Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yer Bezjnden bir köle BETUL TARIMAN Bazen bazı şıirler kendini okutur. însan sürükleniverir o şiirin ardından. O şairın diğer şiirlerini de okumak istersiniz. Merak edersiniz yüzeceğiniz ırmağı, derine daha derine inmek istersiniz. Peker'in şiirlerini tek te'k dergilerde okuduğumda da bu böyle olmuştu. Her yeni şiir bir sonrakini merak ettiriyor adeta onun sürlerinin izini sürüyordum. Yer Bezinden Bir Köle adlı kitabını 2000 lstanbul TÜYAP Kitap Fuarı'nda edindiğimde ise onun şiirlerini kitap bütünlügünde okuma rırsatını buldunı. Başka yaşamaklarla tanıştım. Çünkü onun şiirinde yaşamla buluşan her şey var. Ansızın horozların örüşünü duyup tüm renkleri harmanlayabilirsiniz ya da çıkılan bir merdivensinizdir, çıktıkça içinize binbir çiçek açan. îşte Hüseyin Peker'den size gül taoında gülden dizeler: "Düşümde görüyorum Cağaloğlu merdıventm Yaşar Nabt, Sunullah Arısoy, Cemal Süreya ızliyor taşlann her btnni/ Bir eski şairin kıtapltğtnda duran bu sararmış tanat dervısı Saman yaprakuırı kabarmtj, ktrmıztsı patlamtş, üstüne pembe boya dökülü Ezbere okunmaktan ytpranmts satırlar: Altı üstü bir yıgtn eleştirmen Dün vardıntz? Bugün nerdesiniz? Kaçtnızı kaybettik ki Sıvas'ta? Yoksa elestırmenler dtmdtk kaltr mt ayakta? Oraakta kurur gtder konular, yağmalar" (Kurutulmuş Yapraklar, Şatrler ve Çiçekler, s. 33) Haydar Ergülen, Hüseyin Peker'in "Yer Bezinden Bir Köle" adlı kitabı üzerine yazdığı yazısında: "Bazı adlar vardır, yülar yılı sizde yaşar, çok eskiden birkaç şiirini okumuşsunuzdur, sonra uzun süre rastlamazsınız hiçbir yerde ama unutmazsınız, bir yerlerden çıkıp elip bir sürpriz yapacağını bilirsiniz. iüseyin Peker'de bende ydlardır yaşayan birkaç isimden biriydi. Tam artık onun şiirini bıraktığına inanmak üzereyken, yalnız şiirleriyle dcğil romanlanyla geldi, ki dönüşü muhteşem oldu diyebiRrim" demiş. 1960'larda Soyut (îstanbul) ve Yordam (Ankara) dergilerinde ilk şiirlerini yayimlamış. Papirüs, Şiir Sanatı, Milliyet Sanat ve Sanat Olayı dergilerinde şiirlerini yayımlamaya devam eden Peker bu dergiler dışında Dost, Somut, Yeni Biçem, Yeni Edebiyat ve Hürriyet Gösteri, Varhk, Dize vb. dergilerde şiir, Adam All ural'ın Yangın Merdiveni adlı kitabında fantastlk öğeler de yer alıyor, birine olan etkisini çoğalttı. Bir yandan roman denemeye kayarken, bir yandan şiir yepyeni biçimlere büründü. Sinemanın, resmin, müziğin edebiyata yansımalan ise bu işin bambaşka bir boyutu. Teknolojiyle birlikte hayatımıza giren yeni ve bunca kavramın/nesnenin edebiyatı yapılmayacak mıydı? Evlerimize giderken, konuşurken kullandığımız, tükettiğimiz "kontür"ler; büyük marketlerde okuttuğıunuz "barkod"lar, çocuk lanmıza sorumluluk duygusu verdiğine inandığımız "sanal bebek"ler, birisinin yerine ölen "dublör"lerin hikâyesi, şiiri romanı yazılınayacak mıydı? Eİbette bir gün birileri bu kavramlann da hikâyesini yazacaktı. Fakat bunun, özcl bir oil vc başka bir atmosfer oluşturarak yapılması gerektiğinde de sanırım herkes f kir. îşte yukanda saydığım bir dünyanın ve daralan zamanlann hikâyesini yazıyor Ali Ural; hem de bambaşka bir dıl kurarak. Söylenenlerin havada kalmaması ve yazann üslubunu göstermesi açısından Yangın Merdiveni'nde yer alan "Yirminci Kat" adlı hikâyeden bir bölüm: "Dokuzuncu katın merdivenleri bitti. Onunçu kata geldiğinde nefes nefese kalmıştı. Üç katın merdivenlerini ikişer ikişer çıkmıştı. Yirminci kat dağlann arkasındaydı. Eski bir gemicinin dürbünündeydi yirminci kat. Yirminci kat çuvalındaydı bir hırsızın." (s. 71) Yirminci kata çıkan bir adamı anlatıyor hikâye. Eİbette her katın kcndi içine gizlenmiş karşılıkları var: Satır altlarında okıınan bambaşka dünyalar. Bu anlamda "yüzünden" okuduğunuz hikâye, size sadece p ilk okumada görebildiğinizi veriyor. Öyle ki kendini var eden uil ile farklı bir iliski kuran hikâye kahramanı, sonunda Denzetildiği şeye dönuşüyor." Bu durum yine aynı nikâyenin devamında şöyle tasarlanıyor: "Onalüna kata uçarak gitmeliydi. Hemen bir göçmen ku§ sürüsünün içine katılarak, coşkuyla kanat çırpmaya başladı. Sıcak ülke dağların arkasındaydı. Eski bir gemicinin dürbününde, bir hırsızın çuvalındaydı. O kadar çok kanat çırptı ki sürü başı oldu. Kuşlardan bazJarı yorgunluktan düşüp ölüyordu. O kadar çok kanat çırptı ki, kanatları uyuştu. Yorgunluk hissetmiyordu. Çılgın gibi vuruyordu kanatlannı havaya. O kadar kanat çırptı ki ondokuzuncu kata çiktığını fark etmedi." (s. 73) Eleştirmen Semih Gümiiş, birkaç yıl önce "Genç öykücülerin ağzını bıçak açmıyor" diyordu (Adam Oykü, Sayı. 18, EylulEktm 1998). Hikâye adına yapılmıs bu çagriyi ben, "Siz kahramanlannı7i kenainiz bile olsanız azıcık da davranı^iarına ve konuşmalarına bırakın ki, okıır olırak hizler, o zenginlikten de bazı şevler çıkaralım, yani aradan anlatıa olarak biraz çekilin" şcklinde anlıyonım. fşte konuşmanın ve diyalosların iyideıı GUMHURİYET KİTAP SAYI 606 iyiye hikâyeden çekildiği, daha çok otobiyografik iç bunalımlann birer dökümü olan "genç hikâye", ne yazık ki, birkaç isim hariç tutulursa, kendine başka imkânlarbulamadı. Bu bağlamda Yangın Merdiveni'nde yer alan hikâyelerde diyaloglar, hikâyenin bir unsuru olmaktan da öteye geçip hikâyeyi de kuran/yiirüten bir özellİK kazanıyor, işte "Kontör"den bir diyalog: "Gişedeki memur soruyor: 'Ne kadar yükleyelim?' Gişedeki memur soruyor: 'Kaç kontörlük olsun?' 'Bitiyor,' diyor. 'Bitiyor. Kaç kontörlük olursa olsun bitiyor.1 Gişedeki memurun yüzü ışıldıyor: 'Bitmesin ister misin?' 'Alay mı ediyorsun?' 'Hayır, sadece hata yaptığmda kontörleri eksilen bir akbilin olsun ister misin?.." (s. 104) tşte yukanda da izlendiği gibi, o konuşmadan itibaren hikâyenin nasıl ve nereye gideceğine dair bir merak okurun karasında oluşuyor. Zaten Yangın Merdiveni'ndeki hıkâyelerin hemen hepsi oldukça sürükleyici; ancak sonlar hiç de umulduğu gibi değil. Yazar söylemişti ya, ta başta: "Destursuz bağa girmeyin." Çünkü hepimiz artık 'kontrolden çıkmış bir dünya'dayiz. Kitaptaki hikâyelerin zekice kurulmuş, diline özenle çalısılmış olması bir yana, hikâyelerin kendi dünyasıyla sınırlı olmadığını da özellikle vurgulamak gerekir. Örneğin "Protokol" adlı hikâye, halkla "devletlü"lerin arasında çekilmiş perdeleri çok trajik bir şekilde irade ediyor: Hikâyenin sonunda ölüme giderken bile arada kadife bir perdenin olması da bu trajikomiği zihinlere iyice yerleştiriyor. Hikâyelerdeki adlandırmalarda birer kişi ismi yerine, birer sıfat seçiliyor, Yangın Merdiveni'nde. Daha ziyade hayatın içindeki görünümlerimiz, belki de maskelerimiz, ele alınan. Böyle kişiler dünyası kurulan bir hikâye dünyasında, olaylann üstüne oturduğu zaman ve mekân gibi kavramlar da olabildiğine açılımlı, bir o kadar da belirsiz. Belki de bir alışveriş süresi ya da bir uçak diişüşii kadar. Çoğu zaman da; mekân, insan ve eşya arasındaki metafiziğe de sokuluyor bu hikâyeler. Bu anlamda fantastik bgeler de giriyor olayların içine. Fakat bu hikâyelere "fantastik" nitelemesi biraz bol gelecek, cünkü hayatın içindeki metafizik sunulmak istenen. Yangın Merdiveni'ni okuyup kapağını kapattığınız da bir kaçışın asla mümkün olmadığını anlayacak, belki de artta kalan yanacak şeyin ne kadar çok olduğunu fark edeceksiniz. Bıına cesaretiniz varsa, bir yangın çıkmadan da çılun bu merdivene! Ama oradan da bir vanpından kaçamayacağınızı da bilcrek vapm buuu. Son tah lilde, modern bırçagın anlatılanna iyi bir örnek, Yangın Meruivenj • (*) Yangın Merdiveni/ Kagş Hıkâyelcrı/Ali Ural/' Mcnlıvvn Kıtapları/2000/ S Sanat dergisinde yazılarını yayimlamış. 1997 Arka das Z. özger Ouülü'nü Zeynep Köylü ise paylaşan Peker'in son yapıtı Yer Bezinden Bir Köle, Ceyhun Atuf Kansu 2000 Şiir Odülü'nü kazanmı§. Belli ki o zamana direnen bir şair. Onun şürinin izini sürünce hissettim tüm bunları. Ve şiirin bir yaratma süreci olduğunu. Lirikveiçten şiirleri var Peker'in. Tümünde de sürlerinin bir bütünlük. Daha önemlisi hayatın içinden geçiyor şiirleri. Dedim de aklıma Metin Celal'in "Şiirde anlam ve anlamın iletilmesi sorunu" üzerine Poetika dergisinde yazdıkları geldi. Metin Celal şöyle diyor ya zısında: "Zaten şairin başansı söylediğini tam, birebir okuyucuya iletmesi değil, her okuyucuda yinelenen her okumada yeni bir anlamın doğmasıdır. Şiir böylece üretilir, yeni bir anlamın aoğmadığı koşullarda tükenir, okunmaz olur. Şair vermek istediği anlamı birebir iletmek isteseydi başka anlatım araçlarına (makale, ınceleme gibi) başvuracaktı. Oysa şairin amacı siiryazmaktır. Bir cümlenin de dize olabilmesi için çok anlamlı olması gerekir. Net olarak tek bir anlamı içeren hiçbir cümledize olma başarısuıı österemez." (Şiirde Anlam ve Anlamın letilmesi Sorunu, Poetika 1985) Ve Peker'in yeni, genç bir şiiri var. Lirik, hayatla ilgili ayrıca kopya değil. O şiirin zor ve zanmetli bir iş olduğunu biliyor. Kalbini acıtarak yazmış her şiirini. "Kelimeleri bıçak diye kullandtg'ımt söyledi ata şairlfr Kimiölüdür simdi belleg'imde, oysa diridir tümü bu dize işçilerinın Hepsinin şiiriibadet saydığt günlerde doğdumben O günlerde çoğaldtm: o demlerde çok aldım, çok verdim Tozu dumana katttm, şairlik kumaşıntn pembesi bol giysilerinden" (Kış Uykusunda Yaz Düşlen, s.40) Doğrusu bu ya kitabın en sevdiğim şiirlerinden biri de "Bezgin Atlas" adlı şiir oldu. Aslında kimi kez de seçtiğimiz değil de seçmek zorunda olduğumuz yerlerdir bıuunduğumuz şehirler. Acıdığımız, acıtıldığımız şehirlerde içimizde iz bırakmış bir sevgili yüzü selamlar durur bizi olsa olsa. Ve "Herkes kendine bir şehir seçer", kaldınmlar, zarflannıış pulsuz mektuplar... "Herkes kendine bir şehir seçer Doğmak için ayrı bir şehir: onun adını büe bilmez Rüzgânnı tanır, ayranın, tandırını tanır Kâğıdını açar, kalemini yaratır, anılarını üfler Yaşamak için ayn bir şehir: ekmek parasını Sevgili oyıınunu bu şehirden izler Yaşamak bu yerin ortasıdır: Kumunu, güneşini bir çatıya diker Herkes kendine tirkaç şehir seçer Gölgelik, mevsimlik, yazlık: dostunun şenri, içmenin şehri * Yeşilliğini sevdiği, denizini ördüğü bir ayn şehir" (Bezgin Atlas, s 61) lçinizin bahar güzellıkleri ile dolması dıleğiyie sevgiler. • Yer Bezinden Bir Köle/ Hüseyin Peker/OM Şitr/Eylül 2000/84 s. SAYFA 17 8apsmUap f