05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA Şiirimizin büyük ustalarından İlhan Berk’i de yitirdik. Behçet Necatigil’in deyimiyle “şiirimizin uç beyi”, uzun süredir yaşadığı Bodrum’da öldü. 1953 yılına kadar çıkardığı kitaplarla gerçekçi bir şair görüntüsü vermişti İlhan Berk. 1953’te Yenilik dergisinde yayımladığı “Saint Antoine’ın Güvercinleri”, ileride İkinci Yeni adını alacak şiir akımının habercisi oldu. Bu özellik daha sonraları gelişerek sürdü ve İlhan Berk’in özgün tutumu oldu. Giderek İkinci Yeni şiirinin öncüsü ve en güçlü savunucusu olarak anılmaya başladı. Şiirlerinde cinsellik ve tarih ana temalar olarak öne çıktı. Çeşitli nesneleri, kent, sokak gibi olguları ayrıntılı bir “kimlik kartı” somutluğuyla şiirleştirdi. Son yıllarda açtığı resim sergileriyle de sanat çevrelerinin dikkatini çekmişti. Şiirimizin bu unutulmaz ustasını özlemle ve uzun bir yazıyla anıyoruz. Marksist yazar ve siyasetçi Haluk Yurtsever’le, Kalkedon Yayınları’ndan çıkan Yeni Bir Sol Atılım İçin adlı kitabı çevresinde, Türkiye solunun güncel sorunlarını konuştuk. Yazar, Türkiye’de solun toplumsal açıdan etkili olduğu 19601980 kesitini bir başka açıdan değerlendirerek, geçmişte yapılabilenler üzerinden bugünü düşünmenin ufuk açıcı olacağını belirtiyor... İlgiyle okuyacağınız bir söyleşi... ENİS BATUR Pervasız Pertavsız TVRadyo’da iki yıldır gerçekleştirdiğim radyo programlarının 100.’sü geçenlerde yayımlandı. Kimler izliyor yaptığım programları, ne düşünüyor, ne bekliyor, ne buluyorlar bilmiyorum. Sanırım en çok bundan, bazen ‘hayaletler için radyo eylemleri’ diye adlandırdığım oluyor onları; bazen de, ‘sağırlar için dinleti eziyetleri’ başlığı altında vaftiz ediyorum, özellikle günümüz bestecilerine yeraçtığım saatları. Şüphesiz lâtife tınısı ağır basıyor iki nitelemede de. İlk kümedekileri göremiyor olmam (radyoya iş yapmayı kör atış saymak yanlış olmaz), gerçekçi bir boyut getiriyor hayalet kavramına. İkinci küme için bulduğum yakıştırma daha önemli görünüyor bana. Günümüz müziğini yakından izleyen, programlarda yer verdiğim bestecilerin yapıtlarını tanıyan dinleyiciler olsa gerektir. Hiçbir ülkede nüfusu kabarık değil o ilgili müzikseverlerin, bizde nasıl olsun? Radyoların tek işlevi, yaygın tanınırlık, sevilirlik katına çıkmış müzik türleriyle, anlayışlarıyla sınırlı bir biçimde tanımlanamaz bana kalırsa: Yabana atılamayacak bir işlevi de, henüz karşılaşmadığımız, âşinası olmadığımız, karşısında yabancılık çektiğimiz örnekleri ulaşılır kılmasıdır radyonun. Bırakalım yargı oluşturmayı, bir önyargıya biçim vermek için bile tanışıklık merdiveninin ilk basamağına adım atılması beklenir. XX. yüzyıl, müzik dinlemenin seçkinlerden kitlelere geçtiği yüzyıl olmuştur. Teknolojik devrimler, salonlarda küçük bir azınlığa ulaşabilen ezgileri, farklı araçlarla herkesin erişebileceği yeni koşullarına taşıyalı beri, insanlara sunulan müzik yelpazesinin genişliği ölçülmesi olanaksız bir sınıra dayanmış durumda. Bugün, beş kıtada milyonlar dinliyor Chopin’i, Bach’ı. Paradoks şurada ki: İçinden geçtiğimiz yüzyıl, kendi zaman dilimi içinde üretilen müziğin bir koluna, Adorno’nun deyişiyle, olağanüstü bir direnç göstermiştir. Popun popülerin, cazın rock’ın evrensel ilgiden büyük payı aldığı bilinen gerçek; burada tuhaf olan, ‘klâsik’ müziğin hissedilir oranda yaygınlık kazandığı bu çağda, o çizgiyi sürdüren yaratıcılar karşısında direnişin somutlanışıdır: İlhan Usmanbaş’ın, “XX. yüzyılda XIX. yüzyılın müziği din Kulakta tıkaç müzik dinlemeye dair N lendi” sözüne biriki kez değinmiştim. İşin gelip bir “dil sorunu”na dayandığı söylenebilir pekâlâ. “Anlamıyorum” diyenlerin bir bölüğü, “anlatma ekseninden kopmayan” yapıtları benimsemek için çaba göstermiş, bu sınırlar çerçevesinde kalan yapıtları önce zorlanarak, sonra ısınarak, benimsemişlerdir: Debussy, Ravel, Richard Strauss, Stravinski gibi XX. yüzyılın ilk yarısında ağırlığını koymuş kimi besteciler; Arvo Part, Philip Glass, Samuel Barber gibi yüzyılın ikinci yarısında ürün verenler daha geniş bir izleyici / dinleyici kitlesiyle diyalog kurabilmişlerdir gerçi, ama, Viyana Okulu’ndan başlayarak, II. Dünya Savaşı sonrasının sıkı ustalarının ortalama müzikseveri zorladığı bilinen gerçek. Adorno’ya bir kez daha başvuracak olursak, “XX. yüzyıl müziğinin boş konser salonlarına doğru” gönderildiği doğru mudur? Modern resmin, heykelin, modern edebiyatın başlangıçta benzeri sancılar yarattığı, izlerkitle ile yaratıcılar arasında “boşanma”nın (Paulhan) gerçekleştiğinin ileri sürüldüğü unutulmamalı. Bu sıkıntıların bütünüyle atlatıldığını söyleyemeyiz. İsimler bellenmiş, belleklerde baş köşeye yerleşmiştir şüphesiz; bu durum, yapıtlarla diyaloğun kurulduğu anlamına gelmediğini eklemek gerekir. Müzik alanında görünüm farklı değil: Kültüre ilgisi yüksek bireylerin Xenakis, Boulez, Stockhausen, Kurtag, Ligeti ve benzeri bestecileri “tanıma”ları, onların yapıtlarıyla içli dışlı olmaları anlamına gelmiyor ne yazık ki. Bu koşullar altında, daha genç kuşağın yaratıcıları ne umabilirler? Kimin elinden ne gelir? Kendi payıma, bir La Palisse gerçeği tabiî, yalınkat çözümü yapıtları dinletmede görüyorum. Buna bağlı olarak da, dinlemeye açık olanlara bu olanağın sağlanmasında. Konser programlarında yer verilmek istenmiyor pek, günümüz bestecilerine. Hiç değilse festivallerde bir parça gönüllü davranılabilse! En elverişli ortamı Radyo’nun hazırlayabileceği tartışılmaz. Özel radyoların patlama yapmasına sevinmiştik zamanında, bir de biribirilerine benzemek için bunca çaba göstermeselerdi! Philip Glass (solda), Arvo Part (sağda), gibi yüzyılın ikinci yarısında ürün verenler daha geniş bir izleyici / dinleyici kitlesiyle diyalog kurabilmişlerdir. Programlarımda Maderna, Zimmermann, Rihm, Scelsi, Dusapin gibi bestecileri öne çıkarmamı salyangoz satışı ya da eziyet arzusuyla özdeşleştirenler olduğunun farkındayım. İnsan, daha önce dinlemediği ezgileri, işitmediği ses alıştırmalarını, gündelik hayatımızı kuşatan yeni ses düzeninden yola çıkan arayışları neden kulaklarını tıkayarak karşılar bunu, anlayamıyorum. ? Adorno TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] Richard Strauss Debussy Samuel Barber Ravel İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 970 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle