Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
şeyi sivil itaatsizlilde kriminallik arasında yapmaktan çok daha zordur. Sivil itaatsizlik eylcmcisi devrimci ile "dünyayı değiştirme" özlemini paylaşır ve onun yapmaya çalıştığı değişiklikler de çok büyük boyutlarda olabiliyor Gandni olayında olduğu gibi. (Gandhi, "var olan otoritenin çerçevcsini," yani Hindistan'daki Ingiliz egemenliğini tanıyor muydu? Kolonideki "hukuk düzeninin genel meşruiyetini" kabul ediyor muydu?) (6) Bu argümana, Martin Luther King örneğini de katabiliriz. ABD'de "adile yakın" olduğu varsayılan sistemden dışlanmış kimlikleri kabullcndirme ve bu adalete dahil etme başarısını gösteren siyah hareket, siyah kimliği için, farklıliKİarını koruyarak "yurttaş" olma hakkı anlamında yapıa/kurucu bir sonucun önünü açmışken sistemin bütünü açısından hem düzeltici hem de "çok kültürlü" toplumsal sistemin inşası anlamında gene kurucu sonuçlar arzediyor. O halde, sivil itaatsizliği, Rawls'un kuramlaştırma için kuüandığı bir önvarsayımdan yola çıkarak "demokratik" ve demokratik olmayan gibi iki farklı toplum tarzı tasavvuru temelinde düşünmek, sorunlu ve sınırlayıcı bir kategorileştirme çabasıdır. Her iki durumda da ayırdedici olan, Gandhi'nin gerek Hint halkının çoğunluğu gerekse de uluslararası kamuoyu düzeyinde, King önderliğindeki siyah hareketin ise Hıristiyanlık dolayımıyla Amerikalı beyazları da içeren bir düzeyde "kamu vicdanı"na seslenebilmiş ya da bir kamu vicdanı kurabilmts olmalarıdır. Öyleyse sivil itaatsizliği açıklamakta, aslında etik'in alanına giren Arendt'in deyişiyle özünde "apolitik" olan "vicdan' terimi kilit role sahip. Sivil itaatsizlik için aranan ayırdedici özellik, demokratik ve demokratik olmayan sistemler gibi sorunlu ayrımlarda değil, kamusal vicdana yaptığı vurguyla etiğın siyasete tercümesi ya da siyaset dolayımıyla toplumsal etiğin inşası çabasında yatmaktadır. Ahlak ve siyaset dolayımıyla toplumsal etiğin inşası çabasında yatmaktadır. Ahlak ve siyaset alanlannı DUluşturan düğüm noktalarını inşa edici bir eylem tarzı sivil itaatsizlik. Türkiye'de bugünlerde yaşanan işte budur. Yıllarca "ölü elegeçirmeler"i TV ekranlarından "sıcağı sıcağına" izleyerek keyiflenmeye hatta elde bayrak vetişilen olay mahallinde infazcılar lenine tezahürat yapılmasına olanak verecek ölçüde dibe vurduğu gözlenen kamusal ahiakımızın bu çürümeden çıkış için gerekli nüveleri de içinde taşıdığı kanıtlanıyor. Bir Dakika Karanlık eylemi, sürekli çağrılarıyla kurmaya giriştiği ortak kamu vicdanı temelinde vatandaş'tan yurttaş'ı, ilk anlamı üzerinde iktidar edilmek olagelmiş "halk"tan da bir yurttaşlar topîuluğunu adım adım inşa etmekte. • Notlar: 1. Stvıl ltaatsızltk Kamu Vicdanına Çağrt, Ocak 1997: Istanbul, Ayrıntı Yayınlan, kapak yazısı. 2. Burada kıtabın çcvirmcni Yakup Coşar'ın "Cumartesi Annclerı" için kullandığı bırkaç ifadeyi, duruma uygunluldarı nedeniyle aynen aktardı. (a g y, s. 27) 3. Bu tanırn, sosyolojinin kuruculanndan Max Weber'e aittir. 4. Aslında modern siyaset kuramının ılk sorunlarından bin, "adalctsiz dcvlete başkaldırma hakkı"dır. Toplumsal Sözlcşme geleneğının ana kuramcılarının üçü de Thomas Hobbes, John Locke ve Jarı Jacaues Rousseau temel metinlerini bu sorundan harekctlc yazmışlardır. 5. Derın toplumsal uçurumlarla resmi "milli birlik ve beraberlik" söyleminin yanyana olduğu Türkiye'de Marksist söylemın naklı bir karşılığı oldıı ve olmaya uevam edecek. 6 H. Arendt, "Sivil ttaatsizlik", agy., s. 96. CUMHURİYET KİTAP SAYI 374 Demip Ozlu'den bir antiroman Demir Özlü'nün ne yapacağı belli olmayan biri olduğunu zaten kitabın ilk sayfalarında anlıyor insan. Bilmeyen okuru da yoktur. Zaten şaşırtmayı seyiyor.; bir de paylaşmayı. Sise de çok iş bırakıyor okur olarak. Öyle "hınzırca" ve "özenle" yerleştiriyor ki küçük sorucukları metinlerin orasına burasına, takılıp kalıyorsunuz. îster istemez okur başlıyor kendi kendini sorgulanıaya. GURHAN UCKAN Pipolu, dalgalı saçları yer yer ağarmış ve son zamanlarda beyaz şarabı kırmızıya yeğleyen ve kısa notlar tutarak oturan Lir gezgini anımsayıp anımsamadığını sormalı. "Karşıda siyaha boyab küçük bir telefon kulubesi" var ya, oraya gidip yanıt alınmayacak telefonları arayıp aramadığını sormalı... Demir Özlü'nün yeni yapıtını okurken güç duruma düştüm. Zaten "Tatlı Bir Eylül" de alıp beni bir yolculuğa çıkarmış ve Orta Avrupa'da bir yerde kendi başıma bırakıvermişti, simdi de, 26 yıldır caddelerini, meydanlarını, arnavuttaşlı kaldınmlarını arşınladığım bu kenti çıkardı başıma... KB'de de bulundum, Tennstopet'te de. Kendi izlenimlerimle onunlciler, amansız bir uğraşa giristiler. Zaman zaman kendime, keşKe niç Stockholm'de bulunmamış bir okur olarak okuyor olsaydım bu kitabı, demek zorunda kaldım. Çünkü o şekilde alınacak zevkin nasıl olduğunu merak ediyorum. Zaten zevklerin en çekicisi, daha önce hiç tadına balulmamış olanı değil midir? Örneğin, benim afdığım zevki de siz bilmeyeceksiniz... Ne var ki bu kitap bir gezi kitabı da değil. îki nedenle: Ilki yolculuğun yalnızca mekanda değil, zamanda da yapılıyor olmasından. Ikincisi de sizi Helsingborg gibi kimliksiz, tanınmamış ve tanmmasına pek de gerek olmayan bir kentten geçirip küüüüt diye Feriköy'e, Pera'ya bırakabiliyor olması. Yani bu yolculukta sıkı durmak gerekiyor ve öyle kemerleri bağlayarak kendinizi emniyet hissetmenize asla izin verilmiyor. Malta Çarşısı yakınındaki evde, "artık yetişkin olan" yolcunun dünyasına giriyorsunuz: "Ah, hayallerle dolu değil midir gençlik!" (ş.142). Iste Demir Özlü'nün kaleminde o genç aynen yaşıyor. Onunla Charles Dickens'te otururken kadehini hafifçe kaldıı arak barmcnin sevgilisi kadına Fransızca şerefe derkenki o tanımı güç gülümsemesi, gözlerindeki örmüş geçirmişlerekilere özgü bakış, Malta Çarşısı yakınındaki evcîe üniversiteye yeni başlamış Ithaka'ya Yolculuk f D emir Özlü'nün yeni yapıtı "Ithaka'ya Yolculuk" (Can Y.) gerçek bir yolculuğun kitabı. Ne var ki amaç, o asla ulaşılamayan îthaka'ya varmak değil; amaç, sürekli yolda olmak. Gitmek, uzaklaşmak, ayrılmak, terk etmek, izini kaybettirmek ve zaman zaman da geriye dönmek, Ama hep gider halde olmak. Kitabın öndeyişinde kendisi bu yapıtının, Fransız Yeni Roman'ı türünden, bir çeşit antiroman olduğunu belirtiyor. Çünkü 26 ayrı bölümden oluşan çalışmada yazar sürekli olarak sorgulanıyor; olmayan biri tarafından soru yağmuruna tutuluyor. Yazar da yani kitabın benkişisi, zaman zaman bir kaçışa benzeyen uzun yolculuğunda duraklamalar yaparak bulunduğu yeri ve kavramı tanımlıyor. Örneğin, hep birlikte yazar, okur ve olmayan röportajcı yeni bir mahalleye mi geldik; hem o ses soruyor: "Nasıl bir mahalle bu?" diye. Yani o zahmetten bizi kurtanyor; aynı zamanda benkişi, "Hadi madem sordunuz, bari anlatayım" gibi hafifçe nazlanarak, size görmediğiniz ya da görüp de öyle görmediğiniz o mahalleyi anlatıyor. Üstelik, zaman zaman fotoğraf çeker gibi, daha doğrusu, ayrıntılı çalışmayı seven bir ressamın fırçasından çıkar gibi. Aslında Demir Özlü'nün bu kitabını alıp, dolaşmak gerekli. Amerikan barlarını bir bir dolaşmalı. Örneğin KB'ye uğramalı ve bir köşede bir kadeh şarap yudumlarken orayı Özlü'nün gözünden görmeli. Ya da Tennstopet'e gidip, sizi girişte karşılayan o "güleç yüzlü ve anlayışlı" adama bir merhaba demeli. Î ğı pek belli olmayan biri olduğunu zaten kitabın ilk sayfalarında anlıyor insan. Bilmeyen okuru da yoktur zaten. Şaşırtmayı seviyor; bir de paylaşmayı. Size de çok iş bırakıyor okur olarak. Öyle "hınzırca" ve "özenle" yerleştiriyor ki küçük sorucukları metinlerin orasına burasına, takılıp kalıyorsunuz. Ister istemez okur başlıyor kendi kendini sorgulamaya. Oysa bu antiromanda sorgulanan yazardı, benkişiydi, siz değildiniz. Oturtuluvcriyorsunuz bir çeşit sanık sandalyesine ve bir ses size, Söyle bakalım, bu yaşa dek neler yaptın daha sonradan pişmanlık duymayacağın?" diye soruyor. Yoksa bütün yaşamınız boyunca "Bonaparte Sokajı'ndan kavunlar karpuzlar gibi devriip de geçtiniz" mi? Bu satırları, sizlerle izlenimlerimi paylaşmak amacıyla yazıyorum. Benimkisi bir tanıtma yazısı yalmzca. Bir de Semih Gümüş gibi usta bir eleştirmence değerlendirilmesini isterdim Özlü'nün yeni yapıtının. Ben kitaba 'ansız yaklaşamıyorum. Demir Özü'yü de tanıyorum, Stockholm'ü de. Üstelik kitabı, "Tatlı Bir EylüF'ün bıraktığı unutulmaz tad capcanlıyken okudum. Size önerim, bu zevki paylaşmanız. Eğer beğenmezseniz, benden size söz: özlü'nün bundan sonraki yapıtına hiç değinmeyeceğim. O zevki kendime saklayacağım... • (*) Attlla Uhan'ın Bonaparte Sokalı adlt şıırindekı bir dızeden yararlanaraK /CanYaytnlart/191 Ithaka'ya Yolculuk / Demir Özlü s Bip yolcunun dünyası § gencinkini sanırım çok güzel andırıyordu. Biraz daha bilgecedir, biraz daha olgun, biraz daha acelesiz ve biraz daha deneyimli ama, hep o aynı genç... Yazarın ne yapaca {£ Ne tuhaf bir yaşam! Uzun yıllar orada, sonra bufada, başka bir yerde." "Tunaf olduğunu sanmam. Siz de ne zaman biteceğini bilmediğiniz uzun bir yolculuğa çıksanız yılmrca süren, daha da yıllarca sürecek bir yolculuğa anlatırsınız aynı şeyleri. Sorulunca tabii. Hiçbir şey sorulmazsa insana.belki hiçbir şey anlatamayacaktır o da. Bu kentte, sulan bulanlk bir kanahn yanına gidiniz büyük, dörtköşe, yontulmuş taşlardan yapılmış bir köprü vardır orada (sarayın bu tarafında); sular, kuşlarının üzerine inip kalktıkları bölümden bu yana, kanahn daha geniş bir su birikintisiyle birleştiği yere doğru akmaktauır ve düşünün yolculuğunuzu! Güneş, suların ötesinden balıkçıl kuşlarının çırpındığı iç denizin ötesinden batacaktır. Kent, akşamın sessizliğine gömülecek. Oradan ara sokaklardan yüreyerek, merkez istasyonunun bulunduğu yöreye gidiniz vc trenden çıkan, Kalkacak trenlere koşuşan kalabalığa bakınız. Hepsinin gidecek bir yeri var; siz de sadece gelecek yolculuğu düşüneceksiniz: 'Ncreye doğru? Nereye doğru?' Bu gece trenleriyle... Sonra oradan vardığınız yerden gene nereye, nereye doğru? Yabancısı olduğunuz bir yerden, önceden bilmediğiniz, gene başka bir yere. Oradan da başka bir yere. Uzun ya da kısa süren tren yolculuklarıyla oradan oraya, oradan daha uzaklardaki ya da dönüp geldiğiniz, gene buralara yakın bir yere ya da biraz tanıdığınız başka yerlere doğru... Sonsuzca oradan oraya, önceden belirleyemediğiniz yerlere..."» (S.İ2İ3) SAYFA 7