06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Memet Fuat'tn son ikiyılının Ö lünceve Kadar günlükleri Mıııırl Itı.ıl "Ölünceye Kadar'da Mcmet Fuat'ın elli yıllık birikimi bütün yönleriyle karşımıza çıkıyor. Yayinevleriyle ilişkileri, yazarlar, editörler, aile çevresi, futbol, volcybol, politika, yaşam, cdcbiyat, sağlığı, her gün son günüymüşçesine hummalı çalışması, üzüntüleri, düş kmklıkları, yüzlerce tanıdık adın arasından süzülüp gelen sevinçler, hüzünler, değerlendi rmeler..." MUZAFFER BUYRUKÇU £ X *i ünce' sözcüğü edebiyatımıza f .Ataç'la giımiştir. Ataç.kendi kiV ^ J şiliğınden, yazarlığından; tanı dığı, sevdıği, sevmediği ama değelerini yadsunadığı sanatçılardan, kısa kısa not lar halinde söz etmiştir, beğendiği beyitleri, dizeleri sıralamıştır aynı metnin içinde. Yabancı öykücülerden, romaneılardan,düşünürlerdendesözetmiş,onların dünya kültüründeki yerlerini, etkilerini nerelere dağıttığını, nerelerde yeni kay naklar oluştuğunu işarct etmiştir eleştiren, yeren, yücelren bir anlatımla. Ataç'la güçlenen ve yaygınlaşan bu 'günce' tarzı, Salâh Birsel'le, Öktay Akbal'la varüğını sürdürmüştür. 'Günce'ler, birkaç sarırla, birkaç tümceyle bireyin dünyalarına, zihinlerine, yaşamlarına oraları zenginleştiren katkılar yapmış, hem eerçeklerin sınırları içinde varolan hem de sınırların ötesinde devinen öğeleıe eğilmiştir. Anı tadındadır, deneme tadındadır ve yanısında bunlardan parçalar vardır. Edebiyatımızın 'düşün' yanının, 'edebi' vanının yüksek bir düzeye erişmesinde büyük bir çaba harcayan Memet Fuat'ın 'günce'leri, Adam Yayınevi taralından iki cilt olarak yayımlandı. Ölünceye Kadar adını taşıyan bu 'günce'leri okurken hem çok şaşırdım hem de çok üzüldüm, böyle bir yapıt yarattığt için de çok gurur duydum. Hep sağlıklı, hep guçlu diye bildiğim bir kimsenin hastalığı ve o hastalığın son zanıanlarda kazandığı boyutlarıyla karşılaştığımdan ötürü şaşırdım ve Memet Fuat ın hiçbir zaman geçmeyecek bir hastalığa tutulduğunu, o hastalik yüzünden bilinmeyen bir âleme göçtüğünü öğrendiğim için çok üzüldüm. Kahroldum! Çünkü Memet Fuat'ın her an acısını duyduğu hastalik, benim de yakama yapışmıştı. 1993 yılından beri 'kronik bronşit' denilen o rezil hastalığın pençesinde kıvra nıyorum. Ciğerlerimden gelen soluğu, hiçbir engele takılmadan rahatça alabilmek ereğiyle çırpınıyorum, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi deyişini her saniye anunsıyorum ve mırıldanıyorum. Evet, bir soluğun ne denli değerli olduğunu anhyorum. Bence dünyada soluk almaktan daha önemli hiçbir şey yoktur. Soluk alırsan yaşarsın, soluk alamazsan ölürsün... Bu kadar basit. Bu soluk alabilme sorununun bana çok zarar vermesini önleyebilmek, aklımı fikrimi o noktadan uzaklaştırabilmek amacıvla üç kez üç dört ay Ankara ve îstanbul hastanelerinde yattım. Memet Fuat'ın dediği gibi doktorların, hastabakıcıların, hemşirelerin tutsağı oldum. Elbet bu 'hastane insanları iyi niyetliydi, görevleri beni iyileştirmekti, yalnız kullandıklan iyileştirme taktikleriiğneleri ellerime, kollanma, parmaklarıma tekrar tekrar batınyorlardıcanımı yakıyordu. Bir şey daha vardı. SAYFA 12 m Kollarımı filan da bağlamaya başlamış lardı. Makinenin hortumuyla oynayıp perinden çıkarıyormıışum, şuymuş, buymuş. Buluyorlar bir şeyler... 'Ben senin kollannı bağlayayım da gör!' Her şeyden vazgeçip çıkmaktan başka çare yok hastaneden. Bağırdığımı duyup gelen sorumlu doKtor kadın benden daha yüksek sesle, bendcn daha çok kuralları bilmenin rahatlığıyla hastanenin tutsağı olduğumu, hiçbir yere gidemeyeceğimi güçlü bir demogojiyle anlattı. Bir pikenin altında çıruçıplak yaşh bir adam, genç, diri, saldırmaya hazır yırtıcılara karşı ne yapabilir! Terliklerimden başka hiçbir şeyim yokhastanede. Pikeyı de aldılar mı, çınlçıplak kalırım ortada. Hastaneye tutsak olduğumu anlıyorum. Gücüm olsa da Evet, voğun bakımın tam ortasındaki o telelon hiç boş kalmatlı. Ya içerden dısa n,ya dışardan içeri. Hastabakıular, haciemeler... Biri bırakıp biri alıyor. Herkesin özel vaşamıncîan bir şeyler öğreniyorsunuz... Köydeki durumlara ka dar. Biri gelip öbürünün konuşmasını kesi yor. 'Bir telefon edeceğim. Sen sonra gene konuşursun!' diyor. Kavgular da edilivor telelouda. îkide bir tlelıler gibi bagıran, karşılığı nı almadan birine saldıran, ağır sözler soy leyen iki hastabakıcı kız var. Durumu tam çözemiyorum, ama sanırım bu kızlar bolümıin naşkanı va da yö netmeni olan doktorun kız karuesjeri. Her şeyi göze almış, ağabevlerivle kav ga ediyorlar. Adanıın sesi hiç duvulmuvor. Bunlar gidin gelıyorlar, şöyle dedim, böyle dedim diye. Cıyak cıyak." Memet Fuat, bu bölümün de yalnız saptanmasıyla yetinmcseydi, bir öykücii gibi aslında iyi bir öykücü, ivi bir romancıdır ama bu yanını saklamakran hoşlanı yor nedense davransaydı, sergilenen her sözü, her durumu, her anlamı, her olayı olduğu gibi yazsaydı belki de edebiyatı mız çok değerli, sürekli üzerinde dıırula cak, sürekli konuşulacak bir yapıta sahip olacaktı. önu okuyanlar duygulanmanın başka çeşidini yaşayacaklardı. Dengeleri, den gesizlikleri, yükselip alçalmaları yaşaya caklardı. Demek o, saptamalarının böyle kalnıa suu uygun görmüş. Saptamalap, çeşMI portreler Hastalığıyla didişırken yazdığı yazıla rın, denemelerin kitaba dönuşmesiyle, hazırladığı ÇağdaşTürk Şiiri Antolojisi' nin bir an önce gün yüzüne çıkmasıyla uğraşır. Kendisini ziyarete gelen, gelme yen dostlarının baztlannın tutumlarını eleştirir." Anlaşılmaz bir çevrem var. Yap tığ'ım işleri begeııip beğenmediklerini belirtmiyorlar. Once tam bir ilgisizlik, son ra bakıyorum, meğer o işi çok begenmişler. Ama bana doğrudan söylemıyorlar. Bende bir kusur olsa geıek. (Mabilir. Ülkü Tamer'i örnekse övmek çok zordur. Övgüden kaçar, susturuı insanı. Başka şeylerle ilgilenir, konuyu değiştirir, oflar, puflar, rahatsız olduğunu sezerek susar sınız. Oysa ben başkalarında beğendiğım şeyleri söylemeden edemem. Ülkü ne ya pacağını bilemezdi, nerdeyse terlerdi ben onu övünce." Bu santamalara, çizdiği ce şitli portrelere, kitaoın değişik bölümlerinde rastlarsınız. Memet Fuat'ın antolojide yayımladığı şiirlerinden ötürü Fazıl Hüsnü Dağlar ca'yla başı derde girmişti. Dağlarca, Memet Fuat'ı mahkemeye vermişti. Memet Fuat'ın bu konuya ilişkin düsüncesi şöyle: "Ben yakında oleceğim. Fazıl Hüsnü Dağlarca 1914'lü. Sağlığı nasıl bilmiyorum, ama 'Uyudun uyanmadın olacak.' Birgün o da ölecek. Kurtuluş yok. Ölümünden yetmis yıl sonra ise bir yazarın bütün vapıtları Kamunun oluyor. Demek ki benim antoloji yapma özgür lüğümü kimse elimden alamaz. Ben görmem, ama geleceğe bıraktığım, bu ger çekten benzersiz 'örneksiz' antoloji bir gün mutlaka tamamlanacak. En olumsuz, en haksız davranışlarla bugün eksik kalsa bileki böyle bir kararı kesinlikle bek lemiyorum bir gün mutlaka tamamlanacak. Düşünüyorum da, Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın beni sevmemesi için hiçbir neden olamaz. Yazılarımda onun için nep olumlu sözler ettim. Antolojide de... Sanırım onun çekişmesi Nâzım, Orhan Veli, üktay Riiat, Melih Cevdet'le. Onlarla yarışında kendisini geride gösterdiğimi düşü nüyor." 24 Haziran tarihli 'günce'sinde aynı sorunu ayrı bir açıdan yorumlar. CUMHURİYET KİTAP SAYI 697 Edeblyatımızın 'düsürv vanının. 'edebi' vanının yuksek bir duzeye erlşmesinde caba harcayan Memet Fuat'ın 'günce'leri, Adam Yayınevi tarafından İki cilt olarak yayımlandı Dünyada soluk almak Memet Fuat'ın hastalığı aöırdı, benimki çok hafif seyrediyordu ve ben 'rıs fıs' dö nemini yaşıyordum. Memet I'uat, 3 Haziran 1999 tarilıinde şunları yazmış. "Giriş çıkış dokuz gün kaldım o korkunç yerde. Hastabalucılarıvla tam bir Engizisyon. Büvük bir şımarıklık içinde nedense bana kar^ı her tür lü olumsuz davranışı sergilediler. Hastanede çok acı çektim, çok aşağılandım. Kabına sığmayan, işini kesinlikle sev meyen çılgın hastabakıcı kızların konuşma tarzları, davranışları katlandır gibi de ğildi. Beni yaşlı bir bunak olarak ele aldılar. Emrettiler. Şikâyetlerimi kesinlikle dinlemediler, gereksiz yere canımı yaktılar. Emretmek çok kötü bir şey değil diyelim. 'Kolunu aç!' 'Doğruir Hepsi emir, ama otuzun altında hastabakıcı bir kızla yetmişin üstünde bir hasta arasında emretmenin daha kolay yolları bulunabilir düşüncesindeyim. 'Kolunu açar mısınız?' 'Doğrulur musunuz?' Doktorlar böyle konuşuyor. Seslerinde aşağılayıcı bir hava yok, ama hastabakıcılar korkunç! 'Niye böyle insanı aşağılayarak konuşuyorsunuz? Yeter artık!' diye parlayacak oldum. Yanıma sokmadım hastabakıcılan. savaş,amam." Bu sözleri okurken çıldıracaktıın. ü hastanenin çalışanları nasıl olur da oraya soluk alma hastası olarak gelen kişinin Türkiye'nin en üneınli, en uuyarlı, en kınlgan ve evreni eşsiz sevgisiyle kucakla yan bir yazar olduğunu bilmezler? Yoksa sevk kâğıtlarına nakmadılar mı, kimliğini, mesleğini, ekonomik durumunu parasızsan ya da sağlık cüzdanına sahip değilsen kapıdan içeriye sokmazlar, adım attırmazlar, araştırmadılar mı? Eğer öyleyse bu davranışları onların ne kadar cahil, ne kadar beş para etmez olduklarını ortaya koymaz mı? Ya da yöneticüer gibi onlardan olmayan bütün değerlere karşıdırlar... O zaman işkence etmek, acı çektirmek bir 'hak' gibi görülür o tiplere ve zaten onlar da bunu yapıyorlar. Ölünceye Kadar'ın sadece bu bölümünden yabancı yazarlar kocaman romanlar çıkarırlar. Ama Memet Fuat, bu bölümü doğal olarak kabul edip benim gibi algılamadığından üç dört tümcevle sonlandırmıştır. Memet Fuat, hastabakıcılardan yakınmasını sürdürüyor. "Doyumsuz, çılgın, deli kızlar, üjlerini sevmeyen, bir an önce kurtulmak isteyen, ne yapacağını bilmeyen genç insanlar. Sonu gelmez bir gevezelik... Yerli yersiz ağzına geleni söyleme... Gençlik örgütlerinden kalma sözler... Arkadas dayanışması, aile dayaruşması... Her türlü rüzgâr esiyor çevremde... Ortada ise hiç kapaiı kalmayan bir telefon. J
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle