05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Başar Başarır'la ilk kitabı üstüne sohbet Yalnız bir erkek yazıcı Kent Kitabı / Başar Başarır Armoni Yayıncılık / 80 s. 13.000 TL. F. GÜL ÖZSEVEN "Kitabın arkasına bak," diyor Başar. "Behçet adı birden fazla geçiyor." îlk öykü kitabını birsüreönce yayımlayan Başar Başarır'la söyleşi için Boğaziçi Üniversitesi'ne giderken, eski Amerikan tipi arabasının adının 'Behçet' olduğunu öğreniyorum. Bordokotu.beyazTşörtüve şık ayakkabılarıyla tipik bir yeni kuşak temsilcisi Başar. Arabadan inip kendimize sakin bir masa bulduğumuzda, elimizde kola ve meyva sulan, yavaştan söyleşiye başlıyoruz. Ben daha önce sormuş olduğum soruyu tekrarhyorum: Basar Basarır, Oğuz Atay gıbı buyük ve güzel seylerln peşinden kosmak istediğinı söyluyor Neden mühendisliği seçtin? (Kendisi bu yıl Boğaziçi Makina Mühendisliği'ni bitiriyor, politikada yüksek lisans yapmak istiyor.) Mühendislik hiçbir şey yapmak istemeyenlerin joker olarak seçtikleri bir şey, diyor Başar. Doktor olursan hayatın kayar ama, mühendislikte öyle değü. Politikanın mühendisliğe nasıl eklemlendiği sorusuna ise, mühendisliği sadece bir akademik disiplin olarak gördüğünü ve politikanın insanlarla direkt ilişkisinin kendini çektiğini söyleyerek cevap veriyor: Ancak, çağlar boyunca sanat politikanın gölgesi olmuş. Yani ondan daha önemli. Sanatçılar politikacılardan daha etkin.daha kalıcı. Sözü 20. yüzyılagetiriyorum. 20.yüzyıl, sanatı işlevsel güzellikta nımından ayırdı, diyor. öyküler senar yolaşıyor. Heykel şehrin ortasına konuyor. Böylece doğrudan medyatik iletişime sokuluyor. Şiir için o kadar olmasa da, bu böyle.. Sanat hâlâ politikanın arkasında, çağın fotoğrafını çekiyor. Gayretli, çılgın bir yazıcı olduğunu söyleyen Başar etrafa şöyle bir göz attıktan sonra devam ediyor: Baskın anlatıcıyım. Başlıca özelliğim; tek başına yalnız bir erkek. Yazıda en çok ortaya çıkarmak istediğim ise anlatım özclliği.. Yazımda en sert olay kapının açılması. Depremler, yangınlar yok. Ancak belirtmek gerekir ki Başarır'ın ümit vaadeden kitabında okur satır aralannda yazarın belli belirsiz aydınlattığı karanlık bir güzergâhta pek emin olmadan ilerliyor. Bu csnada aniden açılan bir kapı insanı deprem kadar ürkütebilir.'Yalnızlık üstüne deneme' diye nitelediği bu öykülerde yazar belki de kendi yolunu çizme cesaretini okuyucuya yazınında yaşatmak istiyor. Türkçenin alternatifleriyle ilgilenmeyen insanlar yazdıklarımda kötü bir çeviri tadı buluyor, diyor. Farklı bir dil yaratma hırsının güzel bir proje olduğunu düşünüp, hazır söz yabancı dilden açılmışken Başarır'ın yabancı edebiyat hakkındaki görüşlerini soruyorum: Bence yabancı yazında yazarla okuyucu farklı değildir, diye yanıtlıyor Başar. Yazar az sonra ne anlatacağını bilmez görünür. Kurgusal bir olayı gerçekten olmuş gibi anlatır. Türk edebiyatında ise Tanzimat'ın getirdiği kopmadan beri, Türk anlatı geleneğinde yazar bir gazeteci, bir öğretmendir. Ahmet Mithat Efendi on beş yirmi sayfa buhar makinasını anlatır. Çizilen tip 'her şeyi bilen, en doğru yorumlayan baba' tipidir. Kendini bu iki ucun arasında bir yerde konumlayan Başar, yine de Osmanlıdan gelen her şeyi bilen 'sinir bozucu' anlatıcı olarak okuyucudan 'haklı, çünkü üstün' reaksiyonunu beklediğini söyluyor. Bir Oğuz Atay tutkunu olan yazar, onun gibi büyük ve güzel şeylerin peşinde koşmaktan hoşlandığını ve bununsanatla.politikaylavekültürünbircok alanında yapılabileceğini söyluyor. önemli olanın inatçı bir üretim sürecini göze almak olduğunda birleşiyoruz. Günümüzde sanatçının kimliğinden sözederken: Günümüzde sırf yazarak yaşamak mümkün değil, diyor. Sanatçının değişen yapısına televizyon programı hazırlamak, kültürle ilgili işlerde görev almak da katılıyor. Bu da zamanla sanat çıyı konf ormizme götürebiliyor. Yazılanın iç müziğini dinlemeyi seven bir insan olarak, Başar'ın yazısında kesin hatlı bir 'rock beat' bulduğumu söylüyorum. O kendini protest müziğe daha yakın buluyor. Yazma serüvenini merak ediyorum, kurgu hastası bir in sanım, diyor. Yazdıklarımın üstünde çok düşünürüm. Yazmak, tekrardeneyerek yazmaktır. Eğlendirici değil, kimi zaman acı verici, ilk önce düşünür, sonra bu kurguyu yazıya geçiririm. An^ latım, ikinin katı olarak açılan kapılardan birini seçme uğraşıdır. Yailhamperisi? Asıl benim bu işe gönüllü olmam gerekir, diyor. Artık yapılabilecek hiçbir şey kalmadığı zaman, İstanbul'da iftar vakti, oturuyorsun, yazıyorsun. Biraz önce kendini gösterip kaybolmuş küçükyeşil kertenkele birden masanın altından çıkıveriyor. Başar onunla bir olup ortadan kaybolıırken ben, masanın üstünde söyleşi notları, bir siireetrafiseyredip kalkıyorum. B İ R İ N C E L E M E K İ T A B I Gunah keçileri Altın Dal II /Jam< Frazer/Çeviren: Mehmet H. Doğan Payel Yayınları 400 s. Payel Yayınları, çağımız insanbilimcilerine rehber olmuş bir kitap olan "Altın Dal"ın ikinci cildini geçen hafta yayımladı. James G. Frazer'in yazdığı "Altın Dal"da, tarihsel dönemin ulaşamadığı çağlardan günümüze dek uzanan evrede, insan düşüncesinin ve kurumlarının gelişmesi inceleniyor. John B. Vickery "Bir İlk örnek ve kaynak olarak Altın üal" başlıklı yazısında şöyle diyor: "AltınDal'ın etki alanını hiç kimse yadsıyamaz. Altın Dal, İngiliz dilinde ilkel yaşamı en kapsamlı biçimde ele alan bir yapıt olmakla kalmayıp, günümüz yazınının mit ve ayine duyduğu büyük ilginin gerisinde yatan bir yapıttır da." Söz, mit ve ayinden açılmışken, dilimizde de çok sık küllanılan bir terimin; "Günah Keçileri"nin yapıtta nasıl anlatıldığına bakalım. Çünkii Frazer kitabında eski topluluklarda kötülüklerin başka birine aktarılması ve kötülüklerin kovulması konusunda zengin örnekler veriyor.. "... Ceram adasının güney bölgesinde, bütün bir köy halkı bir hastalığa yakalandığında, küçük bir gemi yapılır, herkesin katkılarıyla toplanan pirinç, tütün, yumurta vb. ile doldurulur. Geminin üzerine küçük bir yelken takılır. Her şey hazır olduğunda, bir adam çok yüksek bir sesle bağırmaya başlar: 'Ey, siz bütün hastalıklar, siz bütün çiçekler, sıtmalar, kızamıklar, vb. siz ki o kadar uzun zamandır bizimlesininiz, o kadar yordunuz ki bizi, ama artık düşün yakamızdan, bu getniyi size hazırladık, yolculuğunuza yetecek kadar nevale koyduk (...) Yola çıkm, terkedin bizi; bir daha yaklaşmayın bize." (...) Hintli Bharlar, Mallanlar ve kurmiler, kolera yaygınlaştığında, bir keçi ya da bir buffalo alırlar, hayvanın sırtına sarı bir bez parçası içinde biraz tahıl, karanfil ve süleğen tozu bağlarlar ve köyün dışına sürerler. Hayvan köy sınırları dışına çıkarılır ve bir daha dönmesine izin verilmez. SAYFA 2 CUMHURİYETKİTAPS/4V/126
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle