03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

¥ toplumda. Beraber yaşadığınız insanlar, sonra bunlar olumsuzluğa dönüşüyor. Halbuki o zaman sevgiden onlar ne anlıyorlar da bu olaylar oluyor? Güzel bir şeyin sonuç vermemesi lazım. O zaman başlıyoruz denemeye. Sevgi evrensel bir duygudur, bu pay edilir. O zaman “İnsan ve Dünyası” kitabımın başında “İnsan insanın hem tohumudur, hem toprağıdır.” Örneğin sizden toprağıma tohumlar alıyorum. Onları yeşertiyorum. Siz de toprağınıza benden tohumlar alıyor, yeşertiyorsunuz. Şimdi bu yeşerende yepyeni bir varoluş vardır. Bu hidrojenle, oksijenin su olmasına benzer. Birleştikleri zaman ne hidrojenin, ne de oksijenin ben demesine gerek vardır. Bu bambaşka olan şey Tanrı’nın soluğu ve içinizdeki Tanrı’nın zenginleşmesi, mutluluk... Bütün kahramanlar, önce gönülleriyle kahramandırlar. Peygamberler düşündükleri için değil, duydukları için peygamberdirler. Peygamberler tabii büyük elçi, ama her insan elçi. Biz kendimizi böyle görelim. Bunu Tanrı söylemiş. İnsana ait olanı karıştırıyor. Her şey Tanrı’ya ait, ama Tanrı kendi soluğunu her insana pay etmiş, yaşatın diye. Peki, yazarın aidiyet duygusunu biraz konuşalım. Hep derler, ben bir dile aittim. Siz ne dersiniz yazar bir dile mi, bir coğrafyaya mı aittir? Tabii bir dille dile getiriyor. Ama kendi toprağının varlığıdır. Soyutlanmaz ama evrenseldir. Benim karşı olduğum bir söz daha var “bizler.” Bizim sözümüz, bizim sazımız. Tabii ki bizim olacak ama ondan bir İngiliz, bir Afrikalı da bir şey alacak. Yani evrensel olacak. Bizim dilimiz Türk dili, yüzde kırkı Arapça, Farsça. Ama hepsinin pırıl pırıl Türkçe karşılıkları var. Ben Türk insanıyım, bu topraklarda yaşıyorum. Benim oluşumda sınırsız katkıları var. Sizin varlığınızın benim oluşuma katkıları var. Bir yazarın dili, kendi dili; yani Türkçe pırıl pırıl bir dil. Bu dille dünyanın en zor etik olayları dile getirebiliyor. Ben sıkıntı çekmiyorum bir şey anlatırken. Siz neyi görmek, göstermek istersiniz? Kendi zenginliklerini, tohum olarak bunların asla ölmeyeceğini. Bir ara Hitler’i düşünüp dururdum böyle. Onda da Tanrı’nın soluğu var ama Tanrı haksızlık etmemiş. BelSoldan sağa: Turhan Günay, Aydın Boysan, İbrahim Yolyapan, Nuri Akay (balıkçı), Metin Fındıkçı, Fethi ki derece farkı vardır, kiminde zengin, kimin Naci, Cevat Çapan, Selahattin Yıldırım, Besim Dalgıç ve Kemal Demirel bir “Cuma Masası”nda... de fukara. Ama en fukmızda siniyor, kalıyor, bizi zenginleştiriSizi bu türde yazmaya yönelten neydi? arası bile göklere tırmanacak kadar güyor. Öbürü gidiyor. O BMW gider git Hep bir insanın okuduğunu, okurzel yaşayabilir. Bu hep insanlığı yaşamez. Adam kafaya koyuyor. ken burada bir şeyler göreceğini düşümak. Tatmin sözcüğü çok önemli. Ada İki anı romanı yazdınız: Evimizin İnnerek yazdım. Okuyan, biraz gözü varsa mın otomobil galerisi var. Bekliyor. Biri sanları, Gençlik Yılları. İlkinde 1930burada bir şeyler görecek, oh diyecek. geliyor bir BMW satıyor. Hemen o an 1940, ikincisinde 19401950 dönemini Şimdi bunu kanıtlayan insanlar oldu. yüzü karışıyor. Duyarlığın verdiği yüz anlattınız. Kişisel tarihinizle gelen tanık“Amipler” diye bir oyun. Senaryo yaphareketiyle beynin tatmin olduğu zalık. Yaşadıklarınıza, yaşanılanlara çocuktım. Eve giderken özleyerek gidin ve manki hareket birbirine benziyor. Ama luk, ilk gençlik penceresinden baktınız. merdivenleri hızlı çıkın. Ben her şeyi bilonların alanları farklı. Bir tanesi varlığımeden söylemiyorum. Bunu yıllar aşındırmaz. Her yazdığımda oraya insanlar koyuyorum. Bu insanlar kendi varlıklarıyla ya onları aşmıştır ya da aşmamıştır, bir görüş edinecektir. Tanrı’nın Onuru İnsan, denemeciliğinizin simgesi bir tanım gibi geliyor bana. İnsanı irdeleyen, kuşatan bir boyut. emal Demirel, yaşam bilgeliklerini taşıyan biriydi. Bir Taşralının Öyküsü kutsanılası kitaplardı benim için. Derinliği, felsefi söylemi olan yazılar her Onunla konuşurken, düşündüğü gibi yaşadığını hisseİzsüren bir okur olarak 1970’lerin ortalarında karşısına çıkbiri. Sizi, bu anlamda besleyen kaynakderdiniz. Eğer yazdıklarıyla daha önce tanışmışsanız, mış, Beyoğlu Alyon Sokak’taki bürosuna gitmiş karşısında lara dönelim istiyorum. Nedir bunlar? orada yazdıklarına bakarak hayatı anlama, insanı kavrama bidurmuştum. Şaşırmış, heyecanlanmıştı… Yaptığı işin ne denli Şimdi, ben bir kere ilk kez alıntılar lincinin nerelerden geçtiğini size gösteren bir bilinç aşısı taşıdoğru, anlamlı olduğunu görmüş olmanın sevinci vardı gözleyaptım. Tanrının Onuru İnsan’da onu dığını da hemen hissederdiniz. rinde. çok çok uzatabilirdim. Bunu yaparken Yaşamla yazı, yazıyla düşünce/ felsefe arasındaki ilişkinin Yanından ayrıldığımda bir kucak dolusu kitapla çıkmıştım bir şey düşündüm. İnsan insana diyecek anlamını sorgulayan; dahası bunlara birbiri içinden bakan/ gösokağa… Yıllar sonra buluştuğumuz da ise, o 100 kitabı eksikki, bak bu çok şey biliyor. Hiç değilse ren gözün böyle sessiz soluksuz çekip gitmesini bir türlü içime siz tamamlamama destek olmuştu. Bugün kitaplığımda ondan bunu desin de okusun. Ama Aziz Nesindiremedim… Günlerdir, onunla en son konuştuğumuz anı, kalan benzersiz bir miras olarak yer alıyor bu kitaplar. Böyle sin’in dediği gibi şimendifer okusun. Beyoğlu’nda Borsa Lokantası’nda buluşup yemek yediğimiz kaç yüz gence, okura ulaşmanın heyecanını hep taşıdı Kemal Yoksa Voltaire’in Tanrı görüşü, Konfiçgünü düşündüm… Demirel. Okuruydum dostu oldum, sonra da yayıncısı… yüs’un Tanrı görüşü diye niye alıntıları Tanrı’nın Yedinci Günü (*) adını verdiği son denemeleri, Kalın çerçeveli gözlüklerinin ardında ışıyan gözleriyle bakıp; şey yapayım? Bunu bana öğretiyorlar da onun düşünsel duruşunu, insanı/ hayatı algılayışını, yazınsal “Feridun, Türk hümanistlerini yazmalı” diyordu… Sonra sözü hazırlarken “Kemal Abi, sen koymazdenemedeki düşün boyutunu sergileyen metinleri bir araya geAçıklamalı İnsani Terimler Sözlüğü’ne getirmiş, onu yeni basısan, bunlardan haberin olup olmadığını tiriyordu. Deneme, sorgulayıcıdır, bizi felsefenin labirentlerinmını biraz daha genişleteceğini söylemişti. Ondaki hümanizbilmez insanlar”. O zaman tabii binlerce de gezindirerek hayatı algımızı kolaylaştırır. Düşünerek yazmayı, düşünsel yolculuğunun izlerini düşünmüştüm ayrıldığıokudum diye anlatacak halim yok. Ben mayı da öğretir. mızda. Felsefe iklimimizden, aydınlanmacı yazarlarımızdan, Tevrat’a dipnot koydum. Bir dipnot aşaKemal Demirel, bu düşüncenin izinden giderek edebiyatın Melih Cevdet Anday’dan konuşmuştuk… ğıya bugüne kadar hâlâ dinleniyor. Biz düşünce olmadan olamayacağını da gösterir bize. Yankı YaDeneme, öykü ve oyunlarına yansıyan bakışını onunla yaptısizin içinizdeki Tanrıdan bekleyeceğiz yınları’nın 100 yapıtı incelendiğinde, onun insana doğru yolğınız her konuşmada gözleyebilirdiniz. Yaşadığı ayrı, düşünbeslenmeyi. Unutmak istediğiniz şeyleculuğunun böylesi bir boyut içerdiğini gözleyebiliriz. düğü ayrı, yazdığı ayrı biri değildi Kemal Demirel. Hayatın kırin etkisinde kalıyorsunuz. Bütün yaşayısında gibi dururdu, oysa içine, en derinine bakan bir gözün İnsanlar Üzerine’deki (**) denemelerini okuduğum günleri dıklarınız sizde derinlik yapıyor. Sezgiseyrinde gezindirirdi kendini. Dostluklar bunun için önemliyhatırlatan kitabının satırları arasında geziniyorum. Altı çizilensel bir anda her şey olabilir. Pascal, on di onda, yazı ve okumak da öyle. O, dostluklarına da taşırdı ler, sayfa kenarlarına yazı boşluklarına alınan notlar… Her biüç yaşındayken bir gemiciye akıl öğretibu yanını. Felsefeye tutkun biriydi, insan aşısı da buradan geri Camus’nün düşünsel varlığını çağrıştırıyor. İnsana dair her yor. Gemiyi kurtarıyor. Bütün bunlar lirdi. Birçok iyi felsefecide gördüğüm bu yan Demirel’in en şey var orada: Kahramanlık, yalnızlık, inanç, dostluk, sevgi, mümkün. Bunlar insana inanmak ve inbelirgin özelliğiydi. özgürlük, mutluluk, güç/güçsüzlük, yaratıcılık, ün, akıl, sömüsanı görmektir.? Yankı Yayınları’nı neden kurduğunu, seçilmiş 100 değerli rü dil, düşünce, kitaplar… 4 Şubat 2003, Beyoğlu yapıtı neden yayımladığını, bunların asla ikinci basımlarını Kendisiyle konuşurken de o sofistike yanını görürdünüz. yapmadığını anlamak için onun bu yanını görmek gerek diye İçindeki taşkın duygularını öylesine güzelce dillendirirdi ki; düşünürüm. söz, onun dilinde bilge bir akıl gibi ışırdı. Kemal Demirel’in Yeniyetme bir okurken, onun kurduğu Yankı Yayınları’nın “yankı”sı edebiyat ve yayın dünyamızda hep olacak, dönüp (*) İkili kitaplarıyla tanıştım taşrada. Kapaklarının albenisi çekip albakmasını bilenlerle elbette…? Ölüm, mıştı beni önce yanı başına, sonra anlatanlar/ anlatılanlar ÇeKemal hov, Gorki, Istrati, Steinbeck, Dostoyevski, Camus ve daha ni(*) Tanrı’nın Yedinci Günü, Kemal Demirel, 2003, Dünya Demirel, celeri sırlı bir zamanın dilini anlatan “kahraman”lar olarak yeKitapları, 142 s. 2002, niyetmelik çağımı bezemişlerdi. Van Gogh’un Theo’ya Mek(**)İnsanlar Üzerine, Kemal Demirel, 1968, Yankı YayınlaSimurg tuplar’ı, Rilke’nin Rodin’i, Camus’nün Yabancı’sı, Çehov’un rı, 78 s. Yayınları, 64 s. Kemal Demirel’in yankısı K CUMHURİYET KİTAP SAYI 1033 SAYFA 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle