06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yunus Nadi 2003 Öykü Ödülü Osman Şahin'in 'in "Ölüm Oyunları"na Doğu ve Güneydoğu övkücülüâünün temel tası ^ ••/•;; AYÇA TEZER D oğu ve Güneydoğu insanının yaşam biçimini, törelerini, bastırılan duygulannı ele alan öyküleriyle tanınan Osman Şahin, bu yıl 'Ölüm Oyunları' adlı küabıyla Yunus Nadi Öykü Ödülü'ne değer görüldü. Uk olarak 1998'de 'Mahşer' adlı öykü kitabı Yunus Nadi ödülü'nü alan Şahin'in bugüne kadar 22 öyküsü filme uyarlandi ve bu filmler yurtiçi ve yurtdısındak.ifilm festivallerinde otuzdan fazla ödül kazandı. • • ykü yazcırken hangi kriterlcri dıkkate alıyonunuz? Öykülerimi yazarken, elden geldiğince gerçekçi olmaya çalışırım. Öykü sanatının diğersanatlar gibi gerçekçi olmasından yanayım. Gerçekçilikteki anıacım, fotoğraf gerçekçiliği değildir. Görünen gerçekle, ya zılan gerçek tarklıdır. Günliık konuşma diliyle, öykü dilinin farklı olması gibi. Öykü, insanın insana öykü yoluyla anlatılması sanatıdır. Bir dııygıı işidir öykü yazarlığı. Bir de yazdığım övküler geleceğe kalsın, geleceğin öyküleri olsunlar gibi bir düşüncem olmadı hiç. Diğer sanatlar gibi öykü de kendi çağını anlatmalı, kendi çağına tanıklık etmelidir. Benim öykü mekânlarım odalarda geçmediği için, evcil sayılmazlar pek. Öykü mekânlarım genelfikle bozkırlardır, dağlardır, nchirlerdir, hapishanelerdir. Öykü karakterlerim, karakolu, mahkemeyi, iandarmayı, mahpus damını, silahı ve ölıimiı iyi bilirler. Yaşadıkları coğrafya, gördükleri eğitinı oldukea geri, yoksul ve yabandır. Ö insanlar dünyaya geldikleri gün, her türlü yokbulluğagözlerini açarlar. Korkular ve acılarla dolııdıır yürekleri onların. Kaba saba görünümlerinin altında dünyanın en yıımuşak duyguları yataı. Sapkın, ate^ii tutkulannın vanı sıra, iş ve ekmek uğruna verdıkleri çabalar, ihanetler, korku ve endişcye koşut olarak geliştirdikleri silah Jüşkünlüğü, kan davaları, ölümler, iç dünvalarını kotürumleştirmistir onların. C îençliklerı, yaşlılıkları, ağalar, şeyh ler ve politikacı gibi karada yaşayan köpekbalıkları tarahndan yenilmiş yutul muştur. Kahır insanıdır onlar. Başlarına en ııfak bela geldiğmde, 'Allah'a sığınır lar. "Ailahtan umut kesilmez. Zamanla geçer. Zaman her seyi iyüeştirir" derler. Tanrı ile zamanı kendi yanlarında ve dost bilirler. Zaman dost değildir oysa. Zaman bazen eskitiı, çürütür de. Onların yaşamına anlam katan tek şey ölümdıır. Ölüm hetn onların yaptığı isin devamıdır, hem de yaşamın dengidir. Yaşam, ölıımle korkutulduğu oranua bir değer kazanabilir ancak. Benim duvgulanm o insanların içinde gelişti. Onların duygularını, duşüncelerini, yaşama olan bağlılıklarını, yaşamla ölüm karşısındaki taşkınlıklannı, can çekişen eski kültürlerin yanı sıra, doğmakta olan, geleceğe dogru filizlenen yaşamlarını, öykü atmosferi ıçinde yazmaya çalıştım. Övkü malzemelerim, böylesine çelişkilerle, dikenlerle dolu olunca, öy <> O Sahlnln bugüne kadar 22 öykusu fllme uyanandı ve bu filmler yurtlçl ve yurtdışındaki film festivallerinde otuzdan fazla ödui kazandı. kü sayialarımın da şajjirtıcı gerilimler ve entrikalarla dolu olması doğaldır. Ernest Hemingway'in yapıtlarındaki gibi, hiç beklemedığimiz anlarda ölüm karşımıza çıkıverir. Öykülerimde anlattığım dönemlerin sjiddeti ve acımasızhgını belirtmiş olmamın ayrı bir önemi olduğu kanısindayım. Kısacası, birbiri içine geçmiş, birbiri içinde çogalan suçlarla, umutların öyküleridiryaz dıklarım. Diğer bir deyişle, günümüz Türk toplumıınun milli gelirden en az pay alan, en alt yapısını oluşturan 'küçük insan'ların maceralarıdıryazdiklarım. Bıı yüzden her öykümün birazında gizliyim dir. Her öykü, benim yaşama tanıklığım yerine geçer. Söylencelerden de yararlandıgım olmııştıır. Bııgün adına nalkbilim' dediğı nıiz lolklor, imanlığın ortak bellegi görevini yüzyıllardan beri siirdiiren, kıışak tan ku^ağa geçiren cuk eski bir sanattır. Benim, yüzlerce yıldan beri anlatılan bir öykü çekirdeğini ele alarak, o öyküye günümüzün duygularını da kararak, yepyeni bir anlayüjla yazdığım öyküler vardır. 'Acenta Mirza'claki 'Deli Hatice',' Ay Ba zen Mavidir'deki 'Kötü^ Hasan', 'Mahşer'deki 'Dişler' öyküsü ile, 'Ölüm Oyunları'ndaki 'Avcı', 'Yoluma Gidcr ken', 'Yeşil Süvari' üçlüsıı bu tür öyku lerdir. Sanırım ünlü yazar Borges'in de yaptıgı bııydıı. Gıınıımüzün bazı öyküleri, dünün öykülerinin içinden çıknıı^tır, çıkmaya da devam edecektir. "Geçmiş ölmedi, geçmedi bile" diyor, William Faulkner. Ölüm Oyunu'nda yajtimak ve ölmek hlcycn ikifarkh karaktenn kaaerlennı bırleştınyorsunuz. Ölüm Ovunu'nda yaşam ve ölüm ögelerini kullandım. Bir yanda ölume susamış kan davalıları tarafından amansızca kovalanan, var gücüyle canını kurrarmaya çalışan idris, diğer yanda ise yaşamı yenilgilerle dolu, günlük hayatın yükünü artık taşiyamayan ve ölmek isteyen Lebe. Idris nehrin öte tarafını bir kurtuluş olarak görüyor, Lebeise nehri yaşamına son vermek için kullanmayı düşiiniiyor. Lebe nehrin kıyısında ölmekle yaşamak arasında gidip gelırken İdris de son gücüyle nehrin kenarına geliyor. Karşı tarahı geçmesi için Lebe'nin yardımına ihtıyacı var. Çünkü İdris yüzme bilmivor ve arkasından ellerinde silahlarıyla kan davalıları geliyor. İdris tabancayı Lebe'nin kafasına dayıyor ve onu karşı kıyıya geçirmesini istiyor. Oysa Lebe konuşmak istiyor. Belki konuşsa inrihar etmekten vazgeçecek. Ama Idris'i ölum korkusu o kadar sarmış ki, Lebe'nin durumunu fark etmivor bile. Burada bir ironi var. Biri ölümii, dığeri yaşamı temsil ediyor. Ölümle vaşamın iki karakterde yan yana gelmesı Sonunda Lebe sırtında ldris'le suva dalıyor ve gittikçe daha derinlere gidıyor. Idris'in kafası sürekli arkadaki kan davalılarında. Birden altuıdaki adamın kahkahalar atarak nehrin derin yerlerine doğru gittiğini fark ediyor. İdris o kadar kendi derdiyle ilgili ki ölümiın sırtına bindiğini çok geç fark ediyor. 'Çolak Osman Oyküleri'ndc ycr, lctşılcr ve olay örvüsii aynı, değer yargtlan ve baktş açıh/rt farklı olan üc byh.it var. 'Avcı', 'Yoluma Giderken' ve 'Yeşil Süvari'de dört kuşak geriden büvük dedem Çolak Osman Âğa'nın öyküsünü farklı bakış açılarıyla anlatlım. Padişaha karşı geldigi için Saraybosna'dan Toros lar'a sürgün edilen Çolak Osman Ağa, orada bir yörük kadınıyla evleniyor. Kayınbabasını ziyarete gitmck için karısıyla yola çıkarlar. Bu üç öyku ormanda korkunç bir yağmura yakalanan Çolak Osman Ağa ve karısı Zala'nın basından geçenler anlarılıyor. Bu öykünün nalk difinde on beş, yirmi tane değişik anlarımı bulııntıyor. Toroslar'da bugüne kadar birçok kız kaçırrna, tecavüz olayı olmuşrur, ama hiçbiri bu kadar anlatılmamıştır. Bunun bu kadar ilgi görmesinin nedeni, bir ağa karısının toplumun en alt kesimindeki çoban tarahndan tecavuze uğramasıdır. llk öykü 'Avcı'yı genellikle I'oros'taki Yörük kadınları anlatırlar. Çünkü o öy küde kadın aklı başında, her şeyi gören, bilen biridir ve kocasını avcıya karşı uyarır. 'Yoluma Giderken'i erkekler anlatır kadınları aşağılamak için. Bu öykü kadına güven olmayacağı bakış açısıyla söylenegelmiştir. Son öykü 'Yeşil Siıvan' ise efsaneleşmiş bir versiyonudur. Öykülertntzde Doğu kadımmn sorunlartna da değiniyorsunuz. Doğu kadınının bu kadar ezilmesi, şeriat eğitiminden gelen yüzlerce yıllık kadını baskı altına alan bir anlayıştan kaynaklanıyor. Şeriat, kadını potansiyel bir tchlike olarak görüyor. Şeriat aslında erkek bencilliğinin kadınlar üzerindeki üstünlüğiıne dayalı bir sistemdir. Mao, "Dünyanın yarısı kadınların elinin üstündedir' der. Öyle bir sistem kı dünyanın yarısını suçlu görüyor. Benim çocukluğumda yaşlı başlı anam önünden on iki yaşında bir erkek geçince sırtını dönüp ayağa kalkıyordu. Nedcn böyle yaptığını sorduğumda "Oğlum o bir erkek saygıgöstermeklazım" diyordu. Bilinçaltlarına bu kültiir verilmiş. Kadınlar aklınızin alamayacağı kadar eziliyorlar orada. Yoksulluk arttıkça milli gelirden en az pay alan köylü kesimi daha da yoksullaşıyor ve daha da iki yüzlüleşiyor. Zor ko şullarda her gün on iki saat çalışan Doğu kadınlarının yaşadığı korkunç seiale ti gözler önüne sermek istiyorum. Çukan'da bir kny eşktyasını değıy'k bir bakış açıstyla anlatıyorsunuz. Bu öyküyü yaşanmış bir olaydan kurguladım. Çukan, acımasız, atrığını vıı ran, inanılmaz bir eşkıya. l'akat onun sorunu devletle değil, çok sevdiği ağabeyı ni öldiirenlerle. Oyküde arka planda Çukan'ın yetişmekoşullarına değindim. Bu rada bir eşkıyanın karakteri altında aslın da toplumun durumunu vermeye çalış tım. Çukan, ağabeyini öldurenlerden hesap soruyor. Bölgeyebakan jandarma ko mutanının da görevi onu yakalamak tabii ki. Çukan, aynı zamanda kapı gıcırtı sına oynayan biri. Büyük kentlerue okusaydı, çok iyi bir dansçı, balet olabılırdi. Ve bu adam bir eşkıya. Burada bir tezat var. Amcası eninde sonunda yeğeninın öldürüleceğini düşündüğü için bu zavıf yönünü jandarma komuranına soyluyor. Komutan Çukan'a bir tuzak ha/.ırlıyor. Onun yaşadığı dağın yakınlarına bir ()uğiin alayı kuruluyor. Ciece ateş yakıp oy nuyorlar. Bir süre sonra Çukan davanamayıp oynamava geliyor silahsız olarak O kadar güzel oynuyor ki herkes onu seyretmek için kenara çekiliyor Tandar ma komutanı Çukan'ı tanımadığı için can düşmanı Riıstem Ağa'yı yanına alı yor. Çünkü adamın eşkalini bilen yok. CUMHURİYET KİTAP SAYI 697 SAYFA 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle