Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Osman Gürel'in, pırıltılı an bir Türkçe ile kaleme alınmış kitabı "Yaşamın Kökeni" konuya ilgi duyanların, zihin mesaisini göze alanların fazla zorlanmaaan, bilgilenmenin hazzını yitirmeden okuyabüecekleri değerli bir yapıt. ERENDİZ ATASÜ aşam nedir? Sözcüğün çağrıştırdığı, gezegeni ikinci bir doku gibi örten bütün o karmaşık ilişicilerin, duygular, eylemler, yaratılar ve yıkımlann altındaki yapı taşı nedir? Insanlığın şafağından bugüne dek zihnimizi uğraştırmış soru! Bir kimyasal tepkimeler ağı mıdır? Osman Gürel'in vazgeçilmez bir başvuru kitabı niteliğini taşıyan yapıtında, canlılığın başlangıcına değgin verdiği yanıt, "Karmaşık cansız sistemlerin 'benzerini üreten tepkimeler çevrimi' özelliğini kazanması"dır. (s. 44) Günümüzde bilimin şimdilik kuramsal yanıa budur. Nasıl olur da karbonlu, azotlu, oksijenli, upuzun kimi moleküller kendilerini kopyâlama becerisini edinirler? Yaşamın şifresi, çözülmeye bu noktada başlar. Henüz tümüyle çözülmemiş bu şifreye göre canlı varlık "DNA ve/veya RNA içeren, belli koşullarda benzerini üreterek çoğalan, enerji tüketen ve üreten varlıktır" (s. 2). Osman Gürel'den 'Yaşamtn Kökeni} Yasam nedir? Y tırmalar, konunun gerekli derinliğinin yitirilmesine ve sanki bir masal gibi sığ bilgiler yığınına dönüşmesine yol açabilir. Bu ikilemin de çözüm reçetesi bulunmadığından, yazann; okurlannın sabnna ve hoşgörüsüne sığınmaktan başka yapabileceği bir şey de kalmamaktadır." Sanırım, Osman Gürel, giristiği güç işin altından kaJkabilmiş. Pınlolı an bir Türkçe ile kaleme alınmış Yaşamın Kökeni konuya ilgi duyanlann, zihin mesaisini göze alanların fazla zorlanmadan, bilgilenmenin hazzını yitirmeden okuyabilecekleri değerli bir yapıt. Beş ana bölümden oluşmakta: Canlılık Sorununa Giriş bölümü, canlıların ayırt edici nitelikleri, çeşitli yaratılış söylenceleri, felsefi yaklaşımlar ("yeni yaratılışçılık" akımı dahil), ilk bilimsel deneyler konusunda okuru bilgilendirir. Kanımca bölümün en ilginç yanı, Danvin'in evrim kuramına karşı çıkan "yeni yaratıhşçılık" akımının bilimsel tutarsızlıklannı sergilemesidir. "Yeni yaratılışçı"lar dünyanın yaşının kutsal kitapların yorumlanışına göre6000 yıl dolaylannda olduğu (evrim için yeterli zaman yok anlamına geliyor bu); kendiliğinden yürüyen olaylarda, termodinamik yasalarına göre entropi artışı dolayısıyla, olay dizgesinin eksilmeye, yok olusa yöneldigi, dolayısıyla küçük moleküllerin büyük moleküllere, basit canlıların karmaşık canlılara yükselemeyeceği; evrende hiçbir şeyin değişmediği, gök cisimlerinin sabit olduğu gibi savlarla evrim kuramına karşı çıkmaktadırlar. Canlılık yalnızca bir olumsallık, evrimsel bir rastlantıysa eğer, olasılık aritmetiği ile son derece küçük olduğu hesaplanabilen bir olumsallîğın hayatı başlatabilmiş ol "YMyaradfcşçriar [ '950'lerde, '60'larda kalmış çocukluğumuzun biyoloji derslerinde, canlı varlık soluk alan, beslenen, büyüyen, devinen, üreyen bir tümlük diye tanımlanırdı; RNA, DNA henüz ortaokul kitaplarına girecek denli yerleşmemişti insanlığın bilincine. Enerji meselesine bu denli değinilmezdi. Canlının eninde sonunda öldüğünden de pek söz eden olmazdı, yanlış anımsamıyorsam. Aradan geçen 4045 yılda, bilimsel bulgular aklın zor alabileceği denli çeşitlencu; bilimsel kavramlar çok, pek çok evrimleşti. Bugün yaşama dair çok daha fazla, bildilderimiz. Gene de yetersiz. "Yaşam nedir?" sorusunun, insanlık kadar yaşlı ve "bilim" dediğimiz o uçsuz bucaksız bilgi dizgelerinin başlangıç noktasını oluşturan DU iki sözcüklü küçücük soru tümcesinin yanıtına insanlık ne denli yakın, bilemiyoruz. Ancak bilginin bilinmeyenle buluşup örtüştüğü bu alanda, durduğumuz yeri tanımlayabiliriz; Osman Gürel'in yaptığı tam da budur işte. Yazar, disiplinler arası (biyoloji, organik kimya, biyokimya, fizik, fizikokimya, astronomi, astrofizik, felsefe, halkbilirn) kapsamh, tutarlı ve ilginç bir bilimsel bilgibilimsel kuram taraması gerçekleştirmiş ve bize yaşama dair bugün edinebildiğimiz bilgileri ve görüşleri, konunun uzmanı olmayan okura da seslenmek üzere sunarken, çeşitli halklann Sümerlerden Japonlara, Iskandinavlardan lbranilere yaratdış söylencelerinden kısaca söz etmeyi de ihmal etmemiş. Osman Gürel, önsözünde böyle bir ya>ıt kaleme almanın gerekliliğini ve zoruklannı açıklarken şöyle der: "... Bilimin hedefi olan sistemli ve yöntemli araştırmalarla bilinmeyeni bilme, gizli olanı bulma sürecinin her bilim alanı için uzmanlıklargerektirdiği apaçık bir gerçektir. Ancak; erişilen bilgılerin uzmanı olmayanlara aktarılması da kaçınılmaz bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır. Yazar ile okur açısından bu ikilemle en sık karşılaşılan durum ise, popüler bilim yapıtlarında görülmektedır. Vazarlar; yanlış ve eksik Lilgi verme kaygısı ile, gerekli yalınlaştırmalardan kaçınarak özgür bilimsel terim ve anlatımlara sığınırlarsa, okurların geniş kitlesi yapıtı 'okuyamaz'. Beri yandan; okumayı kolaylaştırmak için yapılacak aşırı yaiınlaş r n caflttanmesi ması inanılası değil, diye haykınr "yeni yaratıbşçılar ! Oysa evrim kuramı her yıl sayıları artan yeni bulgularla desteklenmekten de öte, kanıtlanma yoluna çoktan girmiş görünmektedir. Osman Gürel yeni yaratılışçılar"ın savlannı çürüten bilimsel kesinlikleri bize anımsatır. Dünyanın yaşının 4.5 milyar yıl dolaylannda olduğu kayalann doğal yapısının çeşitli yöntemlerle iyice incelenmesiyle saptanmıştır. Termodinamik yasalarına göre yalıtılmış dizgelerde toplam entropi (düzensizliğe eğilim) artmaktadır ve dizgeyi aşındınr; oysa dünya kapalı, yahtılmış bir dizge değildir ki, güneşten aldığı enerjiyle beslenmektecür! Üzay elbette değişmektedir! Bulutsulardanyeni yıldızlar, veni gezegenler oluşur (Milyarlarca gökadadan biri olan Samanyolu'nda, bir dünya ydında 10 yeni yıldız doğmaktadır). Eskiyen yıldızlann enerjilerini ışımalarla uzaya yaya tükete ölmeleri ise "kuşku götürmez bilimsel gözlem ve deneylerle kanıtlanmıştır (s. 13). Rastlantı meselesine gelince: Osman Gürel evrim kuramındaki "rastlantı"nın sözcüğün basit çağnşımıyla ilgisizliğine ışık tutar. Söz konusu olan, çevre koşullannın dayattığı, neredeyse zorunlu bir rastlantıdır. Değişen çevreye uyabilmek için moleküller ve canlılar vanşmakta, uygunsuz olumsallık gerçekleşirse tutunamamakta, yeni koşullara cuk oturan şık, diğerlerini ortamdan süpürmektedir. Osman Gürel bu açıklamalarla kendi tavnnı bilim adamı ve yazar olarak açıkça ortaya serer: O evrimci babş açdanndan yanadır. Bilimi toplumsal yaşamdan kopuk veya onun üstünde renksiz, kokusuz, yansız bir nesne varsaymaya eğilimlilere yönelik inceliîdi bir ders vardır bu acıklıkta, kanımca. Bilimsel disiplinler de tüm düşünsel etkinlikler gibi, bilgi birikimi bakış açısı toplumsal ve bireysel sorumluluk gibi insansal özelliklerin bir tür harmanı olan ve "yorumlama" dediğimiz düşünsel tavrı içerirler. Bilim yansız fılan değildir; onun yansızlığı bir belli bakış açısına dayanmayı reddederek değil, bu açının yanlışlığı kanıtlandığında, ya da kanıtlanma yoluna girdiğinde direnmekte ısrar etmemekle tecelli eder; toplumsal sorumluluğu ise toplumun hoşuna gidecek ya da onu ranatlatacak yorumlara yönelmesinde değil, toplumu bekleyen yararlar ve zararlar konusunda ulaştığı gerçekleri şu ya da bu etki altında gizlemeye yeltenmeyişindedir. leri bölümleri yaşamın temel birimi ve bizzat kendisi muazzam bir örgütlülük olan "hücre" üstüne etraflı bilgi sunar. Çağda; Evrimsel Yaşam Kuramı Bölümü yaşamın başlangıcını ve tarihini evrimsel bir süreç olarak gören kuramlan ve bu kuramlar aoğrultusunda gerçekleştirilmiş bilimsel deneyleri açıldar. Bu kuramlara göre cansız molekülden, kendini kopyalayabilen moleküle dönüşümün basamaklan milyonlarca yıl almıştır: Jüpiter ve Satürn atmosferlerinin hâlâ büyük ölçüde metan (CH4) ve amonyaktan (NH3) oluşması, halen evrenin pek çok yerinde CH ve CN radikallerinin bolca saptanması, bugünkü bulgulara göre evrenin kimyasal etkinlik durumunun hâlâ büyük ölçüde indirgen olması bilimcileri yerkürenin özgün atmosferinin pksijensiz olduğu kanısına götürmüştür. Öyleyse, oksijen tüketen canlılar, bu oksijensiz atmosferde nasıl soluk aJabilmiştir? Kuşkusuz, oksijen bağımlısı canlılann evrimleşebilmesi için atmosferin tümüyle değismesi gerekmiş, bu değişimse "diyalektik" (s. 42) bir dönüşüm sonunda gerçekleşmiştir. Milyonlarca yıl süren ükel yaşama biçimleri bu N'lu, C'lu atmosferden organik kimya bileşiklerini oluşturmuş, bu bileşiklerden yararlanarak rotosentez aşamasına evrilen canlılar çevreye saldıklan oksijenle bugün biz omurgalılann soluduğumuz atmosferi milyonlarca yılda yaratmıştır. Atmosfer meselesi böyle. Ya bizzat canlılar? Organik kimya molekülleri nasıl hücre halinde örgütlendiler? Hayır, en önemli basamak bu örgütlenme aeğil: "... gelişim döneminin şimdilik bilinmeyen bir basamağında, günümüzde genetik yapılanmalardan ve aktanmlardan sorumlu olan DNARNA protein sisteminin ilksel atalannı oluşturan ve birbirinden bağımsız olarak var olup, karşılıklı birbirlerinin bireşimini yapan nükleik asitlerle proteinler ortaya çıkmışur. Moleküler biyoloji bilginleri ve biyokimyasal genetikçilerin büyuk çoğunluğunun ortak kanısına göre yaşamın özü bir anda hücre türü yapılann ortaya çıkışında değil, bu ardışık Karmaşıklaşmanın belli bir aşamada kendi kopyasını çıkarabilme yetisini kazanmasınaa bulunmaktadır. Bunlann kopyalama özelliği, ne hücrelerin ne karmaşık organik kanşımların hatta ne de proteinlerinki için geçerli değildir. Yalnız nükleik asitler için söz konusu olabilir. Dolayısıyla açıklanması gereken soru, DNA ya da RNA zincirlerinin kendilerini nasıl kopyaladığıdır. Bir sistem ancak tam olarak kendi kopyasını çıkarabilen ve mutasyon yapabilen nükleik asitprotein yapısı içerdiği zaman canlı olarak nitelenebilir (s. 4344)" Osman Gürel haklı olarak "cansız atalanmız"dan söz eder (s. 44). Polipeptitler, polinükleotitler, karbonhidratlardır bunlar... Sicim gibi uzayan moleküller belli bir aşamada üç boyutlu uzamsal biçimler halinde örgütJenirler. Bu önemli bir evredir; artık bir tür geometriye sahip olan cansız molekül kendi uzamına dışardan madde ve enerji alabilir de, o uzamdan dışanya salabilir de. Ahs veriş başlamış, durgun madde dinamikleşmiştir. Kimyasal tepkimeler için ortam artık uygundur. Molekül dizgesi bu tepkimelere müdahale edecek, düzeltecek, nızlandıracak, karmaşiklaştıracak, ya da eleyecektir onlan. Biyokimya bilgini Oparin'in maddesel evrim kuramıdır bu. Evrimleşen kimyasal tepkimelerle sonuçta ulaşılan, en ilkel canlı diyebileceğimiz enzimlerdir. Bilindiği üzere enzimler kimyasal tepkimelere seçici olarak müdahale eden, yön veren protein dizgeleridir. Ve protoplazmada binlerce enzim vardır. Canlı hücredeki tepkime, laboratuvar koşullanndakiyle aynı kurallara uyar. Her enzim yaşadığı(*) sürece, belli kurallara uyarak hücrenin içinde hep aynı tepki1 CUMHURİYET KİTAP Ertdtato bının basında tavnnı belirledikten sonra derlemesini sürdürür: Hücrenin Yapısal Özellikleri ve .HücreKimyasal Özellik Gürel kita Osman J SAYFA 8 SAYI 534