Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Evlerimize kavuştuk, Karnımız tok artık. Öykümüzü de anlattık. Şimdi zamanıdır. Tekrar duyacağız belki O tuhaf emri. ‘‘Wstawac.’’ ‘‘Ayağa Kalk.’’ 11 Ocak 1946. Buzul Durduk, bir göz attık Üzgün yeşil çenesinden aşağılara Ve göğüslerimizdeki güç eridi Son umudumuz gibi. Onun içinde ezgin bir kuvvet uyur. Ve geceleyin, sesizliğinde Ayın,bazen gürler bağırır, Taştan yatağında Güçlü, kuvvetli koca bir hayalci Dönmek, ister sağa sola ama yapamaz ki. Avigliana, 15 Mart 1946 Primo Levi/ Şiirler/ Çeviren: Güran Tatlıoğlu ‘Yorgun dostum kalbimle görüyorum seni’ Primo Levi 1919’da Turin’de bir Yahudi ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Mussolini hükümeti tarafından Yahudi karşıtı yasalar çıkarılmasına karşın 1941’de Turin Üniversitesi’nde kimya öğrenimini tamamladı. Almanlar 1943’te Kuzey İtalya’yı işgal ettiklerinde Levi dağlara kaçtı ve faşizm karşıtı partizanlara katıldı. Kısa bir süre sonra yakalandı ve Auschwitz’e gönderildi. Bir kimyacı olarak bilgisi yararlı oldu ve sekiz ay sonra Auschwitz yakınlarında bir sentetik kauçuk fabrikasında köle işçi olarak çalıştırıldı. Almanlar kampı terk etmeye yakın kızıl hastalığına yakalandığından kampta bırakıldı ancak 1945 Ocağında Turin’deki ailesine kavuşabildi. Kimyacı olarak çalışmaya başladı ve 1975’te emekli oldu. Auschwitz’deki hayatını ayrıntılı olarak ‘‘if this is a man’’de anlattı. Bu kitap ABD’de Survival in Auschwitz adıyla 1947’de yayımlandı. Levi yazmayı sürdürdü. The Wrench, If Not Now, When? and The Periodic Table yalnız Holocaust’u anlatan bir yazarı değil aynı zamanda üstün nitelikte bir yazarı simgeler. Primo Levi Auschwitz’den kurtuluşunun, diğerleri ölürken kendi kurtuluşunun suçluluğuna inanır, dayanamaz ve 11 Nisan 1987’de intihar eder. Diğer günler gibi bir gün bekliyor bizleri. Şafakta düdükler yine korkunç: ‘‘Siz ölü yüzlü kalabalıklar Çamurların monoton dehşetinde Izdırap çekilecek yeni bir gün doğuyor’’ Yorgun dostum kalbimle görüyorum seni. Okuyorum acılı arkadaşım gözlerini. Soğuğu, açlığı, hiçliği taşıyorsun göğsünde. Kayboldu içinde arta kalmış cesaretin de. Kireç yüzlüm, sen güçlü biriydin, Yanında bir kadın yürüyordu. İsimsiz kaybolmuş yoldaş, Gözyaşı dökemeyen terkedilmişin biri Öylesine yoksulsun ki artık korkmuyorsun bile. Tükenmiş güçlü adam. Bir gün eğer karşılaşırsak yeniden Bu dünyada, altında bu tatlı güneşin, Nasıl bakacağız yüzüne birbirimizin? 28 Aralık 1945 11.02.1946 Küçükken sorguladığımda Hep seni arardım yıldızlarda. Dağlara sorardım seni, Fakat onlar bana, yalnızlık ve çok kısa bir huzur verirdi Yalnız birkaç kez. Sen orada olmadığından uzun gecelerde Küfrederdim acele ile Dünya Tanrının hatası Ben de dünyada bir hatayım diye. Ve ölümle yüz yüze geldiğimde Her molekülümle haykırırdım. Hayır İşim bitmedi daha; Yapacağım çok şey var derdim. Sen orada olduğundan, benden önce Tıpkı bugünkü gibi yanımda, Bir kadın bir erkek güneşin altında Oradaydın sen. Ben de geri geldim. Yarım Kalmış İş Sayın Bay, gelecek ay başlamak üzere Koyun istifamı devreye Ve bulun birini yerime, eğer gerekliyse. Birçok iş bırakıyorum yarıda kalmış Pratik sorunlardan ya da tembellikten çoğu Birilerine açmalıydım bu konuyu, Bilmiyordum kime ne diyecektim, hep unutuyordum. Bir şeyler de vermeliydim onlara ayrıca: Bir armağan, bir öpücük, bir söz akıllıca. Hep bugün değil yarın olsun dedim. Özür dilerim. Kalan şu kısa zamanda hepsini çözümleyeceğim. Korkarım önemli müşterileri ihmâl ettim. Ziyaret etmeliydim Uzak kentleri, adaları, terk edilmiş toprakları; Ya bunların bir çizgi çekeceksiniz üzerine Ya da devredeceksiniz yeni gelene. Ağaçlar dikmeliydim ve yapamadım hâlâ Kendime bir ev Plana uygun, kendi güzel olmasa da Bütün bunların ötesinde, Sayın Bay, Bir kitap yazmak vardı aklımda olağanüstü. Açıklayan binlerce sırrı Yok eden bütün korkuları ve acıyı Çözen bütün kuşkuları, İnsanlara gözyaşı ve kahkahanın sevincini yaşatan Çekmecemde bulacaksınız Arkada, onun özetini, yarım kalmış işlerle birlikte Baştan sona yazmama fırsat olmadı. Bu çok kötü. Temelli bir yapıt olacaktı ayrıca, köklü. 19 Nisan 1981 25 Şubat 1944 Ölümün sana getirdiği yok olmuşluğun ötesinde Onun çok ötesinde bir şeylere inanmayı dilerdim Hasretini çektiğimiz ama yitirilmiş Gücümüzü anlatmak isterdim. Güneşin altında özgürce Bir kez daha yürümek için birlikte. 9 Ocak 1946 Crescenzago Belki de hiç düşünmemiştin değil mi Crescenzago’da da güneşin yükseldiğini Bir çayırlık, bir orman, bir göl arar, bakınır güneş, var mıdır diye Hiç birini bulamaz, mutsuz yüzüyle Kuru Naviglio’dan yükselen kokuyu emer ciğerlerine Rüzgâr bütün gücüyle eser dağlardan, Koşturur sonsuzluğuna ovaların Görünce bu duman yığınını Döner kaçar hızıyla atlıların Siyah ve zehirli öylesine bir duman ki; Rüzgâr bile korkar yitireceğine nefesini Saatlerini dolduruyor yaşlı kadınlar Ve sayıyor düşen yağmur damlalarını Yüzü çocukların Caddelerin ölü tozu sarısı. Kadınlar burada şarkı söyleyemiyor Fakat tramvaylar geçiyor boğuk sesli ve devamlı Bir pencere var Crescenzago’da Bir kız kayboluyor ardında. Sağ elinde bir iğne ve iplik Yama dikiyor ve saate bakıyor sürekli. Çalınca fabrikanın kapanma saati Ağlıyor ve içini çekiyor; bu onun günlük yaşam serüveni. Fabrika düdüğünü çaldığında şafakta Çıkıyorlar yataklarından sürünerek, Ağızları dolu koşuyorlar sokaklara. Gözleri kararmış ve kulakları çınlayarak. Şişiriyorlar bisikletlerinin lastiğini Yarım bir sigara daha yakarak. Sabahtan akşama Taş kırıcıyı çalıştırıyor. Ya da bütün gün seyrediyorlar. Saat kadranının titreyen elini Sevişiyorlar içinde hendeğin cumartesi geceleri, İstasyon şefinin evinin yanındaki Şubat 1943 Shema(**) Akşamları evlerine döndüklerinde Sıcak yemek ve gülen yüz görenler Ilık evlerinizde. Yaşayan güven içinde sizler: Düşünün bir kez bu bir erkek midir, Çalışan beline kadar çamur içinde Hiç bilmeyen barışı Ölen bir ekmek parçası için kavgada Ve öldürülen bir evette ya da hayırda. Düşünün bir kez bu kadın mıdır, Saçsız ve isimsiz Güçsüz, hatırlamak için Boş gözler ve donmuş bir rahim Bir kurbağa gibi kışın ortasında Düşünün bir kez bunları: Bu kelimeleri, emrediyorum sizlere. İşleyin kalemle yüreklerinize Yolda, evinizde. Yatarken kalkarken Ve ezberletin çocuklarınıza. Yıkılsın eviniz, eğer yapmazsanız dileğimi, başınıza, Kurtulmayın hiç hastalıktan, Çocuklarınız görünce yüzünüzü kaçsın uzaklardan. 10 Ocak 1946 Sabır Otu (Algave) Ne güzel ne de yararlı Saçmıyorum çevreme hoş renkleri ya da kokuları; Çimentoyu deler köklerim Kenarları yırtılmış yapraklarım. Kılıç gibi keskin, korur beni, Dilsizim, yalnız bitkilerin bilirim dilini Modası geçmiş bir lisan halbuki Sizler için çok zor anlamak, insanlar Çok uzaklardan geliyordum, esrik Bir ülkeden zalim mi zalim Zehir, fırtına, yanardağ dolu. Açmak için yıllarca bekledim Büyüyen çaresiz çiçeklerimi Çirkin, tahta gibi, katı, fakat göğe doğru uzanan. Bu bizim bir türlü bağırmamız, rastlanmayan Öleceğim yarın. Şimdi anlıyor musunuz? 10 Eylül 1983 (*) Buna, Auschwitz temerküz kampının bir işletmesi olan BunaMonowitz’in bir fabrikasının adıdır. Levi esir olduğu sırada bu kampta kimyager olarak çalıştırılmıştır. (**) ‘‘Shema’’ İbranice ‘‘Duy’’ anlamına gelir. Tanrının birliğinin teyit edildiği ana Yahudi duasının ilk kelimesidir. SAYFA 25 Kalk Borusu Merhametsiz gecelerde düşler görürdük Dehşetli yoğun düşler Ruhumuz ve vücudumuzla Geri dönmek için; yemek yemek için; bu öyküyü anlatmak için. Şafak, sessiz ve kısa emriyle Sökünceye dek: ‘‘Wstawac.’’ ‘‘Ayağa Kalk.’’ Ve yüreğimizi parçalarcasına Buna(*) Parçalanmış ayaklar ve lanetlenmiş toprak, Uzun bir sıra yine, bu sisli sabahta. Binlerce bacadan tütüyor Buna CUMHURİYET KİTAP SAYI 856