03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Büyülü bir gücü var sözcüklerin. Ustasının dilinde belirir o güç. Sıradan sözcükler yeni bir anlam derinliği kazanır. Toplumsal değişim, ruh yapısındaki özellikleri yansıtacak yeni bir dile gereksinim duyar. ması” olarak da değerlendirmiş, bu anlayışın nedenlerini kitaplarında da anlatmıştır. Daha bu terimlerin Türkçesi tam olarak oturmadı. “Mecaz’ı mürsel”i “düzdeğişmece” olarak benimseyenler de var. “Doğal değişmece” sözü terim sayılmasa da daha iyi açıklıyor. Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler “SEYİR DEFTERİ” Dilbilimcilerin “metafor” üzerine derinleşmeleri ozanları pek ilgilendirmez. Ozanlar “şiirbilim”in de uzağında dururlar. Onlar, sözcüklerle görürken, sözcüklerin gizilgücüne değişik bir duyarlılıkla yaklaşır, “kelama can vermek” isterler. MOR TAKA “metafor”u açıklarken daha da karmaşık bir duruma mı soktu? Güven Turan, “Max Black’tan Carnap’a bir zamanlar söz sanatı kabul edilen metafor, bir felsefe sorununa dönüşmüştür” demek gereğini duyuyor. Metaforun gerçeği anlatmayı kolaylaştırdığını da anımsatan Güven Turan, Paul Ricoeur’ün sözünü anıyor: “Metafor ‘bizim gerçekliği anlamamıza yardımcı’dır. Hatta ‘gerçeklik hakkında bize yeni bilgi verir’.” MOR TAKA’nın kaptanı Yaşar Bedri Özdemir “Seyir Defteri”nde Nietzche’nin “dilin gerçeği yalanladığını” anımsatarak, Ricoeur’ün görüşüyle çeliştiğini düşündürüyor. Gerçeği anlatsa da, yalanlasa da; dilin olanaklarını kullanan edebiyatçı yeni bir gerçeğe yönelir. Artık o gerçek, yaşadığımız gerçeğe benzemez, kurmacanın gerçeğine dönüşür. Yaşar Bedri Özdemir “Seyir Defteri”ne, Eylül Polat’ın “paradoks” yorumuyla başlıyor: “Sanatta, felsefede ve bilimde bir avantgarde akımı olan paradoksçu hareket, 1980 yılında Romanya’da, Florentin Smarandache öncülüğünde başlamıştır. Antitezlerin, çatışkı ve çelişkilerin, paradoksların kullanılması üzerine kurulmuş olan bu akımın özünü oluşturan şey ise; ‘anlamın bir anlamsızlığı vardır, anlamsızlığın da bir anlamı vardır’ ”. Yaşar Bedri; değişimi, dil gerçeğindeki yapaylığı, sanal sevileri anlatmaktan “metafor”la ilgili yorumlara yer veremiyor: “Bu sayının içeriğini yazacaktım daha. Uzadı söz.” demek gereğini duyuyor. “Paradoks” ile “metafor” kavramlarının örtüşen bir özelliği olmasa da, “anlamın anlamsızlığı, anlamsızlığın anlamı” üzerine düşünmek gerekir. Yaşar Bedri yabancı terimleri çok kullanmasa, nice bilgelerden alıntıda bulunmasa, “Seyir Defteri”ni yalın bir dille yazsa, daha etkili olacak. Ben de okumanın öznel tadını daha iyi çıkaracağım. Çünkü Yaşar Bedri de öznel okumadan yana: “Tecrübelerim bana nesnel okunamayacağını öğretti. Bir ses, bir koku, bir kavram akrabalığı öznel olmamız için yeterli olabiliyor.” Gene de öznel okumanın tadına varmak için, uzak çağrışımlarla bir yazıdan kopmamak gerekir. Yaşar Bedri yalın yazmanın gücünü anladığı zaman, öznel okumanın önemini daha iyi anlayacaktır. Bir “ses”, bir “koku” “değişmeceli anlam” olarak ona engel olmayacaktır. MOR TAKA’nın “dosya”sı bir kez daha gösteriyor ki, “Sözün Büyüsü” sözcüklerin kazandığı “değişmeceli” anlamda yaşıyor. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderirseniz memnun oluruz. D ivan Edebiyatı’nın büyük ozanlarından Şeyh Galip, bilinen anlamların ötesinde söze yeni bir güç kazadırmak anlamına, “Kelama can vermek” diyor. Bu anlayışı şiiin tanımında kullanan Melih Cevdet Anday, “Şiir, bilinen sözcüklerle bilinmeyen sözler kurmaktır” diye sözün gücünü anımsatıyor. Demek ki, büyülü bir gücü var sözcüklerin. Ustasının dilinde belirir o güç. Sıradan sözcükler yeni bir anlam derinliği kazanır. “Ozan sözcüklerle görür” diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca, sözcüklerin canlı bir varlık olduğunu düşündürür. Dolaylı olarak “kelama can vermek” işinin usta ozanın becerisine dayandığını anımsatır. “Kelama can vermek” dil içinde yeni bir dil yaratmak anlamına gelir. Eskil dil yapısından gelen imge yüküne, anlam derinliğine, çağrışım gücüne; dilin yapısı, esnekliğiyle ilgili yeni incelikler kazandırılmıştır. Toplumsal değişim, ruh yapısındaki özellikleri yansıtacak yeni bir dile gereksinim duyar. Söze anlam derinliği kazandıran dil özellikleri üzerinde durmak, bunların ayrıntılarını göstermek ozanlar için yararlı olabilir mi? Ozanlar kimi söz değerlerini bilerek mi kullanır, yoksa onların dili kullanmasına bakıp, dilbilimciler birtakım tanımlara, yöntem özelliklerine mi girişir? MOR TAKA, edebiyatımızda iyi bilinmeyen “metafor” kavramına açıklık getirmek için oldukça geniş bir “dosya” hazırlanmış. Mevsimlik çıkan dergilerin bir işlevi de az bilinen konuları tartışarak değerlendirmek olmalı (MOR TAKA, Şiirde Metafor ve Paradoks, BaharYaz 2006). Mecazlı sözün gücü “Ben teşbihten haz etmem... Niçin şiirlerini seviyorum? Külebi bu işi ustalıkla idare etmesini biliyor da ondan. Onun başka şiirlerinde de bazı teşbihler gördüm, onları da sevdim... Bu teşbihleri teşbihten saymamak lazım. Burada teşbih hudutlarının dışına çıkan bir ifade kuvveti var... Külebi eskilerin “mecazı urfi” dedikleri halk mecazlarını kullanıyor. Bal gibi, mis gibi, METAFOR gül gibi vs.” Demek ki “deyim özelliği” gösteren Kimi kavramlar belirgin özellikler kimi “değişmeceler” de var. Doğan göstermiyor. “Metafor” kavramı da Aksan belki de bu görüşten yola çıbunlardan biri. Bir sözcüğün bilinen karak “metafor” için “deyim aktaranlamları dışında “değişmeceli” bir ması” terimini kullanıyor. anlam yüklenmesi o sözcüğü daha da Orhan Veli’nin “mecazı urfi” dedizenginleştirir. “Mecaz” olarak “değişği, benzetme amacı güdülmeden kulmece”, “istiare” olarak “eğreltileme” lanılan “mecazı mürsel” olmalı. öne çıkar. Yazarların önemli bir bölüBehçet Necatigil’in bir dörtlüğünü mü bu iki kavramı ele alıp “metafor”un anımsayalım: boyutları üzerinde duruyor. “Koştu yokuş aşağı, rengi atmış bir Söze yeni anlam yükleri kazandırılırşapka ken “deyim özelliği” olarak da ilgimiÇanta, gözlük zi çeken “mecaz”lar vardır. Bir eski atkı, adımları yavaş; Örnekse “Elma yanaklı” sözü bir Uçar gibi hafif bir küçük önlük.” deyim özelliği kazanmıştır. Cahit KüBurada, yaşamanın akışı içinde yaşlı lebi’nin şiirinde; bir insanın yavaşlığıyla, bir çocuğun “Yanakları güz elmasına benzer” coşkusu arasındaki çelişki, giyimkudiye geçer. şam özellikleriyle belirtilirken, benzetHalk deyimlerini benzetme olarak me izlenimi bırakan hiçbir şey yokmuş kullanmak şiire “değişmeceli” bir güç gibi görünür. Oysa altı çizilen sözcükkazandırabilir. Derin anlamlı bir “meler bir eyleme dönüşürken “değişmecaz” ile deyim özelliği gösteren bir celi” bir anlam kazanır. “mecaz” karşılaştırılınca deyim önem“Anlambilim” üzerine çalışmaları siz görünür. olan Nizamettin Uğur “metafor” üzeriCahit Külebi’nin şiirindeki bu özelliği ne geniş açıklamalar yapıyor. gören Orhan Veli diyor ki: Nizamettin Uğur’a göre; “değişmece” türleri belirtilerken, sınırları çizilirken sözcük düzeyinde tartışılması, metinlerle ilişki kurulmaması, dilin genel boyutu içinde değerlendirilmemesi, somut olarak anlaşılmasını zorlaştırıyor. “Benzetme”, “eğreltileme”, “değişmece”, dahası “imge” içiçe geçen anlamlar kazanıyor. Bu durum anlam kargaşasına yol açıyor. Nizamettin Uğur Doğan Aksan’ın “metafor” karşılığını yadırgıyor: “Metaforu oluşturan sözlerin “deyimlerle” hiçbir ilgisinin olmamasına karşın, bu terimde ısrarını anlamak olanaklı değildir. Aksan “deyim aktarması” terimini kullanma mantığını da herhangi bir yerde açıklamamış; bir tv programında, hocasından devraldığını söylemiştir.” Nizamettin Uğur “Anlambilim” kitabında da bu konuya değinmiştir. Ancak Doğan Aksan, hocası Necip Üçok’a saygılı olurken, metaforun değişik anlamlarını yalnız “deyim “Ozan sözcüklerle görür” diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca, sözcüklerin canlı bir varlık olduğunu düşündürür. aktarması” değil, “ad aktarkişiliğini koruduğuna inanır. Daha doğrusu “uyumsuzluk”, “muhalif tavır” kişiliğinin özelliği olarak belirir. “Paradoks” kavramı irdelenirken edebiyetçının bu kişilik özelliği üzerinde de durulabilirdi. Gene de “paradoks”la “metafor”un örtüşen kavramlar olmaması, aynı dosyada anılmasını zorlaştırıyor. PARADOKS “Şiirde Metafor ve Paradoks” konularını bir dosyada anmanın özelliği nedir? “Paradoks” kavramı, “metafor” kavramıyla örtüşen bir özellik göstermiyor ki! “Paradoks” sözcüğü için TDK Yazım Terimleri Sözlüğü “karşıtlam” karşılığını öneriyor. Tanımını da şöyle yapıyor: “Karşıtlam, sanat yapıtında yerleşmiş kanılara karşı düşen, kimi zaman da şaşırtmaca amacı güden duyu ve düşünce.” Terim sözcüklerinde geçen bir sözcük genel sözlüklerde de kullanılırsa, dilin dolanımında yaşayacak demektir. Ali Püsküllüoğlu’nun sözlüğünde “karşıtlam” var. Türk Dil Kurumu ile Dil Derneği’nin sözlüklerinde yok. “Karşıtlam”, “aykırı görüş” olarak “paradoks” sözcüğünü karşılıyor mu? Doğan Aksan “karşıtlama” demeyi yeğliyor. Metin Cengiz, yabancı kaynaklara başvurarak “paradoks”u daha ayrıntlı inceliyor: “Fransızca’da paradoksun karşılığı olarak usa aykırı gelenin yaygın, genel kabul görmüş, kamuya mal olmuş düşüncelere ters gelenin olduğu vurgulanırken, bizde bireysel alana çekilebilecek bir karşılık yeğlenmiş.” Bu bireysel anlayışta edebiyaçının kişiliğiyle ilgili bir özellik yok mu? Edebiyatçı “muhalif tavır” içinde olarak SAYFA 22 MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 856
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle