23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1997'de Türkçe yanlışlarını konu alan iki kitap yayımlandı: Şengül A. Ö/crkan'ın "Türkçe'yi Nasıl Kullanıyoruz"u vc Feyza Hepçilingirler'in "Türkçe "Off'u. ÖmerAsım Aksoy'un"DilYanlışlan" kitabıyla birliktc, bir türün oluştuğundan bile söz edilebilir. Türkçeden kaçış arttıkça, yakınmayı aşan çalışmalar da artıyor, bir umut. NECMİYE ALPAY engül A. Ozcrkan'ın "Türkçcyi Nasıl Kullanıyoıuz" vc Feyza} Iepçilin / girler'in "Türkçe Off" acllı kitaplarmtlaki "doğru" anlayışı vc biçem (üsfııp) üstiine söylenebilecckler var. Bendeki izlcninı, iki kitaba da, pek az tartışan, esnckJiktcn yoksıın bir biçemin vc ycr ycr düz mantığa dayalı, hala saptama diizcyinde kalan bir cleştirî anlayışının egenıcn olduğu. "Dalga geçme kcyH" (Hcpçilingirler, s.169) iyi hoş, ancak I lepçilingirlcr gibi bir yazarı bilc larkında ofmadan "devşirmeTürkçesi" (s. 2O3)türünden,TansuÇiller'i aşıp hiç hak etmeyen insanlara da değcbilecek şoven kokıılu sözler ctmeyc ya da Türkçenin yok olınası olasılığından söz ederken hıı topraklarda başka dillcrin dc aynı tchlikcylc yüz yüzc olduğunu ıınutmaya götürcn dc esneklik yokluğu vc "doğru" anlayışı olabilir. İki yazar da kurallara vc düz mantığa olan aykırılıkları Türkçenin lemel sorunu olarak görüyor gibilcr. Anlatımın vc iletimin sağlamlığı açısından, saptanmış kurallara aykırı anlatımların gösterilmcsi gercktiğinde kuşku yok. Ancak Türkçede henüz bir kurala ulaşılmamış, giderek adı bilc konmamış pek cok sorun nulunduğu unutulmamalı. Fsnek veöneren bir biçem, özcndiıicilik açısıııdan oldıığu kadar, bu gerçeklikten dolayı da uerekli. Ancak, asıl itirazını, daha temel bir noktaya, ölçünün saptanmış kurallar ve düz mantıktan ibaret nlmasına yönclik. Tiirkçedc korunması gcrckcn nedir? Benccbu sorunıın yanıtı, "anlatım olanaklan'dır. Ycni bir sö/.ü ya da gözümüze takılan bir kullanımı elc alırken soracağımız soru, kullanacağımızölçü, "dilbılgisi kurallarına uygun mırnunyanı sıra vebclki dahadaöncclikJi olarak, "Türkçenin anlatım olanaklannı yoksullaştmyormu yoksa zenginleştiriyor mu? 1 Jangi nokrada?" sorusııolmalı. f)ili, dondurarak koruyamayız. Özcrkan, "Dilde yerleşmiş kalıp bozulmamalıdır" diyor (s.62). Yerleşmiş kalıpları larklılaştırarak çoğaltmanın getirdiği zengin anlatım olanaklarına ycr bırakmayarı bir anlayış bu. İki yazar da, şarkı sözlerine varıncaya kadar, kullanılan dilc düz mantıkla bakıyor. 1 lepçilingirler, böylebakılmasını savunuyor da: "Biz ki sözün an lamını biıüıci nlaııda tutan bir müzik geleneğinden gcliyoruz, (...) düz söz manlığının icda cdilmcsindcn rahatsızlık duymayacak mıyız?" (s.l 30). Bu soruya vcrilecckyanıt, "clııruma görc"dir. Ancak, düz maniık, şarkı sözlcrinc yönelik eleştiriler le sınırlı kalmıyor. I lepçilingirjer'in aşağıdaki tüıncclcre ilişkin eleşürilerine baka lım: "Hayat güzel şey, anıa yaşanırsa I hncal Abi." (s.58) Hcpçilingirler'in clçştirisi: "Yaşanmayan şcyin nasil 'hayat' olabileccği üstiine pek düşünmemiş anlaşılan." Türkçecıe hayat ve yaşamak sözcükleri bu ülçüde özdcş mi? "Hamileyken ihtiyacın olacak en son şey bu." (s.145) ("Bu"dan kasıt, kavgadır.) Hepçilingirler bu tümceyi, haSAYFA 12 Türkçe vanlısı kitanlam milclik döneminde kavga denen şeyc ihtiyaç dııymaktan söz ediTemeyeceği gerekçesiylc yanlış l)iıluyor. Hıımora yer yok mu? "Seıı benim hayatımdaki en önemli şcysin." (s.145) I lepçilingirler, "şey"i yalnız ca "eşya"nın tektli olarak alıyor ve tümceyi, insana eşya dcmek hakaretıir diye yaıı lış buluyoı. Felsefi dü/eyde bir "şey" yok "Bu saç, çıkmaz sokak." (s. 185) 1 leptilingirler, "Türkçe bilen hangi in saıı saçları için çıkmaz sokak' deyinıini kullanırr1" diyesoıuyor. Sanıyorurn.değış ırıece (mccaz) denen anlatım olana|>ını unutuyor ya da ancak deyimleşmiş değiş meceleri "doğru" kabul edebiliyor;ycnilerinç yer açamıyor. ()zerkan'a geçelim. Degişrnece konusunda o da aynı durumda. Orne^in "Seren'dcn bomba itirafları" sözünü yanlış buluyor ve "bomba gibi" denmesintle ısraredivor (s.88). Ozerkan'da şöylebir tu tarsızlık da var: Bir yandan yerleşmiş kalıplann bozulmamasmı isteyip öte yandan yerleşmiş söylcyisleri yanlış ilan edebıliyor. Aşağıdaki rümcelere ilişkin eleştirisine ba kalım: "Sadri Alışık, köprücük kemiglni nasıl kırdı" "... kitabının 70 bin satması üzerine..." (s.73) ()zerkan, bu iki tünıcede bclirtilen kır ınak ve satmak işlerini yapan (sırasıyla) Sadri Alışık vc kitap degildiı gerekçesiyle, yüklemlerdc edilgen çatı kuflanıJmalıydı diyor. Oysa deyimleşmiş söyleyişler bıınlar: IKişüp bir yerimizi kırarız. Bazı cşyalardasatar, hattayoksatar. Kuşkusuz.sorgıılayabilirız. Ancak, düz mantıkla, yekten yanlıştır diyebilir miyiz.1 "Siyasi" sözçüğü için de benzer bir sorun söz konusu. Ozerkan, bu sözcük bir sıfat oldıığundan ad olarak kullanılamaz diye kestirip aüyor (s.92, 93), oysa hcm sıfat hem de aıl olarak kullanılagelmiş, sözJüklere bilc böylecc girmiştiı. Oyle anlaşılıyor ki iki yazann bu tür cleş ürileıinde özensizliöin payı da var. Sözgclimi,} lepçilingirler in aşağıdaki şarkı söz lerine ilişkin eleştirisi düz mantıkla bile yerinde görünmüyor: "Ayıptır ctnıe yabana atılmaz/Ûğruna çekilen seialc tin" Yazar, bu dizeleri alıntıladıktan hemen sonra şu soruları soruyor • s. 13 1 ): "Ayıp olan ne? 'F.tme!' diye ricada bulunuıan? Belli değil. Yabana atılmaması gereken ne peki? Sefalet mi? Setaleti 'yabana atmak ne demek? Ayrıca 'uğnına çekilen sefaleti' biz çekiyorsak (ki sefalet bizc yakısır, hcp biz çekeriz onu) nasıl oluyor da (senin) 'sefaletin' oluyor?" fjaşırtıcı sorular bunlar. Dizelerde ayıplananın, "etme"' demenin ne olduğu apa çık: Seslcnilen kişinin, kendi "tıgruna çekilen sefaleti yabana atma"sı. Birinin çektigi setaleti "yabana atmak", o sefaleti önemsemcmek anlamına gelmiyor mu? Sorııyu gerçekten anlamıyorum. Uçüncii soruya, "nasıl oluyor da (scnin) 'sefaletin' oluyor" soı usuna gelince, türkülerdc dert çeken aşık kişi, yann "derdini" çekmez mi? Nesimi'den örnek: "Sen gelmezsen bcn bu iklc gezemem / Çekerem derdini val lalı bezemem / Yüzseler derimi ikrar bozamam / Bcn kulam kapında ölene kadar". Hepçilingirler'in alıntıladığı dizelerde yapılan, "dert" için kullanılagelmiş biryapıyı "setalet "ı dc kapsayacak biçimde genişletmekten ibaret. Ozensizliğe dönelim. 1 lepçilingirler, aşağıdaki tümceyi de yanlış buluyor: "Yangın rüzgârın da etkilemesi sonucıı ancak on iki saatte kontrol altına alınabildi."(s.23) Yanlış bulduğu nokta, bu tümcedeki "sonuç" sözcüğüdür. Şöyle diyor: "Bunun yerine 'son' sözcüğü kullanılmaİJvdı. Riiz gârın etkilemesi bir 'sonuç'dcğildir çünkü." Oysa, alıntıladığı tünıcede rüzgârın etkilemesi zatcn sonuç olarak değil, neden olarak gösterilmiştir, sonuç ise kontrol altına alma işinin gecikmcsidir. Doğrusu, eleştiridği tümcede bir yanlışlık göremiyorum. Hepçilingirler'in, eleştirisindc çok haklı olduğu bazı noktalarda, bu kez doğrusu şudıı r tliye verdiği tümceler ozcnsiz olabiliyor. Aşağıdakileı bunlara örnek: "Bu görüş ayrılığı neden kaynaklanıyor?" (s.23) "()ğretmenler günii, Atatürk'ün doğu munun yüzüncü yJı olan 24 Kasım 1981 tarihindcn itibarcn kutlanmaktadır." (s.108). "tptal edilen seçimin tartışması..." (s.109) Ozerkan'ın eleştirilerinde de benzer özensızlikleı var. Tek lirnek vcreceğim. Yazara gore aşağıdaki tüınce yanlıştır: "Bosna 1 lersek'te geç kaldık mı? Hükümei daha atak davıanmah mı?" Ya/ar bu tümceyi, neden yanlış bulduğunu belirtmeden, şöyledüzeltivor: "Bos ııa1 lersek'te geç mi kaldık? Hükümet daha mı atak davranmalı?" (s.9091) Peki, soru ekinin ycri neyi sor. ,, duğumuza bağlı değil midir? Ka.,, nımca, "Bosna flcrsck'te geç kaldık; hükümet daha atak davranmalı" sorgulanması durumunda, yııkarıdaki tümcede bir yanlışlık yoktur. Özerkan eleştirisinin bağlamdan kaynaklandıgını bile belirtmediğinden, abntıladığı tiinıce nin dilbilgisi açısından hcr durumda yanlış, önerdiği tümcenin ise lıer durumda doğru olduğu anlamı çıkarılabiliyor, bir dil kitabı için önemli bir kusur. iki yazarın kendi anlatımlarında da, kitaplara egemen olan anlayış açısuıdan herhangi bir metne göre dana çok önem kazanan özensizlikfer var. Özerkan, kitabının önsözünde, kendisi de içindc olmak üzere herkesin önemli yanlışlar yapabileceğini belirtiyor. Ancak, galiba bıınu söyleyin fazlaca rahatlamış. Başkalannda görüp haklı olarak eleştirdi ği lıatalan kendi anlatınunda ymeleyebili yor. lştc ömekler: s 111 dc kurum atllarının baş lıarllerindcn oluşan kısaltmalara ek getirilirken uyulacak kuralı bir yanlış dolayımıyla belirtiyor, s.56'ıla aynı harayı kendisi yapıyor. Virgül yanlışlaruıı cleştiren tümcelerinde virgül hatası var (s.l03 ve 76). "Konulmuştuı" yerine "alıkoyul muş" diye yazan bir başkasını (haklı olarak) cleştiren yine keııdisidir (s./ 92). C,o ğuJ eki sorununu alalım. Ozerkan, "birçok"tan sonra çoğul sözcük kulJanılrnasını haklı olarak eleştiriyor (s.37). Ancak kendi anlatınunda çoğul eki enflasyoıuına karşı aynı özeni göstermiyor (bkz.s.4, 54,74/ 105,118,151). Kötü yinelemeler konusunda da benzer bir durum var. Özerkan, başkalarını bu açıdan eleştiriyor (s.45). Haklı. Ne var ki eleştirdiği kötü yi nclemelerin aynısını s. 33 ve s.70're, ben zcrlerini ise s.52,104 ve 144'tc bulabilirsiniz. Ozerkan'ın kitabında, "Aynı Anlanıa Cjelen Sözcüklerin Bir Arada Kullanılma sı" başlıklı bir bölüm bulunuyor. Yazar, Türkçenin bu yaygın ve önemli sorunu konusunda altı sayfa dolusu örnek vermiş. !ju öı nekler ise kendi tümcclerinden:"...mutlaka... şartsa..." (s./37), "...çoğulekinin iki kere tekrar edilmesi..." (s.66), "Sözcüğün yazım biçimi" (s.95), "dildeki mevcut kök ve gövdeler..." (s.1.30), "...söz edebilmek mümkürıdür" (s. 133). Özerkan kendi kitabını yabana bir gözle yeniden ve yeteıince okusa lıiç tleğilse bu tür hataları görürdü. Belki yeni basımlarda daha özcnli olur. Ancak, kitabında ki sorunlar bunlardan ibaret değil. "Ycni Yüzyıl Gazetesi'nden" (s.85) gibi başka yazım sorunları da var. Daha üncıııli.si, yazım konusunda yanıltıcı olabilecek bilgi ler vcrebiliyor:"Yabancı haber ajanslanııdan aknmış haberlerıle özel isimler, Türkçe yazımına ııygıın olarak dcğiştirilnıelidir gibi. (s.l 13). Anlajn sorunları da anlarasal vinclcmelerdcn ve önemli (anlam kanştklığı yaıa tan) sözdizimi sorunlarından (bkz. s.,86,91,110,126,127,140,142) ibaret değil. Özerkan, "ürcmek"le "üretmek"i birbirine karıştırıyor (bkz. s.38). "Düzyazı" söz cüğiinü, "narfle yaztlan" (rakamla değil) anlamında kullanıyor (s.73, iki kez). "De/da edatı" diyor (s. 108, Türkçede °de" bağlacı var. Ama edatı?). "Bağlamak" sözcüğünün hukııki anlamını bilmiyor olmalı ki, sözcüğün bu anlamıyla kullanıldığı iki ayrı tümceyi yakışıksız argo kullanımıııa örnek diye alabilivor (s. 120 ve 122). Bağlam gereği "uyumıu" dcmcsi beklenen yerde "uyguıı" diyor (s.68). Kavram kullanı mında tutarsız olabiliyor: "çoğul eki" (s.66), "çoklukeki" (s.67). Yanıltıcı olabilecek tanımlar da veriyor: "Zaman anlamındaki 'süre' sözcüğü..." (s. 40), "Tııtııklama" anlamındaki "gözaltı"(s.lO8), "Tüm" sözcüğü, eksiği olmayan, tam anlamındadır. 'Bütün' sözcüğüne yakın olmakla birlikte kapsamı daha dardır ve daCUMHURİYET KİTAP SAYI 420 Özerkan, Hepçilingirler ve Aksoy'dan... Feyza Hepçilingirler ömer Asım Aksoy
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle