Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
JeanLouis Fournier’den ‘Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam’ Bir çocuğun gözünden baba 1938 yılında Arras’ta doğan, yazarlığının yanında televizyon programları da hazırlayan ve 2008’de Prix Femina Ödülü’nü kazanan JeanLouis Fournier, Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam‘da bir çocuğun gözünden şakacı, kahraman ve sorunlu bir babayı, kendi babasını, otobiyografik bir biçemle anlatıyor. Bunu yaparken kaygılar, korkular; hüzün, sevinç ve yaşanmamışlıkların yanı sıra küçük mutluluklara da değiniyor. Ë Ali BULUNMAZ aba imgesi, çocuğun gözünden bakıldığında daha da ayrı bir önem kazanır. Baba kimdir? Çocuğun yaşamında nasıl bir yere sahiptir? Çocuğun hayatında baba hangi noktalarda etkindir? En önemlisi baba, çocuk için ne ifade eder? Bu ve benzeri soruların yanıtları zaman içinde verilir. JeanLouis Fournier, kendi gözünden babasını, hayatından kesitler sunarak anlattığı kitabı Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam’ı annesine ithaf etmiş. 15). Fournier bunu da, içkinin onu değiştirmesine bağlar. DOKTOR BABA Babasının başarılarına, kazandığı bir yarışmaya atıfta bulunan Fournier, bununla gurur duyduğunu aktarır. Mesleğinde sözü geçen ve kendisine hep başvurulan bir doktordur. Evin kapısındaki levhada “fakülte ödülüne layık görülmüştür” yazısının bulunması da bunun kanıtıdır. Ama Fournier, levhada babası hakkında “yalnızca iyi şeylerin yazılı olduğundan” yakınır gibidir (s. 17). Babasının pek çok kez intihara kalkıştığını okuyucuya duyuran Fournier, bunun herkesin içinde ve çok “normal” bir durummuş gibi gerçekleştiğini de ekler. Bir başka deyişle, intihar girişimleri aile içinde adeta şaka gibi algılanmaya başlanmıştır. Fournier, “hastaların babasını gördüğünde artık ölmek istemediklerini söylediğini”, çünkü “neşeli olduğunu, bilgiçlik taslamadığını ve surat asmadığını” (s. 27); hastalarına karşı iyimser ve başarılı bir doktor olan babasının, aynı zamanda herkes tarafından “yüz yıl yaşayacak kadar güçlü bir adam” biçiminde algılandığını da anlatır (s. 31). Baba, savaş yıllarının direnişçisidir beri yandan. Bu nedenle silahı da vardır. Ama bu silah, annelerini öldüreceğini söylemesinden dolayı çocukları korkutur. Bu korku evde sürekli canlıdır, çünkü Fournier’in babası sık sık bu düşüncesini yüksek sesle dile getirmektedir. Fournier, babasının korkutuculuğundan dem vururken “iki ayrı kişiliğe sahip olmasından şikâyetçidir” (s. 38): Onun filmlerdeki gibi olmasını çok istemektedir; filmler çoğunlukla en sonunda iyilerin kaldığı ve kazandığı bir kurgudur. DUYGUSALLIĞIN EŞİĞİNDE Babasının duygusallığını, sanki bir umuda sarılmışçasına betimleyen Fournier, bunu çok daha iyi anlamasını sağlayan olayın Fransa Bisiklet Şampiyonası’nı, sevdiği bisikletçinin kazanmasıyla ağlamaya başlaması şeklinde not eder (s. 55). Fournier babasının kendisinden hoşlanmadığını anlatırken, belki de ilk kez ilgi göstermesini sevinçle karşıladığı bir olayı da es geçmez. Babasıyla kafenin birinde aralarında gerçekleşen konuşma, Fournier için unutulmazdır: “O gün babam benimle ilgilendi, bana ileride ne yapmak istediğimi sordu (...) bir adamla konuşur gibi konuştu benimle” (s. 70). Yalın, katıksız ve bir o kadar da tarihi bir sevinçtir bu. Fournier, babasının artık hasta bir adam olduğunu ve sanatoryuma yattığını okuyucuya duyurur. Tedavisi devam eden, zaman zaman da sanatoryumdan kaçan babasını betimlerken, iyileştiğine ilişkin herhangi bir belirtinin göze çarpmadığını imler. Fournier, sevdiği masaldaki Kaptan Haddock karakterinin oğlu olma isteğini açıkça dile getirir: “Kaptan Haddock’un oğlu olmayı çok isterdim. Öncelikle, şatoda oturuyor olurdum ve en önemlisi Kaptan Haddock içtiğinde her zaman komik oluyordu. Hiç kimseyi rahatsız etmiyordu.” Fournier’in bu isteğini, geçmişe ve içinde bulunduğu duruma dair bir sorgulamaya ve hesaplaşmaya ilişkin bir soru izler: “Acaba babam hiç evlenmeyip, dört çocuk sahibi olmasaydı daha mı iyi olurdu?” (s. 73). EKSİK KALAN “Mutluluk çok kolay” diyor Fournier; babasının bir an bile olsa annesine iyi davranışını ve onu güldürmesini küçük mutluluğun kaynağı haline getiriyor. Ona göre “babasının ailesine iyi davranması mutlu olmaları için yeterlidir” (s. 74). Fakat Fournier, evde olmasının babasını mutlu etmediğini, çünkü “arkadaşlarıyla sürdüğü hayatın, onun gerçek hayatı ve asıl mutluluğu olduğunun” üzerinde durur (s. 75). Ölümüyle birlikte, gazetelerde babasına ilişkin yer alan şu yorum göze çarpar: “Kendini bütün insanları sevmeye adamış biri aramızdan ayrılıyor” (s. 77). Fournier burada eksik bir şeyler olduğunu hissettirir. En azından dışarıdan bakanların pek de ayırdına varamayacağı türden bir eksikik. Mezarın başındayken şunu düşünür: “Büyük olarak yaşamım kötü başlıyor” (s. 79). İçtiği ilk sigaranın ciğerlerini yakmasından ya da tam olarak babasını kaybetmesinden kaynaklanmaz bu kaygı ve sıkıntı. ÇÖZÜMLEME Fournier, babasını anlatırken bir bakıma ruhsal çözümlemelere de girişir. Örneğin doğrudan dile getirmiyorsa da, bir doktor olarak hastalarına son derece iyi davranan babasının, ailesine karşı neden olumlu tavır takınmadığını sorguluyor. En azından parçaları ortaya saçarak, okuyucuya yap bozu birleştirmesi için olanak sağlıyor. Kitabı annnesine ithaf etmiş olması, belli yönlerde babasıyla hesaplaşması, annesini yüceltmesi ve adeta geçmişte olup bitenler için, babası adına annesinin gönlünü alması şeklinde yorumlanabilir. Fournier’in metninin bir özelliği de kısa, yalın ve son derece anlaşılır biçimde kaleme alınmış olmasıdır. Adeta bir çocuğun anlatımıdır okuyucuyu karşılayan. Bu yalın anlatımda doktorluğunun sık sık vurgulanıyor oluşu, babada iyi yönler arama ve bulmaya yönelim gibi bir sonuca ulaşmayı pekâlâ sağlayabilir. Doktorluğun toplumda yardımseverlik, iyi niyetlilik ve sağlam bir konum biçiminde yerleştiği düşünüldüğünde, Fournier’in babasına karşı duyduğu ve derinlerde yer alan sevginin yansıması da denebilir söz konusu vurguya. Yaşanmamışlıkların, bazı zamanlarda yaşanmışlıklardan daha büyük travma ve üzüntüleri beraberinde getirdiği göz önüne alınmalıdır. Küçük bir çocuğun babasıyla, çoğunlukla iletişimsizlik üzerine kurulu ilişkisi, hem çocuğun babayı hem de babanın çocuğu tanımamasına yol açabilir. İşte, babası öldüğünde on beş yaşında olan Fournier, kendi hesabına en büyük eksikliğin onu daha iyi tanıyamaması olduğunu, ama bu yüzden babasına herhangi bir şekilde kızmadığını da belirtir. ? Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam/ JeanLouis Fournier/ Çeviren: Zafer Demez/ Yapı Kredi Yay./ 80 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 996 B KÜÇÜKLÜK FİGÜRÜ Fournier’in babasıyla sorunlu bir ilişkisi olduğu kitabın daha ilk satırlarından anlaşılıyor. Biraz korku, biraz öfke barındıran bu ilişki, kimi noktalarda anlık da olsa nefrete de bürünüyor. Noel’de, babasını öldürmek üzere hediye olarak silah istemesi de bunu açıklıyor sanki. İçki içen kötü adam algılamasına rağmen, Fournier babasının ailede kimseyi dövmediğini ifade ediyor. Babasının ona tek bir tokat attığını; bunun da “doğumu sırasında nefessiz kalmasından kaynaklandığını” belirtiyor (s. 13). Fournier, babasının kendisini fazla sevmediğini hissetse de, hiç şiddet görmemiş, babası kızgınlığını ona hep sözcüklerle dile getirmiştir. Küçüklüğüne dair bir fotoğrafı anlatan Fournier, babasının o yaşlarda kendisine huzur veren bir kimliğe büründüğüne değinir. Ama bunun kısa sürdüğü de açıktır. Çünkü doktor olan ve fakir insanları tedavi eden babasının, annesine kötü davrandığını hatta “annesini kardeşlerini ve kendisini öldüreceğini söylediğini hatırladığını” vurgular (s. SAYFA 6