06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BirYaz Boyu Akçay'da BEDRETTİN AYKIN aha önce dergilerde yayımladığı Akçay yazılarmı "Bir Yaz Boyu Akçay'da" adıyla kitaplaştırdı Tansu Bele. Sami Karaören'in ön yazısı ile sunulan kitap; Gidiş, Yüzlerin Dilinden, Kalabalıkların Dilinden ve Dönüş bölümlcrinc ayrılmış ondokuz yazıdan oluşuyor.' Yazı' sözcüğünü burada, kitabın hangi yazın türüne girdiğini söylemenin güçlüğü ncdeniylc kullanıyorum. Gcrçekten Tansu Bele'nin "Bir Yaz Boyu Akçay'da"sını alışılmış bir gczi notları saymak olası değu. Yapıt her ne kadar, bir yaz dinlenccsinc çıkış ve dönüş ekseninde başlayıp bitse de; yazarın ustaca çizdiği tiplcr, güçlü zengin betiralemelerle yer yer öyküye, fclsefcci yanının öne çıktığı düşünsel yorumlarıyla da deneme alanına giren, kimi bölümlerde şıırsel tatlar da veren yazılar bıınlar. Bu nedenle, ön yazısında Sami Karaörcn dc: "Hayır, gezi notları değil bunlar. Birer deneme... üykü tadı veren dcnemeler..." saptamasıncJa bıılıınuyor Biryapıtın önemi, estetik değerinin yanında, yazarının insana, topluma, doğaya nasıl baktığıyla; kısacası dünya görüşüyle de yakından ilgilidir. Çünkü yapı tı, yazarın bu tavrı, duruşıı, bakışı yönlendirip şekillendirecektir. Daha kitabın ilk yazısı 'tstanbul'da Bir Arkadaş Evinde' de, arkadaşının dinlencc yeri secimi için yaptıği öneri ve uyarılarına verdiği yanıtlarda buluyoruz yazar Tansu Bele'nin bıreyi olduğu toplum ve onun sorunlarından kendini soyutlamamış, çağının tanığı aydın yazar kimliğini. Halkın beöeni anlayışını cok ilkel, yaşantısını çok düzeysiz bulduğu için, kendisine halkın girfemediği pahalı lüks otel, tatil köyleri öneren arkadaşına: " ü ilkellik vc düzcysizliğin temelinde; o halkın malı, kenti olan yerlerde ve o halkın dışında, o halktan yalıtılmış duvarların ardında, o halkın denizini, kutnunu, güneşini kullanıp sömürmen, onları yalrıız kendi rahatın için kullanmak istemen yatmakta" diyebilen bir bilincin kimliğidir o. Yukarıya alıntıladığım diyalektik söyleşiye bakarak Tansu Bele'nin kuru bir gerçekçilik edebiyatı yaptığı izlcnimi uyansın istemem. O, konuk olarak bulunduğu güzel evin pencerelerinden son ışıklarını toplayıp götüren güneşin ardından, kristal vazodaki güllerin garip bir hüzne dalışını görebilen; yarılan kavunun ortaya çıkan ıslak turuncu karnının bütün utangaçlığını duyabilen lirik bir şairdir özünde. Tansu Bele, kendi deyimi ile çevresine bakmayı seven birı. Onun için, çevresine bakmak, benliğini kuşatdn ve saran, bir bakıma oluşturan dünyayı tanımak la eşdeğededir çünkü. Bakışının odağını da kendisi dışındaki, ama yine kendisinin olan dünyanın insanları olusturur. Yani kendisinden başkaları. "Bir Yaz Boyu Akçay'da"da doğasıyla, insanıyla işte bu bakışın ekranına yansıyan Akçay görüntülerinin öykülerini buluyoruz. Kimler yok ki o ekranda... Hafize Hanım'ın acılı hiiznü, yuvarlak çerçeveli gözlüklerinin ardında küçiik kara gözleriyle Nedim Bey'in yaşlı, yalnız yüzü, hüznün ta kendisi diycbileceğiniz Selim, Şeytan D Soh ası'nın anımsattığı çağdaş şeytan tipleri, ana dilini bilmeyen gurbetçi çocukların dramında, kendi başka bir dilde düşünürken, çocuklarıyla başka bir dilde konuşmanın burukluğu ve tadına doyulmayan şiirsel bir anlatımla çizilcn eş siz güzellikte doğa betimlemeleri... Kentlerde ve ınsanımızda büyümc, gelişme, yenileşme adına gözlemlcdiğiniz yozlaşma karşısında siz de Tansu Bele ile birlikte düşünecek, sorgulayacaksınız sizi tedirgin eden bu oluşumu: "Az önce onunlay dık, şimdi yok! Yerinde başka bir şey var. Değişimin yasası bu. Bu yasa, çocukluğumda nasıl korkutur, ağlatırdı beni. 1 Ier şey değişiyor, eskiyenin yerine yenisi geliyor. Peki, eski ne oluyor? Onun yerine gelen yeni, eskinin yerini tutacak güçte midir her zanıan? Ondan daha mı güzeldir? Oysa yeninin guzel olduğuna inanmaktan baş ka elimizden ne gelir? Ondan güzellikler yaratmak... Yolcsa çekilmez olmaz mı yaşamlarımız? Bir de... Kafamı hâlâ kur calayan bir şey daha var, deli gibi büyüyen bu kentlere sormak isterdim ben: 'Seni böylesine çarçabuk büyütürken, sana ana dilini de öğrctiyorlar mı acaba çocuğum? Yoksa başka dillcrı öğrenesin djye unutturmaktalar mı onu da sana? öylc ya, dünyaya ayak uydurmak için ne gerek artık sana Türkçe? Yabancılarla birlik olabilmen için, onlara benzeyebilmen, kendini beğendirmen, onlar gibi uygarlaşabilmen için, onların dilini 1 belleyip konuşman senin ncyinc yetmezr tste park! Yine eskisi gibi çiçekler içindc... Zakkumların hiç değişmiş olduğunu görüp sevinç içinde kaLyorum... SuIar nasıl da soğuk ve derin. Tıpkı eskisi gibi." Sakın bana: "Tansu değişimin, gelişimin, yenileşmenin karşısında eskiyi özlüyor, savunuyor" demeyin. O yenileşme auına yozlaşnıanın, çirkinleşmenin, kımlik yitiminin karşısında. Siz en iyisi, alın okuyun "Bir Yaz Boyu Akçay'da"yı. Daha doğrusu Tansu Bele'nin gözleriyle, yüreğiyıe izleyin bu güzellikleri. • Küçücük, incecik bir şiir kitabı: Kurumuş Gül Ağacı. Handiyse durup dururken çıkagelmiş bir kitap. Kimi kısa, kimi uzunca 56 şiir sığışmış içine. "Süreün" terimine sık sık raştlanıyor. Bu doğal. Güray Öz bir siyasi göçmen. AYDIN ENGIN dını 68 kuşağı arasında duymuşluöumuz var. Adını Türkiye sosyalist hareketi içinde duymuşluğumuz da var. 12 Mart karanlıklannda, 12 Eylül cehenneminde bile hep yumuşacık gülüşlü, seşini yükseltmeksizin duruşlu bir Güray Öz tanıdık. Ama şiir yazdığını bilmezdik doğrusu. Hatta şiirle böylesine sıkı fıkı olduğunu da. 68 kuşağı bizi şaşırtmaya devam ediyor, edecek besbelli. Şiir evreninin bu beklenmcdik şairine sorduk: "Bugune kadar neredeydin?" Çok özel ya da derin bir yanıtı yok bu sorunun. Şiirlerimi yayımlamadım, çunkü şiir nasıl iş olsun, şiir de yazılsın diye yazılamıyorsa, yayımlamak da öyle. Şiir yazmak benim içimden gelen bir uğraş. tlkgençlik yıllarımdan bu yana hep yazdım. Yazdıklarımı yayımlama ya da böyle bir kımlikle, şaır kimliği ile tanmma duygusu yoktu bende. Bu ilk kitabı yayımlamaya karar verdiğim zaman bile iyi bir şey yapıp yapmadığımdan emin olamaaım. Yalnız şunu biliyorum; çok iddialı sözlcr söylcmck istemem, ama bcnim yazdıklarım iyi ve güzeldir. Insanın derin hallerini, hüzünlerini, coşkusunu anlatmayı ve bunu şiir ya da kısa hikâyelerle, kısa yazılarla ama çok yüksck bir seslc değil, fısıltıyla anlatmayı seviyorum. Konuşıırken kelimeler ııçup gidiverdiği için konuşmayı çok fazla sevmiyorum. Bence insanın hallerini, hayatın yofiunluğunu kaybcttirmcden soyutlayabilmenin en iyi volu şiıı vc mii/ık Güray Öz'ün şiirleri yoğun yaşamak her zaman aynı şey değil), şiirin yoğun yaşamanın ve soyut dü şünebilmenin, nihayct yalınlığı yakalayabilmenin sonucu olduğunu sanıyorum. Tersi moda olsa da çılgınlıklardan değil, derinliklerden şiir çıkabilir; o da Çikarsa. Benim şiirlerimi yayımlamak için neredeyse ellisine mcrdiven dayamayı beklememin nedeni belki de bu Bunun bir öğünme sayılmamasını dilerim. Çünkü derinlik çoğu zaman acıyla, hüzünle, insanı yoran sevinçlerle karışık bir durıımdur. Küçücük, incecik bir şiir kitabı: Kurumuş Gül Ağacı. Handiyse durup dururken çıkagelmiş bir kitap. Kimi lcısa, kimi uzunca 56 şiir sığışmış içine. "Sürgün" terimine sık sık raştlanıyor. Bu doğal. Güray Öz bir siyasi göçmen. Ama hiç bir şiir bir özgecmişten söz etmiyor. Ama birkuşağın acıları, kederleri, yenil' ve umutları sızıyor dizelerdcn. Güray z bunu doğruluyor: Ben bir göçcbeyim. 68 kuşağı denilen, ne olduğu pekbelirgin olmayan bir kuşağın insanlarındanım. Bizim 68 kuşağı, adını benimsediği Batı Avrupalı 68 kuşağından farklıdır. Yazmasalar da şiir gibi yaşayan insanların kuşağındanım ben. Benim kuşağım , hayatın içine cesurca dalan, yenmek ve yenilmck kavramları ile pek fazla zaman harcamayan, haksızlıklara karşı çıkan, insanları kurtarmayı deneyen, cesaret ve kendini aşma kavramları ile yaşayan bir kuşak. Bu kuşağın başına gelenlerin, onların yaşadıklarının bir benzerini de ben yaşadım. Çok kendine özgü, anlatılmasından özel anlamlar çıkarılabilecek bir hayat hikâyesi değil. Benim hayat hikâyem önemli değil. Ama yaşadıklarımın, gördüklerimin bende bıraktığı izler, bana acı ya da sevinç veren, artık tek tek bireylerin hikâyeleri olmaktan çıkan hikâyefer önemliair. Güray Öz uzun süredir, epey uzun süredir Almanya'da yaşıyor. Daha epey ora larda kalacak gibi üstclik. Ama şiirleri Türkiye. Şiirlerinde hep Türkiyeninsanları var. Yanıtı yanılmadığımızı gösteriyor: Türkiye ve insanları son 30 ydda çok yoğun yaşadı. Yoğun yasamaya da devam ediyor. Bu yoğunluktan iyi edebiyat ve şiir çıkar. Çıkıyor da. Sonra... Sonra kendisiyle ciudi bir şekilde dalga geçebilen insanlarız biz. Akdenizliler böyledir. Kısacası dingin bir toplum değiliz biz, şiir çıkar bizden. • Kurumuş Gül Ağacı / Güray Öz / Toplum Kıtabevt / 64 r CUMHURİYET KİTAP SAYI 412 Slyasl göçmen A 8 Kurumuş Gul Agacı gözlerimdcn aşağı"diyen dizeler. Birkaç sayfa beride kurumuş de "ve kalıcı hiçbir gül ağacı şey olmayacak hayatta bildiğin gibi / gözkapaklarırJa örteceksin benden kalan her şeyi / her şeyi gözkapaklarınla' dizeleri durdurmuştu zaten. Tam şiirin tadı çıkarken, örneğin bir başka sayfada "geccyi gcriye doğru yürüdüm önce" diyen başlayan bir dize gözkırparken, sayfalardan birinde gözünüzü de kulağınızı da tırmalayan bir dize: "içki içerken boğazdan aşağı kayan sıcaklık başka şeyde yok mu'. Soruyoruz: Şiir işçiliğinde bir özen eksikliği mi bu? Şiirin ağır basan yanının işçilik olduğunu sanmıyorum. Oturup kelimelerle oynayarak ya da fantezilerle iyi şiir yazılmıyor. Şairıcrin yoğun yaşayan insanlar arasından çıktığını (ama hızlı yaşamakla Bir şiir kitabı nasıl okunur? Gaüba önce şöyle bir karıştırılır, sonra belki baştan, belki gözün takılıverdiği sayfalardan birinden tadını çıkarmacasına okunur. Bazen tadı çıkar, bazen... Güray Öz'ün kitabını dana kanştırırken dizeler durduruyor sizi. "İşte bir ccbimdcn aşk çıkıyor / öbüründen unutulmuş bir sevgili / solmuş bir gül usulca dokunuyor yüzüıne / sorgusuz sualsiz bir aşk iniyor Şiir kitabı nasd okunur? SAYFA 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle