 Eylül’ü yaşamak ne anlama gelir düşünün. 27 Mayıs ertesi bazı arkadaşlarımızın babaları, amcaları Yassıada’ya götürüldüler, içlerinde idamla yargılanlananlar oldu, Erhan Keleşoğlu’nun babası intihar etti. Bu acıları değişik siyasi görüşte olsanız bile, yanı başınızda ağlayan arkadaşınızdan farklı hissetmeniz mümkün mü? Galatasaray Lisesi, Türkiye’deki tüm kurumlar içinde siyasi baskılardan, iktidar değişikliklerinden en az etkilenen kurumlar arasındadır. Bu nedenle ne bizden öncekiler ne de biz kâbus yaşadık. Bizden sonraki dönemler arasında özellikle 12 Eylül öncesi ve sonrası sağsol çatışması okulu ilk kez etkiledi. Bu dönemin siyasi koşulları Galatasaray Lisesi tarihinin en talihsiz yıllarını yaşamasına neden olmuştur. 1960’lı yıllarda, okuldaki siyasi görüş ağırlıklı olarak sosyal demokrat yanlısı bir görüş olmuştur. Çoğumuz Demokrat Parti karşıtıydık. Ama bu kendi aramızda bir çatışmaya neden olmazdı. Ben 28 Nisan’da okuldan kaçıp Beyazıd Meydanı’nda bağıranlar arasındaydım, 27 Mayıs günü sevinçten az kalsın ölecektim. Ama iş okula gelince Mehmet ve Yusuf Dülger’in, Erhan Keleşoğlu’nun acılarına da ortak gene ben ve aynı görüşteki arkadaşlarımdık. Bu kilometre taşlarını bu çatı altında böyle geride bıraktık. Kemal Suman ilk defa kitap yazmıyor, dolayısıyla önceki kitaplarınızdan ve araştırmalarınızdan, yazılarınızdan bah seder misiniz son soruda? Ve koleksiyonlarınızdan ve İtalyan sinemasına olan tutkunuzdan? Bu ilk kitabım değil. İlk yazdığım kitap 23 yaşlarındayken süren sahte Mike Hammer serilerine yetiştirdiğim bir kitaptır. Adını da “Amansız 45’lik” koymuştum. Yayımlandığında ismi “Amansız Afet” olmuştu. Bir yerlerde bir kopyası olmalı, bulursam çok sevineceğim. İkinci kitabım, “Kâh OradaKâh Burada” başlığını taşır. Remzi Kitabevi tarafından 2001’de yayımlanmıştı. Birkaç baskı yaptı. Uzun yıllar turist rehberliği yaptım, bu dönemlerde şahit olduğum ve Türk turistlerin başlarından yabancı ülkelerde, yabancı turistlerin de ülkemizde başlarından geçen trajikomik olayların anlatıldığı bir kitaptır. Daha sonra Prof. Niyazi Öktem’in hazırlamış olduğu bir kitaba gazeteci arkadaşım Turhan Ilgaz’la getirdiğimiz öneriyi, Niyazi Öktem isimlerimizi kitabın yazarları arasına katma inceliğini göstererek, beni bir kez daha kitap yazarı yaptı. Son kitabım bu söyleşiye konu olan Bitmeyen Mektep. Bundan sonra, bir Japon turistin gözünden Türkiye’yi anlatan bir kitap gelecek. Araştırma ve inceleme yazılarım başta Cumhuriyet olmak üzere değişik gazetelerde ama özellikle Tombak, Pleasure, Antik Dekor, Bütün Dünya, Akademist, Collection gibi dergilerde yayımlandı. Bu türden 100’ün üzerinde yazım var. Yazıların ağırlığı antika, koleksiyon, mekanik tarih, şarap tarihi, İtalyan komedi filmleri üzerinde. Ailece topladığımız 450 parçadan oluşan bir terazi ve ağırlık ölçüleri koleksiyonuna sahibiz. Bu haliyle ülkedeki, en değerli demesem de en büyük koleksiyonlardan biridir. 500’ü aşkın sayıda ve yaşları bir asırın üzerinde olan dikiş makineleri, daktilolar, mutfak ve berberlik aletleri, marangozluk aletleri, topografik ve astronomik aletler koleksiyonumuz da şimdilik alanında rakipsiz görünüyor. Bu sayıda benzer alet Koç Müzesi’nde bile bulunmuyor. Özellikle dikiş makinelerini ileride kurulacağını umduğum bir tekstil müzesi için saklıyorum, bunlar bu konunun gerçekten ilk örnekleri ve benzerlerini müzelerde bile görmek olası değil. İtalyan komedi filmleri özel merakım. Rehberlik yaşamımda İtalyanca ve İspanyolcayı oldukça genç yaşlarda öğrendim. Bu ayrıcalık bana bu dillerde filmler izleme imkânını verdi. İtalyan komedi sineması bir zamanlar dünyada rakipsizdi. Toto, Peppino de Filippo, Mario Castellani, Alberto Sordi, Giancarlo Giannini gibi oyunculara hayrandım. Onların eski filmlerini bugün dahi izlerken büyük keyif alıyorum. Kitabınızda sizden başka yazarlar da var. Evet var. Ben bu dönem içinde her hocada okumadım. Aralarında mutlaka bu kitapta yer alması gerekenler vardı. Bazı önemli hocalarda okumuştum ama onları benden daha iyi tanıyan arkadaşlarım vardı. Pierre Dubois’da okudum ama onu Niyazi Öktem kadar, Muvaffak Benderli’yi de Ali Sirmen’in tanıdığı kadar bilemezdim. Böylece Hıfzı Topuz abim, Ali Sirmen, Atilla Dorsay, Savaş Manço, Niyazi Öktem, Turhan Ilgaz, Ömer Bozkurt, İlhan Eksen, Aydın Kunt ve Ferhan Şensoy kendi kalemlerinden okulu ve hocaları anlattılar ve bu kitaba büyük bir zenginlik kattılar. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Bitmeyen Mektep / Kemal Suman/ GiTa Yayınları / 526 s. SAYFA 11 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1021