08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 KURL A R A TÜYAPkitap fuarlannın sayısı giderek artıyor. Artık süreklilik kaıanan htanbul ve Izmirfuarları dışında, bu yılın mart ayında Kıbrıs'ta da bir kitap şenliği gerçekleştirdi TÜYAP. Derken Ankara kitap fuarı yeniden örgüttendi. llki 1995 yılında yapılan ve üç yıl sürdükten sonra ara verilen fuar bu yıl, TÜYAP 4. Ankara Kitap Fuarı olarak, 1321 Mayıs 2000 tarihleri arasında yeniden yapılıyor. Ankaralı kitap okurları içinfuar, daha önce Altınpark'ta erçekleştirilmişti. uar bu yıl Ankara Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenleniyor. Ankaralılar için tnerkezi bir yerde yapılıyor olması fuara ilginin artacağını gösteriyor. Tüm Ankaralı ve Ankara civannda yaşayan kitapseverlerin ve yayıncılanmızın iyi bir fuar geçirmelerini diliyoruz. Açılışını Kültür Bakanı Istemihan Talay'ın yapacağı Ankara Kitap Fuarı'nın bu yılki konufai Prof. Dr. Server Tanitti, ana teması ise "Medya ve Etik" olacak. Medya ve etik ilişkisinin ağırlıklı olarak tartışılacağı konferans, panel ve söyleşitere yaklaşık 120 yazar, sanatçı, bilim adamı, gazeteci ve politikacı konuşmacı olarak katılıyor. Fuara katılacak olan seksen beş yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun standlarında yüzlerce yazar okurlanyla buluşup kitaplannı imzalayacaklar. Bol kitaplı günler! r Hl IMACI "Sicilva Konuşmaları" /""l icilya Konuşmaları (Adam Yayınları, V 2000, Çeviri: Gönül Çapan), Elio VitLJ torini'den okuduğum ilk roman. Arka kapakta, "Sicilya Konuşmaları, .. Vittorini'nin faşizm karşıtı görüşlerini açıkça dile getirdiği oirbaşyapıttır. Bu kitabın 1942'de yayımlanmasından sonra Vittorini sorguya çekilmiş ve 1943'tehapseatılmıştı." deniyor. Sicilya Konuşmaları, bir solukta okunan romanlardan; anlattıldarı Türkiye gerçeklerine benziyor, anlatım biçimi ise usta işi ve etkileyici. Bunun için Vittorini hakkında biraz daha bilgi vermek istiyorum. Kaynak: AnaBritannica. Vittorini, 1908'de, Siracusa, Sicilya'da doğmuş, 1966'da Milano'da ölmüş. Bir demiryolu görevlisinin oğluymuş. On yedi yaşında okuldan aynlmış, Italya'nın kuzeyinde, yol yapımında çalışmış. Sonra Floransa'da düzeltmenlik. Dergilerde öyküler... Ingilizce öğrenmiş, çevirileryapmış. Sicilya Konuşmaları m yazmış ama faşist yönetim kitabın Letteratura dergisinde tefrika edilmesini engellemiş, derginin bir sayıstnı toplatmış. 1942'de kitabın yayımlanmasından sonra Vittorini'yi sorguya çekmişler, 1943'te de hapse atmışlar. (Bunlar, benim gençliğimde, her Türk yazarın başına gelen şeylerdi...) Alman işgalinden sonra serbest bırakılmış, Direniş Hareketi içinde faşizme karşı savaşmayı sürdürmüş. Fil adlı romanı da Türkçede yayımlandı; gene Adam Yayınlan, gene Gönül Çapan'ın çevirisiyle. Roman, "O kış, zaman zaman, ne olduklannı anlayamadığım öfke nöbetlerine tutuluyordum. (...) Yok olup gitmekte olan insanlıkla ilgili bir çeşit öfkelenmeydi bu." diye başlıyor. Bunu söyleyen, otuz yaşında bir linotip dizgicisi. (Ofset döneminin gençleri bilmezler finotipin ne olduğunu!) Babasından aldığı mektup onu çocukluğunun Sicilya'sına doğru yola çıkarır: "Çocukluğumu yeniden yaşamak için belirsiz bir özlem kapladı içimi. Böylece Vittorini, Sicilya gerçekliğini enine boyuna betimleme ve kurulu düzene eleştirilerini yöneltme olanağına kavuşur. Ve bunu, satırların altını çizmeden yapar. Betimlemeler, eleştiri oluverir. Anlatıcı (Adı Selvestro), üçüncü bölümde Sicilya gerçekliğinden görünümler sunmaya başlar. Selvestro, Sicilya'ya yolcu götüren bir vapurdadır; işte ilk tablo: "Vapur üçüncü mevlcide yolculuk eden aç, donmuş, paltosuz, ama yumusak görünüşlü, ceketlerinin yakaları yukarı kalkık, elleri pantolonlarının ceplerinde ufak tefek görünüşlü Sicilyalılarla doluydu." / "Üst güvertede her şey ıslaktı, rüzgâr ıslak esiyordu, gemilerin düdükJeri ıslak ötüyordu, kıyıdaki trenlerin lokomotiflerinden ıslak bir ses yükseliyordu; ama havada yağmur yoktu." Selvestro, vapurda, bir yandan peynir ekmek yerken, bir yandan da tam beş defa "bizim peynir gibisi yoktur." der. Sonunda gerçek Lir Sicilyalı, "Sicilyalılar sabahları hiç yemek yemezler." derveekler: "Amerikalı mısın? Selvestro ile Sicilyalının sohbeti birtakım gerçekleri açığa çıkarır: "Ekmek de her zaman bulunmuyor. Eğer portakalları satamazsan, ekmek alamazsın. Sonra da portakallan kendin yemek zorunda kalırsın." Sicilyalı, portakalları satamamanın umutsuzluğu ve öfesi içindedir: "Hiç satılmıyor. Kimse almak istemiyor. / Dışardan da iste^en yok. Sanki zehirliymiş bizim portakalhar. Patron da para yerine bize bununla ödeme yapıyor. Biz de bu portakalları ne yapa f Elio Vittorini. cağımızı bilemiyoruz. Kimse almak istemiyor. Yürüyerek Messina'ya geldik. Burada portakal alacak kimse yok. (...) oralarda da portakal alıcısı yok. Kimse almıyor..." / "Biz de trenlerde bir ileri bir geri hem kendi paramızı hem de bu yüklerin parasını vererekten bir parça ekmek yiyemeden gidip geliyoruz. Kimseye bir şey satamıyoruz. Ayruırken: "...Kimse istemiyor. Kimseler almıyor. Sanki zehirli bunlar. Allahın belası Eortakallar." Vittorini, roman boyunca hep oyu bir sefaleti anlatıyor. Ve polisler: Selvestro ile portakallannı satamayan Sicilyalının konuşmasını dinleyen iki polisin sohbeti: "Peki, ne istiyordu o adam?" / "Bir şeye karşı çıkıyordu sanki." / "Birisine diş biliyor gibiydi." / "Bana kalırsa etrafındaki herkese karşıydı." / "Bana da öyle geldi. Açlıktan bitkindi." / "îstasyonda olsaydı tutuklardım onu." Selvestro, trendedir, iki polisin konuşmalarını dinlemiştir. Bıyıksız polis, bıyıklıya "Sadece görevini yapmış olurdun." der, "Bunun gıbiler her zaman tutuklanmalı" der. Gene bıyıksız: "Açlıktan ağzı kokan herkes tehlikelidir." Bıyıklı: "Elbette. Böylelerinden her şey beklenir." Bıyıksız: "Mesela , hırsızlık." Bıyıklı: " Elbette." Bıyıksız: "Cinayet." Bıyıklı: "Şüphesiz." Bıyıksız: "Sonra siyasi suçlar." Sonra BıyıkL ile Bıyıksız, "siyasi suç işlemek deyiminden ne anladıklarını birbirlerine anlatmaya devam ettiler..." (s. 22) BıyıkL polisle Bıyıksız polis, 159. sayfada yeniden ortaya çıkıyorlar. Romanın bitmesine iki sayfa kala Bıyıklı da, Bıyıksız da "görevinin başındadır"; faşizm ve polis devleti ayaktadır. Vittorini de, söylemeye gerek yok, hapishanede. (Ama polis, polisliğinden utanmaktadır: 34. sayfada "Kadastro'da çalışıyorum."diyeyalansöyler.) Vittorini, polis devletinin varlığını romanın sonunda okurlara bir kere daha hatırlatıyor. Selvestro, yürüye yürüye annesinin evine ulaşır: "Uzun boylu, açık renk saçlı bir kadın belirdi ve annemi hiç unutmamış olduğumu anladım." (s. 42) (Annesini on beş yıldır hiç görmediğini belirtmem gerek.) TURHAN GÜNAY KİTAP Imtlyaz Sahlbl: Çafl Pazarlama Cazete Dergi Kitap Basın ve Yayın A.$. Adına Berin Nadi 0 Yayın Danışmani: Turhan Cünay Sorumlu Müdür Fikret llkiz oGörsel Yönetmeti: Dllek likoruro Baski: çaödas Matbaacılık Ltd. Stl. c Idare Merkezl: Türkocağı Cad. No: 3941 Cağaloğlu, 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 050 Reklam: Medya C I Vittorini, yalnızca sefalet ve yoksulluk manzaraları çizmiyor, on beş yaşında çekip giden oölunu yeniden görünce annesinin davranışlarını çok ustaca belirtiyor. Anne, büyükbabanın "sosyalistliğinden" söz edip ardından "Hazreti Yusuf Yortusu'nda at üstünde geçit törenine katıldığında eşi benzeri olmayan bir adamdı." deyince, Selvestro, "Ama sosyalistti diyorsun." diyerek karşı çıkar; annenin cevabı: "Nekadaraptahın (ltalikler benim. E N.) Büyükbaban öbür sosyalistler gibi sosyalist değildi ki. O büyük bir adamdı. Hem Hazreti Yusuf'a inanırdı, hem de sosyalistti. Bir anda bin türlü işi becerecek kafası vardı." (Annenin cevabı bana Mustafa Kutlu'nun Uzun Hikâye adlı hikâyesini hatırlattı. Emin Efendi, bir gün sorar Ali Bey'e: "Yahu Ali Bey, sen ne biçim sosyalistsin. Hem cumaya gidiyon, hem kafayı çekiyon." Ali Bey'in cevabı: "Benim lakabım sosyalist Emin abi.") Anne, oğluna kızdıkça ağzına geleni söylüyor: "Ne mankafastn!" "Saçmalama!" (Italikler benim.F.N.) Belli, anne, oğlunu hep on beş yaşında cörüyor. (O bölümden bir cümle: "Kışları natırladım, tek bir ağaç, tek bir yaprak olmadan, dalga dalga uzayan çevrenin geniş boşluğunu ve toprağın kavun gibi kış Kokmasını, sonra o sesi. ) Vittorini, sefalet manzaraları çizmek için, Anne'ye iğne yaptırıyor. Oğul, "Babamdan kendisine oir hayır gelmeyeceğini düşündüğü için hayatını iğne yaparak kazanmaya karar verdiğini söyledi." diyor (s. 78). Anaoğul, başlıyorlar hasta ziyaretlerine. 1. "Kapı açıldı. Içerisi karanlık..." Anne, hastaya, "Yemek yemelisin. Ne kadar çok yersen, o kadar çabuk iyileşirsin. Bugün ne yedin?" Hastanın sesi: "Bir soğan." Hastanın karısının sesi: "Güzel bir soğandı. Ona külde pisirdim..." 2. Bir başka ev. Gene "çıplak karanlık". Anne soruyor: "Yemesi için ne verdiniz?" Erkeğin sesi: "Bu gece hindiba vereceğiz." 3. "...Yeniden karanlık, kuyu ya da karanlık olup kokan... yerlere girdik; annem (...) yemek hakkında sorular soruyor..." Anne, hastalara hep ne yediklerini soruyor. Çünkü çoğunun aç olduğunu biliyor. Selvestro: "... her insan insan değildir. Biri cana kıyıyor, öbürünün canına luyılıyor; bütün insanlık değil, ancak canlarına kıyılanlar insandır. Bir insanı öldürdün mü, o insan bir insandan fazla bir şey olur. Hasta olan, aç olan insan da daha insandır, açlann meydana getirdiği insanlık da daha insandır. " Ve Selvestro'nun o yoksul insanlar hakkındaki sorusuna annenin cevabı: "Zavallı yoksul insanlar işte, ya biraz sıtmalılar, ya da veremli..." Selvestro: "Kendi umutsuzluğumun sığınağından yola çıkmıştım ve yolculuğa devam ediyordum. Yolculuk aynı zamanda bu konuşmalardi;..." Konuşmalar... Ezechiele: "Dünya büyük, dünya güzel, ama çok canına okunmuş. Herkes acı çekiyor, ama her insan kendisi için, canına okunan dünya için değil. Bu yüzden de dünyanın canına okuyanlann sonu gelmiyor." / Selvestro: "îçimde insanlığın bütün geçmişi yüzünden güneşin ve toprağın bu ürününü diri bir şey olarak değil, yüz yılhk mağaralardan süzülmüş hüzünlü bir hayalet olarak görüyordum. Durmadan canına okunan bir dünya bundan başka ne verebilirdi? İnsanlar kuşaklar boyunca şarap içmiş ve kederlerini kadehlerine boşaltmışlar..." Sicilya Konuşmaları, yoğun savaş karşıtı sayfalarla sona eriyor. Italyan faşizmi boşuna Elio Vittorini'yi hapse atmamış!.. O faizmin ürünü olan Ceza Kanunu'nu biz de talya'dan alıp kullanmadık mı? Yalnızca Ceza Kanunu bakımından değil, sefalet bakımından da 1943'lerin Italyası'yla 1943'lerin Türkiyesi arasında bir fark var mı? Sicilya Konuşmaları, yalnızca bu yazdıklanmdan ibaret değil."... demiryolu boyunca yalnızlıkla çevrelenmiş hat bekçilerinin kulübeleri" benzeri sayısız cümle var. Hani, "şiir gibi" derler ya, öyle. Bunun için Gönül Çapan'ın emeğini unutmamak gerek: Eline sağlık. • SAYFA 3 T CUMHURİYET KİTAP SAYI 534
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle