24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KISA, KISA ğımsız hatta habersiz yaşayan toplumlardaki farklı dillere ve kühürlere karşın kimi ortak içerikli söylencelerin oluşması, insanlği yüceltilmiş duygular ve ertem ortak paydasında buluşturmaya yönelik olsa gerck.. Çevtren: Utku Tuğlu/ Öteki Yayınevi/ 216 s. Mitler ve Mit Yapanlar/ ]ohn Fiske/ MiUer ve Mit Yapanlar ABDULLAH SEZGİN Öteki Yayınevi tarafından yayımlanan "Mitler ve Mit Yapanlar" ycdı bölümdcn oluşuyor. Bu bölümler "Halk Söylencelerinin Kökenleri", "Ateşin lnişi", "Kurt Adamlar vc Kuğu Kızlar", "Aydınlık ve Karanlık", "Barbar Dünyanın Mitlen", "Juventus Mundi" ve "llkel Hayalet Dün yası" başlıklarını taşıyor. Kitabın "Halk Söylencelerinin Kökenleri" başlığmı taşıyan ilk bölümünde William Tell'in öyküsüne yer verilir. Bu îsviç reli Ortaçağ kahramanı zalim vali Gess ler'in emriylc oğlunun kafasın^köyduğu elmayı vıırmaya zorlanır. Modern çağın en büyük ozanları ve en iyi müzisyenleri William Tell'in kahramanlıklanna övgüler yağdıradursunlar bu öykünün doğru luğundan kuşkulanan tanınmış yazar Guilliman bunun tamamen bir söylence den ibaret olduğunu anlatır. 1760 yılında Ürfiel Freudenberger, Tell söylencesinin Danimarka kökenli olduğunu savunur. Ne var ki öykü salt Danimarka'da değil, îngiltere, Norveç, Finlandiya, Rusya ve îran'da da karşımıza çı kar. îşin ilginç yanı bu öykünün Türkler ve Moğollar arasında da göze çarpması dır; "Samoyedler, bir efsanelerindc William Tell'i en ince ayrıntısına kadar kendi okçularından bin olarak anlatırlar." (s. 11) Mantıkut Tayr'ın yazarı îranlı büyük Mutasavvıf Feridıddün Attar bir şiirinde çok sevdiği bir içoğlanının başındaki elmaya ok atan bir prensin öyküsüne yer verir. Görülen odur ki, öykülerde isimler değişse de temelde aynı desenlere tanık olunmaktadır: Daimahcdcfinden şaşmayan bir okçu/ zalim bir yönetici ya da hükümdar vc çok sevilen bir kişinin kafasındaki elma. Oku atan kişi yanına çoğu kez ycdek bir ok alır ve bu fazladan OKU ne amaçla aldığı sorulduğunda aynı yanıt verilir: "Eğer oğlumu öldürseydim bu okları ona yöneltecektim." Yazar John Fiske birçok öykü örneği verir ancak Tell söylencesini farklı biçimde niteler ve bunun bir mit olduğu görüşünü yansıtıp şu sonuca ulaşır: 'Bu eski hikâyelerin büyük bir bölümünün doğa diye bir şeyin henüz bilinmemesinden dolayı doğaüstü diye bir kavramın da olmadığı zamanlara ait, bütünden artan fazlalıklar değil de, bütünün özünü oluşturan şeyleroldukları artık uzmanlarca da yavaş yavaş kabul edilmcyc başlanmıştır. llkel zamanların dinsel mitleriyle, eski vc simdinin cak başı söylenceleri ortak köklerini ilkel insanın düşünce tarzından alırlar. Bunlar, bu insanların kendilcrini içinde buldukları dünyayla ilgili kaydedilmiş ilk ifadelerdir. Modern insanda alışkanlık haline gelen usu temel alarak olaylara bakış ilkel insanda yoktu. Bizler teorimiz ne olursa olsun ofayları, eğer düzenli olarak ortaya çıluyorlarsa, katı bir kurallar çerçevesi içersinde görmcye alışığız. Ancak ilkel atalarımız, doğa yasaları, fiziksel güçler, sebepsonuç flişkileri ve nesnelerin zorunlu diizeni hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı. İnsan lık tarihinde bu kavramların bclirli bir çerçeveye oturtulmadığı, sorgulanmadı ğı, test cdilmcdiği ve temellendirilmediği bir dönem vardı." (s. 22) "Bundan ötürü tüm dıs dünyayı, irade sahibi olan ve bu irade ile yönctilen bir varlık olarak düşündüler. Buna bağlı olarak her şeyi gökyüzünü, bulutları, şinı şeği, güneşı, ayı, denizi, tcpremi, kasırgayı irade sahibi birer canlı olarak gördüler. Pcrikles çağında eskiye nazaran biraz daha aydınlanmış olan Atinalılar gökyüSAYFA 14 zünü bir insan olarak düşünüp ona, bah çclerine yağmur yağdırması için dua et tiler." (s. 24) "Yunan Tanrı ve kahramanlarının isimlerinin büyük bir çoğunluğu nun bu dildc harhangi bir anlamı yoktur, ancak bu isimler Sanskrit dilinde oldukça belirgin anlamlar taşırlar. Veda'da Ze us ya da JüpiterGökyüzü, Hermes sabah meltemi anlamındadır.. Athena tanyeri demektir." (s. 25) Bütün bu yaklaşımlar Mit'in tanımına daha kolay uzanmamızı sağlar. Bu nok tada bir miti alcgorilcr ya da gizli semboller olarak değil de, doğa olaylarına ilkel düşünce tarafından getirilen açıklamalar olarak tanımlamak herhalde yanlış anlaşılmayacaktır. (s .26) Mitle efsane arasındaki aynm yahut in ce çizgi de yine bu noktada karşımıza çı kar: Efsane bir iki bölgeylc sınırlı ve az sa yıda insan tarafından bilinirken, isimler ve gerekçeler değişse de ana olaylar te melde aynı kalarak ve bir bölgeden diğerine değişerek dünya üzerinde geniş bir bölümue görünme bir mitin en önemli karakteristiğidir. Bunun sebebi kısmen de tnitlerin kökenlerini şu anda aynı olan birçok milletin bir arada olduklan çok eski zamanlardan almalanndandır. (s. 28) Mitoloji biliminin temclleri kurulduğun dan beri bakış açıları vc saptamalarda da ciddi ayrımlar sözkonusudur. Orneğin bakış açımız salt Yunanistan'la sınırlı ka lırsa Akhilleus ve Paris'in gerçekte yaşamış insanların abartılı kopyaları olarak görülüp kabul edilmesi söz konusu olabilir. öVsa bu yaklaşım değişikliğe uğramıştır. Geçerli olan görüş: Akhilleus, Pa ris ve Helene'in sadece îlyada'da deöil RigVea'da da görüldüğü seklindedir. Bu karakterler mitscl kavramlar olarak Homeros'a değil, çok daha öncesine, yani Ari ulusların dağılmasını izleyen döneme aittir. Kuşkusuz şunu divebiliriz ki bu tür ola ğanüstü olayların değişik yerlerde göze çarpması olayın hiçbir yerde gerçekleş memiş olduğu sonucu ortaya çıkarabilir. Yahut halk içinde yaygın olanlarının abartılı sunumu söz konusudur. Bu bağ lamda eşkıyaların soyluluk kazandığı, ululandığı tablolar da karşımıza çıkar ki, Sicilya'daki Angelo Duca, Rusya'daki Oleksa Dovbuş, Ingiltcre'deki Robin Hood ve Türkiye'deki Köroğlu yahut Yalnız Efe söylenceleri aynı çizgide yan sıyan örneklerdir. Haksızlığa uğrayan bu kahramanlar zenginlerden alıp yoksulla ra veren başkaldırıolar olarak göze çarparlar. Hepsinde ortak bir çizgi vardır. Çoğunda ölümsüzlük muskalariDulunur. Mitolojik boyut içermelerine karşın halk onları yeniden dolcuyup yaratmış; onlara baskaldırmalarının, umutlannın, kızgın lıklarının hayal ve düşlerinin sözcülüğünü yaptımuştır. Bu çerçevede bir başka "sözcü" olarak "Şah" mitosu karşımıza çıkar. Tiirkmen unsurunu unutan hatta uç"lara gönderip kendisinden uzaklaştıran Osmanlı, bu kesimin sözünde sazında şah umudu nu yeşertir. "Açılsın kapılar şaha gidclinı , Ben de bu yayladan şaha giderim" söylemleri Iran şahına yönelik değildir. Buradaki şah ıımutsuzluğa, kırgınlığa karşı bir arayıştır, bir umuttur, bir beklentidir. Söylenceler kimi zaman farklı bölgclerde, (arklı dillcrde ve farklı uluslarda göze çarpsalar bilc crdcm taşımaları ve yüce duygular içermeleri onları scçkin türlcr olarak yansıtır.. Orneğin Sisyphos söylencesi insanoğlunun düşmc ve yükselme noktalarındaki tutumunu yansitan bu tür soylu nitelik taşır. Birbirindcn ba Filistinİsrail TANJU AKAD Barış, bütün iyi şeyler gibi, sadece 'istemekle" elde edilecek bir şey değildir. Bazen kazanılır, bazen dc savaşanların azimleri tükenince ortaya çıkar. Hcr halükârda, iyi bir barı şın da hiçbir zaman garantisi yoktur. Pax Romana nicc halkı ezmiş bir barıştı. Günümüzde de Pax America 'nın nasıl felakedere yol açacağı giderek daha iyi görünüyor. Ve ikı bin yıl ara ile aynı topraklarda yaşanan iki trajedi: Pax Romana altında Filistin'den süriilcn Yahudiler, şimdi de Pax Americana altında başkalarını sürüyorlar. Efier tarihin cilvesi varsa, bundan daha iyi bir örnek bulunabilir mi? Kitap Yayınevi'nin Mart 2OO3'te yayımladığı, Manvan Bishara'nın Filistin/lsrail Banş vcya Irkçılık'ı, benim bugüne kadar bu konuda gördüğüm en derli toplu ve en açık kitap.. Ali Berktay'ın çevirisini yaptığı 157 sayfalık inceleme Filistin konusunda bilinmesi gereken temel hususları lafı hiç dolandırmadan anlatıyor. Genellikle (en çok Fransızlarda gördüğümüz ve sanırım haklı bir olum suz önyargıya sahip olduğumuz) çok sey söyler gibi yapıp aslında laf ebeliğinden başka bir şey yapmayan politik analiz kitaplanndan farklı. Çözümsüzlüğü anlatıyor ve ne yazık ki aynı zamanda umutsuzluğÇok açık ki Filistin/lsrail meselesi artık kendi çerçevesi içinde çözülemeyecck kadar karmaşıklaşmış. Görünür gelecekte bir çözüm yok; ya da, birileri tarafından günün birinde Gordiyom'un düğümü gibi kesilerek halledilecek. Ancak böyle olmasının sadece bir taraf için çözüm olacağı açık. Esasen işin özü de bundan ibaret. tsrailliler Filistinlileri yıldırıp topraklarının çok küçük bir bölümüne razı olmalarını sağladı. Ancak şimdi bunu da çok görüp, onların payından başka loknıalar koparma peşindeler. Filistinlilerin sadece bir gettolar fcdcrasyonuna razı obnaları için aralıksız baskı yapıyorlar. Pax Americana bunun için tam da uygun bir ortam, cünkü Sam Amca'nın onların sözünuen çıkmayacağı adeta garanti gibi. Kaldı ki en son 1973 ydında kükreyen Arap arslanlan artık iyice ehlileşmiş durumda. Mısırlılar Amerikan yardımı kesilecek diye endişc içinde yaşarken, Suriye başında dolaşan ABD tehdidini kazasız bclasız adatmaktan başka bir şey düşünemiyor. Irak çoktan devre dışı bırakıldı. Filistinlilerin görünür gelecekte Arap dcvletlerinden bekleyecckleri çok şey olamaz, kendi başlanna sayılırlar. Ama yine de eskisinden farklı bir durum var. Israil toplu kıyım veya toplu sürme yapamıyor. Bu nedenle terör işine geliyor. Her eylcm iriliufaklı kıyımlar için fırsat yaratıyor. Ancak, öte yandan, kcndilcri ue yarattıkları cehennemin bir parçası olmuşlar. Bu ortamda, her iki tarafta da ılımlı sesler giderek daha zor duyulıır hale geliyor. Eğer benzetme yerinde olacaksa Filistin politik, sosyal, askeri olarak ve hatta yamalar şcklindeki yerleşimler ile fiziki planda bile kanserleşmiş durumda. Beton koruganlar, yerleşim yerlerini kuşatan kilometreler boyunca dikenli teller, duvarlar ve bunların arasında dolaşan zırh lılar, tıpkı kanserli hücreler gibi yayılı\ Buratfa normal bir hayat düşünmek c, güç. Ama insanlar yine de yaşıyor ve n cacıele ediyor, çünkü yitirecekleri pek şey kalmamış. Belki de ABD'nin Afgaı tan'dan sonra Irak'ta da çıkmaza giri* izliyorlar. Çünkü, belli ki geleceldeı beürleyecek unsurların bir tanesi de £ D'nin negemonya için nefesinin nen kadar yeteceği. Bishara'nın kitabını okuduktan soı konuları çok iyi bilen kişiler bile, ola; rı çok yakından görmüş gibi hissedec lerkendilerini. Bunun nedeni olaylarır gelismelerin, kendi biitünlüğü içinde ( net bir sekilde iiade edilmesi. Televizyı larda izlenen görüntüler tekrar ve a: bir yerine oturarak göz önünden geçi; Osfo Barış Süreci gibi girişimlerin n bir aldatmaca olduğu ua daha iyi kav nıyor. Belli ki 1993 dc sadece vakit kaz mak için kabul cdilmiş gibi yapılmıs gi'ınden beri Filistin her geyen giin d; da cehennem haline geldi. Sharon'uıı listinlilere ait zevtin ağaçlarını kökler si isc adeta tam da bunu simgeliyor. (^ raklısına çok yeni bir not: Filistinlik zeytinyağı üretimi 2(K)() yılında 125 ton ikcn 2002'de sadece 22 bin ton muş.) I'ilistin'e barış gelmedikçe bölgen: dc barış gelmeyecektir. (Tabii bunun rış için yeterli değil ancak gerekli bir. şul olduğunu ilave etmekte yarar var. rıca barışın geleceği konusunda hiç garanti yoktur). Yine de, şayet bir ^ bölgeye narış gclcccksc, bunun ne ka zor olduğu, ne kadar uzun zaman al; leceği ve nelere mal olabileceği üzeriı nc kadar okunsa vc düşünülsc azdır. 1 rar aynı noktava gelelim: Bugün dür da en sorunlu Lölgeler ()smanlı' 191218 yıllan arasında terk etmck runda kaldığı bölgelerLİir. Bu topraklt özellikle güney kesimlcrindc ulusal su lar henüz son haline gelmedi. Sömüt cilerin çizdjği sınırlar halklara nıullu getirmedi. Otc yandan özellikle Arap rımadasının ve Mezopotamya'nın hall rı da uluslaşma ve örgütlenme sürcçl ni tamamlayamadılar. Filistin sonıntı I düs ile Washington'un gözünde tüm süreçlerle bağlantılı şckildc elc alınr çünkü onlar da mevcut koşullardaki zümsüzlüğü son dcrcce net bir şeki görebiliyorlar ve belki tle bu nedenle t Ortadoğu'yu hedefleyen büyük han ler yapıyorlar. Keza barıs sürcçlerinin lındabirer barış süreci olmadığı; dahs başından beri banş için değil, düşük ğıınluklu savaşı sürdürmek için tasarl dıkları da Bishara'nın kitabında en ıı bir tereddüte yer bırakmayacak şcki ortaya konuluyor. Bütün dünya aslıı bunların niteliğini biliyor, ama bu oyı seyirci olmaktan bıkmıyor. Tıpkı dü televizyonlarının bu oyunu bitmeyen dizi halinde Baülıların gözünden venı ten bikmaması gibi. Ncyse ki bazı kiı lar hiç değilse bir kısım okura olııp b nin farkına varma, propaganda ile geı ği ayırma olanağı sağlıyor. Bu nedc DÖyfe kitaplar asla ölmüyor. Diğcr konularda olduğu gibi, sava barış incelemelerinde de yayıncıların ı okurları memnun edecek kitaplar 1 maları kolay değil. İyi ve körü çok sa^ yayın yapılıyor, bunJarın bir kısmı 1 süredc değcrini yitirirkcn, bir kısmı yıllara dayanıyor ye kitaplıklarda baş şeden inmiyor. Ole yandan ülkemi dergi yayıncılığının zayıf olması da, rik ve kalıcdik açısından makale düze de değer taşıyan birçok çalışmanm k: olarak basılmasına yol açabiliyor. Baz taplar ancak çok kısa bir süre için işl olııyor vc hızla değcrini yitiriyor. G zamanın sınavı her kitap için geçerlidi on, yinni, elü hatta yüz elli yıldan sc bile aranan ve değerini koruyan kita rın toplam içinde paylan dünyanın yerinde fevkalade azdır. Bu, polltikayı nu alan kitaplarda özellikle böylcdir. cak Bishara nın kitabının F'ilistin / ls konusunda her zaman değer taşiya bir kitap olduğunu ranatlıkla ! leyebiliriz." K İ T A P C U M H U R İ Y E T S AY I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle