03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hazırlayanlar: Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. ÇOCUKGENÇLİK OKUMA En hakiki ayı masalı Ë Mavisel YENER Masallar diyarına şiddet girmesin, çocukların yüreğine karanlık çökmesin… ir varmış bir yokmuş… diye başlıyor masalroman. Çiçekler, bitkiler, hayvanlar, bolluk, bereket diyarı olan bir ülkenin tatlı dilli, becerikli kızlarından söz açılıyor ilkin. Buradaki güzel kızlardan ikisi Aykız ve Ayşen; onlar kardeş. İki kızın yaşadığı beldenin büyük ormanları, bu ormanların zengin bitki örtüsü var. Ormanda çakallar, geyikler, karacalar, tavşanlar, tilkiler, sansarlar, porsuklar, sincaplar, ayı ve kurtlar yaşıyor. Bu hayvanların içinde bir tane mavi ayı var, zamanla ismindeki ‘i’ harfini düşürmüş insanlar; ona Mavay demişler. Mavay uzun süre birbirinden güzel olan bu iki kızı izliyor ve Ayşen’e âşık oluyor. Onu hayal etmeye başlıyor. “O güzel gövdesini, tombul göğüslerini suya yatırarak yüzseydi. O da yattığı yerden onu izleseydi. Gölde onunla oynasaydı…”(s, 12) Eh, Ayı bu, kızla ilgili fanteziler kurmakla yetinir mi? Günlerden bir gün kolundan tuttuğu gibi, sürükleyerek Ayşen’i kaçırır (Evet, gerçekten hakiki bir ayıdan söz ediyoruz. Hani şu ormanda yaşayan ayılardan biri). Ailesi bütün ormanı arar ama Ayşen’i bulamaz. Ayı, sevdiği kız Ayşen’i mağarasına götürür. Bir süre sonra “Ay Işığında Düğün” için Ayşen’i hazırlar. Ona güzel giysiler getirir, süsler. Ormandaki canlıların katıldığı bir eğlenceyle Ayşen’in aralarına gelmesini kutlarlar. Ayşen’e ‘Düğün Ayıni’ sırasında, çiçek özlerinden yapılan bir sıvı içirirler ve Ayşen’in duygularını okuruz: “Çok mutlu durumdaydım. Bugüne dek böyle bir mutluluğu hiç yaşamamıştım.”(s, 28) Bölüm başlığından da anlaşıldığı üzere Ayı ve Ayşen’in düğünü o gece gerçekleşir. Ayşen’in, kendini kaçıran Ayı ile birlikte yaşarken “Karışanı, kızanı yoktur.” (s, 36) Bu, Ayşen adına olumlu bir durumdur, tek sorunu hayvanların yaşamının onunkinden farklı olmasıdır. Ama o kendi yaratıcılığını kullanacak, onlara ayak uyduracaktır. Önce, bu mağarayı keşfederek işe başlamaya karar verir. Bu arada Ayı “evin erkeği gibi”(s,37) davranmaktadır. Ayşen, yemekleri pişirir, ateş yakar. Ayı ateşten korkmaktadır. Her nedense Ayşen ateşi yakarken “önünde ayıyı oynatabilir miyim?” diye düşünür. Ayşen’in bu B fantezisine gülelim mi ağlayalım mı şaşırırız! Ayşen yeni hayatına uyum sağlamaya çalışırken, onun köydeki yavuklusu Ayoğul onun yaşadığına ya da öldüğüne ilişkin bir iz bulunmayınca “işinin az olduğu bir güz mevsiminde”(s, 49) kızı aramaya çıkar. (İşi az olmasa sevgilisini arayacağı yoktur) Kızı ararken karşısına çıkan bir ayı ile mücadele eder ve köye yaralı döner. Kız bulunmamıştır ama yavuklusu Ayoğul yaralı dönünce köylü bir eğlence düzenler. “Köylüler rahatlamış, büyük bir alkış tufanı kopmuştu. Davul zurnalar çalmaya, oyun halayları kurulmaya başladı.”(s, 57) Kız bulunmadığı halde köylünün niye böyle sevindiğini pek anlayamayız. Zaten, bir süre sonra Ayoğul, Ayşen’in bulunmasından umudu keser ve bakın ne yapar: “Ayşen’den umudu kesmişti. Bu süreden sonra Günkız’ı düşünmeye başlamıştı’(s, 72) Böylece Günkız’la oynaşmaya başlar. “Bir gün Ayşen bir yerlerden çıkıp gelse, yüzüne nasıl bakacaklardı? Ayşen’e yapılan bu yanlışlığı, komşulara nasıl anlatacaklardı? Sıkıntılı bir işe girdiklerinin farkındaydılar.” (s,72) Bir güz düğünü yaparak bu işi noktalarlar, düğünleri iki gün sürer. Onlar köyde oynaşır da, Ayı durur mu? O da Ayşen’le oynaşmaya devam eder, onunla göle girer: “Ayşen bir sanat gösterisi yapıyordu. Suyla boğuşmuyor, buluşuyor ve sevişiyordu.”(s,65) Ayı için “her şey hayal edilemeyecek kadar güzeldi”(s.66). Günler günleri kovalarken Ayşen’in içine öğrenme ve araştırma ateşi düşüverir. Doğayı daha da çok keşfetme isteğiyle kavrulur. Mağaranın içini araştırır, o da yetmez bulduğu deri parçalarının üzerindeki yazıları okumaya çalışır, bu da yetmez borular üretir(!) ve mağarayı ısıtmaya başlar, bunlar da yetmez ‘filolojiyle ilgili kitaplar dikkatini çeker.’(s, 71). Dağın başında filoloji kitaplarını nereden bulmuş, diye sormayın; Ayı getirmiş tabii. Ayşen artık sürekli okuyan ve araştıran biridir. Sonunda büyük buluşunu yapar ve şunları yazar: “Neredeyse bütün canlılarda hareketi sağlayan dört temel organ var. Bazılarında dört ayak olurken, bazılarında iki el, iki ayak olmakta”. (s, 78) Derken Ayşen’in karnı şişmeye başlar. Onu kim hamile bırakmıştır? Mağaranın yakınlarında çadır kurmuş olan, Humuzi isimli adam mı, yoksa Ayı mı? Bu sorunun yanıtı boşta kalır, okurun hayal gücüne bırakılır. Ancak, bebek doğduktan sonra Ayı onu bağrına basar ve çocuğunu çok sever. Karısına çok iyi bakmaya başlar. “Ayşen’in bütün hizmetlerini yapıyordu. Ona bal, pekmez, yumurta ve ıslatılmış peksimet veriyordu.” (s, 80) Ayşen, Ayı ve kızları mağaralarında yaşamaya devam ederken birden Ayşen köyünü ne kadar özlediğini fark eder ve ormana dalar. Ormanda bulduğu bir yoldan ilerler ve köyünü buluverir. Köylüler onu görünce pek sevinirler. Ayşen de biraz Ayılaşmıştır, sesi kalınlaşmış, omuzları genişlemiştir. Ayoğul onu görünce ne düşündü diye merak ederseniz hemen yazalım: “Ayoğul içinden, keşke Günkız’la evlenmeseydim, diye geçirdi.”(s, 89) Ayşen artık ailesiyle yaşamaya başlamıştır fakat ailesi onu gözetimde tutmaktadır, dışarı bırakmamaktadır ve Ayşen’in ‘canı sıkılır’. O arada Mavay, sevdiği kadın Ayşen’i özlemiştir ve mağaraya çişini yapar (!), pisler ve ağlayan çocuğunu ‘lokma gibi’ yutar! Hızını alamaz, köye iner ve Ayşen’i bulur. Sonra neler mi olur, eh, ne de olsa Ayı, ‘ya benim olursun, ya ölürsün’ mantığıyla bakın neler yapar: “Ağzını bir fırın kadar açtı. Ayşe’yi bir elma yutar gibi ağzına aldı, ıkına sıkına yutkundu, son bir ıkınmayla midesine indirdi”(s,98). Ayşen’in çırpınışları Mavay’ın karın hareketlerinden görünür. Kızını ve karısını yiyen Ayı, köyün Bilge Nine’sine sığınır. Nine ona sevgisinin bedelini ödemesi gerektiğini (!) söyler. Ayı onun sözünü dinler ve dalları kuru büyük bir ağaç bulup onda sallanmaya başlar. İntihar etmek için bu yolu seçmiştir. Son şarkısını söylerken dallar kırılır, Ayı düşer ve karnı yarılır. Karnından Ayşen ve çocuğu çıkar. Ayı’nın ölüsüne neler yapıldığını da yazalım da meraktan kurtulun! Ayı’nın postu köyün kasabı tarafından yüzülür, tuzlanır, gerilir ve kurutulur. Bu posta, köye gelen misafirler oturacaktır. Başı kesilip ormana gömülür. Gerisini kitaptan okuyalım: “Etlerini büyük bir kazanda pişirip köyün belli meydanlarına koydular.” “Kemiklerinden, davulun iç gerdirme çubukları ve davul tokmağı yaptılar. Bazı omurgalarını, parmak kemiklerini temizleyip kurutarak düğün giysilerinin yakalarına takı için köylülere dağıttılar. Bilek kemiklerini Ayşen almıştı.”(s, 102) (Ayı’nın niçin bilek kemiklerini aldığını ben epey düşündüm ama bulamadım…) Ayşen ve kızı için köyde zor günler başlar. Ayşen Ayı kocayı özlemeye başlar, mağarayı özler, ormanı özler ve bir gün kızını alarak mağaranın yolunu tutar ve kitap biter! Masaldaki hiçbir kahramanın karakter gelişimini gözlemleyemeyiz, neden sonuç ilişkilerini kuramayız. Mağaranın Kızı adlı masalroman, efsanelere göndermeler yapmak istiyor olabilir ancak, çocuk okurda uyandıracağı cinsel çağrışımlar, telafisi mümkün olmayan izler bırakabilir. Prof. Dr. Hasan Erkek, Hırvatistan’da sunduğu, halk masalları ve tiyatro başlıklı bildiride şöyle diyordu: “Masallar konusunda sıkça düşülen bir yanılgı da masalların yalnızca çocuklara yönelik olmalarıdır. Oysa masallar yalnız çocuklar için değil, aynı zamanda büyükler içindir de. Hatta bazı masallar çocuklardan daha çok büyükler içindir. İçerdikleri kişi, durum, olaylar ve iletiler büyüklerin dünyasına yöneliktir. Hatta böyle masallar çocuklara anlatıldıklarında ya da dramatize edilip aktarıldıklarında psikolojik ve pedagojik açılardan sakıncalı olabilmektedirler.” İşte böylesi sakıncalı bir masal Mağaranın Kızı. Masallar diyarına şiddet girmesin, çocukların yüreğine karanlık çökmesin… Çoğu halkların mitolojilerinde çok güzel kadınlarla onları baştan çıkarabilmek için hayvan kılığına girmiş erkek tanrıların cinsel birleşmelerini konu alan öykülere rastlanır. Klasik masallarda arzunun odak noktasıdır dişi. Köyün güzel kızına âşık olan, “armudun iyisini ayılar yer” atasözünü bize anımsatan, onu inine kaçıran kıllı ayının masalını okuyan çocuk bunca duygusal şiddet öğesiyle nasıl baş edecektir? Tecavüze uğrayıp çocuk doğuran kadın evine geri gelmiştir, ayı intihar etmiştir, ama kadın sabah akşam ağlayıp sızlar. Çünkü o, başka bir âlemde ayının hayali ile yaşamaktadır artık. Ayı da olsa koca kocadır değil mi?! Mağaranın Kızı’nın kaç yaş grubuna seslendiğini öğrenmek için yayınevini aradık, “çocuk kitabı” yanıtını aldık. Kitabın son sayfasında, yazarın özgeçmişinde “çocuk edebiyatı alanındaki çalışmaları” bölümünde anılmış Mağaranın Kızı. Babaannesinden dinlediği bu masalı okurlarla paylaşmak istemiş yazar. Madem ki, durdurulamaz bir istektir bu; o zaman, şöyle bir önerim olabilir: Kitabın üstüne ivedilikle 15+ yazılmalıdır. İyi çocuk kitabı çeliğe suyunu veren bir incelikle yaratılmalıdır, tecavüzcü ayı masalı bu incelikten, estetik, düşünsel düzeyden epey uzaktır. “İyi Çocuk Kitabı Nasıl Anlaşılır?” diye soran ebeveyn ve öğretmenlere Prof. Dr. Sedat Sever’in, Tudem Yayınları’ndan çıkan Çocuk ve Edebiyat kitabını öneririm. Orada tüm yanıtları bulacaklardır.? www.maviselyener.com *Mağaranın Kızı, Hasan Güleryüz, Özlem Yayınevi, 2009 Ekim, 104 s. SAYFA 24 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1033
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle