06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sanatın ve sosvoloiînin ruh hali Ali Akay'ın, disiplinlerarasılığı gündeme taşıyan toplumsal olgular çerçevesine ilişkin gözlem ve saptamaları, ilk basımı Kasım 2001'de yapılan "Sanatın ve Sosyolojinin Ruh Hali" adlı çalışmasının nesnesini oluşturuyor. AYŞEGÜL GÜÇHAN * Ali Akay sanatın temel sorunlanna bakıyor olgu olarak Fauvistlere yön gösterecek ve böylelikle yirminci yüzyıl moderninin öncüsü olan Ptcasso'nun yolunu açacaktır. Rahatça göriilebileceği gibi, öncü hareketlerde minor olanın ön plana çıkartılması yatmaktadır: Batıdışı olan ve minor kapsamına giren sanatlar Batı sanatına akmaya başladıkça major sanat gündemden düşer. Bu noktada modernitenin birinci tanımının öncü ve yeni olduğunu vurgulayan Akay, ikinci tanımıyla da kopmalar oldu1 ğuna değiniyor. Yeniyi ortaya çıkartırken eskiye karşı çıktığını vurgulayan yazar, modernizmin sürekliliklene değil, kopuşlarla işlediğinin altını çiziyor.' Çok kısa sürede hemen hemen ardışık bir biçimde ortaya çıkan ve birbirini aşmaya çalışan modern sanat hareketleri önceıeri yadırganır ve akımların adı genellikle pejoratif anlamda kullanılırken zaman içinde kanıksanır. '4 Akay'ın berrak bir biçimde özetlediği yirminci yüzyıl resminin eksenlerini burada anımsatmakta yarar var: ilk eksen geç ondokuzuncu yüzyılda başlayan resimde figürün bozulma sürecini izleyen ve Picasso'nun devraldığı bu "geleneği" sürdüren soyut resmin çizgisi; ikinci eksen ise MarcelDuchamp'la başlayan obje kullanımı ve ardından performance, happening, installation, video vbg ile süregelen çizgi." Doksanh yıllar boyunca Tıirkiye sanat gündemini olusturan tual resmi mi, yoksa installation mı tartışmasının kökenine ilişkin bu anımsatma, sanat/sanat tarihi kökenli okurun okıımasına da yön verecek nitelikte. Avanlgarde'm politik alanda kendini göstermesi sürecinde Türkiye tarihine bakan Akay, Cumhuriyet sonrasının Osmanlı ile olan bağları koparma olgusuna değinerek Batı'da modernitenin 1968'e gelindiğinde yaşadığı krizi ve kopuşun yerini bir içselleştirme ediminin alışını anımsatıyor. Modernsonrası rartışmaları ile Roileau ve Pcrrault arastndaki modern tartışmaları arasında bir benzeşim ilişkisi kuran yazar, Boileau'nun hayalctinin modernsonrası içinde gözükmeye başlamasına dikkat çekerek, Italya'da pentüre döniiş sürecini postmodernin 'yanyana, birlikte oluş" ilkesi çerçevesinde değerlendiriyor. Fransızfilozof]eanFrançoıs Lyotard'ın Postmodern Durum adlı çalışmasının yayınlandığı 1979 yılının siyasal bağlantılann da çözülmeye başladığı bir yıl olduğunu belirten yazar, Afganistan'ın Sovyetler Birliği tarafından işgali ile emperyalist niteliğini kanıtlaması, aynı yıl Iran Devrimi'nin gerçekleşmesi, papazların devrimcilerle aynı safta çarpıştığı Nikaragua'da Sandinist Devrimi, Fransa'da sağcı Aron ile Marksist Sarlrcm, nitelik değiştirmiş sosyalist rejimi birlikte kınamasıolgularını aynı bağlam içerisinde değerlendirerek sanattaki yanyana oluşun politik arenadaki koşutluğunu anımsatıyor."' S anatın özellikle 9O'lı yıllarda gündem oluşturan "disiplinlerarasılık" tartışmalarını Türkiye'nin sanat ve sosyal bilimler alanlarında başlatan simalarından Ali Akay'ın, disiplinlerarasdığı gündeme taşıyan toplumsal olgular çerçevesine ilişkin gözlem ve saptamaları ilk basımı Kasım 2001'de yapılan "Sanatın ve Sosyolojinin Ruh Hali" adlı çalışmasının nesnesini oluşturuyor. Alanı olan sosyolojinin (kendi deyişiyle küçük "s" ile yapılan bir sosyoloji bu) modernsonrası toplumlarının bütünselliğinin dağılması ve sosyalliklerin toplumsal gerçeklik olarak belirmesiyle, ortaya çıkan ayrışık toplumun tek bir kuramın sınırları içerisinde kalmadan kendi öznellikleri çerçevesinde gözlem ve belirlemelere yönelmesi ve büyük "S" ile yazılan sosyolojinin krizi ardındaki birliktelikleri ve yataygeçişlilikleri yeni çalışmasına yön veriyor. Çalışmasına sanat ve sosyolojinin krizi ardındaki Avrupa krizinin irdelenmesinin yön verdiğini vurgulayan Akay, kriz kavramının aynı andaTcrize çare arayışlarını da gündeme getirdiğini belirtirken çarelerden birinin (ve kitabın bütününden anlaşıldığına göre) sanatın ve sosyolojinin birliktelifiine bakmak olduğu noktasına dikkat çckiyor.1 Avrupamerkezciliğin ve Avrupa'nın krize girişinin modernliğin, modern bilimin ve sanatın da krizi olduğunu vurgulayan yazar Husserl'e gönderme yaparak dısiplinlerin saptırılması ve birbiri içine geçmesinin çözüm önerilerinden biri olduğunu belirterek doğa ve tinin karşıthğı üzerine kurulu olan dünya yerine sınırların birbirine karşılıldı olarak açıldığı bir psikofiziksellik önerisi getiriyor.2 Avrupa krizi konusunda aklın krizinden söz eden Husserl'in Avrupahnın aklının Papualınınkinden daha ileri olmadığı savını temel alan Akay,1 nesnellik saplantısı içindeki Batı'nın nesnellik kavramını tartışırken nesnelliğin aslında bir sınır haline gelme olduğunu vurgulayarak sınırın bize dışa4 nya doğru açılma olanağı da sağladığtnı ve yaşanan krizin içerdiği en önemli olgunun, sosyolojinin bu sınırhali olduğunu belirtiyor." Weber'in anlamaya yönelik sosyoiojisinin de krizde olduğunun vurgulandığı satırlarda Weber'den yapılan alıntilarla "Sezar'ı anlamak için Sezar olmak zorunda değiliz"' ifadesi sosyal bilimler ve sanatta gözlemlenenincelenen olgular karşısında önerilen tavra bir ipucu gibi duruyor. Onsekizinci yüzyıl Aydınlanma düşüncesi etkili usun egemenliği söyleminin usun Ikinci Dünya Savaşı gibi bir kıyıma da yol açabilecck potansiyeli karşısında duyulan güvensizlilde sonuçlanması, bilimselentelektüel tavırda sezgisel yaklaşımın bir zorunluluk olarak önerilmesini de getirir. Fenomenolojinin sezgiye dayanan yöntemi hiç de pasifleştiricideğildirve"dünyadaolduğumuzsırada etrafımızda neler olduğuna bakmak la yükümlüyüz. Bir kürsünün karşısında olmak demek, bir nesnenin karşısında olmak demek değildir. Karşısında olmak Ali Akay'ın çalışmasının blrlnci bölümü modern ve modernsonrası tartısmalara ayrtlmış. bir konumlanmaktır; bu ise bir eyleme geçmektir, yaşamaktır o eylemi; bir praxis gerçekleştirilir. Dünyalılaşılır. Nesnelleştırici bakışta kaybettiğimiz seyler vardır: nesnenin ilk anlamını kaybetmekteyiz. Şeye veya nesneyeonun "çıplak" nesnelliğine bakmak üzere yaklaşıyoruz. Bunun için öznenin benliğini de "çıplaklaştırmak", onu yaşamından soymak zorundayız."7 Yaşamın uygarlığa bağlanan rasyonel kısmı bilim ve tekniğe aittir ve uygarlık anlam yaratmadan çok yön verir; böylelikle rasyonellik bireyin anlama değgin karanlığını yok etmiştir. O halde bu karanlık kısmı yeniden bulmak bilimsel rasyonellik krizine verilebilecek bir yanıttır.K Weber'in deyişiyle "etten peygamberler" olan ve yaşamı rasyonelleştiren teknisyenler dünyanın gizemini yok ederken aslında özgürlüğü de yok etmektedirler. Bu nedenle Weber'in önerisi ikili bir dünyadır: bir tarafta rasyonel bir dünya, diğer tarafta kişinin gizemine olan saygının korunması." Akay'ın kitabı genelde Ali Akay'ın yazılan okunurken, Eco'nun ideal okur kavramına bir gönderme yaparak, kitabın uzunca olan giriş bölümünün, ideal okurun ansiklopedisini varsıllaştırmaya ayrıldığı rahatça söylenebilir. Akay'ın çalışmasının birinci bölümü modern ve modernsonrası tartısmalara ayrılmış ve yazar bu dönüşümü sanat üzerinden okuyor. Modern tartışmalarının 1600'lü yıllarda önce Italya'da, sonra da Fransa'da kurulan /kWtw/clerde başladığını anımsatan Akay, Fransa'nın iki önemli yazantioileauve Perrault'mm modern üzerine tartışmalarına değinerek te mel modern tartışmasının Perrıiult'nun yazında günün yazarlarınin eski Yunan ve Roma yazarlarından daha tlefiersiz bir şey yapmadıkları üzerine temellenen savına karşın Boılcau'nun antik dönem yapıtlannı savunarak gelecekte 17. yüzyıl yapıtlarının bu denli önemsenmeyeceği savını öne sürmesine değinir. Bu dönem de Kilise karşısında bağımsızlık kazanma çabasında olan ve öncelikle Fransızca'vı ya/.ın dili olarak yerleştirme çabasındaki kraliyetin bu tartışmalarda yeniden yana tavır alması kuşkusuz politiktir ve ulusdevleti Kilise karşısında konumlandırmanın ilk adımı olan ulusal dili yerleştirme çabasının meşrulaştırılması yo\u Acadcmie'dcn geçmektedir. Felsefede ise Descartes o güne değin bilim ve felsefenin de dili olan Latince yerine Fransızca yazarak modernden yana tavır alır ve bu aşamalar sonrası yeni olanın daha iyi olduğu, eski olan mutlak iyi olmaktan çıktığı formü Modern, ModernSonrası ve Tüpkiye lünde temellenir."' Ondokuzuncu yüzyıla gelindiğinde ise modern tartışmalan yine Academiç. içerisinden yükselmektedır. Academiç onsekizinci yüzyıldan beri tarihsel resmi yüceltmekte ve bunları major resim, tarihsel temalar dışındaki resmi ise minar resim olarak adlandırmaktadır. Academit'nin bu saptamasının onyedinci yüzyıkn yeni ile eski olan arasındaki hiyerarşiye koşut olduğu gözden kaçmamaktaaır. Ondokuzuncu yüzydın ikinci yarısında ise, Academte'nin jürili Salon sergilerine alınmayan ressamları için düzenlenen Reddedilenler Salonu sergisinde Edouard Manet'nin bir resmi nrtınalar koparmaktadır: Kırda Ögle Yemeğt(1863). Sanatçının resminde hem Renaissance resim geleneğine sıkı sıkıya bağlı Acade'mie nin kabul edemeyeceği bir ufuk çizgisi hatası bulunmaktadır; hem de serbest aşkı açıkça ilân ederek sevgilisi ve modeli olan Viclorine Meurand ile olan ilişkisini apaçık sergileyen teması açısından "yıkıcı"dır ve Salon'a alınmayarak "cezalandırılır". Academie ran dışladığı Manet böylelikle yeni bir hareketin (Impressionism) başlatıcısı olacak ve sanatçıyla arkadaşları bundan böyle avantgarde olarak adlandırılacaktır." Nedir Impresşjonism'i bu denli yadırgatıcı yapan? Öncelikle Academie'nin major olarak adlandırdığı kapsamın dışında kalması, kısaca, tanhin soylu temalarını dışlaması. Fransız Devrimi sonucu monarşiden cumhuriyete geçişte edinilen ve Roma Cumhuriyeti'nin ilkelerini benimseyen iktidar söylemini görselleştirme işlevi gören propagandist JacquesLouıs DııvıJresmi, politık söylemle bire bir bağlantılı olan ve gerek biçimde, gerekse içerikte gerçek bir Roma mirasçısıdır. Bu resim anlatıya dayanan bir resimdir ve bağlı olduğu Renaissance resminin temel ilkesi olan uzamda derinliöi kullanmayarak dikkati ön plandaki aktörlere çeker. Bu tavır aslında Hıristiyanca bir tavırdır ve insan Tanrı'nın imgesi olarak belirmektedir. Major resmin sağlam strüktürünü dağıtan Impressionistler ise bir yandan peyzaj ağırlıklı çalışırken, di>er yandan klasik eğitimde yeri olmayan 5İr uyguluma yapmakta ve stüdyodan dışarı çıkarak peyzajda çalışmaktadır. Bu olgu Academie açısından dışlanması gereken bir tutumdur. Impressionistlerin ardılı PostImpressionistler de minor olarak adlandırılan tutumu izler ve Academie \m\ major tarzı karşısında minor bir yol izlerler. Gaueuın'in 'îahiti'ye yerleşerek yerli sanatı etkili resim yapması bu süreci hızlandıran bir Î Modernsonrası 'l'ürkiye'de toplumsalkültürel olguların ilginç örneklerle çözümlemesine girişen Akay'ın öncelikle dikkatini çeken, "her mahallede bir milyoner" yaratma söylemiyle kente göçün çekici kılınması ve göç ile varsıllaşmaya gelirken göçmenin kendi kültürünü kente taşıması. Ortaya cıkan, bir Orhan Cencebay müziği ile özdeşleşmiş olan alt kiiltür ve bu kültürün kent kültürü ile karışarak bir tür ara kültür oluşturması. 12 Eylül ideolojisinin yasakçı tutumuyla radyo ve televizyondaki arabesk yasağı, l'urgut Özal politikası ile aşılarak poparabesk dünyasının birlikteliğine tanıklık eder ve Ozaf ın arabesk olgusunu politik açıdan "iyi" değerlendirmesi sonucu solCUMHURİYET KİTAP SAYI 633 Tünklye'de Üst, Alt ve Ara Kültiip Olguları SAYFA 12
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle