Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MUSTAFA ŞERİF ONARAN aşamanın karmaşık akışında küçük bir ayrıntı büe roman olmayı bekler. O ayrıntıdan yola çıkan yazar, sözcüklerin çağnşımına uğrar, düşlem gücüyle oluşturur kurgusunu. Kurgu her zaman. Işin içine kurgu girince gerçek de biçim değiştiriyor, kurgusalgerçek oluyor. Necati Tbsuner o karmaşık akıştaki ilişkiler yumağına bakıyor. "Yalnızlıktan Devren Kiralık"ta tanıdığımız roman kişileri "Bana Sen Söyîe"de de karşımıza çıkıyor. Onceki roman sürüyor gibi de görünebilir, yeni bir roman olarak da ele alınabilir. Yaşamanın akışı da sürüyor çünkü. Biri doğar, bir başkası ölür. Kente bir adam gelir, serüven onunla başlar. Geride kalanlar yitip gitmez, o yeni serüvenin içinde kendilerine yer edinirler. *** "Bana Sen Söyle" Salim Alkın'ın ölümü üzerine, insan ilişkilerindeki değişimleri ele alıyor. Salim'in iki oğlu; biri günlerdir kayıp olan Ekrem adında bir reklamcı, öteki küçük çıkar hesaplan içinde olan Almanya'daki oğlu Ziya: Birbirine benzemeyen iki kişilik. Ekrem'in yitip gitmesinde neler var? Işinden, eşinden ayrılmış. Öylesine bir gönül serüveni onu avutmaya yetmiyor. Yaşamanın anlamsızlığını sezmiş. Beyhan ile Pervin kişilikli kadınlar. Beyhan, Ekrem'in gölgesinde yaşarken kişiliğini koruyamadığı için mi boşanmıştı? Pervin sakat doğan çocuğundan sonra çocuk yapmaktan çekindıği, ille de çocuk isteyen eşi Kadir'den soğuduğu için mi uzaklasmıştı? Necati Tosuner ilişkileri yorumlarken kesin tavır içinde değildir. Okurların anlayışına kapı aralamakla yetinir. Yaşamanın sürüp giden karmaşık akışında kendi geleceğini hazırlamak isteyen gençler ue var. Fırat'la Oya'nın birlikteliği anlamsız bir kıskançlık yüzünden kopacak mıydı? Kolay kadın izlenimi bırakan Tuğçe'nin insan yanını gören bir Beyhan olmasaydı, Tuğçe, savrulup duracak mıydı? Y Bana sen sövle Yaşamanın karmaşık akışındaki bellı bir kesimde bir insan ormanı var. Necati Tosuner birkaç kişiyi anlatmakla yetinmiyor. Yaşadığımız olaylann yönünü değiştiren bir rastlantı, önem vermediğimiz bir insan, özel bir ayrıntıyla varlığını sezdiriyor. Olağanüstü kahramanlar, çarpıcı olaylar, siyaset oyunları yok Tosuner'in romanında. Ama ancak Rus romanlarında görülebilecek bir insan ormanı var. Birbirine benzemeyen kişilikJerin çatışma ortamı "Bana Sen Söyle". Kadın eli değerse yaşamasının anlam kazanacağına inanan bir Serdar var. Cinsel sataşmalardan ürken, "Bana sen söyle" diyen Pınar, ruh yeteneği olan Okan'ın sevgisine gereksinim duyar. Ama kendi eksiğinin gerisinde duran Okan "Ben sana yazık edemem" derken kendisine yazılc eder. ilişkileri zedeleyen engeller var bu romanda. Bunları yumuşacık, şiirli bir dille anlatıyor Necati Tosuner Şiirli dil, kimi yazarların sandığı gibi, benzetmelerle yüklü, süslü bir 3il değildir. Türkçenin gücü, yalın bir dilde belli olur. Necati Tosuner'deki gülümsemenin ayrıntılarına bakalım: "Biraz güler gibi etti" diyor. Gülümseme değildir o! "Biraz dana gülümsüyor Beynan'ın gülermiş maskesi" derk en yapıştırma bir gülüş daha da zorlanıyor gibidir. "Gülermiş gibi oluyor yeniden" derken, içindeki bir anıya dalmıştır. "Gülermiş gibi oldu", "Gülermiş gibi yapıldı" sözlerinde birbirinden değişik ayrıntılar var. "Satıcı kadının saygılı bir uzaklık taşıyan gülümsemesi' derken, bu birbirine benzemeyen gülümsemeler kişiliğin bir parçasını, bir evlemi, bir ruh durumunu belirlemiş oluyor. Ancak usta bir gözlemci bu değişimlerin ayrımına varabilir. Olay akışının dışında olan bu ayrıntılar, donup kalmış bir resim gibi öylece durur belleğimizde. "Gelecek, var mı ki?" diyor Serdar. "Bana Sen Söyle"deki roman kişileri geleceğin kaygısı içindedir. Kader ağlarını örmektedir çünkü. Nimet gibi hep küçük düşürülen bir kadın gelecekten ne umabilir ki! Her şeye katlanmak isteyen insanın geleceği var mıdır? llaç tedavisi nereye kadar oyalayacak Beyhan'ı. Okan kitaplara mı sığınacak? Insanların yarınını umutsuz görüyor Necati Tosuner. O üzgün anlatımdadır şiirli dil. *** Ucu açık düşünceler, ucu açık duyarlıklar...Daha başlanmamış ya da yarı kalmış seviler...Bitti sanılan bir olayın alttan alta işlemesi... Bu yüzden içimizde sürüp gider Necati Tosuner'in romanı. Olüm bile "son" anlamına gelmez onda. Çünkü yaşamanın anlamsız akışı sürüp gidecektir. Gene de görülmeyen, sezilmeyen bir şeyler kalacaktır geriye. Işte Necati Tosuner o sezilmeyenin izini sürer. Bir duruşun, bir dalgın bakışın anlamını yakalar. Roman kişilerinin iç aydınlığını orada görür. Kadınların gücüne inanır Necati Tosuner. Durup dururken memesinde şişlik bulan bir kadın, kanser olduğunu öğrenince yıkılabilir. Ne diyor Beyhan a Pervin: "Bu hastalık tanımıyor seni Beyhan! Tanıt ona kendini!" Bu akışa kapılıp gitmek mi gerek, direnmek mi? Tuğçe'deki yumuşak kadının insan yönünü gören de Necati Tosuner'dir. Yerine göre bizi ele geçiren bir düşman olur cinsellik, yerine göre en yakın dostumuz. Yeter ki o dengeyi aramanın özlemi içinde kalmayalım. Ama cinsellik yaşamanın anlamı olabilseydi, ruh yeteneğiyle varlığını biçimlendirebilseydi, Gülşen, Ekrem'in canına kıymasını önleyemez miydi? Cinselliğin o karmaşık ayrmtıları okurların yorumuna kalsın. Sağırlığı, anlamsızlığı, karmaşıklığı içinde doğal bir akışı var yaşamanın. llgisiz gibi görünen bir insanın o akışta yeri olmalı. Romanın başında Salim Bey'in evini açmaya gelen çilingir, çilingirin yaygısındaki aletedevat, içimizueki bir kilitli kapıyı da açacak umudu taşımalı. Salim Bey'in evi açdırken birtakım ilişkiler de çözülmeye başladığına göre, nasıl bir umuda yöneleceğimiz bilinmez. Bir yazımda Necati Tosuner'in noktalama imleriyle yazım özelliklerine değinmiş, okuru yönlendirmesini yadırgamıştım. Bu özelliklere alıştığım için değil, kişilerin ruh yeteneğini anlamayı Kolayfaştırdığı için, ayrıcalı bir durum olarak bakmaya çalışıyorum. Örneğin "anne" sözcüğünün düz söylenişinde hecelerde vurgıı yok. Ama "an'ne" derken, kesme imi kullanılmışsa ilk heceye vurgu geliyor, söyleyenin tavır özelliğini, ruh yapısını gösteriyor. Noktalama imlerinde iki nokta yan yana (..) yok. Virgül kullanmadan, biraz durarak okuyorsunuz orayı; sözün anlamı kolaylaşıyor. Necati Tosuner'in yazım özellikleri ayrıntdı anlatılırsa, ayrı bir yazı konusu olur. Yazım, yazıyı yanlışsız, kolay okumaya yaradığına göre, kemikleşmiş kurallar yeniden gözden geçirilebilir. Necati Tosuner'in uygulamasına özel bir çevriyazı gözüyle bakılabilir. Yalınlık ilkesi önemini yitirecek midir? Yazımı alışılmış kurallar içinde kullanma zorunluluğu olmadığına, yaptırım gerektirmediğine göre; bir karmaşaya mı yol açacaktır, kolaylık mı sağlayacaktır? Bunlar da tartışmaya açık ayrı konular. "Bana Sen Söyle"de Türkçenin gizil gücünü bilen bir kuyumcusu karşısındayız. Necati Tosuner düz anlatımın öyküleme kolaylığını kullanmıyor. Roman kişilerinin yazgısına karışmıyor. Iri sözler söylemenin ucuzluğuna da kaçmıyor. Kimi değişmeceli sözleri yazarlık kumaşı olan Okan'a söyletirken bile dokundurmak istediği bir şey var: "însanın yüzünün kızarmasından daha iyidir sararması..." Bu sözlerin yorumu da değişik olacak. Kimi roman kişileri abartııı bulacak; kimi, içinde bir şeylerin kıpırdadığını duyumsayacak. Sevilerin gücüne inanıyor Necati Tosuner; cinsellikle bütünleşse bile, insa nı kurtaran bir gücü olduğuna. Sokak lambasının ölgün ışığından bir sevinin belirsiz aydınlığına geçerken "Sanki karanlığa katlanma gücü veriyor duvarlığı" demek gereğini duyuyor. "Bana sen söyle" diyen Pınar'ın yalnızlığını anlamaya çalışalım; kirlenmişliği gerçek bir seviyle arındıracağına, insanın iç dünyasındaki iyi yönü gördüğüne inanan Pınar'ın. *** Çağdaş insanı Okan'da aramak gerekecek; babası Kadir'in bencilliğine katlanamayan, onu silmeyi göze alan Okan'da. Eksiğini bilmezden gelirse kendini nasıl yeniler insan? Ağır gösterimden izlermiş gibi bakmalı Okan'ın davranışlarına. Nasıl bir denge içinde yaşamalıyız! Sorumluluk almadan suçlama alışkanlığına kapılmak çözüm yolu mu? Sevdığimiz insan değişmeden hep öyle mi kalacak? Akıp giden kalabahktaki değişime Okan ın gözüyle bakarken yaiclaşan ölümün ayrımında değüiz. Bütün Uişkilerin yarım kalacağını, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını anlayamayacağız. Birdenbire indiren karayel gibi bir deprem sessizliği çökecek üstümüze. Kendimizi nasıl bir yalanla oyaladığımızın ayrımına varamayacağız. Sezilmez duyarlıkların ayrıntılarını yazan bir ozan gibidir Necati Tosuner. Ben olsam "Gölge" koyardım o romanın adını. Çünkü bütün olaylann üstüne çöken Ekrem'in gölgesidir. Sanki romanın yazgısını hazırlayan da Türkçenin gizil gücü GiHumsemenln ayrmtıları Necati Tosuner roman kışilerine bağışlayan bir gözle bakmaya çalışıyor. Çünkü o sessiz akışın altındaki uğultuyu duymamızı istiyor: "Kader ağlarını örüyor" diye yorumlayabileceğimiz o uğultuyu. Beyhan'ın memesindeki ur kötü çıkmış, memeyi almak gerekmiştir. Ekrem'in yüksek bir yerden kendini denize atarak canına kıydığı anlaşılmıştır. Imam nikâhlı karısını döven Kadir, başına vurulan şamdanla yalpalayarak çıkmış, asfalta serilmiştir. Babasının kendini öldürmesinden annesini sorumlıı tutan Pınar bir duygu karmaşası içindedir. Yaşamanın sağır akışında alıştığımız, kanıksadığımız ilişkiler yumağıdır Necati Tosuner'in anlattığı. O üişkilerin bir yerinde kendimizi aramalıyız. İlişkiler bozulacak, yeni ilişkiler kurulacaktır. Bir insanı tanımak nasıl olacak? Onunla paylaşılacak ortak bir mutluluğu nasıl bulacağız? O yaz, roman kişilerinin önemli bir bölümü Çınarcık'ta dinlencededir. Hani şu güneşin tutulduğu, ardından büyük bir depremin yaşandığı yaz. Kader ağlarını örmektedir ama, niz artık daha sonra neler olmuş, onlan merak etmeyeceğiz. Ölaylara Okan'ın gözuyle, hoşgörülü bir alışkanlıkla bakmaya çalışmalıyız. tş ilişkisi, sevi ilişkisi sürekli olmayabilir. "Bir şey.. bir yer gelir, biter" diyor Okan: Yazar olmanın 'kendini görmek' anlamına geldiğini öğrenen bir roman kişisi. CUMHURİYET KİTAP SAYI 627 "Kader ağlarını örüyor" Yazun ozslliidorl o gölgedir. Tosuner. yeni arayışlar lcerlslnde yalnızlığını ve yalnızlığımızı da somutlayarak yuzeye cıkanyor. Ama biz kolay bir sona bakıp şöyle düşünelim: Bir yalan dünyada mı yaşıyoruz? Bir aynadan yansıyan gölceler gibi miyiz? İlişkiler yumağındaki ayrıntılar bir depremle silinip gidecek mi? Oyleyse umudu diri tutmak için sevilere sığınmak gerekiyor." SAYFA 7