06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Felsefeci bir vazar İSMET KEMAL KARADAYI F elscfc öğrenimi yapan, özellikle "kadın" konusunda "mastır" dereceli çalışmaları bulunan Tansu Bele'yi ilk, "Âh Benim Birbaşıma îstanbul Kadınlığım" (Edebiyat G. Yayınları 1990) adlı öykü kitabıyla tanımıştım. Orada ne güzel öyküler vardı: Yaşanmışlıklara, gözlem aynntılanna, "yaratı yeteneği"ni ortaya koyup işini "yazmak eylemine dönüştürünce kendi varoluşunun yolunu açmış" olan kadın kişiliğine, bir de "varoluş'Ta "yokoluş" arasında mekik dokurken "gerçeği bitince düşleri de bitmiş" şiirselliklere dayalı... "Sanat Olayı dergisi 1986 öykü yarışması birincisi" ve şu sıralarda iyi bir "panclist" olduğunu bildiğimiz Tansu Bele arkadaş ikinci öykü kitabını "Ay Geceye Yalnız Dofiar" adıyla (Demet Yayınları 1993) çıkarmıştır. Bu arada "Bircan'ın Günfüğü" adlı romanıyla "çocuk kitapları" vitrinlerinde görünmüştür. Masallan, denemeleriyayımlanmak üzeredir. Şimdi, işte karşımızda "Bir Yaz Boyu Akçay'da"sı (*) onun... Kitap, sevgili kızı Sedef Belentepe'ye adanmış...O da o kitabı, çizdiği özgün desenlerle bir güzel değerlendirmiş... "Önyazı"da Sayın Sami Karaören önce, "gezi notlan mı, bir dinlenceye çıkışın öykülerimi?" diye soruyor kitap içindekiler için. Sonra da şunları söylüyor: "Yıllar önce keyifle okuduğum DU yazılar beni yenidcn sardı, bu gezi nodan. Hayır, gezi notları değil bunlar, birer deneme. öykü tadı veren denemeler. Bir dinlenceye çıkışın anlatısıyla baslıyor bu denemcöyküler, bu Akçay izfenceleri..." Evet, doğru. Özümsenmiş, tam vuruşlu saptamalar ve özettir bu değerlendirme. Öykü ve roman yazan, felsefeci, denemeci Tansu Bele, kendi deyimiyle "ölüyor" dediği Istanbul'da aoğup büyümüş.. Ne ki o aynı zamanda, "Anadolu karşısında bir tür "Çalıkuşu misyonu" nu E yüklenen aydın kişiler. Ona göre Istanbul, "artık o kadar da önemü değü"dir Anadolu için. Hele de o îstanbul, "değişmek isteyen, buna uyanmış, bunun sancısını çeken Anadolu'nıın yanında her gün biraz daha yozluğa kayan Istanbul' ise!.. Ve, "biz büyük kent insanlarının ya da îstanbullular'ın tatil tatil diye koşarak geldiğimiz bu toprakların insanlarından öğreneceğimiz ne çok şey var" derken, gerekçelerini açıyor, açiKİıor. Çünkü ona göre öyle " ucuz ve basit ir insan kalabaliğı" her zaman söz konusıı edilemez ve kendisi de "kültürü ve beğenisi gelişmiş"lerden biri olsa bile "onlardan başkası" olamaz; onlan, "yalnız kendi rahatı, lüksü için sömürmek, kullanmak" istemez.. Yazar, aydın ya da gelişkin kişi, halkından gelen değerleri tanıyacak, tadacak, paylaşacak ve top luma sunacaktır... O dört bölümlük anlatılarda "insanımız"dan kimlerin "Yüzler"i, nerelerin "Kalabahklar"ı yok ki.. Nedim Bey, Buket, Selim, Hafize Hanım, Arka Balkondaki Kadın, Dondur macı, Ali, Köylü Kadın, Hasta Adam ile ardından, Pazar Yerinde, Ören Motoru, Lokantada Sarıkız, Kızdkeçili'de ve AyvalıkŞeytan Sofrası... "îstanbul'da Bir Arkadaş Evinde" başlayan Akçay gezi ve izlenceleri, dönüp dolaşıp yine Îstanbul "evi"ndeki "Son Yazı ile noktalanıyor... Noktalanıyor ama, 160 sayfalık, düşün" ve "sanat"a ilişkin ustahklı not düşüşlerinden bize, aynntılarda yitirilmemiş felsefe derinlikleri, toplumcu gerçekçı vorumlar, kültür yoğunluklu bakış ve anlatılar, daha da önemlisi, insancıl sıcaklıklar kalıyor... Tansu Bele, çektiği fotoğraflardan "Türkçe dil"li, yerel ve evrensel karışımIı, çok değişik, çok güzel resimler üretmiş. Ürün, bizlere, kendi özü ve özelliğiyle başlayıp "çok özeF'de kalmayarak akıcı bir biçem içinde kolaylıkla ulaşmış... Yazarımızı candan kuduyor, onun bu yaratıcı ve başanlı çalışmaları yıllarca nep böyle sürsün diyorum... • konforlu otel, tatil köyü gibi yerlerde özleştirmeden" yana değildir. "Halkın dışında, o halktan valıtılmış duvarlann ardında, o halkın denizini, kumunu, güneşini kullanıp yatmak istemez. O, memleketi ve insanları tanımak görüşündedir. Onun için halkın içine girer. "Hep ayıp, hep ayıp" demelerini ise yadırgar. Pazar yerindelci yaşantı, itişip kakışmalar, satıcıların davranışları yanında alıcıların davranışları da ' Pazar Yerinde" yazısında anlatılmış, halkın hareketleri ortaya konulmuştur. "Ali" adlı yazısında ise plajdaki davranışlan göstermiştir. "Kızılkeçili'de" başfıklı yazısında ise toplumdaki bir kesitin görüntüsü verilmiştir. Mercedes arabauan inen değişik görüntülü insanlar çıkıyor bu kez karşımıza ve onların davranışları da anlatılıyor. Ama, "Ayvalık Şeytan Sofrası"nda ise "Kot pantalonlu, cici bici tişördü ya da altı morlu şortlarıyla, başlarında alafranga güneş, plaj şapkaları, cllerinde fotoğraf, film makineleriyle, arkalarında pırıl pırıl otomobilleriyle" bir toplum var. MUZAFFER UYGUNER A f kçay, bilindiğigibi, Edremit Körfezi'nde, Edremit'in batısında bir yerleşim birimidir. Bir zamanlar ağaçlı bahçeler içindeki evlcrden oluşurken, bugün beton yığınlan görüntüsüne yönelmiş, geniş bir alanını bu görüntülerin kapladığı bir kıyı yerleşim birimi durumuna gelmiştir. Tansu Bele, bir yaz tatiüni burada geçirmiş vc yaşamdan izlenimlerini Bir Yaz Boyu Akçay'da topladığı yazılarında bize yansıtmıştır. Tansu Bele, bu kitabının "Yüzlerin Dilinden" bölümünde insanları ve yaşamı eniş bir yelpazede ortaya koymuştur. [itabın ikinci bölümünü ise "Kalabalıkların Dilinden" genel başüğı altında Akçay çevresindeki yaşantıya ayırmıştır. Akçay'a gitmek üzere nazırlanırken, bir arkadaşı, ona neden Akçay'ı düşündüğünü sormuş ve "Orası hiç moda bir yer dcğil ki artık. Eski. Eskimiş" demiş. Ama, gene de oraya gitmeye karar vermiş. Ak;ay'a eittikten sonraki ilk izlenimleri şöye: "Kaldmm kıyılarından lağım suları akan sokak aralarma dizili bir yığın beton ev ve bu evlerde tek tek kiraya verilen odalar. Ortak kullanılan tuvaletler, duşlar ve mutfaklar. Çoğu sallum saçak ağaçlarla tıkabasa dolu birtakım bahçclerin içinde /.../. Ama ön caddeler düzgün, bakımlı ve güzel gerçekten, arkada ovaya doğru yayılan, genişleyen o beton azmanlı sokaklara benzemiyor. Evler yine bol ağaçlıklı bahçelerin ortasında kurulu. Dikkat ediyorum bunlar da beton" (s. 19). Kitapta yer verilen oranın yerlisi Nedim Bey in dediği gibi, eskiden böyle değildi, her yer ağaç dolu idi. Toprağın her yerinden buz gibi kaynak sufarı nşkırır, denize akardı. Bele'ye göre, "bir yeri tammak da sanırım orda gcçirilmiş, yaşanmış olan insan yaşamlarını tanımakla eşdeğer sayılsa gerek. Insanlarını bilmeden, nuyunu, suyunu, denizini, toprağını bilebilmek olası değil. Şimdi Akçay benim için daha yakın, dahaiçten, danadost.daha tanıdık". Bu görüşle, Akçay'daki yaşamın içine giriveriyor. "Ören Motoru adlı yazısında Akçay'ı bütün yönleriyle, kendi kurduğu düşsellik içinde görüntülemiştir. Akçay'ın yaşantısı birçok yazısında yer alıyor. Bu arada, "Taş ıskelenîn hcmen yanında", "camgibi denizin ortasın da havaya fışkınp duran kaynak suyu. Pis suratlı, kara yosun yüklü bir kava parçasının üstünaen akmakta" olan deniz içindeki fıskiyeyi de unutmuyor elbette. Uzaktan bir balinaya benzetiyor o kayayı. Bele, orada vaşadığı günleri genel olarak §öyle açıkfamıştır: Ben yalnızca gezip tozup, yiyip içip denize girmedım burda. Bu kentte, DU kentin insanlanyla birlikte olmayı denedim. En azından bunu yapmaya çabaladım, düşledim, istedim. Önların ınsan dünyasını tanımaya, onlarla kaynaşmaya çalıştım" (s. 150). Sonra da Akçay'a bağlandım, diyor. Akçay'ı bunun için yazdığını da açıklıyor kiç b d tabın sonunda. Î Tansu Bele, kitabının bu adı verdiği bölümünde Akçay'h bazı kişileri tanıtıyor bize. Bir ÖVKÜ kurgusu içinde, o insanlann ailesef ve toplumsal yaşantılannı, düşüncelerini ve düşlerini ortaya koyuyor. Bu kişilerden ilk olarak tanıttığı Nedim Bey'air. Yuvarlak çerçeveli gözlüklerinin ardından küçük kara gözleriyle yaşama bakan Nedim Bey, hcm genel yaşantısı hem de Akçay'daki yaşantısı ıle önümüze serilmiştir. Nedim Bey, bu kadar bina yapılmasından, yapsatçılıktan yakınmaktadır. Insanlann birlikte yaşaması gerektiğine inanır. Turistlerin otellcrde Kalmamasından yanadır. "Bu otellerde asker kampında yaşar gibi" yaşanmamasını ister. Bir de küçük Buket vardır onu ilgilendiren. "Ufacık takunyalannı merdivenin taş basamaklarına çatçat vurarak" koşan Buket. Aynı evde oturan Selim de ilginç bir kişidir. Hüzünlü bir eörüntüsü vardır. "Anlaşılmaz ve garip bir hüznün bir başına donüştürerek donuklaştırıyor büsbütün yüzünü. Onu karartıyor, çirkinleştiriyor". Bele, onun da yaşantısını görebildiği ve düşleyebildiği kadar anlatıyor. Evini kiraladıklan İTafize Hanım da bütün yaşantısıyla, kocasını yitirme nin hüznü ile anlatılıyor. "Basmamsı bir kumaştan dikili, önden düğmeli, kısa kollu, Delsiz, erkek gömleği yakalı givsisi" ilc de tanırız onu. Arka oalkondaki Nermin Hanım'ı da tanırız. "Nermin Hanım'ın kısa kesilmiş beyaz saçları, kısa kollu önden düğmeli koyu renkli kcten giysileri, titizliği, becerikliliği, masa sının üstünde durmadan hüzünlü alaturka şarkıları çalan radyosıı" ile çıkıverdiğini görürüz karşımıza. Maraş dondur Akçay'h Insaıriann yaşamlan Bele'ye göre, bir yerl tanımak orda aeçlrllmls, yaşanmıs olan Insan yasamlannı tanımakla eşdeğer sayılmalı. Insanlarını bilmeden, huyunu, suyunu, denlzlnl, toprağını bllebiımek olası deoil. maları satan dondurmacı, kuru dağ otları satan köylü kadın, iskelenin altındaki kumlarda yatan hasta adam tarudığımız kişilerdir. Tansu Bclc, öykü kurgulaması ile, bütün görüntüleri ile tanıtır bunları da. Bu kişileri betimlemeleri ile de tanıtır bize. Sözgelimi, Nedim Bey'in eşi Fatma Ilanım'ı şöyle tanırız: "Yaşlılığının öyle şirin, pamuk gibi yumuk yumuk, öyle capcanlı bir güzelliği var ki! Gerçek bir insandan çok kâğıttan yapılmış düşsel bir kelebeğe benziyor" (s. 34). Buket, "küçük, yuvarlak omuzları, ince kollan arkaya kaymış, göbeğini öne doğru çıkarmış. Çocuk bedeni hırsla kasılmış ve gergin" olarak çıkar karşımıza. Motor gezısinde bir kız ise "uzun küpeli, deri bilezikli, bu havada deri yelekli, veşil çiçekli pantalonlu, adidas ayakkabdı, garip kılığıyla" tanıtılmıştır. Hafıze Hanım'ın kızı da değişik davranışları, görüntüleri ile betimlcnmiştir. Tansu Bele, yakından tanıdığı bu kişilerin yanında, Akçay'daki genel yaşantıyı, toplumsal görüntüleri de yazmıştır. Arkadaşı, ona "en azından haflc seni yadırgar. Çünkü sen başkasın onlardan" demişti. Ama, halkın içine girer. Plajlar da, pazarda, lokantalarda, sokakta halkla birliktedir elbette. Oysa Bele, "halkın dışında, dört yanı duvarlarla çevrili, lüks, Bele, denizi ve doğayı da bize görüntülemiştir. Kazdağları ile Şeytan Sofrası görüntüleri hemen anılabılir. "Bir takım anlamsız simgeler kayıp geçiyor aklımın aynasından diyor Şeytan Sofrası ile ilgili yazısında ve şeytanı düşlüyor. Ama Daşka yerlerde de düşünce ummanına dalıp gittiğini görüyoruz. Yaşam ile ilgili olarak, "yaşamın asıl gerçeğinden, kendisinden kopuk" düşler de gördüğünü açıklıyor ve onları anlattığına değiniyor (s. 115) "Selim"de ise, sözünü ettiği Selim ile ilgili düşlerini ele alırken hüzün üzerinde durmuş ve onun felsefesini belirtmiştir. "Hüzün nedir?" konusuna biz de eğilmiş oluyoruz böylece. Tansu Bele, Akçay yaşantısını değişik bölümler olarak ele alıp, değerlendirmiştir. Bunlar, yaşanmış gerçelc yaşantının, gerçeklere dayanan öyküleridır. Kişilerin ve toplumun yaşantısı öyküsel bir kurgulama sanatı ile anlatılmıştır. Bana göre, bunlar deneme değil gerçeğin, gerçelc kişilerin öyküsüdür. Çok açık bir anıatımıa, zaman zaman şiirsellik, zaman zaman düşüncenin ya ua düşlerin ummanına daıarak yazmıştır bunları. Öykü kurgusunun ağır bastığını bir kez daha vurgulamak istiyorum ve başarılı örnekler olarak, gerçek yaşantının, gerçek insanların öykiileri olarak niteliyorum. Bunlar, öykümüzün değişik ve başarılı örnekleri olarak nitelendirilmelidir. Kitap, kızı Sedef Belentepe'nin resimleri ile de süslenmiştir. • ' SAYFA 5 GerçeMera dayanan öyküler CUMHURİYET KİTAP SAYI 412
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle