03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bir düşünürün söyleminden kesitler: Doğumunun 100. yılında 15 ve 17 Ekim 2006’da, Hannah Arendt’in dünyaya gelişinin yüzüncü yılında, İstanbul’da düzenlenen “Yeni Bir Yüzyılın Başlangıcında Hannah Arendt’i Düşünmek: Şiddet Sorunu” başlıklı uluslararası katılımlı konferansta sunulan bildirilerden seçmeleri içeren ve Sanem Yazıcıoğlu tarafından yayıma hazırlanan Doğumunun 100. Yılında Hannah Arendt adlı kitap, düşünürün söylemini okurlara sunmayı amaçlıyor. Kitapta Jacques Taminiaux, HansHelmuth Gander, Jeffrey Andrew Barash, Thomas Dürr, Seçkin Sertdemir ve Sanem Yazıcıoğlu’nun bildirileri yer alıyor. Ë Ali BULUNMAZ Hannah Arendt çeşitlilik gibi konular üzerinde durduğu göze çarpar. Ona göre eylem, insanı açıklayan temel kavramdır; insan, öz varlığını ancak bu şekilde sergileyebilir. Eylemde bulunmak, yeni bir şeye başlamakla eşanlamlı. Buradan bakıldığında Arendt için doğum, ölüme hazırlıktan çok bir başlangıca işaret eder ve 14 Ekim 1906’nın, yani Arendt’in doğum gününün, “yeni başlangıç” olarak değerlendirilmesi hiç de yanlış bir anlatım olmaz. Çünkü o, her zaman yeni olana vurgu yapar ve söyleminin canlılığı da buradan gelir. Kendinden öncesini sürekli eleştiren ya da sorgulayan ve zor ikna olan yapısı Arendt’i özel kılar. Ele aldığı konuları hep farklı bakış açılarıyla değerlendirir. Arendt’in, sorunun kökenine inme ve her etkinliği, insanın yaşamındaki anlamı bakımından incelemesi, felsefi söyleminin en belirleyici nitelikleri. Ona göre olaylar “belli bir ereksellikle ortaya çıkmaz ve insan, önceden be “Konuşmadan ve eylem yapmadan yaşanan bir hayat, kelimenin tam anlamıyla, insanın hayatı boyunca yaşadığı bir ölümdür.” (Hannah Arendt) annah Arendt, kendisine “felsefeci” diyenlere hep aynı yanıtı verdi: “Ben, bireyin kendisine dair sorunlarla uğraşıyorum.” Onun “insanla uğraşması”, tekil olanı ele alması demek değil; “felsefeci” sıfatını reddederken, kurduğu cümlenin devamında ne demek istediği çok daha iyi anlaşılıyor: “Ben tekil olarak insandan öte, dünyada yer kaplayan insanlığa yoğunlaşıyorum.” İşte Arendt’in söylemini özetleyen ifade. Yaşamı boyunca ortaya koyduklarıyla, insanın varoluş koşullarını araştıran Arendt’in doğum, ölüm, eylem, üretim, lirlenemez bir sürecin başlatıcısı olabilir” (s. 11). Bu bağlamda Arendt’in eleştirilerinin neden tarihselcilik, totaliter rejimler ve modernizme yöneldiği de kolayca kavranabilir. İNSANLARLA VAR OLAN İNSAN Arendt’in ele aldığı konuların zenginliği dikkatle incelenirse, Doğumunun 100. Yılında Hannah Arendt adlı kitapta kendine yer bulan bildirilerin de aynı zenginliği yansıtan bir kesit sunduğu rahatlıkla söylenebilir. Ayrı ayrı konuları içeren bildirilerin en önemli kesişme noktası ise, Arendt’in eleştirelliği ve olup biteni sorgulama çabası. Örneğin, Heidegger’in 27 Mayıs 1933’te yaptığı ve Nazilerle bir biçimde uzlaşımını içeren rektörlük konuşmasını eleştirmesi, söz konusu sorgulamanın göstergelerinden biri. Jacques Taminiaux’nün vurguladığı gibi, Arendt’in totalitarizme yönelik eleştirisinin mer¥ kezinde, bu ideolojilerin “yasallık H Ë Mustafa GÜNAY Hannah Arendt’i hatırlamak kavramlarını irdeler. Jeffrey Andrew Barash, “politik mitos”un Arendt’in felsefesindeki yerini tartışır ve onun şiddet kavrayışını Sorel’in düşünceleriyle karşılaştırarak değerlendirir. Sanem Yazıcıoğlu ise, şiddet, araçsallaştırma ve anlam yitimi kavramlarını inceler. Thomas Dürr, “gereksizleşme” kavramının değerlendirmesini yapar. Seçkin Sertdemir ise, Arendt’in te 006 yılında 100. Doğum Yılı nedeniyle dünyanın pek çok yerinde etkinlikler düzenlendi ve çeşitli yayınlar yapıldı. Ülkemizde 17 Ekim 2006’da düzenlenen “Yeni Bir Yüzyılın Başlangıcında Hannah Arendt’i Düşünmek: Şiddet Sorunu” başlıklı konferansta sunulan bildiriler, bir süre önce kitap olarak da yayımlandı. Sanem Yazıcıoğlu tarafından yayına hazırlanan kitap, Doğumunun 100. yılında Hannah Arendt adını taşıyor ve eserde altı felsefecinin Arendt hakkındaki yazılarına yer veriliyor. Sanem Yazıcıoğlu, Doğumunun 100. yılında Hannah Arendt isimli kitabın önsözünde Hannah Arendt’in (19061975) kendine özgü felsefi sorgulama tarzına ilişkin bazı ipuçları verir ve dikkat çekici iki temel unsura değinir: “Bunlardan ilki sorunun kökenine yönelik bir araştırma tavrıdır (…) İkinci temel unsur olarak görebileceğimiz yön, dünyada ve şu anda yaşadıklarımıza ilişkin bir anlama çabasıdır. Arendt böylelikle başlangıca yani kökene ilişkin bir soruşturmadan bugünü oluşturan koşullara gelir.”(s. 911) Jacques Taminiaux, Arendt’in politik geleneğe yönelttiği eleştirilerini ele alarak, Arendt ile Heidegger arasındaki entelektüel bağıntıyı olduğu kadar, Heidegger’in Platon’un felsefi mirasıyla olan yakınlık ve kopuşunu da irdeler. HansHelmuth Gander’in metni ise “otorite” ve “gelenek” SAYFA 16 2 İnsana yönelik şiddetin ve şiddet biçimlerinin tehdit oluşturmaya devam ettiği günümüz dünyasında, şiddetle yüzleşmek, kavrayabilmek için Hannah Arendt’in düşüncelerinin önemini ve günceliğini koruduğunu söylemek mümkün. mel politik kavramlarını ele alıyor. Gander’e göre, Arendt’te politika ve özgürlük özdeştir, “bu tür özgürlüğün olmadığı yerlerde ise gerçek anlamda bir politik uzam da yoktur; politik edimde insan çoğulluğu temeli üzerinde özneler arası anlamda oluşturulmuş politik uzam ‘gerçekbirdünyadayaşıyorolma’nın koşulu, içeriği ve ifadesidir. Bu politik uzam, topluluk burada ortak bir kimliğin kurulumunu gerçekleştirdiği ölçüde kültürel bir kazanımdır. Bu kurulum, tıpkı edimde bulunmanın kendisi gibi, hiçbir zaman tamamlanmaz, tamamlanabilir de değildir” (s. 65). Sanem Yazıcıoğlu’na göre, “şiddet” Arendt’in felsefesinin temel kavramlarından biri. Yazıcıoğlu’nun ifadesiyle, “Arendt, bütün yapıtlarında açık ya da örtük olarak şiddetin ortaya çıkma olasılığına karşı duran bir tavır geliştirmeye çalışır” (s. 109). Bu nedenle Arendt’in ele aldığı başlıca temalardan biri eylem ve şiddet arasındaki gerilimi yaratan koşulların incelenmesidir. “Arendt, iki karşıt kutup karşısındaki bu gerilimi eylem, söz ve bunların ortaya çıktıkları kamusal alan üzerinden açıklamaya girişir” (s. 109). Burada onun, “yalnızca saf şiddet suskundur” belirlemesini hatırlamak yerinde olur. Arendt’e göre, insan yaşamının politik açıdan en önemli iki yönü konuşma ve eylemdir. Gander’in de vurguladığı gibi, eylemde bulunmak ve konuşmak Arendt için “insan olmanın kendisinin açığa çıktığı kiplerdir (…) Konuşarak ve eylemde bulunarak insanların dünyasına dahil olu ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1033
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle