28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Asker Kartan'nın çalışması kültürlerarası iletişim konusunda ilk Türkçe yayın Farklılıklarla yaşamak, larklı vasamak sel aktarım sistemi"dir (s. 15). Kültürü bu şekilde tanımladığımızda iletişim de, sembol.a nlam ve normların aktarım süreci olarak tarif edilebilir. Ama iletişim belli bir sistem içindeki aktarım süreçlerini anlattığı gibi, burada farklı sistemler arasındaki etkileşim süreçlerini de anlatır. Özetle söyleyecek olursak "kültür" farklılıklanndan kaynaklanan sorunların üstesinden "iletişim" gelebilir. Farkları giderek, farkları tek bir hakim hale indirgeyerek değil, tam da iletişim sürecinin naturasında mevcut olan, farklılıklar arasında bir köprü kurmak suretiyle "farklılıklarla yaşayabiliriz." Ama bunun için önce iletişim yeterliğimizi geliştirmemiz gerekir. Özellikle de "kültürlerarası iletişim yeterliğini", yani "farklı kültürlerde, diğer bir deyişle farklı fiziksel ve sembolik çevrelerde yetişmiş insanlar arasında etkin ve uygun iletişim kurma" becerisini (s. 204) geliştirmek gerekir. Kurtan'nın kitabının alt başlığına, yani "kültürlerarası iletişim" e geliyoruz böylelikle. Kitap "farklılıklarla yaşamak" zorunluluğunu bize hatırlattıktan sonra, bunu becerebUmemiz için gereken kültürlerarası iletişim ehli oımanın yollarını sade, anlaşılır bir dille ve zengin örneklerle ama "bılimsel" adabı da "popülerlik" uğruna bir yana itmeksizin tartışıyor. "Farklılıklarla yaşamak" Alain Touraine'nin Türkiye'de de yayınlanan kitabının temel sorusunu, yani "eşitliklerimiz ve farklılıklarımızla birlikte yaşayabilecek miyiz?" sorusunu bir "postula"ya dönüştürüyor ve doğru da yapıyor.(2) Çünkü "farklılıklarla yaşamak zorundayız." Ama nasıl? Asker Kartan'nın çalışması bu zorunluluk haline "iletişim" üzerinden bir çözüm öneriyor. Farklılıkların kaynağı esas olarak "kültür'aür; yani "sembol, anlam ve normların tarihsel aktarım sistemi"dir."Kültür" farklılıklarından kaynaklanan sorunların üstesinden de "iletişim" gelebilir. Farkları gidererek, farkları tek bir hakim hale indirgeyerek değil, tam da iletişim sürecinin naturasında mevcut olan, farklılıklar arasında bir köprü kurmak suretiyle "farklılıklarla yaşayabiliriz." Ama bunun için önce iletişim yeterliğimizi geliştirmemiz gerekir. Ozellilue ae "kültürlerarası iletişim yeterliğini", yani "farklı kültürlerde, diğer bir deyişle farklı fiziksel ve semboîik çevrelerde yetişmiş insanlar arasında etkin ve uygun iletişim kurma" becerisini geliştirmek gerekir. PROF. DR. EROL MUTLU * sker Kartan'nın yeni yayınlanan kitabının ana baslığı olan "Farklılıklarla Yaşamak" ougün şu yerküre üzerindeki meskun her alanda deneyimlediğimiz bir halin yalın tespiti.(l) Ama yadsınması hiç mümkün görünmeyen bir başka tespit de "farklılıklarla vaşamayı" pek beceremediğimiz. Bu beceriksizliğin örnekleri şüphesiz dünyanın şu ya da bu bölgesinde birden bire patlak veren, kimi de kronik hal almış 'farklılık" kaynaklı itiş kakışlar, kavgalar, savaşlar değil sadece. Beceriksizlik derken aynı zamanda kendi yakın çevremizde dahi çoğu kez başa çıkamadığımız "farkhlıktan kaynaklanan" anlaşmazlıklan ve sorunları da kastediyoruz. "Farkhlıklarla yaşamak" Alain Touraine'nin Türkiyeae de yayınlanan kitabının temel sorusunu, yani "eşitliklerimiz ve farklılıklarımızla Dİrlikte yaşayabilecek miyiz?" sorusunu bir "postula"ya dönüştürüyor ve doğru da yapiyor.(2) Çünkü "farklılıklarla yaşamak zorundayız." Ama nasıl? Asker Kartan'nın çalışması bu zorunluluk haline "iletişim" üzerinden bir çözüm öneriyor. Farklılıkların kaynağı esas olarak "kültür"dür; yani "sembol, anlam ve normlann tarih "kontrol bilimi olarak iletişimi" de bu amaçla kullandığını görüyoruz. "Modernleşme teorilerivle iletişimin örtüşmesi bu kuÛanımın en açık örneğidir. Modernleşme teorileri bir vandan soğuk savaşın diğer talafı "Sovyet" hakimiyet alanının genişlemesini engellemeııin ' bilimsel" bir yolu olmakla birlikte, diğer yandan da henüz kapitalist sistemle bütünleşme aşamasına gelmemiş ama bu potansiyele sahip ülkelerin bu sisteme kazandmlmasını sağlamak için kullanılmaktaydı. Kapitalist sistemle bütünleşme, bu bütünleşmenin önündeki en önemli engellerden biri olan "kültürel farklılık" sorununun karşılıklı anlaşmayı sağlayabilecek bir şekilde çözülmesini de gerektiriyordu. Kültürlerarası iletişim alanının gelişmesinde bu pratik sorun muhtemelen önemli bir etmen oldu. Bu anlamda antropoloji ve etnoloji "öteki"ni tanımayı amaçlarken, kültürlerarası iletişim "öteki" ile iletişim kurmanın teorik imkân ve sorunlarını araştıran bir alan olarak ortaya çıktı. Rk* MllMtNM Asker Kartan'nın çalışması kültürlerarası iletişim konusunda ilk Türkçe yayın. Yazarının önsözde de belirttiği gibi, kitap "kültürlerarası iletişim disiplinine giriş niteliği" taşıyor. Yani eserin amacı, kültürlerarası iletişim disiplininin çerçevesini çizen temel kuramsal yaklaşımları tanıtmak, disiplinin inceleme alanlarını ortaya koymak; böylelikle bu alandaki çalışmalann bilimsel potansiyelinin yani sıra pratik hayatımızda tecrübe ettiğimiz kültür ve iletişim temelli bir çok sorunun üstesinden gelmemize yardımcı olma potansiyelini de tartışmak. Çalısma bu amaçlannı büyük ölçüde gerçekleştiriyor ve ülkemizde sayısı her geçen gün artan iletişim fakültelerinin bütün bölümlerindeıci öğrencilerin olduğu kadar kültürel sorunlan ve "farklılıklarla yaşama"nın yollannı düşünmeyi ve tartışmayı kenaisine mesele eden herkesin sıklıkla başvuracağı bir kaynak olma niteliğini sergiliyor. Âyrıca bu çalışma bir başka önemli işlevi de yerine getiriyor ve kültürlerarası iletişimin Türkıye üniversitelerinde ve iletişim fakültelerinde verimli bir araştırma alanı olarak kendine bir yer edinmesine de katkıda bulunuyor. Bu önemli çalısmayla ilgili değerlendirmenin sonunda, yeri gelmişken kültürlerarası iletişimin potansiyelini genisletecek ve bu aisiplini zenginleştirecek bir kaynağı da dikkat çekmek istiyorum. Bu kaynağa "çokkültürlülük" konusundan hareketle ulaşabiliriz. Asker Kartan'nın kitabı, "çokkültürlülük" konusunu ve "çapraz kültür çalışmalarr alanını kültürlerarası iletişimin kapsamı dışında tutuyor (s. 34). Iki ya da daha fazla farklı kültürde algı, bellek, motivasyon gibi birtakım psikolojik işlevlerin bettşfen çabfmatan Kitabın başlarında (s. 3035) kültürlerarası iletişim çalışmalarının bir disiplin haline gefme süreci kısaca anlatılıyor. Genel olarak iletişim çalışmalarının içerik ve sınırlannın çerçevesinin de beürlendiği bu sürecin altında yatan dinamikler üzerinde düşünmek suretiyle bir değerlendirme yapmanın yararlı olacağını sanıyorum. Çünkü bu dinamilderin çözümlenmesi genl olarak iletişim alanı nın "politikideolojik" zeminini de ortaya koyacaktır. iletişim çalışmaları iki dünya savaşının etkisiyle, tam da bu dönemlerde giderek "katı bilimsel" bir hal aldı. îletişim alanının b niteliği özellikle ikinci dünya savaşı sonrasında geliştirilen "matematikser iletişim modelleriyle ve "sibernetiğin" müdahalesiyle daha da kesinleşti. Insanın en "insani" potansiyeli olan "iletişim" böylelikle esas olarak "manipülasyon, propaganda, ikna" tekniklerine, kısaca söyleyecek olursak insani kontrol etme tekniğine indirgendi. Savaş hallerinde galip taraf olmak için harcanan çabaların "olmazsa çolmazlığı" böyle bir "kontrol bilimi'ni mazur gösterebiliriz şüphesiz. İkinci Dünya Savaşı sonrasında "sıcak savasın soğuk savaşa dönüşmüş" dünya hali iletişim çalışmalarında bu "bilimselcilik" çerçevesinin devamına neden oldu. Ama bu sadece "soğuk savaş" şattları nedeniyle böyle olmadı. Savaştan kapitalizmin merkezi olarak çıkan ABD'nin kapitalist dünya sisteminin sınırlarını genişletme girişiminde başı çekerken yerine getirilmesindeki farklann incele nen kültürler arasındaki farklılıklar tarafından etkilenin etkilenmediğini araştıran "çapraz kültür çalışmalan"nın kitabın kapsamı dışında tutulması anlaşılabilirdi. Ama günümüzde özellikle "kültürlerarası iletişim sorunlarının" en fazla yaşandığı, "farklılıklarla yaşamak" sorununun kendisini en fazla ortaya koyduğu mekân "çokkültürlülük"tür. Dolayısıyla "çokkültürlülük" kültürlerarası iletişim alanının bence temel sorunsalı olmalıdır. Geç kapitalizmde, özellikle şu son on yılda giderek artan globalleşme eğilimleri global bir "kültürel tektipleştiricilik" cıayatmasının yani sıra "belki de bu dayatmaya bir tepki olarak) "farklılıklan" da gündeme getirdi. Üstelik ilginçtir ki bu 'farklılıklar" ulusal olmanın yani sıra hatta belki ondanda çok, ulusdevletlerin içinde kendisini uile getirmeye basladı. Böylelikle verili bir toplumda, daha önce göremediğimiz, bilmediğimiz kültürel "farklılıkların" farkına varmaya başladık. Bunlar yaş, toplumsal sınıf, toplumsal cinsiyet bakımından olduğu kadar, etniklik, ırk veya dile dayalı kültürel farklılıklardı. Esasında Kartan'nın çalışması, bu tür "farklılıklarla yaşama' nın daha eşitlikçi ve daha hakkaniyetli bir şekilde gerçekleşmesini sağlayacak bir kuramsal çerçeveyi de ıçerdiği gibi, kitapta kullanılan çoğu örnek, özellikle Almanlarla Almanya'da yasayan Türkv atandaşları veya kökenliier arasındaki ilişkilere dair örnekler tam da "çokkültürlülük" üzerinedir. Alman resmi politikasının "çokkültürlülüğü" reddeuerek, onlarca yıldır Almanya'da yaşadıklan halde hla yabancı sayılan milyonlarca insani "Alman kültürüne entegre etme" hedefini güttüğünü biliyoruz. Böylelikle eğer Türkiye'de "Alamancı", Almanya da ise "yabancı" olanları, Kartan'nın kültürlerarası iletişim çalışmalarının günümüzde temel araştırma konusu olduğunu belirttiği "sojourner", yani "misafir" olarak değerlendirecek olursak, o zaman Almanya'nın resmi "yabancılar" politikasını ve bu politikanın "farklılıklarla yaşamaya" tahammülsüzlüğünü de meşrulaştırmış oluruz. Oysa resmi söylem tersini iddia etse de, Almanya ve bütün Avrupa bugün "çokkültürlü'dür ve giderek daha da fazla "çokkültürlü" hale gelmektedir; o coğrafyaya yerleşmiş Türk vatandaşları ve kökenliier de bu çokkültürlülük haritasinın asli unsurlandır. Bu haritadaki kültürlerarası iletişim de esasında tam olarak "çokkültürlü"dür. Bu tespit kültürlerarası iletişim alanı nın bugüne kadar beraberinde taşıdığı "kör nokta"yı ortaya koyduğu için de önem taşıyor. Kültürlerarası iletişimin kör noktası, politika bilimidir, siyasal düşünceler, devlet sistemleri, kuramlandır, ideoloji ve iktidar kavramlandır. Kültürlerarası iletişim antropoloji, etnoloji, halkbilimi, diıbilim, psikoloji ve pedagoji alanlanyla iliski içinde olmakla birlikte, bütün bu alanlan da kesen politika alanıyla ilişkisiz gibidir. Oysa "farklılıklarla yaşamak" iddiası esas olarak politik bir iddiadır ve eğer kültürlerarası iletişim disiplininin "etik" temeli bu iddianın hayata geçmesi ise, bu disiplinin siyaset bilimi ve felsefeyle buluşması gerekmektedir. Kartan'nın "kültürlerarası iletişim" alınına giriş mahiyetindeki bu çalışmasını izleyecek olan diğer çalışmalarında bu buluşmanın gerçekleşmesini umuyorum. • *Ankara Ünivenitesi lletijim Fakültesi (1) Asker Kartan, Farklılıklarla Yaşamak: Kültürlerarası iletişim, Ürün Yayınlan, Ankara, 2001. (2) Alain Touraine, Eşitliklerimiz ve Farklıhklanmızla Birlikte Yaşayabilecek miyiz? Çev. Olcay Kunal, Cogito, Y.K.Y., Istanbul,2001. CUMHÜRİYET KİTAP SAYI 606 A SAYFA 10
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle