Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
evinde bekleyen dünya tarihı, aşk olmazsa gülünçtür. Dünya tarihi aşk olmazsa acımasızca kendi kendini önemser. (...) Aşk dünya tarihini değiştirmeyecok (Kleopatra'nın burnu hakkındaki saçmalara sadece duygusallar inanır), fakat çok daha önemli bir şey yapacaktır: bize tarihe karşı gelmeyi, tarihin övüngen kibrini görmezlikten gelmeyi öğretecektir." (s. 268) Barnes; aşkDünya Tarihi ilişkisini ele aldığı bu canalıcı bölümde, başka kültürel referanslara da başvurur; Philip Larkin'in Bir Arundel Mezarı adJı şiirinden aktardığı "Bizden arta kaJacak olan aşktır" dizesi üzerinde uzun uzun durur, bu dizenin doğruluğunu çeşitli ölçütlere vurur; çeşitli dillerde 'seni seviyorum' demenin fonetik ve semantik etkilerini irdeler; doğada aşkın nerede işe kanştığı hakkında matrak hayvan hikâyeleri anlatır; "Birbirimizi sevmeli ya da ölmeliyiz" diye yazdıktan sonra bu dizenin "Kahrolası bir yalan!" olduğuna hükmeden şair W.H. Auden'ın tavrını, dizede 'ya da' bağlayıcı yerine 've' bağlacı konup konamayacağını kılı kırk yararcasına sorguJar. Bu bölüm; romanın çeşitli öykülerle inceden inceye örülen dramatik yapısıntn kesintiye uğrayıp dcneme üslubunun iyice ağır bastığı, hatta anlatıcının bile artık karşımıza Julian Barnes kimliğiyle çıkmaktan kaçınmadığı, anahtar işlevi taşıyan bir bölümdür ve romanın değerlendirilmesi açısından temel bir önem taşır. Julian Barnes, son bölüm olan Diiş'te bir adım daha atarak bu kez mercek değiştirir ve bizleri Dünya Tarihi'ne, düşünde uyandığını gören bir insanın gözleriyle bakmaya davet eder. Insanlık tarihinin bu 'en eski' düşünde, yeryüzünün tüm nimetlerinden yeterince tat aldığını ve geriye tat alınacak bir şey kalıp kalmadığını sorgulayan bir insan; geride bırakmış olduğu yaşamına gelecekten bakar ve sonünda bize düşsüz bir yaşamın olanaksızolduğunuitirafeder. Evet, Barnes'a göre, düşsüz bir yaşam olanaksızdır, tıpkı biz Barnes okurları için, 101/2 Bölümde Dünya Tarihi gibieğlendiricı, düşündürücü ve duygulandırıcı zengin düş ürünlerinin, onsuz olunamayacak edebiyat yapıtları olmasıgibi. ı IAI ı;i KI i\ l'\J'\(.\M ( t ı l l a ı ı İÎ.111KS OKLUKİRPİ Milan Kundera, Saptınlmış Vasiyetler<}) adlı kitabının ilk sayfalarında roman sanatı açısından çok anlamlı bir saptamada bulunur ve şöyle der: " Ahlâkîyargıyı askıya almak, romanın ahlâksızlığı değildir, romanın ahlâkıdır. insanın, hemen, durmaksızın, herkesi, bütün dünyayı yargılamak giSAYF A 6 OMuUrpl: Celladın kurbanına dönüştüğü dava bi söküp atılamayan alışkanlığına karşı çıkanahlâk. Buateşliyargılamayeteneği, romanın sağduyusu açısından, en korkunç budalalık, en tehlikeli kötülüktür."(s. 12) Sanırım, Kundera'nın bu anlamlı saptaması, Julian Barnes'ın Oklukirpi (4) adlı son romanının değerlendirilmesi açısından temel önemde bir sorunsalaişaretediyor. ÇünküBarnes'ınbuhiciv romanı, esas olarak, bir sosyalist blok üJkesinde meydana gelen rejim değişikliğininyolaçtığıpolitik bir dava üzerine temellenir. Barnes, romanında, eski rejimin temsilcisi olan devlet başkanı Stoyo Petkanov ile, yeni muhalif rejimin sözcüsü ve liberal değerlerin simgesi başsavcı Peter Selinsky'yi, bir mahkemede karşı karşıya getirir ve onları kıyasıya bir politik hesaplaşmanın içine atar. Romanın estetik çatısı, temeİde, bu politik hesaplaşmanın üzerine kuruludur. Ancak, Oklukirpi, politikayı konu edinmesine, kahramanlarının politikayı algılayış biçimini işlemesine karşın; sınırlı anlamda politik bir roman olarak nitelendirilemez. Çünkü hiç kuşku yok ki, Barnes'ın bu son ı omanında da, Kundera'nın ısrarla vurguladığı ahlaki yargının 'askıya alınması' söz konusudur. Romanın sonu, yazar tarafından bile isteye belirsiz bırakılmıştır; yazar çelişkilerin gözlemini yapar ve aradan çekilir; ahlaki bir yargıdabulunmaya kalkışmaz. Roman sanatının estetik yönü; politika ya da ahlak alanlannın hizmetine verilmiş değildir. Hatta, bunun tam tersi bile söylenebilir: Oklukirpi her şeyden önce bir hiciv romanıdır ve Barnes, her zamanki keskin ironisiyle, bize çarpıcı veçelişikgörüntülersunar: lktidarıkötüye kullanmaktan adam öldürtmeye kadar birçok cürümle suçlanan devlet başkanı Stoyo Petkanov, tutuklu bulunduğu binadaki yatagının altında muhafaza ettiği sevgili yabani sardunyasından sevecenliğini hiç esirgemez; içerdiği bütün zor koşullara karşın kendi sosyalist rejiminin, insanların zevkle sosis yiyebildikleri (!) bir rejim olduğunda ısrar eder; başarılarını ve çeşitli üJkelerden aldığı binbir türlü madalyayı ve nişanı sayfalarca y\yar döker. Beri yandan, romanın dramatik gelişimi de oldukça anlamlı ve düşündürücüdür: Mahkemede önceleri bayağı köşeye sıkışan ve başsavcı Peter Solinsky'den sürekli yumruk alan Stoyo Petkanov; bölümler ilerledikçe, iyiden iyiye açılır ve romanın sonuna doğru kontrayumruklar atmaya başlayarak karşı saJdırıya geçer. Barnes, bu tarihi dövüşün, tarafsız ve haksever bir hakemi olmaya çalışarak, biz okurlara sadece gözlemlerini aktarır, ahlâkîbiryargıda bulunmaz. Julian Barnes, bir haylı atıpık sayılabilecek bir aşk öyküsünü işlediği Seni Seviyorum'5' adlı romanında, yepyeni bir biçim denemesine girişir. Roman, aynı kıza (Gillian) aşık olan ve onu paylaşamayan iki gencin (Stuart ile Oliver) dünyaya çok farklı bakışlarınınöyküsüdür. Romanın çatısım; ağırlıklı olarak üç esas kahramanın ve zaman zaman da öteki ikincil kişilerin, birbirleri üzerine düşünce ve duygularını dile getirdikleri monologtarzındaki söylemleri oluşturur. Roman boyunca aşk, iktidar, ihanet, sadakat ve pişmanlık gibi temalar; her bir bölümde yantemalarla zenginleşerek, yeni dramatik ivmeler kazanmış olarak çıkar karşımıza. Barnes kahramanlarının iç dünyalarını kimi zaman keskin kimi zaman ince ironisiyle teşrih masasına yatırıp deşerken, bize bir yandan da günümüz Ingiliz toplumunun derinlikli bir sosyal panoramasını Sani Sevrrtyorum: Çok değişik bir aşk üçgenl çizer: (yağdaşçöpçatanlık kurumlatından tutun da yabaneılau lngili/.ce oğ reten dil kurumlarının gbrünmeyen yüzleıı ve daha birçok toplumsal olgu, Barnes'ın keskin gö/.lemcılığınin hep konusuolur. Beri yandan;yııkarıda .ıdlarını veı di ğim üçana kahramanın dışında, roma nın bir başka önemli kahramanı daha vardır: Dilin ta kendisidir bu kahraman. Barnes, deyim yerindeyse, bir cerrah gibı, tngilizce'nin bir çeşit anatomisini yapmaya girişir: ingilizce'deki mülkiyet sıfatları ve zamirlerinden yola çıkarak kadınerkek ilişkilerine, cinsiyetçiliğe değinir; kahramanlanna karmaşık kültürel göndermelerle dolu söylevler çektirir; Fransızca ile tngilizce arasında mekik dokuyan dilsel yolculuklar yaptırır; kahramanlarını iki ülke halkının törel farklılıkları üzerinde konuşturur; sözün kısası onları zengin ve çağrışımlı bir dil denizi içinde yüzdürür. Bu fazlasıyla matrak, eğlenceli ve uçuk roman; Barnes'a göre ironinin ikili bir yüz taşıdığının da somut bir kanıtıdır. Çünkü Barnes, daha önce de belirttiğim gibi, matrak görünürken bile trajik olmayı başaran bir ya/ardır. • DtPNOTLAR: 1) Flaubert'in Papağanı; Çev. Şavkar AltınehCan Yayınları, Ağustos 1989. Bu romanın çevirisinin bir clcştirisi için, 1990 Şubat sayısındu Arpos dcrgisincic yayımlannıışolan: 'Bayağı yolunnıu$ cşsi/: bir papağana dairdir' başlüclj yazuna başvurabilirsiniz. 2) 10 1/2 Bölümde Dünya Tarihi; Çev.: Armagan Anar; AI'A Yayınları, Kasım 1994. 3) Saptınlmış Vasiyeder; Çev.: Özdemirlncc; (an Yayınları, Kasım 1994 4) Oklukirpi; Çev.: Serdar Rifat Kırkoğlu;MitosYayın!arı,Ekim 1993. 5) Seni Sevmiyorum; Çev.: Serdar Rifat Kırkoğlu; Mitos Yayınları, Aralık 94. Julian Barnes Julian Barnes 1946 yılında Leicester'da doğdu. Dan Kavanagh takma adıyla polisiye roman • laryazdı.Observer'detelevizyon eleştirmenliği yaptı. 1984'teyayımlanan Flaubert'in Papağanı adlı romanıyla uluslararası bir üne kavuştu. Bu yapıtıyla 1985'te Geoffrey Faber Memorial Odülü'nü ve 1986'da da, Fransızlaıın MedicisEssai Odülü'nü kazandı. Ayrıca aynı yıl, Amerikan Sanat ve Edebiyat Akadcmisi tarafından E.M. Forster Odülü'ne layık görüldü. Fransa'nın Sanat ve Edebiyat Şövalyesi unvanını da taşıyanjulian Barnes'ın öteki romanları aıaş.ında: Metroland (1980); Bana Rastlamazdan Önce (1982); Güneşe Karşıdan Bakmak (1986); 101/2 Bölümde Dünya Tarihi (1989); Seni Sevmiyorum (1991) ve Oklukirpi (1992) bulunmaktadır." C U M HU R İ Y E T K İ T A P SAYI 2 5 2