Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Türkçe Günlükleri 4 Mart Çarşamba ecep Nas, Türkçe GünlükR leri’ni yakından izleyen, bana mektuplarıyla destek olan, cesaret ve özgüven aşılayan bir dost, bir öğretmen. Mektuplarından birinde, “67 eylül olayları’ derken, sözcüklerin baş harflerini büyük mü yazmalıyım?” diye sormuştu. Kendisini yanıtladım; ama yanıtı buraya da taşımak istiyorum. Türkçede ay ve gün adları, yanında rakam varsa büyük; yoksa küçük harfle başlanarak yazılır. İngilizcedeki gibi, nerede geçerse geçsin büyük harfle başlamaz. Bu uygulama anlamlıdır aslında. Yanında rakam olan gün, artık özel bir gün anlamı kazanmıştır, özel ad kapsamına girdiği için büyük harfle başlatılır. Bilgisayardaki yazım düzeltmeleri bu bakımdan çok sıkıntıya sokar insanı. Siz ”salı” diye yazarsınız, bir bakarsınız s, büyümüş, sizin sözcük durup dururken “Salı” olmuş. Sayın Nas’ın sorusuna gelince, yanında rakam olduğu için “eylül”ü zaten büyük harfle başlatarak yazmak gerekir. Ayrıca, varlığı tek olan (bir daha gerçekleşmemesini yürekten dilediğimiz) bir olayı anlattığı için “olay” sözcüğüyle birlikte özel ad kapsamına girer. Yani, “6 7 Eylül Olayları” diye yazmak doğru olur. Yine 5 Mart Perşembe nkara’dan az A önce döndüm, yarın sabahın ye FEYZA HEPÇİLİNGİRLER 5 Mart Perşembe acettepe Üniversitesi’nin H Türkçe Günleri kapsamında konuşmak üzere çağrılmıştım. Üniversiteye gidince, katılacağım panelin başlığının “Edebiyat ve Türkçe” olduğunu öğrendim. Hazırlık yapma olanağı bulsaydım edebiyatçıların dil yanlışlarından mı söz ederdim, diye düşündüm bir an. Artık bunun için çok geçti. Ayrıca ben genç edebiyatçıların hevesini kırmamak, yaşlı yazarların emeğine saygısızlık etmemek için edebiyatçıların yaptığı dil yanlışlarına pek değinmedim şimdiye kadar; örneklerimi genellikle radyo ve TV yayınlarıyla gazetelerden seçmeye özen gösterdim. Yoksa edebiyatçılar da dil yanlışı yapıyorlar. Dili hoyratça kullananların çoğu da “yazarın dili kullanma özgürlüğü”nden dem vurup bu özgürlüğü dilin yerleşmiş kurallarını bozmaya kadar vardırıyorlar. Birlikte katıldığımız bir TV programında Perihan Mağden’in, Türkçeyi, annesinin oynaması için eline verdiği top sayıp, “Bu dil benim değil mi? Duvara atarım, tutarım, istersem tutmam.” demişliği bile var. Biraz sonra adını anacak olmasam belki de aklıma gelmezdi; ama Buket Uzuner’in de “Kumral Ada Mavi Tuna” romanındaki dil yanlışları, bir kurultayda bildiri olarak sunulacak kadar çoktu. (“Romancı ve Dil”, Bahriye Çeri, “Türkçenin Zenginleştirilmesi Kurultayı, Bildiriler Tartışmalar”, Editör: Hikmet Altınkaynak, Yıldız Teknik Üniversitesi yayını, s. 3539 ve s. 5358, 2. baskı: 2004). Edebiyatçılara toz kondurmamak için bu bildiriden yine de söz etmeyebilirdim; ama Svahili dili, aşağılanmayı bir türlü içine sindiremedi; öcünü almak bana düştü. Doğan Hızlan’ın yönettiği “Edebiyat ve Türkçe” panelinde Buket Uzuner’le birlikte konuşmacıydık. Ben edebiyatçının dili, bütün boyutlarıyla bilmesi gerektiğinden söz açıp Türkçenin yoksul bir dil olduğunu söyleyenlerin ne kadar yanıldıklarını kanıtlama çabasına girdim. Yalnız Türkçenin değil, hiçbir dilin “yoksul” ilan edilemeyeceğini, insanoğlunun en büyük icadı olan dillerin, o dili yaratan toplumun gereksinmeleri doğrultusunda oluştuğunu, dolayısıyla bir dilin bir başka dille karşılaştırılmasının, hele ondan daha aşağı görülmesinin yanlış olacağını söyledim. Böyle düşünüyorum çünkü. Bir dili yüceltip öteki dilleri aşağılamanın bir ırkı üstün sayıp ötekileri ölüme mahkum etmekten farkı yok bence. Buket Uzuner de “bana inat”, bunun tersini savundu; örnek olarak da Svahili dilini verdi. Bu dilde “mişli geçmiş zaman” (Doğru adı: “öğrenilen geçmiş zaman”) olmadığını; böyle bir eksikliği olan dilin pekâlâ yoksul sayılacağını söyledi. “İngilizcede var mı ‘mişli geçmiş zaman?” diye sormadım. Türkçedeki beş haber, dört dilek kipine ek olarak sekiz hikâye, yedi rivayet, altı koşul bileşik çekimi olduğunu, bir eylemi 30 (otuz) ayrı biçimde çekebilme şansımızın bulunduğunu görmezden gelen bir kesimin, İngilizcedeki “present perfect tense”in Türkçede bulunmamasını büyük eksiklik saymalarına da hiç değinmedim; içimde kaldı. Svahili dilinin öcünü almak zorundayım; ama daha önemli olan gerçek şu: Bir dili (Bu dil İngilizce de olsa Türkçe de olsa) üstün tutup ötekileri ilkel ilan etmek, dilsel ırkçılıktır. disinde Bursa’ya hareket edeceğim; ama Svahili dili, onu bekletmemem için zorluyor bir yandan. Bir dilin onurunu kurtarmak, uykudan daha önemli. Svahili (ya da asıl adıyla Kiswahili) Bantu dilleri ailesinden; Doğu Afrika’da kullanılan bir dil. Tanzanya, Kenya, Uganda ve Afrika Birliği’nde resmi dil olan Svahilice, Ruanda, Brundi, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Somali, Madagaskar, Komorolar, Mozambik gibi ülkelerde ve 80 milyon kişi tarafından konuşulmakta. Dil, adını Arapça “sahil” sözcüğünün çoğulu olan “sevahil”den almış. Doğu Afrika’nın sahillerinde konuşuluyor zaten. “MsXLabs.org veTemel Britannica” kaynağından kimi bilgileri özetliyorum: “(Svahili dili) Bir sözlü edebiyat geleneği olarak doğmuş ve 20. yüzyıla kadar bu özelliğini korumuştur. Evrenin yaratılışına ilişkin efsaneler sözlü edebiyatın ilk ürünleridir. Tanrılara tapınırken söylenen övgü ve kehanet şarkıları, kabilelerinin tarihini anlatan saz şairlerinin şiirleri, atasözleri, bilmeceler ve hayvan öyküleri, kuşaktan kuşağa aktarılan sözlü edebiyat ürünleri toplum kurallarının yerleşip pekişmesine ve dilin zenginliklerinin öğretilmesine de yardımcı olur Afrika’nın Bantu dilleri konuşulan kesimlerinde, 19. yüzyılın sonlarında açılan misyoner okullarıyla, okuryazarlık ve Hıristiyanlık etkisi aynı zamanda yaygınlaştı. Bu dönemde Afrikalı yazarlar kendi kültür geleneklerinden uzaklaşarak batı edebiyatının türlerini benimsediler. Yapıtlarında, Hıristiyanlar’ı ‘iyi’, Hıristiyan olmayanları ‘kötü’ olarak tanımladılar. Afrika dilleri içinde köklü yazılı edebiyat geleneği olan tek dil, Arap harflerinin kullanıldığı Svahili dilidir. Bu dilde 17. yüzyıldan günümüze ulaşan örneklere rastlanır. Daha Avrupalılar Afrika’ya gelmeden önce Svahili dilinde yazılmış tarih kitapları da vardır. Güney Afrika edebiyatı geleneksel kültürle beslenerek 19. yüzyılda ürünler vermeye başladı, 20. yüzyılda birçok önemli yazar yetişti. Bunların çoğu bu ülkedeki ırkçı yönetim tarafından tutuklandı, hapsedildi, kimileri de yurtlarını terk etmek zorunda kaldı. Başka ülkelere yerleşen Güney Afrikalı yazarlar, ülkelerindeki ırkçı yönetimin uygulamalarını dünya kamuoyuna duyurdukları gibi edebiyatlarının tanınmasını da sağladılar.” Benim ekleyeceğim yalnızca şu: Kendi dilini seven bütün dilleri sever; başka dilleri sevmeyenin kendi dilini sevmesi inandırıcı değildir. Türkçenin hor görülmesini istemeyen, hiçbir dili hor görmemeli. ? www.feyzahepcilingirler.com feyzahep@gmail.com Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili Bölümü Çukursaray Binası Kat: 2, Barbaros Bulvarı34349 Yıldız / İst. B U L M A C A 1 J 2 K 3 J 4 I 5 I 6 K 7 E 8 G 9 H 10 A Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU mesi gereken bütün yönlerini birer birer inceleme, araştırma. 11 E 12 G 13 H 14 E 15 B 16 I 17 F 18 G 19 H 20 J 21 A 71 63 19 13 50 64 74 9 58 28 26 60 82 83 72 15 22 I 23 H 24 G 25 K 26 B 27 F 28 B 29 I 30 A 31 F 32 J C. “Rodop”un ünsüzleri. 23 54 52 51 33 33 H 34 K 35 E 36 E 37 D 38 A 39 G 40 G 41 C 42 A I. “... Öcü” (Fakir Baykurt’un bir romanı). 41 80 67 43 J 44 I 45 I 46 A 47 J 48 A 49 K 50 H 51 H 52 H D. Erkek eşin karısına yanaşmaması için yemin etmesi. 45 29 4 22 78 16 5 44 66 56 J. Kanama, Yeni Kuşbakışı ve Ölü Kitap adlı şiir kitaplarını da yaratan şair. 53 F 54 H 55 G 56 G 57 J 58 B 59 I 60 B 61 G 62 D 63 H 64 H 65 F 66 I 67 C 68 F 69 J 70 F 71 H 72 B 73 J 74 H 81 37 62 E. Sıra ile yapılan görev, keşik. 43 47 3 79 1 75 F 76 F 77 G 78 I 79 J 80 C 81 D 82 B 83 B 84 F 35 36 11 7 14 20 73 57 69 32 Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Mesut Aşkın’ın Üç Ayın Kırk Ayini adlı şiir kitabındaki bir şiirin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, aynı şiirden dizeler ortaya çıkacaktır. F. Vazgeçiriliş. K. İngilizce “roman”. Tanımlar ve sözcükleriniz: 53 17 68 76 27 84 75 65 31 70 G. Bir şeye işaret koymak. 49 2 6 34 25 995. sayının çözümü: A. MÜNASE A. “Hanende Nedim Bey ki, gençliğinde Boğaziçi’nin... en sevgili kulu iken artık onun da ihtiyarlamaya, sesinin bozulmaya başladığı söylenirdi” (Abdülhak Şinasi Hisar). 12 18 24 8 40 61 39 56 55 77 H. “Ancak bugün anlıyoruz ki Mithat Paşa’dan beri o kırk yıllık davada beyhude ... ... çekmişiz.” (Yahya Kemal Beyatlı). 10 48 30 42 38 21 46 B. Bir konunun incelenmesi ve eleştiril BETLERDEN, B. EZGİ, C.TINI, D. İSTANBUL BİR, E.NİKOS KAZANCAKİS, F.ERGİ, G. LİÇİ, H.ORİON, I. GIDI, J. LİRA, K. ULAHÇA. Şiir: “Hadi git azıcık İstanbul iste / Kosunlar o denizi bir çanağa / Bir çıkına elesinler o günlerimi.” CUMHURİYET KİTAP SAYI 996 SAYFA 31