07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SÜHA SERTABİBOĞLU Tom Robbins'ten keyifli bir roman T om Robbins'in o eşsiz "Parfümiin Dansı" adlı romanını okuyup da büyülenmemek cldc değildı. "Dur Bir Mola Ver" ise aynı yazarın daha önce yazmış olduğu vc daha da ünlü romanı. Romanın lcahramanlarından biri olan davulcu, heykeltraş ve büyücü Ziller, safkan Amerikalı olduğu haldc Afrika'da yalnızca doğmuş olduğu için kcndisini Afrikalı sayan; yaz kış bir peşremal kuşan mış; yani yarı çıplak vaziyctte, burnurıda kemiğiyle veyanında babun maymunuy la dolaşan, kuş yuvası saçlı bir garip adcmdir. "Titreşimsiz Astroloiik Dodo Kııbbesi Gösterisi" adlı hcykci ZiIJer'in başyapıtıdır ve Amcrikan sanat çevrelerinde büyük olay yaratmıştır. New York Times gazetesinden bir muhabir söyleşi yapmak üzere Ziller'in atölyesine geldiğinde, kilden yapılma flütünü uzun uzun çaldıktan sonra, sözü edilcn karmaşık elektro kimyasal heykeli aslında kendisine ait babunun yaptığında ısrar eden ya rı çıplak, vahşi görünümlü bir adamla karşılaşmıştır. Romanın diğer bir kişisi, yarı lrlandalı yarı PortoRiko'lu ama Çingene ruhlu Amanda "görür görmcz sevilen, görür görmez insanı baştan çıkaran", insanın nabzını hızlandıran, cilt gözeneklerinden dişilik fışkıran bir şeydir. Tarot kartlarırıa bakarak geleceği okur, Yi Jing'e danışır, mcdyumıuk yapar. Nesli tükenmckte olan hayvanları korumaya takmış, yeminli bir vejetaryendir. Amanda gczginci bir gosteri kumpanyasında büyücü olarak çalışırken tası tarağı toplayıp yanında babunuyla New York'tan kaçan Ziiler'le karşılaşır ve fahri Airikah Ziiler'le manevi Çingene Amanda'nın evlere şenlik birlikteliği başlar. Amanda ve Ziller, otoban kenarında hayvanat bahçcsiyle restoran karışımı bir yer daha doğrusu Yabani Yaşamı Koruma Sosis Anıtı açarlar. Hayvanlar iki zehirsiz yılanla bir çeçe sineği ve sirk pireleridir, üstelik çeçe sineği canlı bile değildir. Daha sonra bu ikiliye katılan kahramanlardan biri, Delifişek Purccll, John Steinbeck'in üçkâğıtçı kahramanlarını andıran, kanunsuz ama kendine özgü bir dürüstlük prensibine sahip, uçkur dıiskünü bir insan azmanıdır. Ama Purcell'in yasalara karşı oluşu genelde onlann işe yaramadığındandır. (...) "Şimdi şekerim, şu bizim kask yasası o kadar da körii değil", dedi Purcell. "Los Angeles taraflarında tanıdığım bir herii var. Kaskını dizinc taktığı için polis bunu durdurmuş. ü da onlara demiş ki: " Yasa kask takmak mecburidir diyor ama neremize takacağımızı söylemiyor. Iler neyse, polisler yine de ceza yazmışlar, kaskı da kafasına taktırmışlar. Peki ne olmuş? Adam sekiz kilometregittikten sonra motorun burnunu havaya kaldırıp devrilmiş ve diz kapağını kırmış." (...) Bizim şenlikli ikiliye hayvanat bahçesi müdürü olarak katılan son tip, Marx Harikulade ise, bilim adamıyken bilim çevreleriyle uyumsuzluğa düşüp, kafayı tozutmamak için çözümü bu ücra yol kenan tesisine sığınmakta bıılan bir üniversite kaçkınıdır. Asıl adı da bu değlldir zaten. Üniversitclilerin en çok sinir olduğu iki şey komünizm ve homoseksüellik olduğu için, ikisiyle de ilgisi olmadığı halde Marx adını ve Amcrikan entelektüel argosunda homo anlamına gelen l larikıuade soyadını benimsemiştir kcndisi. Ziller'ler pek fazla ticari amaç gütmedikleri bu inziva yerinde mutlu yaşarlar; lokantalarında sosisten başka yiyecek, meyve ya da sebze suyundan baska içecek yoktur. Bu doğa tutkunu tipler haftada bir gün lokantayı kapatıp kırlara, ormana, ot ve mantar toplamaya giderler. Kuzeybatı Amerika dogasının korkunç Dur Bip Mola Ver Tom Robbins'in "Dur Bir Mola Ver"i çok keyifli bir roman. Woody Aflen tarzı zekice mizahıyla taştan taşa atlayan, berrak, ışil îşıl, neşeli bir su gibi akan; sıcak, laubali, zıpır, cdepsiz bir roman. Çılgınlık vc doğallık karışımı bir duygu uyandınyor insanda; bir banar günü çayirlarda yuvarlanmak gibi birşey yani. Fatma Taşkent'in şiir gibi çevirisine borçlu olduğumuz kitap, yaşamın bilgece yorumunu Amanda'nın ağzından fısıldıyor bize. ama olağanüstü güzel doğasıyla çevrilidir yaşauıkları bölge. (...) Puget Boğazı belki ycryüzünün en çok vağış alan su parçasıdır. Soğuk, derin, dik kıyılı, som balıklarının ve parlak turuncu denizyıldızlarının yuvası olan Boğaz, Cascade ve ülympic Dağları arasın da uzanır. (...) Zamanında vaoiyi oluşturmıış Skagit nehri tngiliz Kolombiyası'ndan doğar, yüksek Cascade dağlannın el degmemiş do&asından geçerek gü neybatiya doğru atlaya zıplaya, sularını sacarak iJerler, buzulları emer, yüksekler deki gölleri yudumlar, (...) toplam üç yüz yirmi kilometre yol kateder, sürüklenmiş odunlar sarmıştır yüzeyiııi, çamurlu akar (...) Bu roman, doğaya scvdasıyla çağddayan bir aşk destanına benziyor. ünun incindiği yerlerde sevgilisi için kederleniyor. (...) buranın ağaç kesimi yapılan bir bölgc olduğunu anlıyorum. Kendi aracımız bir virajı drinüyor ve aniden sahipsiz bir arazinin parça parça yürcğine ayak basmış gibi oluyoruz. Aniden orman bitiyor. Her yamaç, her bayır, kütüklerin ve dal kahntılannın dışında çıplak: Metruk kütüklermezarlığı: yafimurdan çürümüij, güneşten solmuş da] kalıntılanndan kurulu, alçak uzanan barikatlar. Kocaman bir kemik tarlasunn, belki dinozorlardan da büyük yaratıkların ordu halinde çatışıp öldügü bir savaş, meydanının ortasın dayız. Bu katledilmiş tepeleryüzyıllardan beri yesilmiş. Geyikler, ayılar, pumalar ve düzineıerle lcüçük hayvan yaşamı^ buralarda, kartaJlarçam ağaçlarının tepelerin de yuva yapmış. Oysa şimdi kıraç, virane, paramparça, eğri büğrü, sessizler. Bir tek saksafian bile ötmüyor. Binlerce tsa'nın çarmına gerildiği ürkünç Golgota tepelerine benziyorlar. (...) C.ünler böylesine doğayla, huzurla, şehvetle dolu geçerken Delifişek Purcell ortadan kaybolur ve önce, istemeden, silahh mılıtan bir Katolik örgütüne, daha sonra da Vatikan'daki Papalık muhafız birliğine katılmak zorunda kaldığı haberi gelir; sonunda da Vatikan'ın altındaki katakomplardan çaldığı Isa'nın mumyasıyla çıkagclir. Romanın heyecan boyutu da bundan sonrasında zaten. Ama bu romanın en keyifli yani heyccanında değil, dünyaya rarklı bakışında; yerinde duramayan, kıpır kıpır bir çocuk gibi muzip mizah anlayışında; devletle, düzenle, dinle, polisle, bilimle, sanatla, her şeyle, hatta ara sıra bir roman figürü haline getirdiği kendisiyle bile dalga geçmesinde. Aslında bu sonsuz serseriligin romanı, sıra doğaya, yaşamın anlamına geldiğinde neredeyse kilı kırk yaran bir eiddiyete bürünüyor; toplumsal yaşamla ilgLli hiçbir şeyi saymazken bir kuşkanatlı kclebeğin ya da bir pirenin yaşamı önünde büyük bir saygıyla c^iliyor. Aslında yazarın bu romanda söylemek istediği şey Baü'nın tüm maddi değerinin on para etmezliöidir. (Birarkadaşınızı arıyorsunuz ve telelonda onun telesekrete re bıraktığı sesle karşılaşıyorsunuz. Tckrar ve tekrar aradığınızda karşmıza hep o metalik ses çıkıyor. Sonunda anlıyorsunuz ki onun sesi odur, bundan başka sesi yoktur, artık. Batı budur işte.) Robbins, madde peşinden koşa koşa ruhunu yitirmiş Batı'yla, ruhun büyüsüne kapılıp maddeyi unutmuş Doğu'yu birlcştirmeye çalışıyor bu yapıtında. Amanda'yla Marx Harikulade'nin tartışması, Batı'ya özgü bilimsel nesnellikle Doğu'ya özgü mistik duygusallık arasında, eşine az rastlanır güzellıkte, kaçırılmaması gereken bir karşılaşmadır; iki tarafın da nefis kurtarışlar yaptığı, seyrine doyulmaz bir pingpong maçıdır sanki. Daha sonra Delifişek Purcell'in Marx Harikulade ile tartışması ise başınabuyrııklugıın, kuıaltanı mazlığın dinle, dü zenle tartışması gibidir. (...) Şu 'istikrarh toplum safsatası da nedir? Dalga gcçiyorsun herhalde. Doğa istikrarlıdeğil. Yegane istikrarlı toplum polis devletidır. Bir toplum ya özgiir dür ya da istikrarlı. Aynı anda ikisi biıden olamaz. Seçimini yap. Ben şahsen, katı, yapay bir toplıımd.ınsa her zaman özgür, organik bir top lumu tercih ederim. Eğer insanlar korku ve ölümdcn kurtul mak için illaki cennet değneğini kullanacak denli zayıfsa belki de ihtiyaçları olan şey korku ve ölüındür. Çıldırıp kcndilcrini sokaklara vurmaktan, birbirlerini soymaktan ve birbirlerini gebcrtmekten Isa yalanı saycsinde geri duracak kadar ahlaksızsalar siktirsinler efendim, bırak çıldırsınlar. (...) Buradan anlaşılacağı gibi, Marx'la Amanda'nın tartışmasında Marx Ba tı'yı, Amanda Doğu'yu simgelemekte dir; Marx ve Delifişek Purcell tartışmasında ise Marx bu kez îsa'yı, Purcell Pan'ı simaelemektedir. Aslında vahşi doğayı, bastırılmamış cinselliği, kuraltanımazlığı simgclcyen Pan figürü Robbins'in kültürüdür. Pan figürünü anakronik bir şekildc, onun bir tür devamı olan Tarzan'la özdeşleştirip îsa'yla karşı karşıya getirir. Burada, Isa'nın doğıışuyla Pan'ın öldüğü, insanlığın 'günalılardan arınmışlık', doktınul mamışlık gibi ikiyüzlü ahlak kurallanyla, mezann ötesinde bir Disneyland bulun duğu masalıyla, soyut ruhJarla, gökyüzündeki büyütülmüş bir ego uzantısıyla do ğadan koparılışı îsa'yla alay edilcrek, eleştirilir. Ûoğatutkumıtipler Çılgınlık ve doğallık Bunca onemli şeyi söyleyip de her zamanki gibi ukafa olmamayı başarabiliyor tutkuyla, delice sevetı Robbins. Üstelik çok keyifli bir roman bu. Woody Allen tarzı zekice mizahıyla taştan taşa atlayan, berrak, ışil ışıl, neşeli birsu gibi akan; sıcak, laubali, zıpır, edepsiz bir roman. Çılgınlık ve doğallık karışımı bir duygu uyandınyor insanda; bir bahar günü ça yırlarda yuvarlanmak gibi birşey yani. Sayın Fatma Taşkent'in şiir gibi çevirisine borçlu olduğumuz bu kitap, yaşamın bilgece yorumunu Amanda'nın ağzından fısıldıyor bize: (...) "Kaybcdilecek hiçbir şey yok, kazanılacak hiçbir şey yok. Insan dilediğince mutlu olabilir, çünkü kaybedilccek ve kazanılacak hiçbir şey yok." • Dur Bir Mola Ver/ Tom Robbıns/ Çev: Vatma Taşkent/ Ayrıntı Yayınları/339s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 412 SAYFA 8
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle