Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kitabın ikinci bölümünde (Acının Aristokratlarına) yaşadığı acı, kendi ömründen çıkarak insaııı ve insanlığı soımılayışı ve karamsarlı^ı büyük boyutlara uıasır. Bu bölümde gen dönüşler çofialır, düşler girer devreye. Köprülerin aftından çok sular akmış, sevgileri de siirükleyip götürmüştür. Donmus, yüreklerde sevgilerin yalnızca tortusu kalmıştır. Artık ranat bir döşekte derin uykulara dalmak mümkiin değildir. Şu dörtlük anlatmaya çalıştıklarımın bence kesin bir kanıudır. "Bir hazin yaz sonunun solgun ikindisinde Kurşun rengi hüzünler ha yağdı ha yağacak Yüreğimde sonrasız kurşunların açtıfa Öylederin bir yara, kanadı kanayacak" "Şimdi Hangi Irmakta"nın isyan yüklü şiirlerinde dj.l soyutlamalanna fazla girmemiş Yusuf. Oteki kitaplannda çokça gördüğümüz imgesel anlatıma, işlediğı izlekler gereği, bu kitabında fazla rağbet etmemiş. KuÛandığı imgeler de. zorTcavranan, kabuğu kalın imgeler değil. "Benim işim işte bu Unutanlara bir dcmct kır çiçegi Serçe cıvıltısı duvar kovuğundan Sığırcık şarkıları kavak dallarından" Sıcak, bizi hemen içine alıveren, dimağ tadını çabucak yaratan, sözcük ckonomisinin titizlikle uygulandığı imgeler, hemen hemen bütün şiırlerde karşımıza çıkıyor. îmgeler zor kavranılan imgeler değil ama, çağrışımlan zengin. Bu zenginlik nedeniyle okur, şiiri alıyor, tadına varıyor ve kendi içinde onu yeniden biçimlendirip, yoğurup kendileştirebiliyor. Yusuf bu kıtabında şiirin içsesine ve müziğine ayn bir önemle yaklaşmış. Zaten onun tüm şiirlerinde iç sese (müzik) verilen ağırhk, önem, dikkat, özen hep vardır. Bu açıdan bakıldığında Yusuf, müziği duyumsatacak, ses akrabalığı olan sözcukleri seçmekte başanlı bir şairdir. Şiirleri okurken, ilerleyen sözcükler ve dizelerle birlikte, derinden duyulan bir müziğin de yürüyüp gittiglni aynmsarsınız. Bu nedenledir ki, bu kitabında dil soyutlamalaruıa fazlaca girmediği halde, çağnşımı zengin siirsel, içscl zenginliği olan şiirler dokuyabilmiştir. Yusuf un şiirleri ilk bakışta "anlatımcr bir tat verir insana. ÖyküJeri fazlaymış, şiirin önündeymiş izlenimi uyandınr. Şiıri dönüp bir kez daha okuduğunuzda DUnun böyle olmadığını görürsünüz. Her sözcüğün şiir için gereklı olduğunu, öykünün de şiirin yolunu kesmedigıni yakalarsınız. Bu yanılgı, Yusuf un figüratif bir şair olmasından Tcaynaklanır. Evet o figüratif bir şairdir ama figürlerini fotogerçekci bir yaklaşımla koymaz şiirinin içine. Fıgürferdc gerckli soyutlamalan yapar, sözcüklerin fazla yanlarını yontup, içlerindeki şiiri ortaya çıkarmaya' uğraşır. Daha önce de söyledim, Yusuf kalemini topjumcu gerçekçi bir bıçakla vontmuştur. Ozellikle bu kitabındaki şıirlerde o kalemin ağırlığını çok fazla duyumsuyoruz. Ayrıca bu şiirlerde Yusuf, bıçak sırtı sayılabilecek bir zorun üstesinden gelmiştir; söze yenilmemiştir. Toplumsal konulann üstüne üstiinc giderken, içindeki isyanı dile getirirken "çoksöz"e yenilmesi ve "slogan tuzagına düşmesi işten bile de£ildi. Yusuf bu bıçak sırtını ustalıkla aşmış ısyanını şiire dönüştürmeyi başarmıştır. Dünyaya bakmasını iyi bildi^i için, özelden genel giderken hiçbir şeyi havada bırakmıyor. Yaşamı şiirden yalıtmıyor, şiirini yaşamdan damıtıyor. Şıirindeti hüzün ve yalruzlık izlelderi, romantizm olarak de^il, yaşamm dayatması olarak ele alındığı için, şiirine bir başka boyut katarken "insani"ligini de duyumsatıyor. "Şimdi Hangi Irmakta" Yusuf Alper'in şiir serüvenince "ustalık dönemi"nin şiirleridir. Onun isyanlarına katılıyor. Şiirinin sözcukleri unutulsa bile, dimaöımızda kalan şiir tadmın, içimizın ırmaklarında akıp gideceğine inanıyorum. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 497 ülü Külünden dofian sair HÜSEYİN PEKER er ijeyi denemış Yusuf Alper, ozanlı^ı türlü geçitlerinden denemiş. Çocukluğunu kırlar arasından süzülen suslenmiş gemileri seyrederek denemiş, faytonlarda koşturan atlara vurulan, şaklatılan kırbaçlar arasından gelmiş gecmiş, annesini bazen kır bekçisi saymış bazen de Mozart çaldığını tasarlamış. Kısaca Yusuf Alper hem köylü hem kentli duyarlığını yaşamış, taşırmış. Hem Dorian Gray'in Portresini tasarlamış, hem Pasolini okuyan babasını saçmalara boğmuş, hem Ccm, Emre, hcnsi birden c/emre olup bitiveren kendi babalığını karasineklere boğdurmuş. Şiirin bir ince işçisi, derin yolcusu: Durmadan söyleyen. Bazen bir dut ağacının altını, bazen saklı çukurların gölgesini andıran köşelerden, bezmeden söylemiş, dilini hiç esirgememiş. Neler mi söylemiş: "Avcuma tükenmezle yazdığım bir dizeden Terimle uçup giden bir dizeden" Dediği uçuk ve titrek yüreğin gür hoplayan sesinin koptuğu yerden: "Anadolu şiir duyarlığını dipten sürdürüyor Yusuf. Büyuk hüzün.. Genç şairler üstüne düşünelim diyorum." demiş Cemal Süreya onun için. "Bana beni anlatma biliyorum Soyu tükenmiş bir kuşum" Dediği günlerde. C^emal Süreya onun "kendini durmadan tutuşturan" birozan olduğunu görmüştü. "Ben vardım, gülmeliydim, alacaklıydım" diye söz ettiği dünyaya bir gün geldi, tüm borçlarını ödedi, gitmedi: Kanayan Şiirler (1985), Zamanın Kırılan Aynasında (1989), Yaldızlı Bir Yanılsama (1994), Yeryüzüne Vuran Telaş (1995), Şimdi Hangi Irnıakta" (1998) H Ses.Mü* Yusuf Alper hızlı adımlarla yazmaya devam edlyor, dur durak bilmeden. Bütün bu kitaplar art arda yayımlandığında gençlikten de bir şeyler götürüyordu. "Bir doğu kasabası gibi kurak, aeılı" saydığı yaşanan yerler "Şimdi dumanlanyla soluklanan bir kentin" görünümüne dönüşmüştür. "Ben babayım, hem çocuğum, hem atım" diye söz etti5i gençliğini "Kimim ben, kim bu derin bilrnece... Küçücük adam" diye sorculamanın gününe ermiştir sonunda. Yusuf Alper yalın bir dilin, otları pek boy vermemiş bir kırsalın her şeyine yetişmiş bir ozanı kesilmistir bir bakıma. Behçet Necatigü'in dizelerinden esin tuttuğu: "Solgun bir karanfil şimdi Eğilip alırsınız." "Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca" onda değişmiş, Neruda onda toplumculuğundan sıynlmış bir doğa ozanı olarak yeşermiş, Cemal Süreya temiz yüreğiyle imge oyunlarından sıynlmış, doğa ayıklayıcısı görünümüyle kalır durur onda. "Şıirim acıyı öğrenmekle başladı abiler" derken Ece Avhan'ın köyüne bile uğradıfiı söylcnir durur, ama onda tüm bu etkiler Çanakkale'ye uğrayacak yerde Beşparmak dağlarında uzanır kalır. "Dalgalar kudurmuşça dövecek kıyıları Beşparmaklar üstünde bulutlar duracak" Alıntı yaptığım şiirlerin hangi kitaplardan, hangi şiirlerden olduğunu özellikle belirtmedim. Çünkü Yusuf Alper'in şüri bir uzun şiir yolculuğudur aslında. Biri bitmeden öbürü başlar. Hep derindc seyreden uzun bir şiirin yolcularıdır ondaki dizeler. Yalın yerden söyler, bir bakıma söylenmeyecek şeyi de söyler, yani dersiniz ki Alper bu uizeyi burda kullanmazsa olur muydu? ülurdu tabii. Y. Alper, ayıklamayı sevmez, doğal akan bir ırmak nasıl taşları kendiliğindcn atarsa, Şiir yolculuğu oraya buraya. Alper'de ırmağa takılı kelimeler de öyle; kendiliğinden, bazen sesin kıtlığına aldırmadan, bazen hafif düşen bir özgül aöırlık sorunu bile taşımadan art arda cîizUirler. Dedim ya, dört kitabında bana kalan izlenim, bir uzun şiir yolculuğundan esintilerdir aslında. "Yusuf Alper hiç değişmeden gelişen bir şairdir" demiş Haydar Ergülen onun için yenilerde "Yusuf un şiirinde, kolayca 'içedönük' olarak adlandırılabilecek bu yolculuk, bir derinlik tutumu'dur. Çünkü o hem işinde, hem şiirinde bir ruh marangozudur" (Varlık Dergisi Ocak 1999) "Bildim ki yaşama başladığtm an Bir ucundan ölüme başlamıştım" Derin bir bilgelik esmektedir, yüksek yerlerin güdük otlarından yeşerip kısa dönemde karların arasında kalıveren: Derin bir bilgelik, yalın bir yalvaçlık. "Söz acıdan doğmuştur". Bu deyiş Dİle bildik, kendi kuşağından Tuğrul Keskin'den Sina AkyoPa herkeste rastlayacağımız bir ortak deyişi anımsatır. Yukarda da saymıştım. Yusuf Alper; Necatigil, Süreya, Neruda gibi esinler taşır üzerinde, kendi kuşağından ozanlardan da esinler taşır, onlara da taşırır, ama kendi kimliğinuen bir şey yitirmez, esin kaynakları derin yaralar açmaz, kimlik değişimine uğratmak onu, bir yerde iğreti duran bir esin parçasıdır hepsi. Çünkü o durmadan söylemeyi, yazmayı yeğ tutan bir kelime bekçisidir artık, daldan dala, düşünceden düşünceye atlamayı sever; aralıksız düşünür, sever, söz simyacısıdır bir yerde. Kesik kesik bir şeyler söylemeyi, sözü kesmemeyi adet edinmiştir. Bazen başarısız bir söyleşiyi bile kırmayı, yok etmeyi düşünmez. Duygulannı yarım anlatmayı huy edinmiştir t>ir bakıma: "Bir kırgının şarkısını söylüyorum Hiç bitmcyecek bir şarkının başındayım Hep bir kırgın dcğil miydim Bir Kırgının şarkısı değil mi şiirim." Işin başında daha, şiirin nercsine tutunacağını ayırdetmiştir. Bir gün yerini bulamamış bir ozan olmanın sıkıntısını söylemiş durmuştur daha başından: "Ne yapsam yapyalnız ölünemez ki." Deyip bitirmıştir sözünü sonunda. Hayır, sözünü bitirmemiştir. Yapyalnız olamamanın türküsünü çağırdığını hem kendine, hem de okuruna fısıldamıştı. Çünkü Alper'in şüri ortak yaşamanın, birlikte sevmenin, yan yana durmanın şiiridir. Yalnızlığı önermez, sevmeyi çağrıştırır, gülümsemeyi öğretir. Kurak Dİr şiir değildir, lcurucu, yapıcı bir fiildir bütün söyledikleri. "Oyuncaklarım nerde, Cemal, Cem, Emre Freud, Anna, Kafka, Rilke, Edip ve Nietzsche Kapı arkalannda hazırolda şiirle" Dediği kadar psikiyatriden geçmiş, felsefeden yoörulup maya almış, şiirde bir çırpı boğulrnuş bir ustaya yaraşır söyledikleri. Yusuf Alper hızlı adımlarla yazmaya devam ediyor, dur durak bilmeden. Yazdıgı iri duygularının yele bırakılmış, sulandırılmış kendine siirgün kendine gömülmüş bir özeti. Büyuk bir şairin izini sürmüş, anlattıklarından kaçan, yarım bırakan bir ürkek şairin duyulan kücük adım sesleri. Korkmadan yazıyor, yalınlığı taşırmadan, sevcrek yazıyor. lçinden geldiğince ama sürekli taşırıyor yüreğinin en erken yetişen çarpıntısını. "Her şabaha külünden yeniden doğan" bir insanın rastlantısı bu, insanın bir sevdası, kalemini öpüp duran bir şairin çığlığı. "Insan bir sorudur dünyada" diyen Yusuf Alper'e bırakıyorum son sözü, kendi diliyle: (Pencere dergisi, KasımArahk 1998) "Kimseler inanmıyor, inanmasın. Bir gün mutlaka inanacak birilcri çıkacaktır diyorum. Bütün olumsuzluklara karşın, insanın yureğinde 'hiç bir kötülüğün ulaŞamayacağı Dİr yerin' varlığına ben de inanıyor, o yerin insanı özüne döndüreceği umudunu taşıyorum." Okuyun Yusuf Alper'i. Bir gün bu kısa, kalın atışlı yürekten doğan uzun boylu şiirin bir dalına tutunup kalabilirsiniz. Durmadan söylemiş uurmuş, kalp atışlarını aralara çoftu kez kıstırmış bir gönül işçisinin inceliğine siz de bir kez tutunabiıirsiniz. • (*) Kanayan Şiirler (Dize Yayım) Z Kırılan Aynannda (Broy Yayım) Y Vuran Telaş(Era Yayım) Şimdi Hangi Irmakta (Era Yayım) KAÇAK Ali Akbaba • • • • • • Avustralya Öyküleri Avustralya'daki Türkiye Türkler Orada Ne Yapıyor? Mizah Yüklü Öyküler Ali Akbaba'nın Usta Anlatımı HAS AT YAYINLARI P.K. 1384 SİRKECİ ISTANBUL BnnMmiş söz t GENEL DAĞITIM Ulucan Dağıtım HAKKIULU t Narlıbahçe Sok. No: 5 CAĞALOĞLUtSTANBUL Tel.:0212 526 89 94512 04 33