Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kızıma Mektuplar YILMAZ ÇONGAR u mektuplar özlem dolu bir yaşamı simgeler. Ailesiyle olan ilişkisini yalnızca mektuplara bağlayan bir baba vardır. Bireylerin hepsine ayrı ayrı yazar, küçücük kızına ne yazacağını bilemez. Ona, "Elmas Kızım, ŞekerKızısı, Han Kızım, Hanım Can, Babasının Inci Kızı, Sultan Kızını vb." der, sonunda da "Burnunun ucundan, gıdığından öperim" diyerek mektubu bitirir. Ilk mektuplarda, Emine daha dört yaşındadır, ancak babasının gönderdiği lotoğraflara ve eliyle yaptığı resimlere bakar. 1926'dan 1952'ye delc dört yüz nıektup gönderir kızına, Tahran'dan, Kâbil'den, Ankara'dan, Istanbııl'dan, ama özlemi tükenmez. Ük mektııplarda kuşlar, köpekler, oyuncaklar, bebekler anlatılır. Emine'nin yaşı büyüdükçe okııl yaşamı konu edilir, öğretmenler sorulur. Daha sonra öyküler kaleme alınacak, "Ayaşlı ve Kiracılan", "Vassaf Bey" anlatılacak, Çehov'dan, Shakespeare'den örnekler verilecektir. Çünkü, Emine'nin babası, çağdaşöykücülüğümüzün öncülerınden M.Ş.E. yani Memduh Şevket Esendal'dır. (29/3/1883)(16/5/1952). M.Ş.E. Çorlu'da doğar, Runıeli göçme ni yoksul bir ailcnin oğludur. Eğitım göremez, kendi kendini yetiştirir. Fransızca, Arapça, Farsça öğrenir. Onceleri Ittihat ve lerakki'de görev ahr, sonralan ölünceye dek Atatürk'ün ve Inönü'nün yanındadır. Galatasaray ve Kabataş liselerinde tarih, coğrafya öğretmenliği, gazetecilik, Azerbaycan, İran, Afganistan elçilikleri, Elazığ, Bilecik saylavlıkları (milletvekilliği), CHP Genel Sekreterliği, TDK Bilirn Kurulu Başkanlığı yapar. B toprağın yetiştirdiği büyük bir adamdır. Şimdi onun gibi adanı yeryüzünde yok. Iyi olmuş görmüşsün" diye yazar. (s. 137) Bir yıl sonra, "Bu yıl Atatürk'ün ranatsızlıklan dolayısı ile biz burada (Kâbil'de) Cumhuriyet Bayramı'nı kısa kestik. Bu büyük adamın hastalığı doğrusu bcni çok üzüyor. Sıkılıyorum. Hiç akümdan çıkmıyor" diye bildirir. 1938'de Emine'ye yazılarında Türkçe sözcükler kullanmasını önerir ve şöyle der: "Ben sana Arapça yazıyorsun, dediğim, belki birkae cümfe içindir. Şimdi hangi sözlere takılıp da böyle yazdığımı hatırlamıyorum. Bunlar 'ınamafih' gibi sözlerdir. Dilimizde 'bununla beraner' varken 'mamafih' kullanılmamalıdır. 'Yıl' sözümüz varken 'sene' de dememelidir. 'Yemiş' sözü varken, yerine 'meyve' ve 'semere' dense bile az demeli." Aynı yıl, yani 16 yaşındayken Emine'yi Harız Raif'in oğlıı Mahmut'a isterler. Babası bu evliliğe taraftar değildir. Kızını uyanr. "Ben seni ölünceye kadar seveceğim diye ycınin etmek enayılik; bu yemine ınanmak da ahmaklık olur. Zaten sevmek adamın elinde bir şey değildir ki..." der. (s. 191) Evlilik konusunda, Gustave Flaubert'in (18211880) "Madam Bovari" adlı romanını örnek gösterir. Emma Bovari'nin bu evlilik çıkmazında birkaç kişi ile seviştiğini, açılıp bozulduğunu, orospulaştığını, borca da girdiğini, parayı da veremediğini, en sonunda kendini zehirleyip öldürdüğünü, anlatır. Maupassant'ın (18501893) "Une VieBir Yaşam" adlı romanını da okumasını önerir. Kızını can dostu bildiğinden, kimse ile paylaşamadığı duygulannı, geçmiş, ile hesaplaşmalannı ona yazar. Gençken eğitim göremediğine çok üzülür. "Farsçayerine Ingilizce okutabilseydim" der, yazıklanır. Çok yaşlı, başı çıplaksı, bıyıklan kır olduğundan, babasının kendini bu haliyle görse tanıyamayacağından, yeryüzünde büyük bir yazıt bırakamayıp geçip gitmiş ol Candostu § YhfamdMkaslttar Kâbil'de eörevliyken Sadrazam (Başbakan) Serdar I laşim Han, Ticaret VezıHer yazar gibi, o da zaman bulamari (Bakanı) Mehmet Han vb. M.Ş.E.'nin maktan yakınır. Bazen de yazmaktan vazarkadaşlandır. Bir ara Emine de Kâbil'e geçmek, hepsini yırtıp atmak ister. Bu gider, bir süre kalır, tstanbul'a döner. denli emek verdiği halde, bu işten para kazanamadığına üzülür. "Hikâyeyazmak 1935 yılınde her Türk vatandaşı gibi para kazandırsa ne kadar sevinir, neler yaM.Ş.E. de soyadı aramak peşindedir. Bu zardım... bununla beraber gene de yazıkonuda çok sayıda mektuplar g^ider gelir. lıyor." der. (s. 486) M.Ş.E., sokaklarda, Yersu, Bekem, Ergene, Urva, Bıgen, Gürkahvelerde gördüğü veya göreceğine en, Güre, Esli, Yersi, Esendal vb. soyainandığı kişileri konuşturur. Ruhsalçöı örnekleri üzerinde durulur. Kâbü'den zümlemelere yer vermez. Klasik yollanan 20/6/1936 tarihli mektup öykücülüğün dışına çıkar, doğal"Emine Esendal'a" başlığını taşır. lık içinde yaşamdan kesitler suEmine'nin iki ağabeyi daha varnar. Kısa veyalın yazar. "edebiyadır, Mehmet Suat (sonradan kaptı bilmediğimden, marifetsizlitan olur) ve küçüğü Ahmet (sonğimden saae yazmışımdır" diyeradan tıp doktoru olur). rek ne denli alçakgönüllü oldu1937'de Emine 15 yasındadır. ğunu kanıtlar. Okulunu beğenmez. Babası onu Robert Koleji'ne veya Ingiliz Kız Ydlar geçer, Emine bir subayMektebi'ne vermek ister. Aynı zala evlenir, doğuya atanır, kızına manda Emine'ye yazar olmasını özlemi artarak sürer. Oğullar evönerir. "Sen bana ne olayım deye lenir, torunlar olur. M.Ş.E., yazı sorunca ben sana tiyatro ve roman, yazmak yerine torunlarını eğlençocuklar için eğlenceli kitaplar yadirir, onlara resimler çizer. Sigazan bir kişi ol derim. Bu biraz geç, rayı bırakamaz ama azaltır. Dabiraz güç olur ama, temiz olur. Sen marlarındaki kan basıncı hep buişibecerirgibisin." (s. 133134) yüksektir, iyot sağaltımı (tedavidiye yazar. si) görür, sağ kofunda ve göğüs tahtasının altında sürekli ağn varM.Ş.E., mektuplarında da, rodır. manlarında, öykulerinde olduğu gibi çok açık, çok kısa, bazen bir Her zaman mutlu kişilerden tek sözcüğe inen tümceler kullaoluşmuş, sağlıklı bir toplumu öznır. Bu ise konuyu algılamayı koleyen, ulusal öykücülüğümüzün laylaştınr. bu seçkin yazan ne yazık ki şimEmine, Atatürk'ü görmüştür. M.Ş.E. Corlu'da doğar. Rumell göçmenl yoksul bir allenln ogludur. di kendi sağlıksızdır. Yazınımızda en yararlı olacağı çağda, 16 Babası bu olaya çok sevinir "Bu Eğltlm göremez. kendi kendini yetlstlrlr "BntoeEsendara" maktan korkar. Oysa bu mektubu yazmadan dört yıl önce, yani 1934te "Ayaşlı ve Kiracılan"nı yayımlamış, yazın dünyasının ilgisini çekmiştir. (s. 199) "Adamoğlu için düşünmek, taş tasımaktan daha güçtür. Bir işi oturup sürelcli olarak düşünmek, çoklannın işi değildir. Bir takımları da düşünür ancak çok yorulurlar. Düşünemeyen adamlar arasında da becerikli olanlar ve iş görenler vardır. Yalnız ne var ki insanların ortaya koyduğu büyük işlerin, izlerin, eserlerin hemen hepsi ağır, uzun düşüncelere katlanarak yapılmıştır" diyerek düşüncenin değerini gösteren mektuplar yazar. (s. 201) M.Ş.E.'nin çevresi, yakınlan, Ismet Inönü, Nihat Ejim, Refik Saydam, Recep Peker, Hasan Ali Yücel, Sedat Çumralı, Cevat Dursunoğlu, Ahmet Kutsi Tecer, Şükrü Saracoğlu vb.'dir. Dolma kalem, M.Ş.E.'de bir tutkudur. Her gittiği yerden Parker, Pelikan, Eversharp gibi her marka kalemi biriktirir. îkinci Dünya Savaşı yıllannda kızına Almanya'nın Avrupa'daki utkularını, daha sonra yenilgilerini, Türkiye'nin savaşa girmemekteki başansını anlatır. Inönü ile olan ilişkisi hem çok içtendir, hem de saygıya dayanır. "Inonü'nün değerini anlamayanlar öküzden farksızdırlar. Bu milletin ona neler borçlu olduğunu tarih yazacak" diye yazar bir nıektubıında. (s. 431) Biı gün Inönü, Hasan Ali Yücel'e, M.Ş.E.'nin "Kızımız" adlı öyküsünü okuyup okumadığını sorar. O da okumadığını söyler. Inönü, M.Ş.E. için "Türkiye nin Çehov'udur" der. (s. 357) Once Ülku gazetesinde sonra Ulus'ta öyküleri yayımlanır. M.Ş., M.Ş.E., Mustafa Yalınkat, M. Oğulcuk, Elversen gibi takma adlar kullanır. Bu ise yeterince ünlenmesini engeller. O, asıl adını kitaplarına saklar. Ulus'a her gün bir öykü yetiştirmek yazılarındaki niteliği düşürür. 1 lalit Ziya'yı fazla romantik, Omer Seyfettin'i tatsız tıızsuz bulur. Ekrem Reşit Rey'in radyo oyunlarını beğenmez, Behçet Kemal in yapıtlarına "yapmacık ve uyuz" der. Peyami Safa'nın "Matmazel Noraüya'nın Koltuğu"nu okur, "ben eserın değerini pek kavrayamadım" der. (s. 570) Reşat Nuri'nin "MiskinlerTekkesi" dehoşuna gitmcz. Mayıs 1952'de Ankara'da yaşamı sona erer. "Kızurıa Mektuplar" da, Memduh Şevket Esendal, belki ayrımına varmauan, kendi özyaşamöyküsünü, kendi yazmıştır, hem de böylesine detaylı olarak. Yapıtın içinde yazınla, özellikle öyküyle ilgili bölümler geniş yer tutar. Bu nedenle, genç öykücülerimiz için çok yararlı olacağı kanısındayım. Derlemedeki değerli çalışmaları için Sayin Muzaffer Uyguner'i kııtlar, yapıtı tüm yazınsever okurlara öneririm. • Kızıma Mektuplar/ Memduh Şevket Esendal/ Derleyen: Muzaffer Uyguner/ 'Yangın Merdiveni' nereye çıkar MUSTAFA KURT Ç ok aceleniz var. Bilet almaya zaman bulamadınız. Atladınız, trenin bir vagonuna. Zaten kısa bir yolculuk yapacaksınız. îceride biletin bedelini fazlasıyla ödemeye de razısınız. Ancak kadar kolay sıyrılamayacaksiııız, bu ızinsiz binişten. Kondüktör yanınızayaklaşacak. Siz hemen cüzdanınıza sarılıp "Cezam ne kadar?" diyeceksiniz. Kondüktör yolculara dönecek ve "Duydunuz mu bileti yokmuş" diyecek. Trenin içinde korkunç bir kahkaha kavrulacak. Tren son hızla giderken, kondüktör kapıyı açacak vebütünyolcular"Atla! Atla! diyetempo tutacaklar. Trene biletsiz binmenin bedelinin bu olduğunu düşüneceksiniz o an. Ne var ki kondüktör size bunun aksini söyleyecek: "Biletsiz olduğun için değil, geciktiğin için." Atlayacaksınız, çaresiz. Fakat ölümden daha büyük bir lcorkunuz var: "Siz bu durakta inmeyecektiniz..." Ali Ural'ın ilk hikâye kitabı, Yangın MerdivenK*). Yukanaa verilen ve kitapta yer alan "Biletsiz Yolcu" adlı hikâyenin özetinden muradım, yazann kitabının hemen başına koyduğu cümle: "Basamaklan inerken, bütün sonlara hazır olun!" Bu uyan, okuru hikâyelere hazırlayan bir cümleden ziyade, kitapta yer alan metinlerin genel karakterini de yansıtıyor. Tıpkı kitaba ad olan "yangın merdiveni" tamlaması gibi. Çünkü bu tamlama, kitapta yer alan herhangi bir hikâyenin adı değil; kitapta yer alan metinlere biçilmiş niteleme. Hayattan kaçıslan (ya da asıl kaçmaya çalışırken maruz kalınan yakalanmalan) sağlayan bir yangın merdiveni. Dolayısıyla kitap yirmi beş hikâyesiyle belli bir çizginin/anlayışın izini sürüyor. Onu farklı kılan bu çizginin ne olduğu üzerine düşünmek gereldi. Özellikle son yıllarda, edebî türlerin hemen hepsinde gerek dil gerekse her türün kendi imkânlan içinde çoğu zaman da o sınırları ihlal ederek yeni anlayışlar başladı. Hatta bu arayışlar, kendine yeni kapılar ararken geleneği "yeniden" üretme"yi de göz ardı etmedi. Bu dirsek teması, türlerin alışılagelen özelliklerinin yırtılarak, bazı "melez türler"in ortaya çıkmasına da neden oldu. Klasiğin bu değişiminin, dönüşümünün hatta başkalaşımının altında yatan en önemli neden ise yazar'ın artık modern dünyada yaşıyor olmasıydı. Teknolojinin ve metinlerarasılığın insan zihnine ve hayatına getirdiği bu değişim, türler arasındaki geçişleri kolaylaştınrken, farklı disiplinlerin de bir *" CUMHURİYET KİTAP SAYI 606 Yenl antayıştar SAYFA 16