14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

nin kendisiyle konuşmaya çaüşması üzerine, bir provokasyonla karşı karşıya olduğuna kesinlikle inanan şair, Emniyet Birinci Şube'ye telefon ederek : "Yapmayın, ben burda çocuklarımın ekmek parası için didinip duruyorum, siz hâlâ benim peşimdesiniz!" gibi sözler etti. Aynı öğrenci bir süre sonra evine geldi. Birtakım sorular soran bu genci şair ayaküstü verdiği C.H.P. politikasına uygun yanıtlarla başından savdı. 17 Ocak 1938 gecesi akrabası olan Celâlettin Ezine'nin evinde otururlarken gelen polislerce tutuklanıp kısa bir süre Istanbul Tevkifhanesi'nde bekletildikten sonra, Nâzım Hikmet Ankara'ya Harp Okulu Komutanhğı Askeri Mankemesi'ne gönderildi. Kesinlikle beraat edeceğini umduğu bu dava, 29 Mart 1938'de "askeri kişileri üstlerine karşı isyana teşvik" suçuyla 15 yıl ağır hapse mahkum edilmesiyle sonuçlandı. 28 Mayıs 1938'de temyiz bu cezayı onayladıktan sonra, Ankara Cezaevi'nden alınarak îstanbul'da Sultanahmet Cezaevi'ne getirildi, kısa bir süre sonra da, haziran ayı sonlarına doğru, Donanma Komutanlığı'ndan gelen görevliler onu alıp kelepçeli olarak Köprü Kadıköy iskelesinden bir motorla Adalar açığında bekleyen Erkin gemisine götürdüler. Önce bir ayakyoluna, sonra sintine ambarına kapatıldı. Bu kez de Donanma Komutanhğı Askeri Mahkemesi'nde yargılanacaktı. 10 Ağustos 1938 günü başlayan davada, on dokuz gün sonra, 29 Ağustos 1938'de, "askeri isyana teşvik"ten, 20 yıl ağır hapse mahkum oldu. Iki cezası birleştirilince 35 yıl tutuyordu. Mahkeme bunu çeşitli gerekçelerle 28 yıl 4 aya indirerek karara bağladı. 29 Aralık 1938'de, Askeri Yargıtay'dan gelen onay, son umutları da boşa çıkardı. 1 Eylül 1938'de îstanbul Tevkifhanesi'ne, 1940 şubatında Çankırı Cezaevi'ne, aynı yıl aralık ayında da Bursa Cezaevi'ne gönderildi. Bu cezaevlerinde toplam 12 yıl kalan Nâzım Hikmet yayımlama olanağı bulunmadığı halde sürekli olarak şiir yazdı. Cezaevlerinde tanıştığı, Turk halkının güç koşullar altında yaşayan, yoksul, acılı kişileriyle dostluklar kurdu. Dört Hapisaneden; Kııvâyi Milliye; Piraye İçin Vazılmı^ Saat 2122 Şiirleri; Piraye'ye Rubailer; Memleketimden Insan Manzaraları; Ferhad ile Şirin; Yusuf ile Menofis gibi yapıtlarını bu insanlara okuyup eleştirilerini aldı. lkinci Dünya Savaşı sona erince, 1946 başlarında, siyasal havanın görece yumuşadığı düşüncesiyle, suçsuz olduğunubelirterek,yapılan "adlinata"nındüzeltilmesi için, daha önce de birkaç kez yaptığı gibi, Büyük Millet Meclisi'ne bir dilekçe ile başvurduysa da bundan bir sonuç elde edemedi. 1949 ortalarına doğru Ahmet Emin Yalman'm "Vatan" gazetesinde yazdığı bir dizi yazı ve gazetenin avukatı Menmet Ali Sebük'e yaptırdığı on yazıdan oluşan bir inceleme sonucunda, kamuoyunda Nâzım Hikmet'in bir "adli hata" yüzünden cezaevinde olduğu görüşü ağırlıkkazandı. Ankara'da avukatlar, îstanbul'da aydınlar topluca imzaladıkları dilekçelerle cıımhurbaşkanına başvurdular. Yurt dışında da sanatçıların, hukukçuların öncülüğü ile benzer girişimler yapıldı. Bu arada Birleşmiş Milfetler Orgütü'nün danışma organlarından olan Üluslararası Hukukçular Derneği 9 Şubat 1950'de Nâzım Hikmet'in serbest bırakılması dileğiyle Büyük Millet Meclisi başkanına, müli savunma ve adalet bakanfarına birer mektup gönderdi. Bütün bu girişimlerden bir sonuç alınamadığını gören Nâzım Hikmet 8 NiSAYFA 6 Yoksul, acılı klşllerle dosUuklar san 1950'de açlık grevine başladı. bırakılmayacağını sormak gereğini duydu. Ne bekleniyordu? Kalbinden, karaciğerinden rahatsız Istanbul Cumhuriyet Savcılığı Cezaevi olduğu bilindiğinden, Ankara'dan gedoktorunun, Bursa Hastanesi doktorlalen emirle, hemen ertesi gün îstanbui'a rının, Cerrahpaşa Hastanesi doktorlarıgetirilerek önce Sultanahmet Cezaevi renın verdikleri raporları tutarlı görmeyevirine, sonra da Cerrahpaşa Hastanerek Adli Tıp Meclisi'ne göndermişti. si'ne yatırıldı. Onun açlık grevi karan almasını önAdli Tıp Meclisi'nden gelen yanıt şöyleyemeyince, doğru Ankara'ya gitmiş leydi: olan avukatı Mehmet Ali Sebük, ilgililer"Üç ay müddetle bir hastanede tedale yaptığı ilk görüşmelerden sonra Nâvisine devam edilmesi ve bu müddetin zım Hikmet'e bir telgraf çekerek, sersonunda alınacak neticeye göre muamebest bırakılması için çareler arandığını, le ifası lüzumlu görülmüştür." iki kez Başbakan Yardımcısı Nihat Ama bu rapora bile uyulmuyordu. Erim'le, iki kez Adalet Bakanı Fuat SirGünler Üsküdar Paşakapısı Cezaevi'nde men'le, üç kez Cezaevleri Genel Müdübeklemekle geçiyordu. Hiçbir şey yapılrü Sakıp Güran'la konuyu ayrıntılarıyla dığı yoktu. konuştuklarını, ertesi gün de Cumhur2 Mayıs 1950 sabahı Nâzım Hikmet baskanı Ismet Inönü'nün kendisini kayeniden açlık grevine başladı. Vasisi bul edeceğini, bu durumda açlık greviAvukat îrfan Emin Köseminaloğlu hem ni şimdilik ertelemesi gerektiğini oildiilgililere durumu bildiren bir dilekçe riyordu. yazdı, hem de Ankara'ya giderek Adalet Bakanı'yla görüştü. Nâzım Hikmet bunun üzerine avukatınm isteğine uyarak 10 Nisan 1950 saŞair bu kez öîünceye ya da serbest kabahı açlık grevini erteledi. lıncaya kadar grevi sürdurmeye kararlıy"Vatan"daki yazüarıyla ortada bir "adli hata" olduğunu açıkça kanıtlamış bulunan Mehmet Ali Sebük, bütün ilgililerle olduğu gibi, Cumhurbaşkanı Ismet Inönü ile de çolc olumlu geçen bir konuşma yaptı. Artık her şey işin ne yolla çözüleceğini beklemeye kalmış gibi görünüyordu. Nâzım açlık grevini erteleyince Cerrahpaşa Hastanesi'nde muayeneaen geçirilip sağlıklı olduğu saptanarak önce eşyalarını almak üzere Sultanahmet Cezaevi'ne, oradan da Üsküdar Paşakapısı Cezaevi'ne götürüldü. Ne var ki Cerrahpaşa Hastanesi'nin verdiği rapor yeterince açık değildi. Şairin sağlık durumu açısından serbest bırakılmasına karar verilemiyordu. On gün kadar bekledikten sonra, Mehmet Ali Sebük, 22 Nisan 1950'de, Adalet BakanSoldan sağa Yusuf Erşahln. Nazım Hikmet, Lütfü Ozkök lığı'na bir dilekçe vererek Nâ ve llhan Koman 1958de Camlastan'da... (Dünya Barıs zım Hikmet'in serbest bırakılıp Kongresl) dı. Günde dört beş bardak su ile bol bol sieara içiyor, ama hiçbir şey yemiyordu. İlk üç sabah cezaevi bahçesinde beden hareketleri yapmış, gün boyunca gazete, kitap okumuştu. Dördüncü günden sonra ise iyice bitlcinleştiği, yataktan çıkmak, konuşmak bile istemediği görüldü. 9 Mayıs 1950 günü cezaevinden ambulansla Adli Tıp Müdürlüğü'ne götürüldü. Üç saat süren bir muayene sonucu doktorlar tam teşekküllü bir hastanede gözetim altında kalması gerektiğine karar verdiler. Cerrahpaşa Hastanesi'nde tek kişilik bir odaya yatırılmak istendi. Ama Nâzım Hikmet'in, "Ben kobay değilim, hakkımın verilmesi için açlık grevi vapıyorum. Greve cezaevinde devam edeceğim," diye diretmesi üzerine, hastane yetkilileri bu isteği bir tutanakla saptayıp imzasını aldılar. Gene Üsküdar Paşakapısı Cezaevi'ne götürüldü. Bu arada, yurt içinde, yurt dışında, gösteriler, toplantılar birbirini izliyor, Dİldiriler dağıtılıyor, olaylar yaşanıyor, imzalar toplanıyor, "Nâzım Hikmet" adında iki sayfahk bir gazete çıkarılıyor, ilgililere sürekli mektuplar yazılıyordu. Nâzım Hikmet açlık grevinin on ikinci gününde sekiz kilo kaybetmiş, çok kötü duruma düşmüştü. Hemen Cerrahpaşa Hastanesi Cerrahi Kliniği'ne kaldırılarak kendisine serum takıldı. Daha sonra da Verem Pavyonu'ndaki tek kişilik bir odaya yatırıldı. On altıncı güne gelindiğinde, artık yaşamının "tıbbi müdahalelerle" uzatılmakta olduğu söyleniyordu. Bu durum başvuruların yönünü birdenbire değiştiriverdi. Bu kez dostlarından, sevenlerinden Nâzım Hikmet'e telgraflar, mektuplar yağmava başladı. Açlık grevini sürdürüyordu, ama Büyük Millet Meclisi beklenen genel bağışlama yasasını görüşmeden tatile girmişti. 14 Mayıs 1950'de ise yeniden seçim yapılacaktı. Seçimlerin sonucu alınıp yeni hükümet kurulana kadar greve ara vermeliydi. Yüzlerce telgrafın, mektubun yanı sıra, topluca imzalanmış dilekçeler de geliyorau. Nâzım Hikmet 19 Mayıs 1950 Cuma günü saat 17:03 'te, kendisine gelen mektupları coşkuyla okuyan vasisi Avukat Irfan Emin Kösemihaloğlu'na, açlık grevine son verdiğini bildirdi. Çok hırpalanmıştı. Hastanede doktorların yakın denetimi altında bile sağlığınuı düzelmesi oldukça uzun sürdü. Serbest bırakıldığı tarihe kadar, iki aya yakın bir süre Cerrahpaşa Hastanesi'nde kaldı. 14 Nisan 1950 seçimlerini kazanan Demokrat Parti'nin çıkardığı bağışlama yasası, Büyük Millet Meclisi'nde tartışılırken, Nâzım Hikmet'in bağışlanmaması için, çok tatsız, çok üzücü konuşmalar yapıldı. Sonuçta gergin bir ortamda çıkarılan yasa onu doğrudan bağışlamıyor, yalnızca cezasuıın üçte ikisi indirilenlerkapsamına alıyordu. 12 yıl 7 ay yatmıştı. 28 yıl 4 aylık cezasının geri kalanı bağışlanıyordu. 15 Temmuz 1950'de, Cerrahpaşa Hastanesi'nde, artık serbest olduğu kendisine avukatlarınca bildirildi. Nâzım Hikmet cezaevindeki son iki yılına girerken göruşmeci gelen dayı kızı Münevver Berk'e âşık olmuştu. ayrıldı. Kadıköy'de, önce annesinin CevizÜk'teki evinde, sonra bir apartman katında Münevver Hanımla yaşamaya başladı. Gene Ipek Film Stüayosu'nda çafışıyordu. 26 Mart 1951'de, bir oğulları oldu. Adını Mehmet koydular. CUMHURİYET KİTAP SAYI 622 Açlık grevlnln sonuçları Cezaevinden çıkınca karısı Piraye'den
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle