Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
rilerek ele alınması için, iki arkadaşın Ankara'ya gönderilmelerini uygun gördü. Basın yapılan onur kıncı uygulamayı açıkça eleştirmeye başlamıştı. Bir bağışlama yasası çıkarılmış, siyasal tutuklular salıverilmişken, onların böyle bileklerinde kelepçeyle oradan oraya dolaştırdmaları kınanıyordu. Amayazılanlarınbiryararıolmadı. 14 Ekim 1928'de, Nâzım ile Laz Ismail, Ankara'ya gene bileklerinde kelepçeleri, arkalarında jandarmalarıyla gittiler. Hernen sorgulanıp tutuklandılar. Önceki yargılanmalarından gerekli bilgilerin, belgelerin toplanması biraz sürdü. Ancak 4 Kasım 1928'de başlayan duruşmaları 23 Aralık 1928'de sona erdi. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi, Nâzım I likmet'in Istiklal Mahkemesi'nce verilip bağışlama yasasıyla kaldırılan 15 yıllık cezasına dayanak olan belgeleri ele alarak nerdeyse yeni bir yargılama yaptı. Sonuçta tutuklanma tarihlerine göre, ikisinin de önceki sonraki, bağışlanmış bağışlanmamış butün cezalardan kurtuldukları anlaşıldı. Böylece, serbest bırakdmalarına, yüzlerine karşı, oy birliğiyle karar verildi. Ankara'daki dostları, başta Şevket Süreyya Aydemir olmak üzere, şairliğine inanan aydınlar, onun Halkevi'nde çalışmasını, Halk şiiriyle ilgüenmesini, Anadolu'yu dolaşmasını istiyorlardı. Ama Nâzım Hikmet bu gibi önerileri benimsemeyerek tstanbul'da Zekeriya Sertel'in çıkardığı "Resimli Ay" dergisinin yazı kadrosuna katıldı. Bir yandan şiirlerıni yayımlıyor, bir yandan da edebiyatın yerleşmiş değerlerine karşı sert çıkışlar yapıyordu. "Putları Yıkıyoruz" başlığı altında 1929 ortalarında başlattığı yazı dizisinde Abdülhak Hâmit, Mehmet Emin gibi şairlere yönelttiği saldırılar basında DÜyük yankılar uyandırdı. Aynı yılın mayıs ayında yayımlanan 835 Satır adlı kitabı ise büyük bir ilgiyle karşılandı. Bunu gene o yıl çıkan Jokond ile SiYaU , ertesi yıl çıkan Varan V, 1 + 1 = 1 adlı kitapları izledı. Temmıız 1930da "Salkımsöğüt" ile "Bahri Hazer" şiirleri şairin kendi sesiyleColumbia firmasınca plağa alındı. Yirmi günde tiikenen bu plağın kahveler, lokantalar gibi halka açık yerlerde çalınmaya baslandığı gorulünce, polisin duruma el koyup bazı uyarılara girismesi sonucu Hrma plağın yeni basımlarını yapmaktan vazgeçti. 1 Mayıs 1931 günü bir sivil polisin getirdiği çağrıyla, ertesi gün Sorgu Yargıçlığı'nda sorgulanması yapıldı. Içişleri Bakanlığı'nın emri doğrultusunda, ilk beş kitabındaki şiirlerinde "bir zümrenin başka zümreler üzerinde hakimiyetini temin etmek gayesivle halkı suça teşvik ettiği" savıyla mahkemeye verildi. 6 Mayıs 1931 Çarşamba günü saat 15'te, 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde, Türk Ceza Yasası'nın 311 ile 312. maddelerine dayanılarak başlayan mahkemeye, Nâzım Hikmet koyu renk bir giysi, çizgili boyunbağı, elinde fötr şapkayla gelmişti. Âz sonra Avukatı Irfan Emin Bey de (Kösemihaloğlu) yanında yerini aldı. Küçük mahkeme odası üniversite öğrencileri, genç şairler, şapkalı bayanlarla tıkhm tıklım doluydu. Sorgulanmasının bir yerinde Nâzım Hikmet şöyle dedi: "îddianamede beş altı noktadan suçIama var. Bunların başında benim komünist olduğumu ilan etmekliğim suç sayılmaktadır. Evet, ben komünistim, bu muhakkaktır. Komünist şairim ve daha esaslı komünist olmaya çalışıyorum. Teşkilatı Esasiye Kanunu mucibince ben komünist şair olmakla cürüm işlemiş olmam. Komünistlik bir tarzı teCUMHURİYET KİTAP SAYI 622 NAZIM HİKMET NAZIM HİKMET Ustune Ya/tl,ıı \etlun ( HİKMCT Trtfnnuık Cıırl Sn, NÂ/IVl HlkMh I 3 Nâzım Hikmet/ Memcl l'uat/ Adam Yaymlan/ 720 \. Nâzım Hikmet Yaşamak Güzel Şey Üstüne Yazılar/ Be Kardeşim/ NâMemct Vuat/ Adam zım 1 lıkmet/ Adam Yaymlan/ 1&1 \. Yaymlan/ 118 s 835 Satır/ Nâzım lltkmct/ Yapt Krcdı Yaymlan/239 s. Diinya Şairi Nâzım Hikmet/ Ncdım (jürsel/ Catı Yaymlan/'179 s Romantik Komünist/ Ncdım (.îıirsel/Doğfltı Yayıttlan/450 s "Putları Yıkıyoruz" zım Hikmet'e, yayımcı Ahmet Halit'e, basımevi sahibi Ali Beye karşı; öbürünü ise, 9 Mayıs 1933'te, yapıtta yer alan "Hiciv Vadisinde Bir Tecrübei Kalemiye" adlı yergide "kendisine ve pederine hakaret ettiği" gerekçesıyle Süreyya Paşa, Nâzım Hikmet'e karşı açmışlardı. Oysa şair Gece Gelen Telgraf toplandıktan iki hafta kadar sonra, 22 Mart 1933'te, gizli örgüt kurmak, üç kentte, lstanbul, Bursa, Adana'da, duvarlara devrim bildirileri yapıştırarak, kitapçıklar dağıtarak komiınizm propagandası yapmaktan tutuklanmış, bir süre Istanbul'da sorgulanmış, bu arada öbür davalarının duruşmalarında bulunmuş, ama arkasından, yargılanmak üzere, 1 Haziran 1933'te, Bursa'ya gönderilmişti. Idam talebiyle başlayan dava 31 Ocak 1934'te 5 yıl hapis kararıyla son buldu. Temyiz bu kararı bozduysa da Bursa Mahkemesi 4 yıla indirerek hapis kararında direndi. Cumhuriyet *in onuncu yılında çıkarılmış olan bağışlama yasasıyla bu cezanın 3 yılı indirilince geriye bir yıl kalıyordu. Oysa Nâzım Hikmet bir buçuk yıldır tutuklııydu. Böylece 6 ay alacaklı olarak cezaevinden çıkıp Istanbul'a geldi. 1930'da tanışıp 1931'de evlenmeye karar verdiği halde kovıışturmalar, tutuklamalar yüzunden buna olanak bulamadığı Piraye Altınoğlu ile 31 Ocak 1935'teevlendi. Nâzım daha önce de Sovyetler Birliği'nde iki kez evlenmişti: Birincisi orada görevli bir Türk ailesinin kızı olan Nüzhet Hanım ile kısa bir evlilikti, ikincisi ise bir Rus kızı olan Dr. Lena ile memleket hasreti yüzunden sona eren bir evlilik.. Piraye Altınoğlu'nun ise ilk kocasından iki çocuğu vardı. Bu evlilikle Nâzım Hikmet dort kişilik bir ailenin sorumluluğunu yüklenmiş oluyordu. Geçimini sağlamak için "Akşam" gazetesinde Orhan Selim takma adıyla tıkralar yazmaya başladı. Gene takma adlarla gazetelerde tefrika edilmek üzere romanlar yazdı. Bir yandan da Ipek Film Stüdyosu'nda senaryo yazarlığı, dublaj yönetmenliği, film yönetmenliği gibi çeşitli işleryapmaktaydı. 1935'te Taranta Babu'ya Mektuplar adlı şiir kitabını yayımladı, Unutulan Adam adlı oyunu Darülbedayi'de sahneye kondu. 1936'da Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı adlı şiir kitabı ile Alman Faşizmi ve Irkçılığı adlı çeviri derlemesi yayımlandı. îkinci Dünya Savaşı öncesinde sağcı ve solcu yazarlar arasındaki gerginlik son haddine varmıştı. Basın organlarında karşılıklı suçlamalar birbirini izliyordu. 1936 sonunda bildiri dağıtmak suçlamasıyla on iki kişivle birlikte gene tutuklanan Nâzım Hikmet, 1937 nisanında duruşmaların tutuksuz yapılmasına karar verilmesi üzerine serbest bırakıldı. Bu davadan beraat etmesinden kısa bir süre sonra ise, Ipek Sineması'nda resmi giysili bir Harp Okulu öğrencisi ı SAYFA 5 Dört klşilik bir alle lakkidir. Diğer iktisadi ve siyasi meslekler nasıl cürüm değilse, komünist mefkuresi de cürüm değildir. Benim bir sınıf halkı diğeri aleynine tahrik ettiğim iddiası söz konusu değildir." Bundan sonra yapıtlarını tek tek ele alıp yazılış amaçlarını açıklayan şair, bir yerde, kendisini Batının emperyalist ülkelerinin mahkemeye vermesi gerektiğini, bir yerde de, Türkiye'de ekonomik sıkıntı olduğunu rakamlarla açıklavan Ticaret Odası Dergisi'ne değinerek, halkın durumundan söz etmek suç ise, ekonomi bilimini ortadan kaldırmak gerektiğini söyledi. Sorgulama bitince, Savcı esas hakkında görüşünü bildirerek, "Müdafaasına nazaran suç için araştırılan kanuni unsur ve şeraiti göremiyoruz, beraatini talep ederim," dedi. Avukat îrfan Emin Bey ise coşkulu, uzun bir savunma yaptı. Türkiye'nin emperyalizme karşı verdiği savaşa da değindiği konuşmasını, "Iddia makamının talebine katılarak beraatimizi talep ederiz," diye bitirdi. Yargıçlar dosyayı incelemek için on dakika ara vererek içeri çekildiler. Mahkeme salonunda aklanma kararı bekleniyordu. Amaöyleolmadı.duruşma 10 Mayıs 1931 Pazar günü sabahına ertelendi. Kimilerinde kuşku uyandıran bu erteleme ilgiyi büsbütün artırmış, pazar sabahı gelen dinleyiciler salona sığmayıp koridora taşmışlardı. Karar oybirliğiyle aklanma olarak okununca, büyük bir alkış koptu. 1932'de Nâzım Hikmet'in Benerci Kendini Niçin Öldürdü adlı şiir kitabı basıldığı gibi, 193132 sezonunda Kafatası, 193233 sezonunda Bir Ölü Evi adlı oyunları da Darülbedayi'de (sonradan lstanbul Şehir Tiyatrosu) sahneye kondu. Benerci Kendini Niçin Öldürdü?*de Sühulet Kütüpanesi'nce yakında yavımlanacağı duyurulan Gece Gelen Telgraf nedense 1933 yılı başında Muallim Ahmet Halit Kütüphanesi'nce yayımlandı. Kitabın kapağı ile üçüncü sayfasında 1932 tarihi vardı, ama sondaki rjeş şiirin altına 1933 tarihi konmuştu. Anlaşılan bu kitap basıma hazırlanırken birtakım tedirginlikler yaşanmıştı. Gece Gelen Telgrar yayımlandıktan bir süre sonra iki dava açıldı. Birini 5 Mart 1933'te kitabı toplatan lstanbul Cumhuriyet Savcılığı, "halkı rejim aleyhine kışkırtmak"tan, sırasıyla yazar Nâ