Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
r\.nja Ivjculenbclt öncc anne! Sonra sosyalistliği, feministliği, lezbiyenliği, çokeşliliği ve uyuşturucu maddclcri dcnemiş bir kadın. Hayatın kıyılarmda değil dcrinliklerinde yaşamayı göze alan; sözcüklere değil hislcrinc, tcnine, kanına, parmak uclarına inanan biri... Yayınlandığında feminist çevrelerdc biiyiik yankılar uyandıran vc sckiz dile çevrilen bu kitapta erkek egemen toplumun kendisine dayattığı rollerden kurtulma hikâyesini kişisel, içten ve cesur bir dille anlatıyor. Feminizmden değil, onun nasıl yaşandığmdan söz ediyor. Kullandığımız dilin kadınları ifade edemeyecek kadar eril olan özelliklerine; kadınların parçalanmış kimliklerle yaşamak durumunda kaldığına; 1970leri sarsan "cinsel devrim"in "cinsel" ama "devrimci" olmadığına; "solcu erkekler"in de "erkek" ama "sevgili" olamadıklarına; beyaz atlı prens masalına; kadınlarla/erkeklerle yaşanan cinsellik, kıskançlık, yalnızlık sorunlarına; aydın erkeklerin bile utançlarından arınmış kadınlarla yaşamayı beceremediklerine dikkat çekiyor. Utançlarından kurtulan, kendini, bedenini seven bir kadın olmanın zor ama imkânsız olmadığını gösteriyor. lnsanlık tarihi ile kıyaslandığında "vatan", "bayrak", "milli birlik ve beraberlik" gibi kavramların yaklaşık iki yüzyıl gibi oldukça kısa bir tarihi olduğu görülür. Yaşadığımız coğrafyada ise çok daha kısa bir geçmişe sahiptirler. Uğruna milyonlarca insanın öldüğii, sürgiin yaşadığı bu kavramlar varlıklarını diğer insanları "dışjayarak" sürdürmektedirler: Düşmansız yapamazlar, yoksa yaratırlar... Kafkaslar vc Balkanlar'daki ertelenmiş "milli" sorunlara komşu olunur, Ortadoğu gibi hiç durulmayan "etnik" ve "dini" karmaşanın ortasında yaşanır, Avrupa'da boy gösteren milliyetçiliğin gayri meşru bcslemesi olan "ırkçı" saldırılara maruz kalınırken aynı "milliyetçi" manlığın ürünii olan "21. yüzyıl Tiirk asrı olacaktır" türii kışkırtıcı söylemlerin "barış'Ma bir ilgisi olmadığı ortadadır. "İçe kapanarak kendini dışa dayatmak" mantığı, insanların birbirine artık "çok yakın" olduğu çağımızda insanhk kültürünü zenginleştirme çabasına girmektense, ucuz hamaset edcbiyatı yaparak yeni "şiddet tohumları" ekmek anlamına gelmektedir. Ünlii tarihçi E. J. Hobsbavvm bu kitapta "millet ve milliyetçilik" serüvenini derinlemesine inceliyor. Son iki yüzyıllık tarihin bulanık sularından çarpıcı sonuçlar çıkararak milliyetçiliği insanların zcnginleşen kimlik arayışlarının çok gerisinde kalan ve "geleceği olmayan" bir eğilim olduğunu saptıyor. Türkçe basıma yazdığı önsözde ise Rus, Sırp ve Tiirk milliyetçiliğinin . tehlikelerine dikkat çekiyor. İki yüzyıl önce, Fransız Devrimi modern dünyanın değerler sistemini en iyi özetleyebilecek ilkeyi, "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" formülüyle ortaya koymuştu. Burjuvazi, kapitalizmdeki fetihçi ruhun dünyanın bütün toplumlannı Avrupa modeline göre homojenleştireceğine ve Fransız Devrimi'nin bayrağını bütün halklara taşıyacağına inanıyordu. Oysa tam tersi oldu. Kapitalizm yayıldıkça toplumlar arasındaki eşitsizlik giderek büyüdü ve sonunda kapatılması olanaksız bir uçurum, keskin bir kutuplaşma doğdu. Avrupamerkezcilik bu uçurumu, bu kutuplaşmayı meşrulaştırmak için Batılılarca uydurulmuş bir ideolojidir. Kapitalist üretim tarzının özündeki adaletsizliğv eşitsizliği gizlemek için, sömürülen toplumlardaki iç etkenleri ve Avrupa tarihinin benzersizliğini öne sürer. Bu ideolojiye karşı giderek büyüyen hoşnutsuzluk, SSCB ve Doğu Avrupa'daki sistemin çöküşünden sonra, milliyetçiliğe, kültürcülüğe, îslamcılığa, radikal ayrılıkçı, gelenekçi ve tutucu hareketlere çok elverişli bir zemin yaratmıştır. Samir Amin, "tersinden Avrupamerkezcilik" diye nitelediği bütün bu tepkilerin kapitalizmin ekmeğine yağ sürdüğünü, bugünkü koşullarda akla yatkın tek tasarının, Batı'nın dayattığı tekmerkezli, bütünleşmecilik yanhsı, totaliter "yeni dünya düzeni"nin yerine, çokmerkezli, evrensel değerlere sahip çıkacak, kapitalist sistemle bağlantısını kendi koyduğu kurallara göre düzenleyecek yeni bir sistem yaratmak olduğunu savunuyor. Piyer Loti Cad. 17/2 34400 Çemberlitaş/lstanbul Tel. 518 76 19 Fax: 516 45 77 AYUNTl ayrıntılar önemlidir!...