23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

si yolunda bir aşama olarak tasavvur edilmedi. Ama böyle düşünenler gene eylemin içindcn de dışından da uzak olmadılar. Nitekim eylem yaygınlaştığında Murat Belge'nin deyişiyle "uçak kaçınr gibi" araya dalan ya da eyleme karşı "cihad" ilan eden iki karşıt uçta kümelenmiş siyasal gruplaşmalar tam da bu düşünceyle hareket etme noktasında bir kez daha birleşmekteydi: Sıkı Kemalistler, eylemin "karanlığa karşı" vurgusunun içini kendilerince doldurarak olayı şeriata karşı laikliğin gövde gösterisi olarak yorumlayıp ıanse ederlerken Refah Partisi de tamı tarnına aynı yorumdan hareketle Bir Dakika Karanlik eylemine cephe alma ihtiyacı hissetti. 3 Bir Dakika Karanlik eylemi belli ki, sessiz ve pasif bir protesto olarak düşünülmüştü. Yurttaşlardan akşam saat tam 9'da bir dakika süreyle ışıklannı karartmalarından başka bir şey istenmiyordu. Ama öncelikle ışık karartma ışık yakıp söndürmeye, hemen ardından da sessizlik, pencerelerden tenceretavadüdük vb. çalma, alkış tutma, bütün taşıt araçlarının sözbirliği etmişçesine korna çalmaları ile gürültülü bir protestoya dönüştü. Birkaç gün içinde de insanlar düdıikleri, murruan ve tencereleriyle sokağa inmeye başladılar. Öyle görünüyor ki özel televizyon kanalları varoldukları günden bu yana ikinci kez işe yaramış (birincisi Susurluk Kazası'nın bir süre üzerine gitmek oldu) ve Belgrad'da aylar süren protesto gösterilerinin hafızalara yerleşmiş görüntüleri Türkiye'nin belli başlı kentlerinin sokaklarında tekrarlanmaya başlamıştı. Eylem böylelikle gelişip sokağa taşınırken katılımcılar, vasalan ihlal etmekte olduklarının farkında bile değillerdi sanki; çünkü bu ihlal ya da itaatsizlik, toplumun çoğunluğunun gözünde tartışılmaz bir meşruiyete sahipti. Ama bu "sessiz çoğunluk"tan "gürültülü çoğunluk"a geçiş hali, meşruluğunu yitirmiş azınlık için yasadışı, dolayısıyla da gayrimeşru bir durumdu. DYP haklı olarak eylemi üzerine alındı ve en yetkili ağızdan Bir Dakika Karanlik eylemini "vatan hainliği" ilan etti. Ardından gene DYP'li yeni içişleri bakaru, yayımladığı bir getıelgeyle polisten eylemlerin engellenmesini talep etti. Hükümetin tslamcı kanadı ise sanki ortağıyla meşruiyet yitirme yarışı içindeydi." Devletin en üst makamlarını işgal eden Refahlı liderler, "parazitler, fesatlar" ve "raum söndü oynuyorlar", gibi terimlerle eylemcilere karşı Sünni Islamın "cihaa" sancağını açıyor ve yıllardır kendini devlete karşı bir sivil toplum başkaldırısı olarak tanımlamış bu nareketin günlük yayın organı Milli Gazete yazıişleri müdürü, bir TV programında, "bu gösterilerin yasal izni var mı?" sorusunu sorabiliyordu. Sanki yasaların amacı, gayrimeşru iktidarları yurttaşlardan korumaktan ibaretti, ya da meşruiyetin bittiği yerde yasalar başlıyordu. Ve işte tam da bu durum, yasalara itaatsizliği giderck daha doğru ve daha meşru kdıyordu. Bu resmi ve gayrıresmi çağrılar karşılıksız kalmadı. Polis hemen cihad eyledi ve kan döktü. Taktik belliydi: Ödenecek bedelin ağırlığı karşısında kalabalıklar duraklayacak, hemen ardından da "dökülen kan yerde kalmayacak" şiarıyla yasadışı şiddete yönelecck dar gruplar, eylemin tekrarı mümkün olmayan bir hale gelmesini sağlayacaklardı. Kendini esas olarak şiddete göre düzenlemiş olan devlet, "barışın cîili" karşısında kekeliyor ve kışkırtmalara girişip eylemi terörize etmeye çalışıyordu. Ama bu hesaplar tutmadı: Katılımcıların gözünde ne yasal ne de yasadışı şiddetin meşruiyeti yoktu çünkü. Lylemciler devleti protesto etmeye kararfıydılar; ancak buSAYFA 6 8 U İ 8 İ nu devletin alışık olduğu dille, yani şiddetin diliyle değil, "barışın diliyle" sürdüreceklerdi. (2) Görünen o ki, bütün resmi çabalara rağmen ne kitlesel katılunda ne de eylemin şiddet içermeyen, hatta "şenlikli protesto tanımına uygun düşen niteliğinde bir değişim yaşanmayacak ve Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık eylemi Karl Marks'm devrim için yaptığı yakıştırmayı küçük bir tahrifatla ödünç alırsak bir "yurttaşlar şenliği" olarak tarihe geçecek. Bu şenlik, modern siyaset teorisinde "sınırlan dahilinde meşru şiddet kullanma hakkı" (3) ile tanımlanan ulusdevleti, gene aynı geleneğin unutturulmuş bir ilkesiyle, "adaletsiz devlete başkaldırma halckı" (4) ile birlikte düşünme gerekliliğini gündeme getiriyor. Böylelikle hepimizi, mesruiyet temelinde yasalara itaatsizliği bir hak olarak düşünmeye çacınyor. kimlik anlamında "vatandaş'a ilk kez makus talihini yenme ile "yurttaş" olma fırsatının yolunu açtığı ve giderek yeni bir "yurttaşlar toplumu" inşa etme potansiyeli taşıdığı için önemli. Sivil itaatsizliğin yapıcı/kurucu niteliği işte bu noktada belirginleşiyor. Bir Dakika Karanlik eylemi kuşkusuz Türkiye'deki ilk sivil itaatsizlik örneği değil. Seksenli yıllardan bu yana süregelen insan haklan hareketinin çeşitli eylemleri, özellikle de 27 Mayıs 1995'ten bu yana Galatasaray meyaanında her hafta bir saatlik sessiz protesto olarak devam eden "Cumartesi Anneleri" eylemi, suç sayılan bir kitaba yayıncı olarak atılan bin sekşen imza ile devam eden "Düşünceye Özgürlük" eylemi ve savaş karşıtı hareketin "vicdani redçiük" hakkı için bireysel itaatsizlik eylemleri, son yılların adından söz ettiren sivil itaatsizlik örnekleri olarak anılabilir. Bunlar arasında Cumartesi Anneleri, bütün karalama ve bastırma girişimlerine rağmen "Vatandaş'tan Yırttaşa "kamu vicdanı"na yapılan kararlı bir 4 Osmanlı'dan modern cumhuriyete çağnrun sonuçsuz kalmayacağı yolunda geçiş, Osmanlı tebaası için, karakuru, taşrak ve ezik reaya iken gene karaku nepimiz için bir güven oluşturması açısından ayrı bir yere sahip. Ama bu deru, taşralı ve ezik vatandas haline gelneyimlerin hiçbiri Bir Dakika Karanlik mekten öte bir anlam taşımıyordu. Yayeyleminin ulaştığı yaygınhk ve etki ile gın cumhuriyet tasavvurunda kamusal kıyaslanabilir boyutta değil. Türkiye'de, alan, toplumun dışında ve üzerinde, askamu vicdanına hitap eaişi, ademi merkersivif bürokrasiden devşirme politiKeziyetçi, bakacılardan rışçı ve şenoluşan bir seçlikli niteliği kinler cemaati ve siyasal, tanımından toplumsal ve başka bir anetnik kimliklam içermedi. lerin üzerinde Sonuçta reaya kapsayıcı bir ile vatandaşın yurttaşhk tatek belirgin savvuru etrafarkı, vatandafında farklı şın taabi olgrup ve eğimak zorunda limleri ortak olduğu bu cebir hedefe yömaatin bir böneltme yetelümüne şu ya neği ile bir sida bu siyaset vil itaatsizlik seçkinini dahil geleneği inşa etme hakkı ile ediliyor. Bu sınırlı kaldı. geleneği verili Dolayısıyla analiz yönyurttaş, yaygın temleriyle anadıyla "vatan • Yüzyılımızın en önemll sMI İtaatsizlik deneylmlertnden bl lamak ve daş", sadece rinin önderl, Candhi. açıklamak düzen politiyolundaki aceleci girişimler de, yukankacılannın seçimden seçime varsavdığı da gördüğümüz gibi ctiketleme'den öte bir kimlik oldu. Düzene muhalif naregitmeyen sonuçlarda tıkanmaya mahketlerse biraz bu durumu veri kabul etkum. Yeni ve farklı olanı kavramak, yatiklerinden biraz da egemen söylemin şama yeni ve farklı kuramsal araçlarla korporatizm ve popülizmi karşısında yaklaşmayı gerektiriyor. Özetle, Bir Daözcü Marksizmin sunduğu ve ekonokika Karanlik eylemi, bir sivil itaatsizlik mik, sosyolojik "altyapı"sal konumlankuramını da zorunlu kılıyor. ma ile siyaset arasında varsayılan tekabül ilişkisine dayalı düşünme tarzını güçlü bir alternatîf olarak hazır bulduklanndan, esas olarak sınıfsal kimliklere hitap ettiler. (5) reau, geçen yüzyılda ABD'de kölelik karşıtı hareketi destekleyen sayılı beyaz eylemciden biri olmanın yanı sıra, sivil itaatsizlik teriminin belki de isim babası vc sivil itaatsizlik başlığıyla bilinen ilk metnin yazan olmasıyla da önemli. Kitap bize bu metni, "Devlete Karşı İtaatsizlik Görevi Üzerine" başbğıyla sunuyor. Yüzyılımızın en önemli sivil itaatsizlik deneyimlerinden birinin önderi Gandhi'nin şiddet içermeyen direniş anlamına gelen Satyagraha doktrinini anahatlarıyla irdeleyen metnin yazan Johan Galtung da 1950'li yıllarda askerliği reddettiği için cezaevine kapatılmış. Kitaba, Yurttaş Hakları Hareketi'nin önderi olarak şiddet içermeyen sivil itaatsizliği Hıristiyanlık temelinde savunduğu 1963 tarihli "Birmingham Cezaevi nden Mektup"la katılan Martin Luther King'in yaşam boyu süren ırkçılık karşıtı mücaaelesi, hepimizin malumu. 1969 tarihli Crises of the Republic adlı kitabının bu kitaba aynen alınan "Sivil İtaatsizlik" bölümünde Hannah Arendt, "uzlaşma temelinde kurulmuş bir toplumda yurttaşlann hukuk düzeniyle ahlaki ilişkileri"nden biri olarak Socrates ve Thoreau'dan'aldığı ilhamla ABD'deki siyasal otoriteye karşı sivil itaatsizlik deneyimlerini kuramlaştırıyor. Arendt, bu derlemedeki "Diktatörlük Dönemlerinde Kişisel Soırumluluk" başlıklı ikinci yazısında ise diktatörlüklere itaatsizliği etik bir zorunluluk olarak tartışıyor ve "itaat"in aslında "desteklemek" anlamına geldiğini savunuyor. Yahudi kökenli bir felsefeci olan Arendt, 1933'te Gestapo tarafından tutuklanmış ve bir süre sonra da Fransa'ya ve oradan da Amerika'ya sürgüne gitmiş. Ronald Dworkin, Hans Saner ve Jürgen Habermas, esas olarak Avrupa'da barış hareketinin ışığında bir sivil itaatsizlik kuramı geliştirmeye çalışıyorlar. Bu çaba içinde en çok referans yapılan kuramcı ise John Rawls. 1971'de/l Theory o/Justice adıyla yayımlanan kitabıyla yaptığı siyaset kuramını neokantçı temellerde yeniden düşünme çağrısı büyük yankı bulan Rawls, bu derlemeye kitabındaki "Sivil Itaatsizliğin Tanımı ve Haklılığı" adlı bölümle dahil edilmiş. "Adiltoplum?" Rawls, sivil itaatsizliği, "yasaların ya da hükümet politikasının değiştirilmesini hedefleyen, kamuoyu önünde aleni icra edilen, şiddete dayanmayan, vicdani, ancak yasâl olmayan politik bir eylem" olarak tanımlıyor ve adalet kuramı içinde sivil itaatsizliğin haklı bir yeri olduğunu gösteriyor. Bu tanımlamayı yaparken de, "demokratik bir devlet biçimine sahip adile yakın bir toplum"un varbğını veri olarak kabul ettiğini tekrar ve tekrar vurguluyor. Rawls'un bu vureusunu dikkate alan birçok yazarda sivil itaatsizliğin uygulanabilirlik alanını Batılı demokrasilerle sınırlama eğilimi göze çarpıyor. Orneğin Hans Saner için sivil itaatsizlik, yalnızca demokrasilerde ve çöküş sürecindeki demokrasilerde mümkün olan bir direniş tarzı. Öte yandan, Arendt'in diktatörlüklerde kişisel sorumlulukla sivil itaatsizliği ayırışı, Coşar'ı Önsöz'de, demokratik olmayan ülkelerde sivil itaatsizliğin anlamı üzerine uzun bir bölüm yazmaya hatta totalitcr rejimlerle ne demokratik ne de totaliter olmayan rejimler gibi sorunlu bir ayrıma sevketmiş. Bütün bu yazarlara anımsatdması gereken nokta, ne Gandhi döneminin Hintüler için ne de 1950'ler Amerika'sının siyahlar için demokrasi ya da "adile yakın bir sistem" arzetmediği gerçeğidir. Bu sorunun farkında olan Arendt, "Sivil îtaatsizlik" başlıklı yazısında şunları yazıyor: Devrimci ile sivil itaatsizlik eylemcisi arasındaki ayrım çizgisini çekmek, aynı CUMHURİYET KİTAP SAYI 374 haati reddeden kitap: SMI İtaatsizlik Ayrıntı Yayınları, sanki bir ay sonra olacakları sezmişçesine Ocak 1997'de Kamu Vicdanına Çağn. Stvil İtaatsizlik adlı bir derleme yayımladı. Sivil îtaatsizlık, Doğu'da vc Batı'da bu başlık altında anılabilecek deneyimler etrafında yaşanmış siyasal tartışmaların birinci ağızdan aktarımı yanında, John Rawls, Jıirgen Habermas, Hannah Arendt gibi önde gclen siyaset felsefecilerinin bu tema çerçevesindeki temel metinlerini de bir araya gctirmis. Çevirmen Yakup Coşar'ın kapsamlı Onsöz'ü dahil on makaleden oluşan Sivil itaatsizlik, Hindistan'da Mahatma Gandhi önderliğindeki barışçı kurtuluş hareketinden ABD'de Martin Luther King önderliğindeki "yurttaş hakları" hareketine oradan Avrupa'da nükleer silahlanma karşıtı miicadeleye birçok sivil itaatsizlik deneyiminin ışığında Türkiye'de yaşamakta olduğumuz günleri açıklayıcı, siyasal ve kuramsal bir çerçeve oluşturuyor. Kitapta toplanan metinlerin yazarlannın çoğunluğu sivil itaatsizliği bizzat eylemiş insanlar. Onsöz'ün ardından gelen ilk makalenin yazarı Henri David Tho üysa bireyle kamusal alanın çakıştığı noktayı işaretleyen bir terim olaraic "yurttaş," citizen birçok nedenle "vatandas" tasavvurumuzla çelişiyor. Onceliklc, lcelime kökeni itibariyle merkezden dışlanmış taşralıyı değil, polıs'm merkezindeki lcentli insanı tariı ediyor. îkincisi, bu insanın kamu yaşamından dışlanmış özel alanını değil siyasal otoriteye bizzat dahil olan siyasal katılımcı anlamında kamusal (civrc, public) insanı tarif ediyor. Son olarak da yurttaş, siyasal otorite ya da devlet karşısında sahip olduğu hak ve özgürlüklerle tanımlanan bireylerin oluşturduğu varsayılan ve kamusal ile bireyselin içiçe geçtiği sivil alanın ya da, lanetlenmiş bir terimle, sivil toplumun yapı taşı anlamına geliyor. tşte "Aydınlık İçin Yurttaş Girişimi" tarafından yurttastan yurttaşa bir çağrıyla sessiz ve pasif bir protesto olarak Daşlayan Bir Dakika Karanlik eylemi, bu üllcede yalnızca bir sivil itaatsizlik geleneği başlattığı için değil, bir toplumsal
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle