05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KültürGibi'lik ve Tarihsellik Featherstone, bir çağın tükenmekte olduğu bildirilen totalleştirici postmodern imaları kurcalayarak, gelenekmodernlikpostmodernlik üçlemesinde varsayılan yüzeysel kopuşların derininde yatan süreklilikleri ortaya koyuyor. Öncelikle Modernizm ve Postmodernizm arasındaki temel ayrımları saptamaya çalışarak işe başhyor ve postmodernizmin, modernizm sonrası beliren kimi durumları kuşatan bir şemsiye gibi durduğunu ama bu belirsiz ortamı imlediği için de bir o kadar belirsiz ve moda bir kavramsallığa dönüşebilecek kadar tehlikeli olduğunu savhyor. RIFAT SAHİNER er şey, bildiğimiz her şey, inandığımız, güvendiğimiz tüm değerler almış başını gidiyor. Kapitaliznrij o bildiğimiz kapitalizm değil gibi. Urctimden ziyade tiiketime, faydadan ziyade imaja, "üretken emck"ten ziyade "hizmet" sınıfına yaslanıyor gibi. îş saatleri içerisinde çileci bir etik hüküm sürerken, hafta sonları ve gecelerihedonistik bir yönelim benimsememiz talep cdiliyor. Eğlencenin, hazcılığın en üst kertelerinde dolaşırken, uluslararası sermaye başta ulusdevlet olmak üzere devada bürokratik aygıtları sürükleyip, gezegenin çöplüğüne atmak istiyor. Politik konumlar artık bildiğimiz konumlar olmaktan çıkmış gibi. Dünün en radikal, ilerici konumları birden karşımıza, daha önceleri tarihsel ilerfeme merdiveninde en aşağı basamağa yakıştırdığı konumlardan bile güdük oir muhafazakârlıkla dikiliyor. Diyalektik mantığa göre aşılmış olması, hatta tarihin çöplüğüne çoktan fırlatılmış olması gereken ideolojiler, Tarih denilen masalla alay edercesine, gündelik hayatı yoğurmaya başhyor. Çağm endüstriyel nesneleri gibi kültür bile hiç de yabancı olmadığımız kavramlarla yeniden üretilmeye, dönüştürülmeye yüz tuttu. "Gibi" anahtar sözcük bu. Her şey "miş gibi" yaşanıyor artık. Normatif değerler ve toplumbilimsel bir baskıyla ezilcn zavaflı akıl, kendisini işe koşan ikili karşıtlıkların birbirine insanı deli edercesine benzemesi, neredeyse birbirinin aynı olması karşısında eveleyip, geveliyor. Featherstone, bu gevelemenin ötesine uzanma çabasında olan dürüst bir araştırmacı. Bir çağın tükenmekte olduğu bildirilen totalleştirici postmodern imaları kurcalayarak, gelenekmodernlikpostmodernlik üçlemesinde varsayılan yüzcyscl kopuşlann derininde yatan süreklilikleri ortaya koyuyor. llk bakışta birbirini dışfıyormuş görünen muhafazakâr Bell ve Marksist Jameson arasındaki, diyalektiğin meftunu bildiğimiz Adorno ve "ofasılaştırma mantığY'nın sıkı takipçisi Baudrillard arasındaki yakın bağlantıları kurcahyor. Kısacası postmodernizmi ne kendisini sunduğu biçimde kabulleniyor, ne de alışık olduğumuz reçetelerin kolaycılığına teslim oluyor. Feastherstone, öncelikle Modernizm ve Postmodernizm arasındaki temel ayrımları saptamaya çalışarak işe başlıyor ve postmodernizmin, modernizm sonrası beliren kimi durumları kuşatan bir şemsiye gibi durduğunu ama bu belirsiz ortamı imlediği için de bir o kadar belirsiz ve moda bir kavramsallığa dönüşebilecek kadar tehlikeli olduğunu savhyor. "Modern ' ve "postmodern ' terimlerinin iki ayrı türü tanımlayan terimler olduğu düşünülürse, o vakit "post" önekinin moderne karşıt olarak tanımlanan modernin sonrasını, moderndcn bir kırılmayı ya da konuşu gösterdiği açıktır. Ama postmodernizm terimi modernin bir yadsınışmı, belirgin bir şekilde terkedılişini, modernin tayin edici görünümlerinden bağlantısal uzaklaşma anlamının vurgulandığı bir kınlmayı ya da sapıp uzaklaşmayı daha güçlü bir şekilde anlatır. Bu durum, iddia edilen sapmanın sadece eşiğinde olduğundan ve postmoderni kendi başına Kapsamh olarak tanımlanabilecek gelişimini tamamlamamış bir pozitiflik olarak görmeyi reddctmemizden ötürü, postmoderni kötü tanımlanmış bir sözcük haline getirecektir. (s.20) Modernliğin genellikle Rönesans'la ortaya çıktığı söylenir, modernlik eskiler ve modernler arasındaki tartışmada olduğu gibi tanımlanmış ve antikiteyle ilişkilendirilerek açıklanmıştır. Terimden bugün anladığımız şeyin büyük kısmını türettiğimiz ondokuzuncu yüzyılın başı ve yirminci yüzyıl sonları Alman sosyoloji teorisinin bakışından ele alındığında, modernlik geleneksel düzenle karşıthk içerisine konulur ve toplumsal dünyanın ilerici iktisadi ve yönetsel rasyonelleşmesini ve farklılaşmasını içerimler (Weber, Tönnies, Simmel). Bunlar modern kapitalistendüstriyel devleti vc kesinlikle antimodern bir perspektiften görülen süreçlerdir. Sonuç olarak postmodernlikten sözetmek kendine özgü örgütleyici ilkelere sahip yeni bir toplumsal totalitenin ortaya çıkışını içeren bir çağ değişikliğini ya da moaernlikten kopuşu ileri sürmek anlamına gelir (s.22). Zaten Baudrillard, Lyotard ve bir ölçüde de Jameson'un yazılarında sezilen de bııdur. Hem BaudrilJard hem de Lyotard postendüstriyel bir çağ önünde gelişen bir hareket olduğunu varsayar. Baudrillard simulasyonların ve modellerin toplumsal dünyayı gerçek ve görünüş arasındaki ayrımın silinmesine yolaçacak biçimde oluşturmaya başladığı üretimci bir toplumsal düzene ge Mike Featherstone'dan "Postmodernizm ve Tüketim Kültürü" H Modeıtılik / Postmodornük çilmesinde, ycni teknoloii ve enformasyon biçimlerinin merkezi bir rol oynadığını vurgular. Lyotard ise (1984) postendüstriyel bir düzene doğru gidilmekte olduğu öncülüne yaslanarak postmodern toplumdan ya da postmodern çağdan söz eder. Lyotard'ın özgül ilgisi "toplumun bilgisayarlaşması"nın bilgi etkileri üzerinde yoğunlaşır ve anlatısal bilginin (narrative knowledge) yerine dil oyunlarının çoğunluğunun, cvrenselciliğin yerine yerelciliğin olduğuna işaret etmesinden ötürü postmodernlikteki anlam yitimine kederlenilmemesi gerektiğini savunur. Fredric Jameson ise daha belirli bir dönemleştirici postmodern kavramı kullanmakla birlikte, bunu bir çağ değişimi olarak düşünmeye gönülsüzdür, post modernizmi datıa ziyade tkinci Dünya Savaşı sonrasından kaynaklanan kapitalizmin kültürel egemeni ya da kültürel mantığı olarak kavramaktadır. Lyotard'ın post modern bir ruh halinden ya da zihinsel bir durumdan söz ettiği "Postmodern Durum"da, modernlikpostmodernlik yeni bir anlam ekseninde çarpışır. Fransızcadaki "modernite" kullanımı, modernin zamanın süreksizliği, gelenekten kopma duygusu, yenilık auygusu ve şimdinin geçici, yüzer gezer ve olumsal doğası karşısında duyarlı olunmasına yol açan modern hayatın bir niteliği olarak görüldüğü modernlik tccrübesine işaret eder (s.23). Foucault'un savunduğu gibi, şimdinin ironik bir tarzda kahramanlaştırılmasını gerektiren ve Baudlaire'i çağrıştıran modern olmanın anlamı budur: Modern insan kendini sürekli icat etmeye çalışan insandır. ü n dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında gelişen yeni kent uzamlanndaki ve olgunlaşma yolunda ilerleyen tüketim kültürü ortamındaki hayat tecrübesine anlam verme yolundaki işte bu girişim, David Frisby'nin Modernliğin Kırıntıları'nda tartıştığı Simmel, Kraucer ve Benjamin'in eserlerinde görülen modern gündelik hayat teorilerine dürtü sağlamıştır. Kapitalizmin ürettiği kentleşme olgusu, öncelikle mimari ile belirmiştir. Büyük kentlcrin yatay değil dikey ve dar alana yayılmasıyla yeni bir yerleşim ve dolayısıyla yaşamsallık oluşmuş, Levi Strauss'un New York betimlemesinde yaptığı gibi dev gökde f lenlerin tepesinden bir papatya tarlası gibi görülen renkli ve yoğun bir kent görünümü oluşmuştur. Burada postmodernlik tecrübesine örnek vermek için Jameson'un Los Angeles'taki Bonaventure Otcli konusundaki açıklamasına başvurabiliriz. Jameson, sinir sistemimizi ve bedenimizi genişletmeye zorladığını savunduğu postmodern mimarinin hiperuzam tecrübesine ilişkin büyülcyici bir yorum sunar. Gerçekliğin imailara dönüşmcsi ve zamanın bir dizi ebedi şimdiler halinde bölük pörçükleşmesi. Burada "TV dünyadır" diyen Baudrillard akla geliyor. Baudrillard'ın simülasyonel dünyası... Buna bağlı olarak postmodern teorisyenleri, gösterilenleri anlamlı bir anlatı oluşturacak şekilde birbirine bağlayamayacak kadar hızlı bir şekilde farklı görüntüler arasında gczinen, sadece yüzeydeki görüntülerin çokkath zihinsel yoğunluklarından ve bunların verdiği duygulardan hoşlanan ideal tipik bir MTV (müzik televizvonu) müptelası izleyiciden sözederfer sık sık. Bu interaktif akışa kayıtsızca bağlanmış ve görüntülerdeki görselişitsel senkronlarla bu akışkanlığa birebir karşılık veren, algılama süreçlerini araçla benzeştiren edilgen insan tipini anımsatıyor bize. Sanki onun karikatürünü çiziyor. Featherstone, Baudrillard'ın (1983) postmodern bir simülasyon dünya tasviri üzerinde duruyor, modernleşme ve postmodernleşme süreçlerini ele alırken. Meta üretiminin gelişmesinin enformasyon teknolojisiyle birlikte 'anlamlandırma kültürünün zaferi'ne yol açtığı varsayımına yaslanıyor bu düşünce. Baudrillard, bunun belirlenimin yönünü ters yönde değiştireceğini, böylece toplumsal ilişkiler bundan böyle sınıftan ya da normatiflikten sözedemeyeceğimiz ve "toplumsalın sonu'" ile yüz yüze gclen kültürel göstergelerle dolup taşacağımızı söylemişti. Arha bunu söylerken "postmodernleşme" terimini kullanmamıştı. Featherstone, sanatlar bağlamında ostmodernizmle ilintilendirilen merezi özellikleri şöyle açıklamaya çalışıor: Sanat ve gündelik hayat arasındai sınırın silinişi, yüksek ve kitle kültürü/popüler kültür arasındaki hiyerarşik ayrımın silinişi, eklektisizmi, kodların harmanlanışından türeyen üslup melezliğini, parodi, pastiş, ironi, oyun l SAYFA 12 CUMHURİYET KİTAP SAYI 374
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle