29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bektaş' AYŞEN CİRAVOĞLU Ccngiz Bektaş'ın mimarlık ve kent kültürü kitapları yayımlandı esinden... Günümüz Türkiyesinde mimarlık bağ lamındaki tartışmaların giderek uiındeıııin alt sıralarına kaydırıldığını, konuya ilişkin toplumsal ilginin de yeterince oluşmadığını gözlemliyoruz. Bu nedenle Cen giz Bektaş'ın öncelikle ülkenıiz minıarhk birikiminin doğru saptanmasına, ardından da yaygınlaştırılmasına yönelik yazılarının bir araya gctirilmesi sevindirici. Bu kapsamda Cengiz Bektaş'ın tüm yapıt larının okuyucııyıa buluşturulması anlamlı... Bektaş'ın tüm yapıtları; son üç yılda yavınlanan I lalk Yapı Sanatı (Ocak 2001), Konıma Onarım (Haziran2()01), Mimarlıkta Eleştiri (Ekim 2001), Sular Akıyor (Eylül 2002), Yııva mı? Mal mı? (Ocak 2003), Yasama Kültürü (Şubat 2003) ve Su lnsan (Nisan 2003) kitaplarından oluşuyor. Bu biıikime yakında Kuzguncuk Kitabı ile Türk Evi de eklenecek. Dizide yer alan yanıtların çoğu, vazarın daha önce ayrı ayrı Dasılnıış olan kitaplarının gözden geçirilmiş, bir araya gctirilmiş yeni basımları. Halk Yapı Sanatı, Sular Akıyor ve Su tnsan ise ilkkezyayımlanıyor... Üretken bir mimar, bir araştırmacı ya zar olan Bektaş'ın tüm yapıtlarında, onıın bu yönlerinden kimi yansımalar bulabi lirsiniz. Metinlerdeki kavram zcnginliği, yaşamı dolıı dolu yaşamış bir ozan mima rın birikimlcriyle örtüşüyor. Katı bir akademik yaklaşıma oturmayan ve belki de bu nedenle bir solukta okunan yazılar, Bektaş'ın meslek yaşamı boyunca kazan dığı deneyimleri, gözlemlcrini özctliyor. Konulan, kendi vaşamından parçalarlaharmanlayaıak, düşüncelerini içten bir dille aktararak kendine meslek literatüründe de larklı bir alan açıyor Cengiz Bektaş. Onun yapıtlarında mimarlık, kent ve dahası yaşama kültürüne ilişkin tezler lc karşılaşırsınız. Ele aldığı konular çok yönlü ve çok çeşitlidir. Edebiyattan halk kültürüne, kent kültüründen suyla gelen ilişkilere, geçmişi mize, geleceğimize derken birçok alandaki saptamasıyla yüzleşiyorsunuz. Öncelikle işte tam da bu nedenle yazarın dili kullanışına ilgi çekmek gerek diyorum. "Sular Akıyorua dilde ve düşi'ınce<\e ilerlemenin birbirine bağlı olduğıınu vurguluyor (Cengiz Bektaş. Bu kitabın önemli bir bölümünün dile ilişkin olması da konuya verdiği önenıi gözler önüne seriyor. OzellikJe mimarlık, dahası akademik alanda yabancı terim baskısının nasıl önlenebileceğine ilişkin çıkarımlar için Bek tas'ın bu yapıtına başvurmak yararlı olacak. Mimarlık terimlerinde yeğlediği sözcüklerden birkaç örnek vermek gerek: Oylıım (mekan, hacim), izlence (prograııı), kültür varsıllığı, saptama çizimi (rö löve), onarım (restorasyon), yontıı, işleyiııı (eııdüstıi) yapısı ve burada sıralayamadığım pek çokları mimarlık alanmda yaygınlaşmas! geıeken yenilikler olarak görünüyor. Bektaş'ın yazılaıı mimar olmayanlar içın de ilginç görüşler içeriyor. Mimaryazarların çoğunlukla, kenti, mimarlık kül lürünü ve mekanı yazılannda salt dekolatit anıaçla kullandıkları ancak doğru dan kenti, mekanı konıı edinmediklerini düşümirsek, vazarın kendi arşivindcn çarpıcı görsel nıalzemeleıle yt)grulmuş Bek tas'ın edebi metinleri kent, kültıir, yapı, gelenek ve mimarlığa ilgi duyanlar ya da nenüz tanışmaya karar vermiş olanlar için birerkaynak niteliğinde... Mimarlığıdon muş bir ürün olarak göreıılere, onu yaşa yan, yaşatan bir öğe olarak ele almayı oğretir yazar. İşte tam da bu nedenlerle bel ki mimarlık mesleğini seçmeyi düşünenlere ya da daha çok politikacılaıımıza (he SAYFA 14 le bugün hazine arazilerini yapılaşmalara açmaK istcyenlere), belediye naşkanlanmıza, kente ilişkin kararlara imza atanla ra bir tlers kitabı gibi okutulabilir. Bektaş'ın yavınlanmış ilk yazılarının 1964 yılına tarihlenmesine karşın, bu ya zıların bugün bile güncelliğini koruması o yıllardan bu yana değişen hiçbir şeyin olmadığının birer kanıtı olsa gerek... Bu, yapılı cevıelerimizdeki yozlaşmanın süı düöünü kanıtlıyor. Ancak Bektaş'ın yapıtlarında güncellennıesi geıeken kimı noktalar da yok değil. Bunlardan biri "uygulanıa yapmayan mimarın mimar ola madığı" (Mimarlıkta Eleştiri, s. 87), mesleğin en yüce alanının uygulama yapmak oldugu görüşü... Bugün mimarlığın salt bina yapmak olmadığı bilinen birgerçek. Orneğin bir öğretim görevlisi; mimar ola rak uygulama alanından görece olarak uzak kaldığı icin işin kuralcılığına, ku ramcılığına kaİKişan biri olarak tanımlanıyor, kitapta... Kırk yılı aşkın bir süredir sürekli alan çalışması yapan, yazıp çizen bir mi mar/aydın olmasının dakatkısıyla olsa gerek Cengiz Bektaş metinlerini genellikle ö^retici bir üslupla kaleme alıvor. Kimi yerlerde çok keskin argümanlar ortaya koyuyor. Mimarlık eğitimi alanmda da benzer saptamaları var Bektaş'ın. Eğitı min sokaklara taşınınasını istiyor örne ğin. 1 liç kuşkusuz eğitimin bu yanının geliştirilmesi yaşamla bağının kurulmasıdıı ve çok önemlidir. Oğrenciler, öğretim üyeleri, mimarlar, sosyologlar, lıeykeltraş lar (yontucu), müzisycnler, bir çalışma alanmda beraberce orayı duyumsayarak, düşünce ve proje ürctecek, kimilerini uygıuayacaktır. Ancak burada benim sözü nü etmck istediSim, hiç kimsenin usta, hiç kimsenin çırak olmadığı, karşılıklı et kileşim ortamında herkesin birbirinden birşeyler öğrendiği ve paylaşımın bir par çası oldıığu deneyimleruir. Ote yandan, Bektaş'ın meslek uygııla masında görülen her aksaklığı eğitim dü zeyinde temellendirmek istemesine katıl mak olası dcgil. Bugün mimarlık eğitiminde kimi eksiklik ve aksaklıklar oiduğu biliniyor; ancak meslek uygulaması or tamındakiler eğitimdekilerden çok farklı. Bektaş toplumda eksikliği görülenin, okııyupyazan mimar olduğunu söylüyor. Bugün eğitim kurumlarında da özgürce düşünebilen, üretebilen, yorumlayaDİlen, sorgulayabilen alullar yetiştirmek amaç tır. Bu yönde eksiklikler olsa bile çabalaı sürmektedir. Bektaş'ın birdiğersaptaması, kuramla uygulaınanuı bağını kuıabil mek içın öğrencilerin mimarlık eğitiminden sonra en az 4 yıllık uygulama deneyi mi edinmesi gerektiğidir (Mimarlıkta Eleştiri, s. 17). üysa yazar "Mimarlıkta Eleştiri "de (s. 1417) "ııs"ıın egemen olduğıı bir toplumda bir önceki yapılanlar dan ders almanın, oradaki bilgiyi kullan manın önemini belirtir. Oyleyse bir eğitim kurumıınu tamamlavan üğrencilcrin bu üretılmiş bılgıleri kullanmak varken, dört yıl boyunca uygulanıa zorunluluğuyla o bilgileri baştan Keşfetmeye yonlendi rilmeleıini anlamak zoı... Ayrıca güııü müzde mimarlık alanında iş olanağı sı kıntılaııııın doğurduğu bir ahlaksızlık egemen. Bektaş da bunıı "sürümden kazanıııak,beşayda60tasarıyaimzaatmak " olarak orneldiyor, ancak burada bu dü zen, mimarlık eğitiminde mi yoksa o dört vıllık uygulama deneyiminde mi öğreni lecek sorusıı akla geliyor. Bektaş, yapıtlarında beliıli konulaıa bı kıp usanmadan dikkat çekme çabasıntla. Bu nedenle olsa gerek metinler aıasında kimi tekrarlar göze çarpıyor. Orneğin ikinci konııt pıoblemine sık sık değinivor Bekta.ş, "İkinci konııt alanlarına 'yerlcşme' demek elbette doğru değil. Yılın en Cengiz Bektaş az 910 ayı boş duran, çiçeğiböceği, ağacı, insansız kalan bu yerler, en küçük sos yal cihazlannıa kaygısının görülmediği yerlerdir." (Yııva mı? Mal 1111?, s. 258) Ya da büyük konut özentisini gündeme getiriyor: "100 150 metrakarelerc sığamıyorsunuz. Nedenr1 Sevgilerinizi evlere napsediyorsunuz çünkü; alanları, sokakları taşıyorsunuzeviçlerinebencil..." (Mi marlıkta Eleştiri, s. 208). Bektaş'ın mimarlık kitaplanndaki kimi ayrıntıları önc çıkarmak, onlan daha yakın planda incelemek konumuz açısından daha anlamlı olacak. Bektaş, Halk Yapı Sanatf nda geleneksel mimariye yer veriyor. Ona göre bu birikim değerlendirilmeli. Ancak bu dcğerlendirme eski yapıların biçinılerini yinelemekle değil, tarih, coğrarya ve kültür birikimimizin larkında olan ve bunlan yorumlayıp içinde bulundtıöumuz çağa özgü çözümler üreterek omalı. Bu nedenle I lalk Yapı Sanatı'nda (s.97), "Bana göre araştırmalar incelemeler 'biçim'den çok yaşama kültürü üzerinde olmalı." diyoı. Ve ekliyor: "Geçmişin sandığından biçimler alıp kullanmak, hele hele hiçbir ilişkisi olmadan kopya etmek, çağın olanaklarının, yüzlerce binlerce yıllık yapıların biıikiminin vereceği yetkinliğe ulaşamadığımızı, çağdaş cözünıler üretemediğimizigösterir" (Halk Yapı Sanatı, s. 157). Halk Yapı Sanatı ilkelerinin çağdaş yak laşımla anlasılmasının, kültürel altyapının oluşturulabilmesi için zorunlu olclıığıına; ayrıca böyle bir bilgi birikiıninin modaları aşma yolunda günümüz mimarlığına da ışık tutacağına inanan Bektaş (Halk Yapı Sanatı, s. 16)'ın saptamaları kuşkusuz çok yerinde... Bektaş'a göre, "Mimarlar için, yantıkları evdc oturacak kişilerin mutluluklarından çok, yapının öteki mimarlarca heğenilmcsi önemliydi" (Yııva 1111? Mal mir' s.37) Belkı de bu nedenle mimarlık, çok ıızun yıllardır vc Iıatta bugün bile heışeyden çok salt bir biçimler bütünü olarak algılandı. Onu oluşturan nedenler göz aruı edildi, ediliyor. Oysa bugün tüm dünyada mimarinin öziine yönelik yaklaşımlara geri dönüş yaşanıyor. Iklim, topoğralva, yöre, bölge, coğralyayla daha sıkı bir ilişkıde olan mimari vaklaşımlaı giderek vavKinlaşıyor. Böyle bir ortamda verel özellikleri ön plana aJarak olıışmuş halk yapı sanatı örnekleri biçım olarak değil ancak ilkeler ölçeğinde yardımcı olabilir. Bektaş'ın çabası da bu yönde: "Oz asıl olan bir varlığa saygı, ancak onıın karşısında kendi de öz, asıl olmayı bilrııekle gerçekleştirilebilir. Onu ozellikle biçimiyle kopya etmeye çalışnıak saygı değildir. Bir eski evin biçimi, o eski çağın olanakları, koşulları, sosyokültürel ilişkileri içinde oluşmuştur. Onemli olan da, o evleri oluşturan ve o gün için doğru, güzel, insancıl sonuçları veren ilkelerdir." (Koruma C^narım, s.113) Koruma Onarım kitabına "Yaşamı korumavan hiçbir girişim, insanlık adına olumlu bir girişim olamaz... Kısacası koruma ancak vaşatarak olanaklı." ( s.24) önermesivle başlıyor Bektaş. Bu kitapta koruma ve onarımın nasıl yanılacağına ilişkin karşımıza yer yer receteleı de çıksa, bunlan kendi ııvgıılamalarıyla destekliyor. Ancak bunlan sadece bir sonııç ürün olarak değil, işin alınmasından, araştırnıa sürecine, projedeıı, ııygıılamaya, dahası sonııç üründen sonra yapının kııllanımma değin götürüyor bizi. ()ysa gü nümüzde mimarlık pratiği çoğunluk tarafından çizim ve bina yapmak olarak tanıııılaııır. Bir projeııin, uygulanıanııı olusum sürcçlcrinin karmaşıklığı, arkasındaKİ araşlınııa, düşünce ve lasaıım yoğuıı luğu çoğu kez bilinmez. Mimar, işvercnin isteklerini gerçekleştiren kişi olarak göıü lür, oysa Bektaş korudıığıı, onarımlarını yaptığı yapılara, "Çağdaş yaşam içinde bir işlevi olmayan hiçnir eski yapıt ycterincekorunamayacakur" (KorumaOnarım, s.l 14) düşüncesiyleyeni işlevleröneriyor; işe koyulmadan önce bunlan gerçekleştiıeceklerine dair işverenılen sözleralıyor. Eyüp'teÇocuk Oyuncakları Evi (sonradan kreş olmuş), Balat'ta Çcşme, Kitaplık (sonradan Kadın Eserleri Kütüphanesı), VVY böylece katılıyor yaşamımıza. Mimarlıkta Eleştiri, başlığın çağrıştırdığının aksine "mimarlıkta eleştiri"nin nasıl yapıldığına ilişkin ilkeleri aktaran bir kitap değil. Yazar kendi sözlerivle, genel kültür için zorunlu bulduğundan, mimarLğın dalıa vavgın çevrelerde tartışılmasını sağlayabılmek umudııyla bu denemeleri yazmaya başlaıııış. roplumun ilerlemesini her konııda eleştirinin yerleşmesine baglayan Bektaş, bu kapsamda, öznel değerlendirmelerini okuyııcuyla paylaşıyor. Oldukça larklı konulaıda deneme metinlerini içeren Mimarlıkta Eleştiri'nin ikinci bölümü I lıındertvvasser'in "Dııvarların Dışı da Senin" sözü üzerine başlıklandırılmış. Bu bölümde 1 Iıındertvvasser'den Hasan Fathy'ye, oradan Pamukkale'ye uzanan bir yelpaze var. Kayakö yü'nü, Şirinceye'vi Bektaş'ın dilindeıı, onun penceresinden izleyerek larklı bir dünyaya açılıyorsunuz... (]engiz Bektaş, Yaşama Kültürü'ndeyse, çarpık yapılaşmamızın nedeninin çarpık yaşama külrürümüz oldıığu rezini ileri sürüyor: "Kültür kirlendiği için sular kirleniyor, toprak kirleniyor, nava kirleniyor!" (s. 55) Ardındanokuyucuyıı, koruma konusıına tophmıca nasıl sanip çıktığımızı gözler önüne seren çarpıcı görsel malzemelerle başbaşa bırakıvor. "Toplıım, oluşumuna katılmadığı çevrenin, ayakta tutulması çabalanna da ka tılmamaktadır." diyor yazar Yııva mı? Mal 1 1 ? kitabında (s. 10). Yaşamımıza, 11 kentimize sahin çıkılmamasını eleştiriyor ve topluma sesleniyor Bektaş: "Kinıin bu sokaklar, alanlar, kentler?" (s.75) Sonra ekliyor: "Istanbullıı Kaıadenizliyi beğen medi, Karadenizli Doğuluyu beğenmiyor... Oysa tstanbul da ne yanılacaksa, şimdi Istanbul'daki insanımızla biılikte yapılacak. Ne onlara karşın, ne onlar sız..."(s.2O8) Sular Akıyor'da Kız Kulesiiıe tleğinmeden geçemiyor: "Cîelin de şimdi bakın kız kulesine... Oncc benzettiler sonra da bekaret kemeri taktdaı çelikten... Bizim se, kız kulesini yıkmaktan betır edenlere sesimiz çıkmıyoı. Herkesin üzerinde ölü toprağı mı var ne?" (s. 27,28) Su lnsan'da (s. 102) su uygarlıgındayaşadığımızı ayrmtılarla ortava koyuyor: "Çeşmebir insanın öteki insanlaıı düşünmesidir her şeyden önce... İnsanın en güzel vanını kor ortaya: Emnati... Kendini ötekinin yerine koyabilmeK I iukçesi." Umarız bu ve bıınıın gibi yayınlar sadece meslek kişilerince değil, daha geniş kesimlerce ılc ilgi görür. Ancak bövlelikle birgün toplıımumıız ve çevremizle di yalog kurabilmek ıımtıdu yeşeıebilir... K İ T A P S A YI C U M H U R İ Y E T 7 1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle