Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN ir edebiyat izlencesinin radyo ya da televizyonda yer alması için ne gibi özellikler göstermesi gerekir? Radyoda görüntü söz konusu olmadığı için konuşmacının hazırlığı gizli kalabilir. Ama televizyonda yazıya dayanan bir konuşma iyi izlenmez. Konusunu iyi bilen kişiler doğal bir anlatım içinde görünürlerse daha çok ilgi çekebilirler. Radyoda bile okunduğu belli olan konuşma etkili bir iz bırakmaz. Dinleyenler ya da izleyenler konuşmanın doğal akışına bırakırlar kendilerini. B Bir televizyon söyleşisi, görselliği de söz konusu olduğuna göre, doğal bir akış kazanmalıdır. Nasıl yazıdaki doğallık bir biçem özelliği gösterirse, konuşma biçemi de doğal akışı içinde etkili olur. Radyolara, televizyonlara çok yönlü birer dergi gözüyle de bakılabilir. Değişik kanalları olan televizyonlarda bu çokyönlülük belli alanlarda yoğunlaşmaktadır. Örnekse TRT’nin İkinci Kanalı kültürsanata, Dördüncü Kanalı çocuk yayınına ağırlık vermektedir. Ama özel televizyonlar izleme çoğunluğunu gözettikleri için, pembe dizilere, çarpıcı haberlere ağırlık veriyorlar. Giderek kültürsanatın etkisi azalıyor. Oysa insanı kurtaran, insanı insan yapan da kültürsanattır. Bu gelişen duyarlık, bizi, bir suç toplumu olmaktan da kurtaracaktır. Kültürsanat izlenceleri üzerine Bir televizyon izlencesine emek veren kişilerin kuşkusuz bir ön hazırlık yapması gerekir. Ama bu hazırlık, sağlam bir sanat kültürü üzerine eklenmezse yeterli sonuç alınmaz. Hele bilgiçlik taslamaya kalkışılması da izlenceyi izlenmez hale getirir. “KARALAMA DEFTERİ” Kuşkusuz edebiyat kişisel bir çabayla gelişir.Takım çalışmasını gerektirmeyebilir. Kendi iç aydınlığına çekilen ozan şiirini oluşturmaya bakar. Deneme olsun, roman olsun, bir bakıma edebiyat insanın kendine doğru yolculuğudur. Okurlar da o yolculuğu kendi yalnızlıkları içinde paylaşır. Ama böyle bir çalışmanın televizyona yansıması geniş toplulukları ilgilendireceği için takım çalışmasıyla görsellik kazanacaktır. Televizyona yansıyan edebiyat izlencesi yeni çalışmalara yol açabilir. Böylece daha etkili olabilir. Belki de herhangi bir izleyici, kendinde yeni bir insan oluştuğunun ayrımına varacak, bir başka değişimin coşkusunu yaşayacaktır. KültürSanat, topluma bakışta daha hoşgörülü olmaya çağırırken günümüzde en çok gereksinim duyduğumuz başarıya ulaşmayı da kolaylaştıracaktır. Ama özel kanallar bu gerçeği anlamaz görünüyor. Örnekse “CNN TÜRK”te yıllardır etkinliğini sürdüren, Doğan Hızlan’ın bakışıyla biçimlenen “Karalama Defteri” aylardır yayımlanmaz oldu. Belki bu işin meraklısı olanlar bile “Karalama Defteri”nin artık yayımlanmadığının ayrımında değildir. Oysa Nurullah Ataç’tan ödünç alınan bu adın çağsaması yanında, Doğan Hızlan, beğenisiyle, geniş bakış açısıyla edebiyatı sevmemizi kolaylaştıran bir söyleşi ustasıydı. Neyin, nasıl görüleceğini bilen bir usta. İşinin “ehli” olan, konuşmacıya yol açmasını bilen bir usta. Siyasetin ayrıntıları üzerine “ahkâm kesmek” kolaydır. Sanatın ayrıntılarını bilmek, bunu geniş izleyici topluluklarına benimsetmek kolay değildir. Ama siyaset burgacında boğulmaktansa, insanı insan eden sanata ağırlık vermek gerekmez mi? “İkinci Dünya Savaşı”ndan sonra yıkıntı haline gelen Berlin’de öncelikle, opera ile tiyatro yapılarının onarıldığını anımsayalım. “OKUDUKÇA” TRT’nin 2. kanalında, az zamana çok şey sığdıran “Okudukça” izlencesi, kendini yenileyerek gelişme gösterdikçe, özlenen bir izlence olmak özelliğini koruyor. “Okudukça” yalnız kitap okumayı özendiren bir izlence değil. Edebiyata bakış açısı getiren, belli bir görüşün çok yönlü değerlendirilmesine de olanak ve ren bir izlence. Kuşkusuz İstanbul Televizyonu’nda Ömer Erdem gibi bir edebiyat insanının bulunması, kültürsanata çok yönlü bakmaya olanak veriyor. “Okudukça”nın danışmanlarından Birhan Keskin de, iyi bir ozan olmanın ötesinde, edebiyata geniş açıdan bakmasını bilen bir kültür insanı. Ama şunu unutmamak gerekiyor. Yarım saat süren bir izlencenin hazırlanmasında, takım çalışmasını gerektiren nice kapsamlı birikim var. İnsanın insan olmasını sağlayan her emeği saygıyla karşılamak gerekir. Görsellik kazanan kültürsanat çalışmaları daha etkili oluyor. İnsanı değiştiren bir etkidir bu! Gene TRT’nin 2. kanalında, iki deneyimli sunucu, güncel kültürsanat olaylarından yola çıkarak, sanatın yaratıcı gücünün dünyayı nasıl değiştirebileceğini düşündürüyor. “NOT DEFTERİ” Burada önemli bir edebiyat insanının çalışmasına özellikle değinmek istiyorum. Bir edebiyatçı “Not Defteri”ne neler yazar? İlgi duyduğu kültürsanat olayları kişiliğinin birer yönünü gösterebilir. “Selim İleri’nin Not Defteri’nden” izlencesi kent kültüründen sanatın değişik alanlarına, özellikle edebiyata değinen çok yönlü bir çalışma. Sağlam kültür temeli olmayan sıradan bir sunucu bu bir saatlik izlenceyi yürütemez. Selim İleri kimin kim, neyin ne olduğunu bilen bir edebiyat insanı olmasaydı, bu çok yönlü izlenceyi başarıyla yürütemezdi. Selim İleri; müzikten sinemaya, kentin çarşıpazarından edebiyata geçerken tanıdığı insanların anısıyla genişleyen bir sanat dünyasına çağırıyor bizi. Bilgiçlik taslamadan, kendinin gerisinde durmaya özen göstererek, yumuşak bir anlatımla sunuyor izlencesini. Tek kişinin bir saatlik izlenceyi doldurması zordur. Tekdüzelikten kurtarması gerekir kendini. Özellikle kent sunumlarıyla ilgili bölümler bir kadın sesine özlem duyabilir. Gene de Selim İleri’nin sesindeki uzaklıkta bizi konuya kilitleyen bir duyarlık var. izlence. Geniş bilgi birikimine saygı duyduğumuz, coşkulu konuşma yeteneğinden etkilendiğinmiz Erendiz Atasü hep şiire biraz uzak durmuştu. Bu kez onun yerini Hilmi Yavuz aldı. “Sözün Büyüsü”den değişik bir anlayışla, “Önce Şiir Vardı”, şiir sorunlarını aramızda tartıştığımız bir izlence oldu. Tartışmayı tatlıya bağlar gibi, Berin Ötenel ile Rüştü Asyalı’nın yorumladığı şiirler gecenin sessizliği güzelleştiriyordu. Ozan sataşmaları edebiyatımızda gelenek oluşturan bir konudur. Divan şiirinden bu yan “sataşmalar” saygı çizgisini aşan bir boyuta varmıştır. Bizim sataşmalarımıza gelince: Şiir dilinin değişmesiyle birlikte şiir anlayışları da değişti. Gene de “Hani bir şiir vardı” dediğimiz olur, eskimiş bir duyarlığı özleyeceğimiz tutar. Ama önemli olan yeni imgelerle, değişik bir söyleyiş biçimiyle gelişen şiirin ayrımına varmaktır. Bir de, eski bir şiiri değerlendirirken o dönemin koşulları göz ardı edilmemelidir. Şiirden anlamak, şiiri yorumlamaya çalışmak özel bir yetenek işidir. Hele çağdaş anlayışla örtük bir şiire bakmak, kalıplaşmış kavramlar içindeki divan şiirine bakmaya benzemez. Divan şiirinde “Metin Şerhi” anlayışı insanın eline bir anahtar verebilir. O anahtarla bir kapıyı açsanız bile, açılmayı bekleyen bir başka kapı vardır. Çağdaş bir şiiri yorumlarken, şiire, dilin olanaklarından bakmak gerekecektir. “Önce Şiir Vardı”nın sunucuları böyle bir tartışmanın içinde olmazlarsa tekdüze bir izlenceye düşmekten kendilerini kurtaramazlar. İyi ki şiir var, iyi ki şiiri tartışmak olanağını bulabiliyoruz. TELEVİZYONUN KÖŞESİNDE BİR ÇİÇEK Edebiyat geleneğine baktığımız zaman şiirimizin geniş bir alan oluşturduğunu görürüz. Öyle ki eski devlet anlayışında yazışmaların bile ölçülüuyaklı bir dille yapıldığı bilinirdi. Ayrıca Türçe ses uyumu olan, ezgi izlenimi bırakan bir dil. Osmanlıcanın görkemi o dili bozamamış, yatağını bulan bir ırmak gibi akmaya başlamış. “Önce Şiir Vardı” derken o dilin şiirsel inceliğini de anlamaya çalıştık. Çünkü anlatmak için önce anlamak gerekir. Özellikle, her sanatın kendine özgü bir dili olsa bile, bütün sanatların temelinde Türkçenin gücü olmalıdır. Kültürsanat izlenceleri Türkçenin gücünü ortaya çıkaracaktır. Dilin gücü depremi bile durdurabilir. Dilin gücü gerçek barışın oluşmasına yaramalıdır. Siyasetin bilimsel olmayan tanımları arasında, “mümkün olanı elde etmek, aşırı uçları bağdaştırmak sanatı” olduğu da yer eder. O barış ortamını hazırlayan dilin şiirde yoğunlaşan büyüsüdür. Gizemci bir anlayışın izini sürseniz de, toplumcu bir savaşımın içinde olsanız da, “Önce Şiir” demek için dilin gizlerini çözmek, sözcüklerle görmesini bilmek gerekecektir. Yoksul bir söz dağarı insanın kurtuluşu anlamına gelir mi? Kültürsanat izlenceleri pembe diziler, abartılı haberler kadar ilgi çekmeyebilir. Ama televizyonun köşesinde bir çiçek açar. O çiçek gülümsediği sürece barışa bir yol uzanır. Yeter ki bu izlenceleri canlı tutmasını bilelim, ilgi çeken bir duruma getirelim. Ses sanatçılığına özendirmek için şarkı seçici kurulunda görev alan, magazin dünyasındaki ünüyle anımsanan, artık o eski zamanların anısını kullanan kimi sanatçıları yadırgamamaya çalışıyorum. Ama yıllar geçince kültürsanata daha bir ustalıkla bakan edebiyatçıların da hakkını gözetmek gerektiğine inanıyorum. İnsanın kurtuluşuna yol açan bu hakkın ayrımına varmasak da, umudumuzu diri tutmaya çalışıyoruz.? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: “ÖNCE ŞİİR VARDI” Tek kişinin sunumundan söz açılırken Ulusal Kanal’da Demirtaş Ceyhun’un edebiyatın içinden siyasete bakışı da anımsanabilir. Ama ben çok yönlü bakıştan yanayım. Bir izlence ne kadar katılımcı olursa, ne kadar değişik görüşlerle ele alınırsa, ne kadar eytişimci düşüncenin gereğine uyulursa, o kadar etkili olabilir. Kimi siyaset tartışmalarında “Yorum Farkı” kırıcı kavgalara dönüşebiliyor. Belki bunda siyaset ortamındaki gerginliğin de etkisi vardır. Oysa edebiyat sataşmalarında, gönül insanı olmanın hoşgörüsü içinde, değişik görüşlerin tartışılması konuya ayrı bir çekicilik kazandırabilir. Bir zamanlar TRT 2’de Talat Sait Halman, Erendiz Atasü, bir de benim katıldığımız “Sözün Büyüsü” diye bir edebiyat izlencesi vardı. Bu izlenceye bir de konuk çağırır, ilgili konuları onunla tartışırdık. Böyle bir edebiyat izlencesinin üç yıl sürmesi gene de iyidir. “Önce Şiir Vardı” yeni başladığımız bir Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 MUSTAFA ŞERİF ONARAN SAYFA 22 CUMHURİYET KİTAP SAYI 996