Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
kendine eleştircl bakışmı şu sözlerle dile getirmiştir: "Bugüne kadar kitap halindc çıkmış olan eserlerimın hicbiri üzerinde bir iddianı yoktur. Kitap lıalindeki eserle rimc ben çocııklıık rec rübclcrim diyorum. Ve nc kadar isterdim ki okuyucularım da onlara o gözlerle baksınlar ve onlan nıüsamaha ile karşılastnlar. Edebiyatta yapmak istediğim şey memlekctimin bugünkii içtimai, fikri vc cstctik muadelelerine makcs olabilınek. Içinde yaşadiğım, i^indcn çıktığım ccmiyete lisan verebilmektir. Buna muvaffak olabilecek miyim bilmiyorum. Fakat çalışmaktaki gaycm yalntz bu dıır. Mahalli bir ınuharrir olmak, Türk cemiyetinin muharriri olmak..." sözlcriyle, alçakgönüllülüğünü ve edebiyata olan saygısını göstermektedir. Ote yatıdaıı Suat Dervış yaşami boyu tüm koşullarda, yürcklire şunları söyleyebilmeyi bas,armış çok az sayıdaki aydın sanatçılarımızdan biridir: "Faşizmden, Nazizmden, çıkmak üzere ulan Ikinci Diinya 1 larbi'nden ncfrer cttiğim Kalemim ve dilim yettiği, gücüm yettiği kadar mü cadelc ettiğim için... Dcvrimci, toplumcu, sosyal adaletçi olduğum için, bu uğurda polis takibatına uğradığım, hapishanelerde, polis müdiriyctlcrinde süründüğüm, altı yüz eı kek arasında tek kadın olarak askeri hapishanede mevkuf yattığım için... Ankara Caddesi'nde ilk basın sendikasını kuran beş mcslckdaştan biri vc kurulmuş olan scndikanın da başkanı olduğum için Ilariçte faşizmlc, içerde sefalctle savaşanlar hcnüz pek az iken savaşmaya başfadığım, sosyal adaletsizliğe karşı bayrak açtığım; lıkralarım, romanlarım, sosyal konudaki röportajlarımla, Türk halkınm hakiki durumunun tablo sunu ilk verenlcrden oldıığum için " Aristokrat sayılabilccck bir aileden gelip proletaryanın yanında yer alan, 1940'larda tçişleri Bakanı Şiikrü Kaya tarahndan hükümetin politikasına ters düştüğü için özel olarak sorguya çekilip gözdağı verilecek kadar sakıncalı göriilen, 1944'teNiçin Sovyetler Birliği'ninDostuyum adlı kitabıyla da bağlantılı olarak 1KP davası sanıkları arasında ycr alıp, 142. maddeden 8 aya mahkum olan, 1953'ten 1963'edekyaşamınt Avrupa'da bir nevi sürgün olarak sürdürmek zorun dabırakılan, 1971'deki KültürSarayıyangınından dolayı Mihri Bclli'ylc birlikte suçlu ycrine konmak istenen, ölüm tarihi olan 24 Temmuz 1972'ye dck Dcniz Gezmiş, Mııstafa Lütfi Kıyıcı, Mihri Belli, ("Ahan Alptckin, Mustafa tlkerGürkan gibi dcvrimcilerden oluşan bir kesimin buluşma yeri lıaline gclen evi emniyet güclerince sürekli kontrol altında tutulan, kitap ları dünyada pek çok dile çevrilmiş, çok olumlıı cleştirilcr almışken kendi ülkesindc örtülü biçimde yasaklanan, yapıtlannı müstear adlarla yayımlamak zorunda bı rakılan; pek çok romanı gazete tefrikalan olarak kalan, yazdıkları, yaşadığı dö nemde olduğu gibi ölümünden sonra da sürekli görmezden gelinip pck çok araştırmaincclcrnc kitabında, seçkide hatta ansiklopedide, kcndisine ycr vcrilmeyc rck ihtimal, cdcbiyat tarihinin belleğindcn silinmeye çalışılan Suat Dcrviij'in, üte yandan 1993'tcKültürBakanİJğı'ncaÂnadolu vc Türkiye Kadınınin 9(X)0 yıllık geçmişini anlatmak amacıyla diizenlenen 'Çağlar Boyu Anadolu'da Kadın' baslıklı resmi bir scrgide baş köşcdc yer alabilmesi, yinc dcvletin resmi televizyon kanalı taranndan IrosforluCevriycadlı romanının televizyon dizisi halinc getirilip sık sık oynatılması, ölümüniin üzerindcn 25 yıl geçtikten sonra dcrgilerde, gazctelerde gündeme getirilip tartışılması, adına yanşmalarpaneller düzenlenmesi, kimi kitaplarının yeniden basılması, kimi kitaplannın basılma aşamasında olması, onun utkusudur; yazdıkları ve inandtklanyla... • Çılgın Gibi /Suat Dcrviş /Hasat Yaytnlan/287'i CUMHURİYET KİTAP SAYI 426 Aydın Hatipoğlu'nun asla tepkisiz gözlemi kabul etmeycn, aksine "Biz kimiz vc ncreye gidiyoruz?" sorusuna yanıt arayan hikmetli düşünceye yakın olduğu anlaşılıyor. Bugün işadamı, "bavul tüccarı" ya da turist olarak milyonlarca yurttaşımız her yıl Türkiye'ye gidiyor. Saç romanı Rusça'ya çcvrilirsc, Avrupalılar ve nâlâ Rus ruhu kadar "esrarengiz" olarak Türk ruhunu anlamak isteyenler için, kitabın sadcce sürükleyici değil, aynı zamanda öğrctici de olacağından eminim. runlarla boğıışan ve ezilen Türk köylüsünün deftil kariyer ve para pe^indekoşan "uygar" Barılı insanların da anlamsız aptal lık olarak algıladıkları, Doöu'nıın aöır ve derin düşünce biçimini ilk farkedişimden bu yana otuz yılı aşan bir süre geçti. Türk şairi Aydın Hatipoğlu'nun romanını okurken, ranmetli Nevzat Üstün'leyaşadığınıız, yıllar onccsindeki o gün tüm ayrıntılanyla gözümde canlandı. Özellikle günümüz lstan^ bul'unun kalabahğtndan, satıcıların bagırı^ları, pop müzik gümbürtüleri, araba homurtuları vc otobüs cgzozlarının kirlettiği caddelerden kurtulup, saygılı bir garsonun servis> yaptığı gelcneksel bir Istanbul lokantasma oturmus beyaz peynirlc şarap içen, rcngi hızla değişen denizin dalgalarına, yosunlanna, yelkenli balıkçı teknelcrine, vapurlara bakan, yaşamın tekdüzeligıni düşünen kahramanı nın anlatıldığı sayfaları okurken.... "Tüm ilkeleri altiıst edcn toplumsal çöküş, kııralları ve gelenekleri olmayan, bir anda zengınlcşen birkuşakyarattı. Çağdaş degcrlcrin temcli bencillik oldu. Bu ise insanlara kalabalıgın içinde yalnızlıfiı hisscttirdi. r Iıç kımsenın hiç kimseye irıtiyac\ kalmadı. BaşkaJarını çiğneyerek yükseklere tırmananlar, sevgisizlik, içtcnsizlik, inançsıizlık... Maskeli insanlar." tşte böyle düşünür hızla gelıp gcçcn zamanın farkına varmadan yaşayan yaşlı zengin. Ancak, romanın başkanramanı, üniversitc ögrencisi Cihan da aynı zamanın içinde yaşamaktadır. Yazar Cihan'la birlıkte, okuyucuyu, iyi ve kötü günde dayanısma içinde olan, bizim Orta Asya kentlerimizin mahallelerinde de hâlâ sürdü^ünü gördüğümüz, Rusya'da isc "birliktelik" olarak adlandırılan böyle bir dayanışmanın yaşandı^ı Anadolu kasabasında gcçcn çocukJuiuna götürür. Cihan, kasabanın cesur dclıkanhsı Kâzım ile güzcl saçlı ^um kızının öyküsüne tanık olur. Bu öykü, rivayete görc askla yanıp tutu şan Kcreın söylencesine benzer, bir halk söylencesi biçemindc yazılınıştır. Aşkın bütün romantikligine ve ataerki] dayanısmanın çckıciliğine kar^ın, yazar madalyonun üteki yüzünii, ccmaatin otoriteye ve zenginliöe baglJığını, baskı altında tutulmasını da gözardı etmcz. Cihan'ın babası.enindcsonundaKâzım'ınsavunmasına karşın, kendisine miras kalan araziyi cle geçirmck isteyen zenginler tarafından öldürülür. Kâzım'ın çok scvdiği c^i ise, yinc bu güçlülcrin ve mollaların yönlendirmesiyıe kin dolu bir hoşgörüsüzlük ve bağnazlıkla karşı karşıyadır. "Domuz dcrisinden post, gâvurdan dost olmaz.", "Gâvur kızı ile evlenen ailcsini lekeler.", "Gâvıır kızının bastığıyerdeot bizmez.", "Gâvur kızı ile evlenen yedi derede yıkansa temizlcnmez.". Karısını genç yaşta yitırdıkten sonra, üzüntüden yıkılan delikanlı da, kısa süre içinde bu dünyadan ayrılacaktır. Olmeden önce, içinde scvgili karısının kızı] alev renkli saçları bulunan sedef kakmalı, eski bir mücevher kutusunu Cihan'a vasiyct eder. Cihan'ın özcnlc sakladıgı bu kutu, birbirinden bağımsız olarak gelişcn iki konuyu birleştirir. Geçmişi geleceğe bağlayarak geleneksel romantik içtcnüğin "ye YürekH bir aydn ni" Türkler'in somut pragmatizmine direnışini gösterir. Romandaki ana olaylar çağımız Istanburunda gcçcr. Okuyucu, başkahramanla birlikte üniversite amfilerine girer, sol görüşlü öğrcncilcrin yanında şiddctli protestolara katılır, kendini illegal işlerin çcvrildiği ycrlerdc bulur, po lis baskınlarına yakaıanır ve polis merkczlerinc götürülür. Yazar onun kadcrinde kendi kaderini dc yansıtmaktadır. Hatipoglu bizdc 1960 kuşağı diye adlandırılan şairler kuşağındandır. O yıllarda Avrupa'yı sarsan öğrenci harekctleri Türkiye'de de yansımasını bulmuştur. Türk gençlcri, yitirilcn atacrkil ütopya an layışına, sosyalizm anlayışının ütopik dayanışma fikri ile karşı çıkarlar. Otoriter rejim koşullarında yapılan bu dcncmcler, polislc kanlı sokak çatışmalarına dönüşiir Birçok genç hapse attlır, işkencc görür, bir kısmı da öldürülür. Gençlere özgü, her şeyi anında yapma arzusu, doğaldır ki, Türkiye'nin düzenini değiştiremez, ancak olayların kendisi toplumda unutulmaz izlcr bırakır. Bunun yanı sıra, iki ütopya ataerkil ve sosyalist görüş günümüzc kadar Türk aydınlarının ruhunda çarpışmıştır. Yazar taraflardan birisini akıl hastanesinc, ona karşıt görüşte olanı ise hapisaneye gönderir. Rus okurları Aydın I latıpoğlu'nun şiirleri ile ilk kez yirmi küsur yıl önce Moskova Komsomol Yayınları tarafından basılan "Türkiyc'nin Genç Şairleri" kitabı ve "Bir Gün Mutlaka" adlı Türk şiiri antolojisindeki şiirleriylc tanışmıştır. Bu sıra lar hem Moskova da hem de Istanbul'da, onun çevresinde bulunan şairlerle birçok kez görüşme fırsatım oldu. Aydın hüzünle, "Sakaflarımız ağardı, saçlanmız döküldü, ama Rusya'daki raflarda sonsuza dek genç kalacağız." diycrek şakalaşıyordu. " Ver Libro" biçcminde yazdığı son şiirlerindc antipatetik şiirsel tonlamasını mükemmellik dcreccsine, doğruluğun son aşamasına kadar ulaşıtırdı. Bclki bu yuzden nesire gcçiş onun için doğal bir olay dır. Yinc de bu, ana dilinin tüm cşanlamh sözcük zenginliğine ustalıkla sahip olan bir şairin nesridir. Bu ustalık, kahramanlann konuşmaları ile sadece karakterleri değil, olayları da aktarabilmektedir. Nihayet yapıta çok kısa oluşundan dolayı (pek uzun olmayan otuz sannc vc lirik sapmayı içcrir.) geleneğimize uygun olarak roman değil, öykü natta mensur şiir denilebilir. Yazarın Marksizme, Freud'ün siiblimasyon teorisine ve doğal olarak, bazen mistisizmc dönüşen geleneksel Türk tasavvufçuluğuna yabancı olmadığı, kitaptan anlaşılıyor. Yazarlcitabına Saç adını vcrmiş. Ataeı kil Müslümanlığa, hatta Doğıı 1 Iıristiyanlık geleneklcrine göre, kadının insanlarm önüne baş örtiisüz çıkması yasaktır, baş örtüsiinün altından taşan saçların gözük mcsi, hele kızıl ise, ayıp ve günah sayılır. Bu ncdenlc Türk okuyucusu, sadece kitabın başlığında bile bu gelenekle açık vc ıronik tartışmayı sczcbilir. Kendinin ve ülkesinin payına düşcn dcneyimlcrc sahip olan, gençliğin aldatıcı çekiciliğine kapılmayan Aydın Haıipoğlu'nun asla tepkisiz gözlemi kabul etmeyen, aksine "Biz kimiz vc ncreye gidiyoruz?" sorusuna yanıt arayan hikmetli düşünceye yakın olduğu anlaşılıyor. Bugün işadamı, "bavul tüccarı" ya da turist olarak milyonlarca yurttaşımız her yıl Türkiye'ye gidiyor. Saç romanı Rusça'ya çevrilirse, Avrupalılar ve hâlâ Rus ruhu kadar "esrarengiz" olarak Türk ruhunu anlamak isteyenler için, kitabın sa dece sürükleyici değil, aynı zamanda öğretici de olacağından eminim. Bu, kendi kendimizi, yani Tiirkiye'dcki kadar büyük yıkım yaşayan ve hâlâ iki ütopya arasında çırpınan ülkemizi dc anlamaya yardımcı olacaktır. Ruslar boşuna "Mısafirliğe git, kendi evinin hangi kirişinin çürük olduğunu anlarsın." dememişler. • Yalancı Edebiyat Dergisi, Sayı 12, Moskova 1997 SAYFA 9 rorfktaptışma Aydın Hatipoglu'ndan bir roman: "Saç" İki utopya • •• arasında RADY FİŞ Hoşgörüstnlük ve bağnazhk B oğaz'ın nercdeyse ayagımıza çarpan dalgalarını, art arda geçcn tankerleri, bayraklan farklı gemileri, vapurları, balıkçı reknelcrini vc kıyıda sallanan yatları scyredcrck Türk şatri Nevzat Üstün'le birlıkte semavcr çayını yudumlu yor, konudan konııya atlayarak sohbct edip vakit öldürüyorduk. Biraz öncc tepelerdc olan güneş, karşı yakada yeşilliklcr arasında kaybolan yalıların camlarında yansıyıp yavaş yavaş arkamızdaki yeşil tepelerin ardına sıgınmaya başladı. Sııyun rcngi, maviden sarıuıruncuya, giderek koyıı yeşile doğru değişti, gölgeler uzadı. Geınilerin borda fcnerleri ile oturdugumuz sahilin sokak lanıbaları yandı. Daha önce hiç yaşamadığım br duygu içinde kendimden gcçcrck, seyrettiğim dünya üe bütünleşip yerime kenctlenmiş gibiydim. Nevzat Ustünduruınumun farkına varmış olacak kı, çok eskilerdcn, Osmanlı tmparatorlugu döncnıinden söz etmcyc başladı. Tıpkı, Çarlık Rusyası'nda olduğu gibi, Bizaıii» törelerinin mirasçısı, saray şakşakçılarının yaptıkları entrikalar, komplolar ve birbirlerine kurdukları tuzaklar (bize göre itibarı zcdeleme) haddiniaşıpdapadişahıusandırmayabaşlayınca, padişan, dikkafah asilzadclcri Boğaz'ın Asya yakasına gönderip, kendisi izin verene kadar geri dönmemelerini buyuruyormuş. Gcneldc, Boğaz'ın akan sularını seyreden cntrikacılann fitneleri, tüm bu entipüften saray hilelerinı unutmaları vc mutluluk duygusuna kapılarak gevşemelcri için üçdört hafta yetiyormuş. Ncvzat'a görc, halk arasında yöneticüere saygısızlık anlamına gelen "su akar, aptal bakar" atasözü buradan geliyormuş. Benim gibi günlük politikanın mutfağında yctişcn tüm çağdaşlarım da günümüzde sırf yaşayabiimck için çeşitli so Dopu'nun düşüncetaiçimi