Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
VECİHİ TİMUROĞLU Yaymahğımızın yüz akını yeniden yeniden hatırlamak ve unutmamak için 1 999 yılmın son üç ayı, benim için, "acılı avlar" oldu. Önce, yerleşik siyatiğim azaı, sonra da, kardeşten öte dostum Enver Aytekın öldü. Alışılmış deyimiyle, Türk aydınlan veTürkiye sosyalistleri, "Enver'i yitirdiler". Kendi adıma, "Enver'i yitirdim" diyemiyorum, çünkü, onu ne ben ne de Türkiye toplumu yitirebilir. Enver, her şeyden önce, insani boyudanyla yitirilecek oğullardan değildi. Âyrıca, Türkiye, onun hizmetlerini unutacak denli cömert olamaz. Belki, Enver'in bundan sonraki hizmederi kesildi. Türkiye aydınlan için büyük tasanları vardı. Örneğin, Aristoteles'in (MÖ 385322) Organon'unu, eksiksiz olarak basmak istiyordu. Yakındığı durum, bunlan çevirecek insani bulamamaktı. istiyordu ki, "Kategoriler, de interpretatione (Periermeneias), iki Analitik, Topikler", Organon adı altında, Türk aydınlanna sunulsun. Başlangıcından bugüne değin bir Türk Edebiyatı Tarihi, üsmanlı Tarini, toplumsal tarihimizi ortaya çıkarabilecek Selçuklulardan ve Osmanlılardan Kalan Münimme Defterlerini il il hazırlamak, Pertev Naili Boratav'ın tüm yapıdarını be§ cilt altında toplamak; masallanyla, türkuleriyle, atalarsözüyle, deyimleriyle, söylenceleriyle, bilmecelerıyle, saz şiirleriyle eksiksiz bir halkbilimi dizisi yayımlamak, başlıca tasarılardandı. Enver Aytekin ve Türkiye Avdınları Türkiye yayıncılık dünyası, Enver Aytekin'i kaybedeli henüz çok fazla zaman geçmedi. Yokluğunu giderek daha yoğun Dİçimde hissettiğimiz Aytekin'i bir kez daha saygıyla , anıyoruz. ense in History" (Tarihte Bilim) adlı yapıtını Materyalist Bilimler Tarihi adıyla yayımlayabildi. Yapıtın adı doğru konmuştu. Gerçekten, J. D. Bemal, büimin doğuşunu ve gelişmesini, materyalist bir dünya görüşüyle ele almıştı. Yapıtın içeriği böyle olmasaydı, Enver, piyasa kaygısıyfa, gençleri aldatmaya yönelik olarak böyle bir ad koymazdı. Kaldı ki, Marksçı bir anlayışla ele alınmavan bir bilim tarinini de yayımlamazdı. Cinobaşı'ndaki söyleşilerimizde, daha on altı yaşındayken, şunları söylemişti Enver: "Ük bilim adamlan, kcsinlikle işçiler olmalı. Yontmataş döneminde ya da daha sonraki ilkel hayat döneınlerinde, tabiati okuyacak öğretmenler ve okullar olamazdı, ama taşı yontan adam, kendi zekâsını yönlendirmiştir." Lise son sınıfta, Erzurum'a gıtmıştım. Felsefe öğretmenimiz, tek sözcükle yüce insan Muzaffer Faik Amaç'tı. Bize, mantık derslerinde bilim tarihinden söz ederdi. Bir gün, kendisine bu soruyu sordum. Çok ilginç buldu, "ama" dedı, "Yunan matematikçilerinin işçi olduklarını sanmıyorum. Onlar, köle emeğinin yarattığı refah içinde, doğayı gözlemlemek olanağını bulmuş yüksek sınıf mensuplandır." Fakülteye geldiğimizde, kıyısından köşesinden de oîsa, bilim tarihi gördük. Yazık ki, bugün bile, üniversitelerimizde bilim tarihi, Dağımsız bir bölüm ya da ders olarak yok. ısı sığalannı (kapasite) ya da özgüî ısdarını ortaya çıkaracak değin geliştirdi. Isının, suda erimiş olarak saklı olması gerektiğini düşündü. Suyu buharlaştırmakla, damıtma zanaatında çok zamandır bilinen "suyu buharlaştırmakta ya da kaynama noktasma getirecek ısınmadan daha çok fazlasının gerektiği" gerceğini doğruladı. Bunann çok yüksek olan "gizIi ısısını" ölçtü. Kaynama sırasında emilen ısı, buhar, yeniden sıvılaştırılmak için çevresinden çok miktarda soğuk suyun geçirildiği imbik borusunda yoğunlaşırken, yeniden ortaya çıkıyordu. Bu buluşun yaşama geçirilmesi, James Watt'a (17361819) nasip oldu. James Watt'ı, üniversite, bir motoru onarmakla görevlendirmişti. Kol emeğiyle kafa emeğinin ortaklığına en güzel örnektir bu. Watt, motorun bozulmasının nedeninin soğuk silindirde yoğunlaşma sonucu, her darbede yitirilen buhar olduğunu anladı ve gizli ısıdan yararlanarak, buhan aynı yerde yoğunlaştırmak gerektiği kanısına vardı. Fakültede, Enver'in ileri sürdüğü savı unutmadım. Fırsat düştükçe, bilimi yaratanlann yaşamlannı araştırmaya çaba gösterdim. Yıllar sonra, çocuklarım, temeıbilimleri seçtiler. Simin kızım kimya öğrenimi, Zerrin de fizik öğrenimi vaptılar. Kızlanmla, bilim tarihi üzerine SIK sık konuşurduk. Nereden nasıl girdik bilmiyorum, bir gün, damıtma üzerine söyleşiye giristik. Simin, damıtmanın fiziksel sürecini, özellikle ısının ateşten soğutucu suya şaşılası aktanmını anlayabilmenin insan için ne denli zor olduğunu anlattı. Isı verecek i§ üretimi ya da bunun tersi olayları inceleyen bilim dalı olan "Termodinamik" kolay gelişmemiştir. Termodinamiğin başlangıcı olan ısı kuramı, XVIII. yüzyılda, J. Black tarafından ortaya kondu. J. Black (17181794), bir zanaatkârdı. Sanayi üretimindeki köklü değişimin özdeksel (maddi) koşullan, ekonomik ve siyasal önkoşulların bir araya gelmesiyle oluşmuştur. XVII. yüzyıl devrimleri, özellikle Britanya'da özgürce gelişti. Adada, ucuz kömür üretimi de, bu gelişmeye yardımcı oldu. Pahalı, ama nitelikli demir kullanımının yöntemlerine de, Black'in büyük katkısı olmuştur. Pnomatik (havalı) teknolojinin önderi de Black'tir. O, ateşin ve ısının doöasını açıklamaya çalışırken, farldı maddelerin aynı ölçekte ısı maddesince, farklı derecelere değin ısıtıldığını buldu. Arapların, "sıcağın dört derecesinin soğuğun dört derecesini dengeder" kanısı üzerinde çalışan Jean Marin'in (15831656) kullandı|>ı karışımEnver Aytekin'in bugüne değln, Türk ekinine (kültür) yaptığı lar yöntemiyle başardı, bunu. hlzmetlerl, Turklye Cumhuriyeti'nin Kultur Bakanlığı yapaBu yöntemi, farklı maddelerin mamıstır. SAYFA 10 Enver Aytekın'ın bugüne değin, Türk ekinine (kültür) yaptığı nizmetleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin Kültür Bakanlığı yapamamışnr. O, gerçek bir aydındı. Türkiye Cumhuriyeti, Enver'i, emeğin ve düşüncenin özgürleşmesi uğruna verdiği savaşımdan doIayı, tam üç Tcez cezalandırdı. Zeynep üç dört yaşındayken babasının niçin eve gelmediğini soruyordu annesine. Anne, ölümle pençeleşirken, Enver'e ve kızına nasıl yardım cdeceğini düşünüyordu. Bu koşuflarda bile, ne düşüncesinden ne ahlaksal deöerlerinden ödün vermedi. Çünkü o, gerçek bir aydındı. Ona, her zaman, "damıtılmış adam" derdim. Diyarbakır Lisesi'nin ikinci sınıfındaydık. Cemile Lazkızı adlı bir fizik öğretmenimiz vardı. Notu kıt, ama sevgisi çok yüksek biröğretmendi. Cemile Hocahanım, daha sonra, Kabataş Lisesi'nde, oğlunı un da öğretmeni oldu. Cemile Hocahanııı ı, fizik öğretiminin önemini vurgularken bılim tarihine de değinirdi. Boş zamanlanmızda, Cinobaşı'nda oturur söyleşirdik. Enver, Cemile Hocahanım'ın sözünü ettiği bilim tarihini çok önemsemişti. Sanınm, yayımcılığa başladığında, en önce, bir bilim tarihi yayımlamayı düşünmüştür. Ne ki, ancak 1976'dajonn DesmonaBernal'in "Sd Gerçekaydn BMI yaratanbr Kol VB kafa emejjl George Stephenson (17811831) da, bir zanaatkârdı. Bir maden işleyiciydi. Babası da, bir kömür ocağında itfaiyeciydi. Egzoz buhannı bir bacaya vererek lokomotifibuldu. Britanya'da sanayi devrimini başlatanlar, bu basit işçiler ya da zanaadcârlardı. Genellikle, bir eğitimden geçmemişlerdi. Bramah (17481814), bir değirmen yapımcısıydı, Pistonlu makineler üzerindeki çalışmalan, sanayi devriminde önemü rol oynadı. George Stepenson, motoru tekerleğin üzerine oturtup raylarda yürütme başarısını f;österdi. Kol emeğiyle kafa emeğini kendierinde birleştiren bu insanlara, insanlık, çok şey borçludur. Enver Aytekin, bilim tarihinin bu gerceğini, bulucu zekâsıyla anlamıştı. Kuşkusuz, Cemile Hocahanım'ın bize verdiği ipucu önemliydi, ama bu ipucunu Enver yakalayabilmişti. Şimdi anüyorum ki, okul, bilginin dağıtımını doğru yapıyorsa, eğitjnı, ereğine ulaşıyor. Gerçelcten, Hasan Âli Yücel'in okullan, belki yeterince yayılamamıştı Anadolu'ya, ama bilgi dağıtımını doğru yapıyordu. Her şeyden önce, yeterli öğretmeni sağlamadıkça okul açmamak ilkesini benimsemişlerdi. Bu ilkenin tartışılacak yanı da vardır, ama yetişkin insan gücü için gerekliliğini kimseler yadsıyamaz. Diyarbakır Lisesi, bir bölge lisesiydi. Van, Bitlis, Muş, Siirt, Hakkâri, Elazığ, Mardin illerinde lise yoktu. Bu illerin çocukları, ortaokulu bitirdikten sonra, Diyarbakır'a gelirlerdi. Kuşkusuz, birçok yetenekli çocuk, ekonomuc güçleri yetmedıği için, okuma olanağı bulamamıştır. Ama, yetişenler iyi yetişmişlerdir. Düşünüyorum şimdi, o liseler, bugünün iıniversiteleriydi. Hangi öğretmenimizden söz etsek, mükemmel olduğunu söylüyoruz. Onlar, kışisel zaaflara sahip olsalar bile. Bilgi noksanıyla sayrılıklı değillerdi. Bir de, çok özveriliydiler. Matematik öğret menimiz Tevfik Çakmakoğlu'nun, sınıfta öğrenemeyen çocukların evlerine gittiğini, gidemediklerini, yatıh öğrencilerin "mütalâa saadarTna (çalışma saatleri) aldığını, on ların öğrenmelerini sağladığını unutmak olanaklı mı? Bu, bir aydınlığın yansımasıdır. Belki, eğitimin toplumsal yaygınlığı sağlanamamıştı, ama işlevsel tekniği, yoksunluklara karşın sağlanmıştı. Köy Enstitüleri ile, toplumsal yaygınlığı da sağlanmaya başlanınca, egemen güçler, önlemlerini Doğulu yöntemle, Enstitüleri kapatarak aldılar. Oysa, Batılı kafa, sağlıklı bir kurumu kapatacağına, kendine göre iyileştirme yolunu seçer. Eğitimin işlevsel tekniği sağlanınca, Enver Aytekin gibi insanlar yetişti, devlet kurumlannın yapamayacağı hizmederi yaptılar. Kuşkusuz, bu tutumda, bilginin dağıtımı da etken oldu. Bilginin dağıtımı, toplumsal anlamda sağlanamadı ama, işlevsel tekniği açısından, kesinlikle çağdaş yöntemler izlendı. Bunun en iyi kanıtı da, Siirt Ortaokulu'ndan mezun olup gelen Enver Aytekin'in yetişmesidir. Eğitime ilişkin toplumsalcı anlayış ve bilginin dağıtımının işlevsel tekniği hakkında kısa bilgi almak isteyenler, BensussanLabica'nın hazırladıkları Dictionaire Critique du Marxisme'in "Ecole" maddesine bakmalannı salık veririz. Bilginin dağıtımının işlevsel tekniği çok iyi kullanılınca aydının niteliği de değişmeye başlıyor. Osmanlı aydını ile Cumhuriyet aydını arasında nitel farklar çok belirgindir. Antonio Gramsci (18911937), aydın üzerine çok önemli çalışmalar yapmışör. Marksçı bir düşünürün önemle ele alması gereken bir kavramdır "aydın".(l) Gramsci soruyor: "Aydınlar, özerk ve bağımsız bir grup mu oluştururlar, yoksa her toplumsal grubun kendi öz uzman aydınlar kategorisi mi vardır?(2) Bu soruyu yanıdamaya çalıştığımızda, aydınlann, toplumdaki işlevferini, sınıfsal yapıdarını, en önemlisi de, sınıfsal tutumlarını çözümlemiş oluruz. Kaynağında, aydınlann gelişme sürecine ilişkin karmaşık bir sorudur bu. Ekonomik üretim dünyasındaki öze özgü bir işlev, işin kökenine özgü olanı üzerinde doğan her toplumsal küme (grup), kendisiyle birlikte, örgensel olarak, salt ekonomi alanında değil, siyasal ve toplumsal alanlarda da, kendisine türdeşliğini ve kendi öz ' K İ T A P S A YI 5 3 4 C U M H U R İ Y E T