29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tarihçi; biçem özellîği olan, yazdıklarını tat alınarak okutmasını bilen bir kalem ustası olmalı. Güvenilir belgelere dayanarak gerçeği yazmalı. Böylece okuyanda bir tarih bilincinin oluşmasını sağlamalı. Mustafa şerif onaran Dergilerden G ünümüzde tarih anlayışının sorgulandığı, tarihi yeniden yazmak gerektiği üzerinde duruluyor. Tarihe tek yanlı bakanların, yalnız "fütühat" ı anlatmanın tarih olduğuna inananlann yanlışına bir tepki midir bu anlayış? Yoksa "Resmi tarih" derken kimi gerçekleri görmezden gelip, olmamışları olmuş gibi gösterip, kitabına uydurulmuş düzmece tarihlere "Artık dur!" demek gerektiğine inanıldığı için mi? Önce tarihin ne olduğuna bakalım: "Ulkeleri, ulusları, toplumlan, kuruluşları etkileyen eylemlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki nedensel bağları, bunların daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her ulusun kurduğu uygarlıkları, ulusların kendi iç sorunlarını vb. inceleyen bilim" (Türkçe Sözliik, Ali Püsküllüoğlu, Doğan Kitapçılık, Genişletilmiş 5. Baskı, Ekim 2004 Istanbul). Bu tanımdan yola çıkıp kendi tarihimize baktığımız zaman, vakanüvislerin dönemin toplumunu iyi bilmediklerini, sözlü kültür geleneği yüzünden geçen zamanı anımsatacak yeterli belge bulunmadığını, kendine özgü yorumlarla kimi tarihçilerin gerçeği değiştirilebildiğini görüyoruz. "Tarihi yazan tarihi yapana uymazsa yanlışa düşer" sözünü anımsayalım. Yeter ki tarihi yapan gerekli belgelerle tarihçiye yol gösterme olanağını bulsun. Tarihin geniş kapsamh tanıtımına göre çok yönlü bir tarih kitabı yazmak kolay değildir. Kimi tarihçiler ilgi alanı doğrultusunda, belli konularda derinleşebilir. Nitekim Murat Belge Osmanlı tarihinin yeniden yazılması gerektiğine inanırken sınırlı bir konuda derinleşme olanağı bulabilmiştir. (Osmanlı'da Kurumlar ve Kültür, Istanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2005). Aslında bu kapsamlı konu Murat Belge gibi bir kültür insanının bile ilgi alanının dışında kalır. Halil Inalcık ile Günsel Renda'nın yayına hazırladığı "Osmanlı Uygarlığı", kendi alanının yetkili kişileriyle tamamlanan bir başyapıt sayılır (Osmanlı Uygarlığı, Kültür Bakanlığı, Temmuz 2002 Istanbul). Tarihi yeniden yazmak duymuştur. Kuşkusuz zamandizin içinde Osmanlı kurumlarıyla kültürüne bakmak bize devletin içyapısını gösterecektir. Tarihe değişik açılardan bakmayı Murat Belge şöyle anlatıyor: "Namık Kemal oturup Osmanlı tarihini yazıyor ve fütuhatın geçerli olduğu günleri anlatıyor. Çünkü ona o lazım. Milleti öyle ayağa kaldıracak. Ama o bunu yaparken Mehmet Cevdet Paşa da oturuyor, bir başka Osmanlı tarihi yazıyor ve kurumları anlatıyor. Aslında bu iki adamla temsil ediliyor Osmanlı Türk tarihi yazımı. Hakim çizgi tabii ki Namık Kemal'inki." pa Komisyonu bu kitapta yer alan görüşlerden sorumlu değildir" deniyorsa da, kitabı yazanlar başka ülkclcrin tepkisini çekmeyecek bir biçem geliştirmeye özen göstermişlerdir. Kuşkusuz tavır koymayan, yan tutmayan bir biçem daha etkili olabilir. Yeter ki tarihsel gerçekleri değiştirmesin. Kitabı yazanlar ilgiliilgisiz pek çok resimle daha çekici kılmak istemişlerdir. "Çatışma değil uzlaşma", "Dünyayla bütünleşen toplum", "Batılılaşma özlemi" gibi bölümlerde Turgut Özal'ın eşofmanla tören birliğini denetlemesi, Orhan Gencebay'la Ajda Pekkan'ın resimleri gibi şaşırtıcı belgelerin bulunması yanında, "Coca Cola reklamları"na yer vcrilmesi, tarihi anlamayı daha mı kolaylaştırmıştır? NASIL BİR TARİH KİTABI Bir tarih kitabı nasıl yazılmalir1 Tarihçi; biçem özelliği olan, yazdıklarını tat alınarak okutmasını bilen bir kalem ustası olmalı. Güvenilir belgelere dayanarak gerçeği yazmalı. Böylece okuyanda bir tarih bilincinin oluşmasını sağlamalı. Abdülkadir Paksoy, Tarih Vakh'nın yayımladığı, Gökçen Alpkaya ile Faruk Alpkaya'nın yazdığı "20. Yüzyıl Dünya ve Türkiye Tarihi" kitabını incelerken olumluolumsuz yönleri üzerinde duruyor (Öğretmen Dünyası, Küreselciliğin Tarih Kitapları, Haziran 2005). Abdülkadir Paksoy'u çağdaş ozanlanmızdan biri olarak bilenler onun dcneyimli bir tarih öğretmeni olduğunu da anımsamalıdır. Yoksa bu kadar kapsamh, ayrıntılı bir inceleme ile "20, Yüzyıl Dünya ve Türkiye Tarihi"nin yanlışlarını bize gösteremezdi. Abdülkadir Paksoy bu kitabın "Avrupa BirliğP'nin desteğiyle 'Çocuklar ve Yetişkinler İçin Tarih Aracılığı Avrupa Yayınları' projesi kapsamında gerçekleştiğini" anımsatıyor. Her ne kadar "Avru İLGİ ÇEKİCİ YÖNTEM Aklıma tıbbiyc yıllarımızda rahmetli hocam Zafer Paykoç'un dere anlatışı geldi. Zafer Paykoç Gastroenteroloji Bilim Dalı'nın ülkemize yerleşmesinde emeği geçen büyük hekimlerden biriydi. Perdeye yansıyan görüntülerle ders anlatırken görüntüler arasına çıplak bir kadın resmi karışır, sınıftan bir uğultu yükselirdi. Zafer 1 ioca, anlamazdan gelerek, Yanhşlıkla karışmış, derdi. Aslında dinleyenlerin ilgisini canlı tutmak için Amerika'daki üniversitelerde de böyle uçuk yöntemlere başvurulurmuş. "20. Yüzyıl Dünya ve Türkiye Tarihi" böylesi resim oyunlarıyla tarihi sevdirmeyi amaçlayabilir. Ama 333 sayfalık kitapta Kurtuluş Savaşı'na 2 sayfa ayrılması, kimi yanlış bilgilerle öğrencileri yanıltmaları eleştiriyc açık konulardır. KÜRESEL TARİH Abdülkadir Paksoy bu yanhş bilgileri TARİHİ YORUMLAMA SORUMLULUĞU Bağış Erten, "Osmanlı'da Kurumlar ve Kültür"den yola çıkarak Murat Belge ile tarihin nedensclliği üzerine geniş bir söyleşiye girişmiş (Radikal Kitap, "Okunabilir" Bir Ders Kitabı ya da Keyifli Bir Osmanlı Tarihi, 17 Haziran 2005). Murat Belge önemli bir gerçeği anımsatıyor: "Biz tek bir doğrunun olduğu, o tek doğruların da tok seslerle söylendiği bir dünyayı sevmiyorıız." Tarihi yazanın sorumluluğunu gösteren bu söz, somut bir gerçek olmadığını, gerçekliğin her zamanı tartışılabileceğini, buyurgan bir tavırla yazan tarihçinin yanlışlara düşebileceğini anımsatıyor. Nitekim Troçki Rusya'yı terkederken "Tarih benim ne kadar haklı olduğumu yazacaktır" dese de; Lenin, "O, tarihi kimin yazacağına bakar" demek gereğini SAYFA 22 şöyle saptamış: \ 1 Yunanhların Izmir'i işgali görevini Itilaf Devletleri'nin verdiğinden, özellikle Ingiltere'nin desteğinden söz etmeyerek, Kurtuluş Savaşı'nı bir TürkYunan savaşı gibi göstermck. 2 "Mustafa Kemal'i Anadolu'da Kurtuluş Savaşı'nı başlatsın diye Vahidettin gönderdi" diyenlerin yorumuna olanak sağlamak. 3 Sakarya Meydan Muharebesi'nde Yunanlıların yenilmediği, sadece 'geri çekilmek zorunda bırakıldığı' görüşüne yer vermek. 4 Rauf Orbay'ın 24 Mayıs 1919'da Istanbul'dan ayrıldığı bilindiği halde, Mustafa Kemal'den önce Anadolu'ya geçtiği söylenerek, Mustafa Kcmal'in Anadolu'ya geçişinin gerçek amacını belirtmemek. 5 Sevr Andlaşması'nı Osmanlı Devleti'nin onaylamadığı yalanına başvurmak. 7 Dil Devrimi'yle Türkçenin gclişmesi görmezden gelinerek, "Cıüneş Dil Teorisi"ni, "Türk tarih tezi gibi aşın, hatta ırkçı kuramlan geliştirdi" diyc nitelemek. 8 12 Eylül 1980 darbesi anlatılırken; "Bütün bu önlemler aşın tehlike olarak görülen sol muhalefeti yok etmeye yönelikti ve büyük ölçüde başarılı oldu " diyebilmek. 9 Ulus devletin işlevini sona erdiren şu sözlere yer vermek: "Ulusdevlctler, sanayiötesi topluma geçişten kaynaklanan temel sorunları çözmekten acizdir. Ekonomik açıdan, ulusdevletler, sanayi devriminin ürünüdürler ve bu açıdan işlevlerini tamamlamış bulunmaktadırlar. (...) Dünya ekonomisinin tekrar istikrara kavuşmasında anahtar durumunda olanlar, çok uluslu şirketlerdir" 10 II. Abdülhamit döneminin bir modernleşme dönemi olduğunu öne sürmek. Abdülkadir Paksoy "II. Abdülhamit'in öncülüğünde Batı karşıtlığı düşüncesi savunulur ve aydınlar üzerinde şiddetli bir baskı uygulanırken, Batı'nın sömürgesi olmasına yol açan her türlü girişime kolayhk sağlanırken (Düyunu umumiye gibi)" hangi "modernleşme dönemi"nden söz etmek gerektiğini düşündürüyor. Bağnaz bir anlayışla, ırkçı bir tavır içinde tarih yazmanın, "fütühat edebiyatı" yapmanın yanlışhğr, gerçekçi tarih yazarlığıyla bağdaşmaz. Kendinin gerisinde durarak tarihe bakmanın daha etkili bir yöntem olduğu kabul edilir. Ama somut gerçeklerin değiştirilmesi, "teslimiyet" saydacak bir anlayış içinde, haklı olduğu savaşımda, bir ulusu haksız göstermek hangi tarih anlayışıyla bağdaşır? Tarihsel gerçekte insanı bilinçlendiren bir güç olmalıdır: Toplumsal dönüşümü etkileyen bir güç. Ne var ki yönetim erkini eline geçirenler hep aynı aymazhğa düşer. Bu yüzden bir kısırdöngü içinde tarih kendini yineler durur. Boşuna söylememiş Mehmet Akif: "Geçmişten adam hisse kaparmış, ne masal sey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar, Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?" Evet, tarihi yeniden yazmak gerekir. Ne saldırgan bir tutum içinde olmalı, ne de ezilmişliğin batağına düşmeli. Yakın tarihimizi bile yeterince bilmiyoruz. Osmanlı tarihine bakarken en azından toplumu tanunak gerek. Oysa biz kendi toplumumuza bile yabancı düşmüşüz. Çünkü tarihi yapan yalnızca tek bir önder değildir. Onun ardında yüce bir toplum vardır... • IMHuy Stm W. ML NKI M H I M U T M . *••" SfflİF liUMN C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 804
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle