Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
M. SADIK ASLANKARA ecati Tosuner'in, Sancı.. Saneı./dan (1977) yaklaşık çeyrek yüzyıl sonra peş peşe iki roman yayımlamasını, öykünün yanı sıra artık romanla da ilgilcnmeye koyulduğu biçiminde mi yorumlarsınız siz, yoksa yeni romanları için suskıınluğa ge reksinimi olduğıına mı yorarsınız bıınu bilemem; bcn, romanlarıyla getirdiklerinin deşilmesi gerektiğini düşünüyorum tiaha çok... Öykücülerin roniana, romancılarınsa öyküye katkısını öteden beri ilgiyle izlemişimdir hep. Varsa böyle bir katkı, nedir bu? Bıı soruya yanıt vcrcbilmck için ayn bir yazının buna özgülenmesi gerekiyor, ayırdındayım. Bana sorarsanız, iş buraya vardınlmadan da bu soruna yaklaşılabilir. Nitekim Tosuner öykücülüğünün, roman a dönük katkılarını da içine alan bir yazıyı öncelerdcyayımlamıştım. (Bu konudabak.: "Necati Tosuner'in Ronıanlarında 'Insandan lnsana, Oyküden Oyküye'...", Cumhuriyet Kitap, 22.2.2001, sayı 575) Andığım yazıda Tosuner'in, o sıra sayısı iki olan romanları üzerine bir genel değerlendirme de sunmuştum... Yine böyle bir tutıım takınacağım, baştan bilinsin bu. Evet, 'l'osuner ilk romanından sonra ikinci romanı için neredeyse yirmi beş yıl beklemişti ama üçüncü romanı için iki yıl yetti kendisine. Bana Sen Söylc (Doğan Kitap, 2002), Yalnızlıktan üevren Kiralık'tan (Doğan Kitap, 2000) hepi topu iki yıl sonra okur öniine çıktı. Merak edip de romanlann son saylalanna göz attığınızda, yazarın düştüğü tarihlerden bunların birbiri arkasına yazıldığını anlıyorsunuz... I lem de hiç ara verilmedcn... Okuyup bitirdiğinizde ise romanı, bunun doğal olduğunu düşünüyorsunuz... Çünkü Bana Sen Söyle, Yalnızlıktan Devren Kirahk'ın bir bakıına değil, apaçık devamı... Ahmet Altan'ın Kıfıç Yarası Gibi'den (Can Yayınları, 1998) sonra lsyan CJünlerinde Aşk (Can Yayınları, 2001) adlı romanında sürdürdüğü devamlılık gi N Necati Tosuner'in romancılığına yeniden bakmak yoı bu gerçek. Yalnızlıktan Devren Kiraor lık okuyanlar biliyor elbette bunu, ama ık'ı yine de önceden okuyanlar da, bir giz perdesi arkasından sayfalar boyunca karşılarına çıkıverecek bir son bekliyor Ekrem için. Romancı ustalığı bu değil midir? Olağanüstü güzel bir ayrıntının daha altını çizmek istiyorum... Sevgilisi Oya'yı, bir diğer kız arkadaşıyla aldatan Eırat, babasının cesedini tanımak için morga giderken birden bir Oya yanılsamasıyla boğuşmaya koyuluyor. (241,242). Yazar, burada, babasının acısı altından sevgilisine duyduğu iç ezikliğini de çıkarıyor büyük bir ustalıkla ortaya. Işte yazınsal dil bu! Oykücü Tosuner'in kendi romanına katkısı göz ardı edilemez elbette... Önceki yazımda saptadıklarımın yanına bu ro manla ilgili olarak şunları da eklemiş ola Oyleyse Bana Sen Söyle ile Yalnızlıktan Devren Kiralık, tam birbütünlüğe sahip... Evet ama ayn ayrı okumanın da, bana kalırsa çok hırklı tatlar sunacağı kesin. Çünkü bütünü yazdığı halde, bu iki romanm farkJı zamanlarda, farklı kişilerce farklı önceliklerde okunabileceğini hesaplayarak birbirine bağımlı olmayan iki ayrı roman koyuyor ortaya yazar. Hatta diyeceğim ki okura, ilkin Bana Sen Söyle'yi okusun, ardı sıra bir geri dönüş olarak Yalnızlıktan Ücvrcn Kiralık'ı... Roman kişilerinin ruhsal boyutları, yazınsal ve toplumsal kimlikleri de daha iyi çıkacaktır oöylece ortaya. Hatta yer yer Yalnızlıktan Devren Kirahk'ın da arka alanına kayan, o romanda okuduğumuz ilişkilerin de derinlerine inen satırlarla, kesitlerle karşılaşmak olanaklı Bana Sen Söyle'de. Örnekse OkanPınar ilişkisinin, çok daha derindeki temellerine inebiliyoruz romanda. Kaldı ki, yazar, öykücülüğünün kazandırdığı bir kıvraklıkla, romanlarına ayrıntıları "bağımsız" olarak yerleştirmede öylesine hüner gösteriyor ki, romanları sırah okııduğunuzda, bu kez yapılan cinlikleri gözlemenin tadına varıyorsunuz. Zaten 'l'osuner, işlevsiz tek bir ayrıntıya bile yer vermiyor romanında. Yalnızlıktan Devren Kiralık'taki bütün ayrıntıları o romanda bırakıp bunlar yalnızca Bana Sen Söyle'ye özgüymüşçesine yeniden biçimlendiriyor, her birine farklı bir işlevseflik katıp öyle yazınsallaştırıyor. Örneğin oğlu Ziya'nın, Salim Bey e yazdığı mektubun ayrıntısını, Yalnızlıktan Devren Kiralık'ı okuyanlar bilse de, bu mektup ayrıntısını Bana Sen Söyle'ye sayfalar boyunca öyle ustalıkla yerleştiriyor ki Tosuner, bildığinrz halde bunu, tatlı tatlı geviş getiriyorsunuz romanı okurken... Sonra Ekrem'in intiharı... Romanın ancak 193. sayfasında yansıtılıCUMHURİYET KİTAP SAYI 627 Ikl ayn roman NECATİ TOSUNERBİYOGRAFİ 1944 Ankara doğumlu yazar Necati Tosuner'in ilk öyküsü 1963'te yayımlandı. 1966'da IstanbulPertevniyal Lisesi'ni bitiren Tosuner, bir süre Basın llan Kurumu'nda çalıştı. Ardından birkaç yıl Almanya'da bulunan yazar 1977'de Derinlik Yayınları'nı kurdu. Yayınevini 1986'da kapattıktan sonra 1983'te reklamcılık alanındaçakşmayabaşladıve 1996'daemekÖykü türünde, 'Özgürlük Masalı' (1966), 'Çıkmazda' (1969), 'Kambur' (1972), 'Sısli' (1977), 'Necati Tosuner Sokağı' (1983), 'Çılgınsı' (1990), 'Bir Tutkunun Dile Getiriliş Biçimi' (1997), 'Güneş Giderken' (1998); roman türünde 'Sancı...Sancı...' (1977), 'Yalnızlıktan Devren Kiralık' (2000), 'Bana Sen Söyle' (2002); çocuk kitapları olarak 'Keleş Osman Evden Kaçıyor' (1977), 'Keleş Osman'ın 'Tarih le başı Dertte' (1977), 'Dayım Balon Olmuş' (1977) adlı yapıtlara imza atan Tosuner'in 'Fareli Sokağın Kızı' (1991) adlı bir de tiyatro oyunu bulunuyor. Tosuner, 'Kambur'da yer alan 'îki Günl adlı öyküyle 1971'de TRT Başarı Ödülü, 'Sancı...Sancı...'yla 1978'de Türk Dil Kurumu Roman Ödülü, 'Bir Tutkunun Dile Getiriliş Biçimi'nde yer alan 'Armağan' adlı öyküyle 1997'de Haldun Taner Öykü Birincilik Ödülü ve 1999'da da 'Güneşe Giderken'le Sait Faik Hikaye Armağanı ödüllerine değer görüldü. yım... Tosuner, bir kesik anlatımla yüz yüze getiriyor okuru. Bu yolla yazar, okurıın ilkönce bütünü kavramasını sağlıvor, ayrıntı bütünün içinde sonradan algılanıyoryani. Bu kesik anlatıma, bir eksiltme de katıyor enikonu yazar. Bunca anndırmab, eksiltmeli yanına karşın tümcelerini "ve"lerlc birbirine bağlamaktan, birbirine ulamaktan da çekinmiyor doğrusu. Hatta tümcenin tam alnının çatına kondurabiliyor bu "ve'leri. Bir öykü yazarı olarak, romanlarmda suskunluktan büyük ölçüde yararlanıyor l'osuner. Yararlanmanın ötesine geçiyor hatta, bilinçli bir yazar olarak, bunun ne anlanıa gelebileceğini açıktan açığa gösteriyor da. Yine aynı şekilde, roman kahramanlarının kendi içlerinde uç vermiş görünen ama henüz belirgin biçimde açığa çıkmamış sorulannı, dürtmelerini satır aralarına yerleştirmekte de usta yazar. Bu kişilerın anımsamaları, duygulanımlan bu bağlamda alınabilir örneğin. Necati Tosuner, Bana Sen Söyle'de, yinelemeye hemen hiç yer vermeyişiyle de dikkati çekiyor. Zaten Tosuner, yazınsal olandan yana hep, ödünsüz savunucusu bunun. C)kuduğum l'osuner metinlerinin tümünde de dikkatimi çeken ilk yan hep bu oluyor dogru.su. E, yazarlık başka türlü yapılacak değil ya? Tosuner, ayrıca burkulmayı en iyi yansıtan ya/arlarımızdan biri bana göre. Tosuner, dilde tayflar kuruyor, anlam çoğullukları yaratıyor, yıınmuş arınmış çakıl taşları gibi yerleştiriyor sözcüklerini tümcelerine. tnsanıahpgötüren romanlarböyleçıkıyor demek ortaya; arındırmayla, sıkılamayla. Söylediklerini genelde bir kuş tüyii gibi yumuş,acık konduruyor l'osuner; tıçucu, her an kaçıcı... Bu yiizden, zaman zaman hiçbir sözcük kullanmadan da kimi duyarlıklan yansıtmada büyük hüner gösteriyor yazar, hani gözlerin konuşmasından söz edilir ya, öyle... Zaman zaman da uzak bir görüntünün anlatımıyla karşı karşıya bırakiyor okuru. CJöremeyenlere gözlediklerini aktarıyormuş gibi, üzeri tüİlendirilmiş bir anlatım... Ardından bu uzak bakışı bırakıp anlatısına girdiriyor sonra da bizi. Ote yandan yazar, romandaki bölümleri (bunlar birkaç sayfadan oluşan ayırmalar zaten) zamandizinsel biçimde sıralamamakla romanı tazeleyen, yapıtta hava koridorları açan bir tutum sergiliyor. Epeyce ileriye gitmişken birden geçmişin anımsanması kadar, öncesinde olup bitenlerigörüngülerbiçimindesunmayayönelmek, böyle bir roman dokusunun biçimiyle dc uyuşuyor bana göre... Yazarın, kendini ele verdiği tek yan alaysamayadayalı külyutmaztutunıundayansıyor belki. O zaman Tosuner'in, şakacı bir bakışla göz kjrptığmı görür gibi oluyorsunuz bir yerlerden. Necati Tosuner, bunca güzel yazıyor da, gözden kaçırdığı kiiçük yanlışıara hiç mi rastlanmıyor peki? Örneğin yazarlık yolunda emekleyen Okan'ın metinlerine yer veriyor romanında yazar. Ama kimileyin bakıyoruz, Tosuner'in sözcüğünü kullanıyor yazar Okan. Örneğin "Niçinse," diyor (183). Kişilerini konusturmada çok usta bir yazann, bu özeni Okan'a yazdırdıklarında da göstermesi gerekmez mi? İki gün ortada görünmeyişi üzerine, kapıyı çilingire açtırıp içeri giren polis, kol tuğunda Salim Bey'i oturuyor bulduğunda, "Elinde telsiz olan, şahdamarına iki parmağını tutuyor," diyor yazar (12) Bunu yadırgadığımı belirteyim. Şahdamarına uzatsa da parmağını polis, soğumus, bir bedeni duyumsama/ mı yine de ilkin? "Kapağını açıyor kolonyanın, yanlarına basarak torbanın içine.. deliklcre tutuyor şişeyi, emdiriyor iyice," diyor bir yerde Tosuner (247). "Şişe" yerine "tiip ' gibi bir sözcüğü yeğleseydi keşke yazar. Şişe sözcüğünü biz, genelde "cam" olanlar için kuîlanmıyor muyuz? Sancı..Sancı.. da bir temel kişi vardı: Osman. Roman, bu nedenle ()sman'ın o bireysel derinliklerıne indirebilmişti bizi. Oysa son iki romanında Tosuner, sanki yanıtlanna temel kişüer yerleştirmekten özellikle kaçınmış... Bu, diğer roman kahramanlarının birer "tip"e dönüşmesine yol açmıyor elbette, ama romanın, okur üzerinde derinlerde izler bırakmasına, içlerine çentikler çizmesine de olanak tanımıyor bir türlü. Nitekim 'Sancı.. Sancı..' şunca yJ sonra, hâlâ derinlerde bir yere sahip, oysa son iki romanın bu ölçüde kendisine yer açabileccğini düşünmek çok /.or bana kaLrsa. Yine de Bana Sen Söyle, Yalnızlıktan Devren Kiralık'a oranla bu yönden bir şansa sahip görünüyor. Bunun belki de tek nedeni, "ölüm"ün temel izlek olarak, bütün roman kişilerini hizaya getirmiş olması... Bundan önceki değerlendirmemde şöyle demiştim: "Hep yoğunlaşan, katmerlenen ve yapışıp kalan bir acıyla atbaşı okunuyor roman, "sancı" bu olmalı! Acının yarattığı bir burkulma!/Acı, her iki romanın da ana izleği. Nitekim l'osuner, hem Sancı.. Sancı... da, hem de Yalnızlıktan Devren Kiralık'ta, bireyin varoluş sorunsalını alıyor temele./Romanların adları bile bunu ele veriyor: "Sancı", "Yalnızlık"..." Gerçekten de l'osuner, önceki iki romanından çok farklı bir izlekle karşı karşıya bırakıyor bizi: Ölüm. Olüm izleği, roman kahramanlarıyla bakın nerelere uzanıyor: Salim Bey ölüyor. Zeynel Bey, arkadaşı Salim Bey'in ölümiinden sonra, ölümün kendisine daha dayakınlaştığınıduyumsuyor. Vildan ve Orhan, on altı yıl önce ölen oğullan Osman'ın acısını her dem yaşıyor. Beyhan, göğsündeki "şey" nedeniyle kendisini bir anlamda ölüme hazırlıyor, derken bir memesi alınıyor kadının, bu nedenle ölüm düşüncesi daha bir yoğunlaşıyor. Ekrem intihar ediyor. Salim Bey ve Ekrem için cenaze törenleri düzenlenivor. Gencecik Pınar'la Fırat dedelerinin, babalarının ölümü, annelerinin göğsündeki "şey" nedeniyle tüyleri diken diken ölümü düşünüyorlar... 6u baskın ölüm korkusu, yalnız roman kahramanlarında değil, okurlar üzerinde de derinlere inen etkiler yaratıyor kuşkusuz... Bu etki üzerinde birazcık durmak gereği duyuyorum... Çünkü romanda melodram öğeleriyle akrabalık kurulmasına yol açabilir bu durum. Gücünü bir ölçüde "ölüm"den, ölümün yol açtığı çözülmeden, bunlara koşut gelişen toplumsal, ekonomik ilişkiler sarmalıyla açmazından alan bir roman Bana Sen Söyle. Dağdıp giden aile bireyleri... Ankara'da yaşadığı görece yoksulluğun ardından Istanbul'da reklamcılık dünyasında sivrilen, yaşam düzeyini yükseltirken mutsuzluğuna çağn çıkaran Ekrem, ailesi, onlan çevreleyen insanlann çözülüşleri, yıkılışları... tnsan anımsamadan edemiyor... Neyi? Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Kiralık Konak'ını (1922), Reşat Nuri Güntekin'in Yaprak Dökümü'nü (1930), Melih Cevdet Anday'ın Aylaklar'ını (1965), daha nice romanı... Bütün bu romanlann ana besleyicisi biraz da melodram öğeleri değil midir?.. Peki Bana Sen Söyle, yalnızca "ölüm"den mi alıyor gücünü? Hayır, çok • SAYFA 5 ÖMimlzteği Gözden kaçanlar