23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Gulun Mucizesi ECE KORKUT 1 9101986 yılları arasında yaşamış olan Jean Genet'nin yaşamı ıslahevi, hapis yılları ve yazı ile geçmiştir. Adı birçok yerde Sartre ve Beauvoir ile birlikte anüır. Birkaç gün arayla bu dünyadan ayrilan Simone de Beauvoir ve Jean Genet icin, Nisan 1986'da Fransız gazeteleri "bir kapı kapanıyor" diye yazmışlardı. Bununla varoluşçuluk hareketine göndermelerde bulunuyorlardı. Yaşamının yarısına yakın bir bölümünü toplumun suç, ahlaksızlık, kimi zaman da vahşet olarak nitelediği eylemlerle ve bunların "ceza"sını çekmekle geçiren Genet, son olarak 1947'de ölüm cezasına çarptırıldığında, Jean Cocteau, J.P. Sartre gibi yazarların başvurusu sonunda dönemin Cumhurbaşkanı tarafından bağışlandı. Hapishanede bulunduğu yıllarda ilk eserlerini vermeye başladı: Şiirlerinin ardından, Çiçeklerin Meryem Anası (1946), Gülün Mucizesi (1947) gibi romanları geldi. 1951'de Sartre, Genet üzerine, Aziz Genet: Oyuncu ve Kurban adlı, altı yüz sayfalık büyük bir deneme yazdı. Romanlarının yanında çok sayıda tiyatro yapıtı ile de tarunan Genet, yaşamıboyunca toplumlarda azınlık oluşturan grupların (zenciler, fahişeler, eşcinseller, nırsızlar, katiller...) yanında yer aldı. Kurulu düzenin ve yerleşik değerlerin tümüne karşı çıkü. Bu açıdan yaşamı ve yapıtlan bir bütünlük oluşturmaktadır. Genet'nin Gülün Mucizesi adlı kitabı Hamdi Tuncer tarafından çevrilmiş ve Haziran 1944'te Ekin Yayınlan'ndan çıkmış. Yazann dünyasını, şaşırtıcı yaşam deneyimlerini ve bir o kadar çarpıcı, şiirsel ama alçakgönüllü anlatım biçimini keşfetmek için güzel bir örnektir bu roman. Güzellik, tutku, ölüm, ceza, suç ana izleklerinin yanında cinsiyet "seçimi", cinsellik, eşcinsellik, erotizm, Vazı, yazgı, düş, hüzün, yalnızlık, şiirsellik gibi pek çok kavramı deşen bir roman. Ayrıca bütün bu gerçeklerin özenle üzerine oturtulduğu karşıtlık: Dış dünya / Kapatılmışların dünyası. Ânlatıcıyazar bu karşıtlığı en baştan ortaya koyarken okuyucuyu dış dünyaa yerleştiriyor ve ona "cezasını çekıLen"lerin dünyasını açmak için yazıyor. Içeriye içeriden bakarken, bu dünyaların karşıtlığını vurguluyor: "[Mahkumlar] Öyle doğallıkla hapishane halkını oluşturuyorlar ve onlarla çıkar, dostluk ve nefretten oluşan öyle sağlam ilişkilerim, bağlantılarım olduğunu görüyorum ki bu dünyaya ait olduğumu içimde duyuyorum. ötekinden, tam da sayelerinde orada yaşayabileceğim nitelikleri edindiğim anda o dünyadan, yani sizinkinden sürülüp çıkarılmış olduğumu bilmeden iğreniyorum." (s. 30) Yazar, "Görüyorsunuz ya birçok bağ var bizi sizin yaşamınıza bağlayan" (s. 109) dese de, pek çok ilişki vekavram aslında bambaşkadır içeride ve anlatıcının dünyasında. Orneğin güç denceleri oluşturma, kaba güç kullanma, dayanışma, sevgi, hatta moda bile vardır içeride, ama her şey bir düş ve gizem perdesinin ardında biçim ve anlam değiştirir. llginç olan şu kı, kimi kez bu kapatılmışlık ve sert koşullar neredeyse olumlu ve gereklidir yazara göre; dışandakilerden daha çok yakınmaz, tersine: "Büyük işler başarmak için uzun uzun düş kurmak gerekir, düşler de koyu karanlıklarda yeşerirler" (s. 32) diyerek talihsizliğine hüzünlü, olumlu ve iyimser bir görünüm katar. Bu düş gücü mucizevi bir biçimde pek çok mekâna, davranışa ya da insana bir güzellik kazandınr. Güzellikten vazgeçemez yazar; elinde olmadan her güzellikten "iflahı kesilir" ve sonu nereye varırsa varsın peşine düşer güzelliğin en önemlisi de iyi sonla karşılaşmayacağının baştan beri hep bilincindedir, Zaten hırsızlığı da güzel bir serüven olduğu için seçmiştir âdeta: "Araklama eylemini seviyorum, çünkü onu, bütünü içinde, zarir bir işlem olarak görüyorum." (s. 206) Kan da güzeldir onun için, hatta savaş da, bazen ölüm de (en azından bazı yaşamlardan daha büyüleyici olduğunu dıişünür); acıdan, şiddetten ve umutsuzluktan çiçekler açtınr. Muduluk dediği şey ise "karbon gazıyla ağırlaşmış kara bir mutluluk"tur (s. 98) Bunun gibi her sözcüğün ve adlandırmanın ayn göndergeleri vardır suçluların dünyasında: "Sizin dünyanızdaki bir nesnenin benim için sizinkinden başka bir anlamı var." (s. 72) Serserilerin destanını yazmayı sürdürürken okurla söyleşir hep; "siz", yani kitabının okurlannı düşüncelerini, duygularını paylaşmaya çağmr. Genet'de yazmanın yaşamsal bir karşılığı vardır. Kendini bir romancı olarak görmez; yazmaya başlamasının somut bir amacı vardır: "Roman yazıyor olsaydım o andaki hareketlerimi uzun uzun anlatmak benim çıkarıma olurdu, ne ki ben bu kitapla, çekilmez bir uyuşukluk halinden; orospuluk ve dilenciîikle geçmiş, her türlü etkiye acık, suçlular dünyasının çekiciliğine kapıimış, aşağılık ve utanç verici bir yaşamdan kurtulmak için giriştiğim deneyimi göstermek istedim yalnızca. Daha soylu bir yaşam biçimi için ve yine onun sayesinde eski yaşamdan kurtuluyorum." (s. 26) Yazmak kurtulmaktır onun için: ' îçime gömülü tüm arzularla yüklü bu sözcükler, arzularımı dile getirirken, ben kâğıda döktükçe, kaçıp kurtulmak istediğim hem tapdan, nem nefret edilen o dünyayı yeniden kuracaktır." (s. 32) Argonun (ve jargonun üstdilin) büyük bir doğallıkla kullanüdığı kitapta, diğer yandan geleneksel ahlak ölçütleri içinde düşünüldüğünde utanç verici olarak kabul edilebilecek sahnefer bile şiirsel bir dille anlatılırken roman, yazı, dil ve şiir üzerine düşünceler de yer alıyor: "KÎmi yanlışlar tümcede, bir sözcüğün yerine başkasını koyarak ansızın bizi kendi hakkımızda aydınlatırlar. Bu zıpçıktı sözcük sayesinde şiirin açığa çıkıp tümceyi güzel kokulara bürümesine yol açan bir araçtır. Bu sözcükler söylenenin iyi anlaşılmasını engelleyen bir tehlikedir. Yaşamda yapılan kimi isler de öyle, kimi kez yanılgılar ki gerçelc olgulardır şiiri açığa çıkarırlar. Güzel olan bu olgular sözcüklerden az tehlikeli değillerdir. [...] Ben cinayetleri dile ge tiren ozanım." (s. 40) Yaşamı "yazgısal olarak" serserilikle, suçlar işlemekle, ama diğer yandan şaşırtıcı bir biçimde okumak ve yazmakla geçmiş birinin gözüyle bakmaya çalışırsak, billnçli yanılgılardan doğru şiirlerin doğabilmesi gibi, Genet'nin de bilinçli ve ısrarlı isyanlarından, yanılgılarından, arayışlanndan güzel bir destan oluşturduğunu söyleyebiliriz. Şiirsellik katılmasa, şiirsel bir biçemle yazılmasa iğrençlik veya vahşet üiye nitelenebilecek ne varsa, son anda insanca bir tavıra, güzelliğe dönüştürebiliyor yazar. • Gülün Mucizesi (Miracle de la Rose/ Jean Genet/ Çeviren: Hamdi Tuncer/ Ekin Yayınlan Ankara 1994/Ayrtntı Yayınlart Istanbul 1999/271 s. Zaril blp Iştam * Kürdün Meyhanesi FAHRİYE KURU 1 Ckniyfit "seçM" 944'ten 1960'a tanıdıkbirses, M'RDl N tanıdık bir neMI.MIAM.SI fes duyumsamak isterseniz bir gün kitapçı vitrinlerine bir göz atıverin. Çocuksu bir duyarlık bir meyhaneden içeri çekiverecektir. "Dur ne oluyor" demeye kalmadan dışandaki tipiden içerideki sıcacık ortama adım atıvereceksiniz. Tipivle Gelen sizi, kitabın ilk öyküsünde Turgut Zaim'in kaleminden Montör Sabri karşılaycak. Hani şu Orhan Veli'nin Montör Sabri'si. Fahir Aksoy'un sıcacık, içinizi ısıtan söyleşisini dinlerken (okurken) Çetin Altan, Cüneyt Arcayürek, Şinasi Nahit konuk olacak masanıza. Dışardakiler tipiyle savaş verirken siz sıcacık yüreklerle birlikte olacaksınız, yüreğiniz ısınacak. Tipi dinmiştir, dışarı çıkmak isterken Bir Ses Bir Nefes el edecek size. Çoktandır romanlanndan, öykülerinden uzak kaldığınız ve belki uzunca bir zamandır befleğinizden cıkardığınız Suat Derviş çağıracak sizi, belki de yanında Fosforlu Cevriye olacak. Masasına oturmazsanız gücenecek belki. "Denizlerin kumu, balıîdarın pulu" olmak isteyeceksiniz onunla. Onu meyhanesinde istemeyen Kürt Mehmet'e belki kızacak, belki hak vereceksiniz. Ona zulmeden büyüklereU) inat yaşayacaksınız. Bir başka masa hesap soracak sizden. Sizden, aydınlardan, hekimlerden, öğretmenlerden... Bir günde ölen yirmi üç küçük çocuğun hesabını. Ceyhun Atuf Kansu bu. Dünyanın Bütün Çiçeklerini isteyecek sizden. Onunla yurt sorunları üzerine söyleşirken aman çevrenize dikkat edin! Çünkü çok yakınlarınızda sivil polisler olabilir. Sonrası mı? Bir trene Dindirip sizi hiç de düşlemediğiniz bir yerlere gönderebiJirler. Hele bir de bıvıklannız Ressam Omer'in Bıyıklan gibiyse. Bir bakmışsınız " Anamız bizleri bugünler için doğurmuş!" diyerek solculara dünyayı dar etme görevini üstlenmiş bir grubun saldırısına uğrayabilirsiniz. "Ya can ya bıyıklar!" deyip et kesilen kütükte bıyıklarınızdan kurtulmaya kalkabilirsiniz Ressam Ömer gibi. Tam başım sıkıştı, artık kurtulamam derken Bir Avukat'ın Şakir Ziya Karaçay'ın eli uzanır. Bir dost eli tutmanın sıçaklığı ılık ılık yayılırken vücudunuza Özgün Bir Ressam Cihat burat göz kırpar yan masadan. Kalkar gidersiniz masasına. Ciğerlerle beslediği kediler, bir likte büvüdüğü fare de eşlik eder söyleşinize. Âlır götürür sizi Moda'daki Koço'ya rakılamakbalıklamak üzre Cihat Burak. Kendinize göre karşılarken akşam meyhanede bıraktığınız tki Paşazaae'ye takılır aklınız. Izin istersiniz." Akşamı serifler hayrolsun!" der kimseyle pek ahbabbk kuramamışolan paşazadelerle yarenlik edersiniz. Balkan Harbinden Harbi Umumiden söz edersiniz. Biraz hoyrat, biraz saygısız açar kapıyı Erzurumlu Bir Ozan Orhan Veli'nin masasına yönelir. "Ölçüsüz şiirin ucuz bir oyun olduğu düşüncesindeyim" der. Orhan Veli tartısmaya girmek istemese de "Sen ve arkadaşların o güzelim Türk şiirini mahvettiniz!" sözünden sonra sinirler gerilmeye başlar. Ozan konuşur, Orhan susar. "Acaba" demeye kalmadan şiir sınavı başlar. Sonrası mı? Öğrenmek istiyorsanız hâlâ masadalar, ne duruyorsunuz, bu güzel tartısmaya tanık olmak istemez misiniz? Ankara soğuk. Ankara karlı. Kürdün Meyhanesi sıcak. tlişkiler sıcak, dostluklar sıcak, ilişkilerin, dostlukların sıcaklığına kaptırıverirsiniz kendinizi bir bakarsınız Meyhaneden Ameliyathaneye. Aman dikkat! Doktor Bülent Akyol gelmişse masanıza, bir yerlerinizden bir şeyler almayı koymuşsa kafasına ameliyathanede açarsınız gözünüzü. Ameliyathaneye gitmeden diğer masalara da uğrarsanız iyi edersiniz. tlhan Berk, Ali Nizami Bey, Şinasi Nahit, Zühtü Berkman, Nusret Hızır, Orhan Peker, Nurullah Ataç, Mühendis Galip Bey, Celal Akbay, Ziya Şav, Mübin Orhon, Kıvırcık Fuat, Fitret Otyam, Haşmet Akal, Sururi Taylan, Rasih Gürcan ve diğerleri sivil polislerin gölgesinde ceplerindeki üç kuruşu, yüreklerindeki coşkuyu paylaşmak istiyor sizlerle. Naif resmin ustalanndan Fahir Aksoy sevgi dolu anıöyküleriyle Kürdün Meyhanesi'ne bekliyor sizi. Bilmediğim bu şehirde, şu köşe başında/ Telaşlı kalabalıklar arasında/ Şimdi tam aklımdan geçtiğin an/ Karşıma çıkıversen hey dost/ "Nerelerdesin?" desen/ Ne kadar göreceğim geldi. (Mehmet Kemal) • Kürdün Meyhanesi/ Fahir Aksoy/ Can Yayınlan/130 s. Karşıyaka'mn kitabı CENGİZ İLHAN Tsntdık ssttar E ski Karşıyaka denizi, evleri, insanları, sokakları, vapurları, kayıkları, kahveleri, gazinoları, tramvaylanyla birlikte yaşıyordu. Birlikte de öldüler. Karşıyaka, kendine özgü, bir yaşam biçimiydi, artık ne o Karşıyaka ne de o yaşam biçimi var? Eski bir Karşıyakalının Yaşar Aksoy'un kitabını, "KarşıyakaBir Aşkın Hikâyesi"ni okuyup da, bir film izler gibi, seyredip de etkilenmemesi mümkün mü? Bu da doğal denilebilir; hemen herkes, geçmişin, Dİr daha yaşayamayacağı çocukluğunun, ilk gençliğinin özlemi içindedir, "Mahalleye Dönüş" her zaman etkilidir. Elbette bu da var, ama sadece bu değil, asıl, unuttuğumuz, aklımıza geldikçe hafızamızın gerilerine ittiğimiz, Karşıyaka'nın o kendine özgü, yaşam biçimi. Yalıda dolaşıyor, çamlıktan geçiyor, istasyondan Kemalpaşa Caddesi'ne yürüyorum. Sonra tekrar, banyolardan, gaznanenin önünden, Papaz'a (KSK yat tesislerinden, Yunusların önünden Bostanlıya) burası Karşıyaka mı? Ne deniz aynı deniz ne de insanlar, sokaklar, evler bir başka türlü. Nereden bakarsam bakayım, kendimi yabancı hissediyorum, bu şehir benim SAYI S4 SAYFA 16 CUMHURİYET KİTAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle