25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yaşar Kemal bu ö/ellikleri ile çağdaş bir tfestancı, masalcı, romancı, öykücü vehalkbilim'cidir. GençliğindeÇukurova'lı halk aşıklarıyla düşmüş kalkmış, destanlar, türküler, ağıtlar derlemistir. 1943 yılında derlediği 'Ağıtlar'ı, yıllar sonra, değerli araştırmacı, yazar Alpay Kabacalı, 'Gül Yaprağın Döktü Bugün' adıyla yayımlamıştır. Aynca Yaşar Kemal ilc Sabahattin Eyüboğlu birlikte 'Gökyüzü Mavi Kaldı' adıyla, halk edebiyatından scçmeler yayımlamışlardır. 1960'h yılların başında, Malatya'da, Beydağı'nın etelderindeki küçük bir çiftlik evindc tanıdığım scksenlik 1 Iacı Emir Ağa, aşağıdaki söylenceyi anlatmıştı bana. Şöyle: "Eskiden geçimi sağlığı ycrinde adamın biri, yeryüzündeki cenncti aramaya çıkmış. Adama görc cennet, en iyi insanların yaşadığı, en güzel atların olduğu, suyu, navası güzel, toprağı bereketli, herkesin barış içinde yaşadığı bir düş iilkesiymiş. Adamımız, atına binerek günlerceyoltepmiş. lklimden iklime, iilkeden iilkeye savurmuş kcndini. Gün gelmiş önü öylc ülkclcrc çıkmış ki, insanları, at ları iyiymiş, ama oraların havasında suyunda iş yokmuş. Bazı ülkelerinse suyu, navası, atları iyiymiş, ama bu kcz de insanın da iş yokmuş. Tümü de geçimsiz, kavgacı, hır gür içinde insanlarmış. Bütün nu olıımsuzluklara karşın, adamımız umudunu yitirmcdcn, cenncti aramaya devam etmiş. Bir gün önü öyle güzel, öyle yeşil, zenin, bitek bir ülkeye gelmis ki, "Her halle cennet burası olmalı" demek zorunda kalmış adamımız. İnsanları mutlu, sağlıklı, konuksever, barışçıl kişilermiş. Dünyanın cn güzel, çekik karınlı, rüzgâr yclcli atlan da oradaymış. Havastna, suyuna diyecek söz yokmuş ülkenin. Her yer ballı incir, nar ve meyve bahçeleriyle doluymuş. SokakJarda cerenler, ceylanlar dolaşır, çekinmeden insanların avucundan yem yerlcrmiş. Işte bu söylencede anlatılan cennet ülkenin adı 'Çukurova' imis. Adamımız, aradığı cenncti bulduğundan emin, aylarca Konıık olarak ağırlanınış o ülkedc. llerkesten sevgi, saygı, ikram görmüs. Sonra da "Muradıma erdim" diyerek binmiş atına, dönmüş ülkesine. Kırk yıl sonra adamımız yaşlanmış. "Elden ayaktan iyice düşmeden o cenneti bir kez daha göreyim" diyerek, atıyla çıkmış yola. Günler, haftalaı sonra Cukurova'da almış soluğu. Almış ama nir de ne görsün; ne o iyi insanlar kalmış ortada, ne o güzel atlar, ne ballı incirler, narlar, cerenler... 1 liçbir şey kalnıamış. Üstelik herkes hır gür içindeymiş. Şaşkınlığından ne yapacağını bilcmeyen adamımız: "Acaba yanlış iilkeye mi geldim" diye bakınmış çcvresine. Hayır, değilmiş. Kırk yıl once arını bağladığı, gölgesinde oturduğu yaşlı çınar ağacı öniindeymiş çünkü. Köyün ortasında durup beklemesine karşın, nebir'I losgeldın!'diyen olmuş, ne selam vcren çıkmış, ne de evine konıık çağıran... Bakmış ki, kendisi kimsenin umıırunda dcğil. Sonunda,yanı başından geçip gitmekte olan, asık suratlı KÖylülerdcn birinc seslenmiş: "Bana baksana henışerim! Birzamanlar burada çok iyi ınsanlarla, çok güzel atlar vardı. Ne oldıı onlara?" diye sortııuş. Asık suratlı köylü, dertli derüi başını sallamış ve: "Sen ne diyorsun bre hemşerim? O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler ve çekip gittiler" demiş... Yaşar KemaPin destansı bir dille yazdığı, Çukurova'nın gcçmişi ile Çtıkuro va'nın bu günlere kadar gelen değişimirıi, yağmalanışını anlatan 'Demırciler Çarşısı Cinayeti' ile, 'Yusuiçuk YusuP romanları işteyukarıdaki köylüniin des tansı sözleriyle başlar ve bitcr "... O iyi insanlar, o güzel atlara bindi î ler ve çekip gittiler..." Anadolu'da yıllarca anlatılan, küçük ama özü sağlam bir halk söylencesinden, çaödaş bir çocuk romanı^aratmasını da nilmiştir Yaşar Kemal. Çocukluğumda beninı de birçok kcz dinlediğim bu söylenccnin aslı, 'giiçsüzün, güçlüyü' yennıesi öyküsüdür. karıncalarla Fillerın sa vaşıni anlatır ve sonunda kanncalar fUleri yenmeyi başarırlar. Söylence şöyle: "Yeryüzünün en güçlü, en iri hayvanı olan Filler Sultanı, karıncaları küçümser, tepsi gibi kalın, geniş ayaldarıyla karıncaların yuvalarmı çiğner, ycrle yeksan edermiş. Karıncaların şahı Topal Karınca, soluğu hayvanlar padişahı î Iz. Süleyman'ın yanında almış. Filfer Sultanmı şikâyct etmiş: "Sen ki cümle hayvanların peygamberi, atasısın. Hepimizin dilinden anlarsın. Filler Sultanına söyle, küçüğümüz diye bizi hor görmesin. Yoksa oiz ona yapacağımızı biliriz" demiş. I Iz. Süleyman, F'illcr Sultanını birkaç kcz uyarmış uyarmasına ama Filler Sultanı ne onu dinlemiş, ne de karıncaları. Böbürlendikçe böbürlenmis. "Hıh, bana yapacaklarını Dİlirlermiş? Haydi yapsınlar da görelim bakalım" diyerek karıncaların yuvalarmı inadına ezmeye, çiğnemeye devam etmiş. Canları yanan kanncalar şahı Topal Karınca soluğu yine Hz. Süleyman'ın yanında almış: "Artık bizden günah gitti. Biz ona yapacağımızı biliriz" demiş. Hz. Süleymanda: "Haklısınız. Filler Sultanı söz dinlemiyor. Canınız ona ne yapmak istiyorsa, yapınız. Serbestsiniz" demiş. Kanncalar şahı Topal Karınca, yer yüzünün bütün karıncalarını toplamış başına. Herşeyi enineboyuna düşünüp tartışmı^lar. Sonra da Filler Sultanı'nı akıllarıyla yenmeye karar vermişler. Ne kadar karınca yuvası varsa, topraftın bir parmak altından, derinlemesine, Dİr buçuk, iki mctrc kadar oymuşlar, oymusfar... Olan bitenlerden habersiz olan Fil ler Sultanı, yine karınca yuvalarmı çiğnemeye başlayınca, olan olmuş. Karınca yuvalarının altı, bir bııçuk, iki metre oyulduğundan, filin aöırlığına dayanamayan parmak kalınlığındaki toprak göçmüş, göçünce de, filin ayakları, bir buçuk, iki metre derinliğebatmış. Ve bir daha asla ayaklannı o çukurlardan <,ıkaramamış. Filler Sultanı'nın hasımlarını korkutan ezici ağırlıfiı bu kez kendisinin düşmanı olmuş. Çııkurlardan çıkamayınca bağıra çağıra, ağn aj^ır ölmüş... Böylece ycryiizünün en küçük hayvanı kanncalar, birliklelikJeri ve akılları sayesinde, yeryüzünün en güçlü, iri hayvanı olan fifleri yenmeyi başarmışlar. Anadolu'da: "Düşmanın topal karın ca bile olsa, kork!" sözü sanırım bu kısa söylenceden gelir. Yaşar Kemal usta, binlerce yıldan beri anlatılan bu kısacık söylence çekirde gini açarak, besleyerck, o soy çekirdeği yeni baştan kalıba dökerek, söylencedeki olayları çağımızın olavlarına yaklaştıııp taşıyarak, 'Filler Sultanı ile Kırmızı Sakalfı Topal Karınca1 adlı eşsiz yapıtını ortaya koymuştur. Bu yapıt, yalnızca ülkemız çocuklarına değil, çağımızın ço cuklarına yazılmış bir baş yapıttır. Bu romanın öziinde anlatılan sağlam gerçek, ezilmişlerin, ezenlere karşı üstünlüğüdür, yol göstericiliğidir. Burada Filler, çagımızın sömürgen, güçlü emperyalist devletlerini, kanncalar ise, ezilen, söınürülen, bağımsızlık savaşımı veren Üçüncü Dünya ülkelerini simgelemektedır. • (*) Ruyazı, 22Arahk V)l)7günü, AKM Konser salonunda, hüyük folklorcümüz sayıtı, Pertev Naılı Boratav'a Saygı Sempozyumu 'nda, '1 ürk Hdcbiyatı ve Tolklor îlifkıu' adıyla, O^man Şahın tarafından hazırlanmı^ ve surıulmu^lur. Rüveyde Akyürek'ten il&inç bir araştırma Şponsorluk Sponsorluk sıklıkla gündcmc gelmesi ve bazı kurumların yaklaşımlarındaki olumlu gelişmelere rağmen, ülkemizde henüz yayeın bir iletişim aracı olarak değerlehdirilmiyor. Rüvcydc Akyürek kitabında konuya daha ciddiyetle cğilinmesinin gerckliliğini gösteriyor. LEVEND KILIÇ lama strateiisinin bir parçasıdır ve belirli bir döneme ilişkin amaçlanan satış hedefleri genellikle gerçekçi değildir. Çünkü değerlendirilebiîmeleri olanaksızdır. Şirketler için kamuoyunda olumlu bir imaj yaratmanın en önemli araçlarından biri olan sponsorluğun asıl güçlü tarafı, sponsor edilen etkinliğin/olayın daha sonra tüm tanıtım kolları tarafından desteklenmcsi olanağıdır. Sponsorluk medyada yer alan reklamların çok üzerinde ve çok daha değerli bir araçtır." (s. 9) Sponsorluğun toplumsal yararından söz ederken yazar gerçekleşmesi kolay olamayan pek çok ctkinliğin nasıl sponsor kuruluşlar tarafından nayata geçirildiğini bclirtiyor. tşte bunlardan bazı örnekler: Formula 1 yarışları, binicilik ve tenis turnuvaları, sanat bianelleri vb. "Özellikle kültürel olayların sponsorluğu, kimi zaman küçük kentlere kadar ulaşan tek seçenek olabilir" (s. 18) Çalışmanın ikinci bölümünde Dr. Akyürek, sponsorluk ile etkileşimli kavramlar başlığı altında; tutundurma, hallda ilişkiler ve bütünleşik pazarlama ilctişimi üzerinde durmakta. Sponsorluk çoğu kez reklamla karıştırılmaktadır oysa bu iki kavram arasında ince bir ayrım vardır: "Reklamın amacı hedef kitle üzerinde marka ya da kuruma yönelik olumlu tutum vc davranış değişikliği yaratmaktır. Sponsorluk ve reklam bu açıdan karşılaştırıldığında sponsorluğun da reklam gibi amaç taşıdığı söylenebilir. Dolayısıyla reklamda olduğu gibi, sponsorlııkta da marka ya da kurum adının açıkça belli olma gcrekliliği bulunur. Ancak reklamda amaçlanan tutum ve davranış değişikliği, doğrudan satın almaya yöne lik bir işlev görür. Sponsorlukta ise doğrudan satın almaya yönelik bir işlev söz konusu değildir (s. 3334). Kitabın üçüncü bölümünde ise şirketlere yönelik olarak sporsorluk planlamasının nasıl yapılması üzerinde durulmakta. Araştırma aşamasından başlayarak sponsorluğu değerlendirilmesine kadar bütün süreç bu bölüm içinde ele alınmış. Hatta, 93 ve 94. sayfalarda yer alan Uygun Sponsorluk Seçimi İçin Kontrol Listesi başlığı altındaki sorular dikkat çekici. Bir dıişuncenin gelişimi kadar bu düşüncenin birileri tarafından desteklenmesi, hima ye edilmesi de önemli, bu yönüyle konuya bakıldığında "Sporsorluk" yeni bir kavram değil. Belki günümüzün sosyo kültürel yapısı içinde yeniden değerlendirıliyor. Bu anlamda, Dr. Rüveyde Akyürek'in çalışması da üzerinde durulması gereken bir kitap. Desteklenmesi gereken bir düsüncem var... diyen kişilerin özellikle okuma sı gereken bir çalışma. • Sponsorluk / Rüveyde Akyürek / 7'C Anadolu Ünıversıtesı Egttim, Sağlık ve hılım\el Araştırma Çalı\maUm Yayınlart, Na: 1 i5, FAkışehır 1 >)<>X / 11') t SAYFA 13 S anatın tarihsel gelişiminden söz ederken sanatçılar vanında sanata destek olan kişileri de anmak gerekir. Sanatın tarihini, sanata destek olan kişiler acısından yazmak da mümkünuür. liski çağdan beri özellikle varlıklı kişiler ve krallar sanatçılara destek olmuşlardır. Italya'daki Medici Ailesi bunların en ünlülerindcndir. Aileden banker olan Medici'ler Leonardo da Vinci, Michelangelo, Boticelli gibi birçok sanatçıyı desteklemiştir. Bu kişiler ve aileler sanatçılan sadcce manevi olarak değil maddi olarak da desteklemişlerdir. Yirminci yüzyıla gelindiğinde savısız kişi ve kuruluşun sanatçılara destelc olduğunu görmekteyiz. Ünlü Rockefeller, Ford aileleri gibi ülkemizde de Eczacbaşı ailesini ve oirçok bankayı bir çırpıda saymak mümkündür. Bu aileler ve kurulıışlar günümüzde sanatın dışında birçok alana spora, eğitime destek vermektedirler. Sağlanan bu destekler giderek üzerinde konuşulması gereken yeni konuları gündeme getirmiştir; "sponsor araınak , "sponsor bulmak" ya da "sponsorluk" gibi. Zihnindeki düşünceyi hayata geçirmek isteycn kişiler günümüzde bu kavramlarla boğuşmaktadır. Düşüncemc kcfil olacak, beni destekleyecek insanları nasıl bulabilirim. Düşüncenin geliştirilmesi kadar o düşüncenin birileri tarafından da himaye cdilmcsi başlı başına bir uzmanlık alanı halinc geldi. Bu uzmanlık alanıyla ilgili bir kitantan söz etmek istiyorum. Dr. Rüveydc Akyürek, Sponsorluk Planlaması. Eğitim Sağlık ve Bilimsel Araştırma Ça lışmaları Vakfı Yayını, Eskişehir, 1998. Dr. Akyürek, knnuyıı üç başlık altında ele almış: Sponsorluk Nedirr1, Sponsorluk ile Ftkileşimli Kavramlar ve Sponsorluk Planlaması. Kitabın birinci bölümünde, hayır için yapılan bağışlardan başlayarak sporsorluk kavramı üzerinde dururken şöyle diyor: "Sponsorluk çalışınaları, çoğunlukla uzun dönemli pazar Dr Ruveyde Akyureğin calışması da üzerinde durulması gereken bir kitap CUMHURİYET KİTAP SAYI 435
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle