Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Türk şiirinin özellikle şimdi parlak bir evre yaşadığını düşünür, dünya şiiri içinde de bir adı olduğunu… “Eğer şairlerimize başka yabancı dillere çevrilme olanakları sağlansa, birçok şairimiz birçok dillerde kazanılacaktır ve Türk şiirinin dünya şiirine katkısı kesin olarak olacaktır. Böyle bir olanak olmadığı için Türk dili bir hapishane hayatı yaşıyor” der. Çağdaş şairlerden Sina Akyol, Haydar Ergülen ve küçük İskender’i çok önemser. Özellikle küçük İskender’i kendi gençliğine ve tepkisine benzetir. 25. Okurun 55 lira verip kitabını alması mühim bir olaydır ona göre.* Böyle bir sevginin varlığı onu mutlu eder. Fakat bir yandan da büyük bir medya edebiyatı başlamasını çok gülünç bulur. Böyle bir okurun yetiştirilmek istenmesinden tedirgindir. Kültür adı altında bu tür sıradanlıkların sergilenmesine öfkelidir. Böyle bir ülkede iyi bir sanatçının yetişmesi de iyi okurların olması da zordur ona göre. ¥ Tanrı kavramı vardır, işte bu üç kavram şairlerin tüketemeyeceği konulardır. Ölümsüzlük diye bir şey yoktur. Ancak şairler yaratırlar bunu ve şiiri, ölümölümsüzlükTanrı gibi kavramlarla beslerler. Bunlar şiirin büyük kavramlarıdır. Ölüm konusunda henüz bir şeyler yazmaz ama yazmak ister. Ölüm onda hiçbir ağırlık bırakmaz, aklına gelmez. Nedenini de bilemez. Çünkü ölümü de diğer sözcükler gibi bir sözcük olarak görür ve kullanır. Ama bir süredir ölüm üzerine bir deneme yazmayı düşünür. Bu, ölüme ayrı bir yer verme anlamında değildir. Ölümün başka sözcüklerden ayrı bir ağırlığı olmadığını anlatmak ister. 28. 2002’de Amerika’dan Edward Forsher adında hem şair, hem de yayıncı biri onunla tanışmaya gelir İstanbul’a. Kitaplarından seçmeler yayımlamak istediğini söyler. Onunla bir sözleşme yaparlar. Kitap onun şimdiye kadar yazdığı şiirlerden oluşur. Şiirleri, Ender Otçu’nun çevirileriyle yayımlanır. İlk defa ABD’de çıkan bu seçmeler kitabı için, hem sözleşme yapılır hem de telif hakkı verilir. Fransa’da Alfion Yayınevi’nden seçme şiirlerinden bir kitap çıkar 2000’de. Ahmet Sel ile bir Fransız romancının çevirileridir bunlar. Ahmet Sel uzun süredir Paris’te yaşayan bir arkadaşıdır. Daha sonra İspanya’da, Madrid’de üç kitabı çıkar. Clara Jannes’ın Madrid’de yaşayan bir Türkle beraber kitaplarını çevirirler. İlk kitap, İsanbul şiirlerinden seçmelerdir, ikinci kitap çok önemli bir yayınevince basılır; baştan sona Güzel Irmak kitabının çevirisidir. Üçüncü kitap da yine seçmelerdir, yine aynı kişilerce yapılmış. İlhan Berk’e göre, asıl önemli kitap Güzel Irmak’tır. Ayrıca içinde kendi desenleri de vardır. Çok lüks bir baskı yaparlar. Çeşitli ülkelerin antolojilerinde, dergilerinde birçok şiiri çıkar. 29. Harflere anlam yükler ve Berk Sözlüğü oluşturur. • f : Hep kendime benzetmişimdir: esmer, uzun, zayıf ve sabahları erken kalkan. • r : Sevgi doludur benim için. Fukara bir güzellik ve sevgi. • u : Bir esriklik simgesi. • Y : Latin alfabesindeki en erotik harftir. Büyük, güzel kokular bağışlamıştır bana. Sarı bir renk de bulmuşumdur onda. Baygın ve kızgın bir koku da. • V : Hep dışımda kalmıştır benim, salt bir anlam yükü bulurum onda ve sevmem. • S : Korkunç resimsel bulurum. (S’yi resim güzelliğinde olduğu için Nâzım Hikmet’e benzetir.) • İ : Ağırbaşlı ve gülmez. • C : İçine dönük bir kapalı ekonomi adamı. • R : Canavar sesli. • b : Duruk ve dişidir, bir gizemsellik otağıdır sanki. • j : Alfabenin en özel harfidir. (Behçet Necatigil’i j’ye benzetir.) • p : Alfabenin en gerçeküstü harfidir. (Oktay Rifat’ı p’ye benzetir.) • l : Sıradanlığı sever, oradan bakar. (Ziya Osman Saba’yı l’ye bezetir.) • e : İçedönük, içrek. (e’yi Ahmet Haşim’e benzetir.) lumcusu, en üstünü, en yerlisi”dir. Can Yücel, İlhan Berk için şu dizeleri yazar: Epiydir görüşmüyoruz kendisiyle seksenlik merdivenini çıka çıka bitiremediği halde hala dinçmiş öyle diyorlar bunamamış da ama oldumbittim bunaktı zaten haa bi de şiirlerini gerdirmek için avrupaya gidiyormuş ara sıra(8) Cemal Süreya, onun için ‘Repliklerde yaşar’ der ve ‘Adı İlhan Berk Olan Şiir’de onca ismi eleyip onu eleştirmen kavramına layık ve muhatap görür: Nurullah Ataç çeliştirmen Tahir Alangu soruşturman Cevdet Kudret deriştirmen Suut Kemal çekiştirmen Mehmet Kaplan uyuşturman Sabahattin Eyüboğlu yetiştirmen Orhan Burian barıştırman Vedat Günyol biliştirmen Adnan Benk veriştirmen Fahir Onger geçiştirmen Mehmet Fuat alıştırman Fethi Naci kızıştırman Hüseyin Cöntürk yarıştırman Rauf Mutluay doluşturman Asım Bezirci koğuşturman Mehmet H. Doğan geliştirmen Doğan Hızlan buluşturman Konur Ertop araştırman Vecihi Timuroğlu seviştirmen Muzaffer Uyguner üleştirmen Adnan Binyazar örtüştürmen Füsun Akatlı konuşturman Atilla Özkırımlı dalaştırman Murat Belge yakıştırman Enis Batur ileştirmen Sevdiklerinden bazıları şunlardır: Deniz kıyılarını, eski sokakları, serçeleri, İpek yolunu Otları, kâğıtları, telefon rehberlerini, Galata’yı, Süryanileri Ortaçağı (ki, hep o çağda yaşamak istediğini söyler) Gökyüzünü (hep bir ucundan tutulan gökyüzünü) Deniz kırlangıçlarını (ki yere en yakın uçarlar) İsa’yı (ki mavi gözlü ve çocuktur; havarileri hep balıkçıdır ve sepet örerler) Çocukları (ki hep elinden tutmuşlardır ve ona dillerini öğretmişlerdir) Necatigil’i (ki sıkıntıyı onda görmüştür, ona şiirin ‘uç beyliği’ni vermiştir) Neşati’yi (ki hüznüne destek olmuştur) ŞAİRLİK FUKARALIKTIR 26. “Şairlik fukaralıktır” der. “Ancak, fukara olan iyi şiir yazar.” Bu nedenle, şiirden para kazanmasına çok şaşırır. Çünkü, böyle bir şeyi Kül kitabına dek hiç yaşamamıştır. ‘Yazmak cehennemdir!’ der bir söyleşisinde, Sartre da ‘Cehennem başkalarıdır’ demiştir. Sartre’ın söylediği başka bir şeydir ona göre. Onun ‘cehennem’ sözcüğünden kastı şudur: Yazma edimi onun hiçbir zaman yakasını bırakmaz. Çünkü o dünyaya sadece yazmak için bakar. Bir ağacı yazmak, bir taşı yazmak, bir yaprağın düşüşünü yazmak... Onun dışında dünya onu ilgilendirmez. Bu cehennem değil de nedir? Yazarak bu cehennemin tam ortasında kalır. Zamana, geçmiş günleri geri getir diyebilse, şairliği seçmeyeceğini söyler: “Şair olmayı hiç istemezdim. Şairlik bir yazgıdır. Kimsenin de şair olmasını istemem, istemem çünkü öyle bir şey ki, bütün hayatınızı alıyor ve dünyaya bakma olanağınız olmuyor. Mesela ben öyle bir adamım ki gördüğüm yerleri, yaşadığım insanları, bildiklerimi yazmak isterim. Herhangi bir şey beni ilgilendirebiliyor. Ve onu yazmanın dışında bir şeyle de ilgilenmemeye başlıyorum ve tabii bu bir cehennem insan için. Çünkü yeryüzünde gördüğüm her şeyi yazmak istiyorum. Ve böyle bir hayat da dayanılır şey değildir. Yazmak cehennemdir dediğim zaman bunu söylemeye çalışıyorum. Çünkü benim tipimde bir insan, yani boyuna yazmak isteyen bir adam için övülecek bir meslek değildir şairlik. Şairlerin sadece bir adı vardır, başka da bir şeyleri yoktur. Bu ün de, ohhooo, yıllar sonra geliyor. Ve bu bakımdan kimsenin, doğrusu güzelim hayatlarını bırakıp, şairlik gibi bir cehennem olan hayatı seçmelerini doğru bulmam, önermem” der. Gönlünde yatan işler; haritacılık, manavlık ve vapurda bilet kesmektir. Ona göre, şairler dünya şiiriyle yıkanmalı, dünya şiiriyle ilişkiler kurmalıdır. Yıllar önce, “Dünyada benden gizli bir dize yazılamaz” der. Ancak, şimdi pek o kadar ilgili değildir. Doğal olarak sevdiği dillerdeki şairlerle yine beraber yaşar ve her şeyi de izler. Yenileri de öğrenmek ister. Yeni bir şair, gerçekten onu ilgilendiriyorsa onun kitabını hemen edinmeyi iş bilir ve hemen okur. Altı çizilecek dizenin kokusunu hemen alır. Şairlerden, yazdığı şiirlerin kendisine benzemesini ister. Yapaylığı hiç sevmez. Her kitabın şairin bir cesedi olduğuna inanır. Kendi tarihinin 1964’te başladığını düşünür. Bu tarihlerde uzun bir süre Paris’te kalır. Paris dönüşü kendini kazandığını söyler. Yabancı bir ülkede uzun süre yaşaması, kendi tarihini arama gereği duyurur ona. Ülkesine gelir gelmez Türk tarihini okumaya başlar. Türkiye’de yaşayan bir şairin Fransız gibi şiir yazmasını yapay bulur. 27. Ölüm ve ölümsüzlük şairlere verilmiş iki büyük yüce konudur ona gore. Bir de SAYFA 14 İlhan Berk eleştirmen 31. Şairler hakkındaki düşünceleri şöyledir: Ahmet Haşim: Umutsuzluğu hiçbir şairin yaşamadığı kadar yaşamıştır. Şairlerin umudu yoktur. Çağdaş şiire en yakın şairdir. Bugün Ahmet Haşim’e baktığımızda şiirini sınır dışı savaşlarla kazandığını görüyoruz. Çağının şiiri neredeyse oradan bakmış, ona en doğru kılığı öyle biçmiştir. Kendi ülkesinde şiiri bugün de yalnızlık savaşı vermektedir. Benim Ahmet Haşim’le paylaştıklarımın başında bu yalnızlık hep vardır. Vardır çünkü ben kendime Ahmet Haşim’i ta baştan örnek bir şair diye seçtim; bu, bugün de böyle. Ece Ayhan: Sürgünlüğü ömrünün sonuna dek sürdü. Kendisine hiçbir ödül verilmemiştir. Ece’ye kötülük gözüyle yaklaşmak insani bir şey değil. Öncelikle Ece’nin yoksulluğu bir gerçektir. Bir yoksul insanın, “İnsan toplumunda yaşamıyoruz” demesi kadar doğal bir şey yok. Cemal Süreya: Şiirinde acı yoktur, tragedya yoktur. Müthiş ihtişam vardır. Hep parlak dizeler… Acı girmemiştir onlara. Ne zaman ki Doğu Perinçek onu tuttu, o tragedyayı az yaşadı, şiirlerine girmedi, yazık ki. Turgut Uyar: Zaten şair doğmuştur. Şairlik aslında bir yazgı. Bir adamın şair olması, bir yazgıyı, bir cehennemi kabullenmesi meselesidir. Turgut’un bütün hayatı, bu cehennemin içinde geçmiştir. Mehmed Akif: Mehmed Akif’te dil politika aracı olmuştur. Şiirine doğru dürüst bakıldığında şiir görmek mümkün değildir. Görüşlerine saygı duyarım; ama bu, benim onu şair olarak görmem için yeterli değil… Necip Fazıl: Bir şairdir. Gerçekten iyi bir şairdir. Dine yönelmesi, şiiri ile çelişmez. Sonraki dindarlığı kaba bir dindarlıktır. Sezai Karakoç: Yaşamı ve şiiri bir bütündür. Dinin, şiirine zarar verdiğini gör¥ müyorum. CUMHURİYET KİTAP SAYI 970 “... Bir ömür, nesnelerin boşalan dünyasını şiirle doldurur. Bir ağaca, bir yaprağa hep aşkla bakar. Borges gibi, dünyanın birkaç eğretilemeden kurulduğunun künhüne varmıştır ya da dünyanın bir sayfadan ibaret olduğunun. Nesnelere yalnızlıklarını duyurur...” Ahmet Haşim’i (ki ona melâli öğretmiştir) III. Selim’i (ki padişahlar içinde o eline bir kır çiçeği almıştır ve üç şeyi çok sevmiştir: Yeşil çimen, akarsu, güzel yüz) Homeros ile Borges’i (ki dünyanın iki ünlü körüdür ve onların gördüğünü daha kimse görmemiştir) Hacndel’i (ki denize çıkan sokaklara benzer ve çocukken martı olmak istemiştir) Greta Garbo’yu (ki ölümsüz aşkın soluk, suskun tenini yeryüzüne yazmıştır) 30. Memet Fuat’a göre ‘şiirin kırk türlü yazılacağını göstermek ister. Dokunduğunu şiire dönüştürür’; Mehmet H. Doğan’a göre ‘değişikliği şiirin anayasası yapmıştır’; Feridun Andaç’a göre ‘zamansızlığın şairi’dir; Orhan Koçak’a göre ‘anlatı doymazı’dır. Ahmet Oktay’a göre, ‘Çalışa çalışa şair olmuştur. İmgesel/düşlemsel yanı ise hep başkalarından edinilmiş gibi’dir. Turgut Uyar’a göre, “Şiir diye bir şey olmasaydı o icat eder”; Cemal Süreya’ya göre “Her mısrada bir cigara yaktırır”; Sezai Karakoç’a göre, “İlhan Berk II. Yeni’nin en bulucusu, en dilcisi, en ülkücüsü, en top