Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1. U L U S L A R A R A S I İ S T A N B U L Ş İ İ R F O R U M U Şiirin uzun yolu, her yaratıctnın kısa ömrüne sığar Gecmisi de siir, geleceği de Homeros'tan bu yana yazılmış bütün güzel şiirlerin tadını biliyoruz. O şiirleri yaratanları çağdaşımız, yurttaşımız, arkadaşımız gibi görüyoruz. Gerçekten de böyle bir ortaklık var. Ama bu ortaklık nereden kaynaklanıyor? Değişen şiir içinde değişmeyen şiir nedir? •i MELİH CEVOET MUMY Şiirin geçmişi şiirdir, geleceği de şiirdir Bu kadar biliyoruz, daha çoğunu değil. Şairler, şiiri nerde görseler tanırlar; kimin olduğunu, ne zaman yazıldığını bilmeseler de tanırlar. Kuşkusuz, bir şiir bügısinden kaynaklanmaz bu, çünkü şiirin bilgisi ve öğrenimi yoktur. Kediler özel adlarını nasıl bilirlerse, şairler de böyle gizemli olarak bilirler şiiri. Eliot, kediler üzerine yazdığı şiirlerden birinde, "Biz onlara çeşitli adlar takarız, fakat onların bir de kendi bildikleri, yalnızca kendilerinin bildiği bir adları vardır" der. Kediler bu adı bize bildirmedikleri gibi biz şairler de şiirin ne olduğunu başkalanna söylemeyiz, aramızda kalır. Çok dırenirlerse, bilmediğimizi itiraf ederiz. Çünkü bilmiyoruz. Dahası var; Homeros' tan bu yana yazılmış bütun güzel şiirlerin tadını biliyoruz, o şiirleri yaratanları çağdaşımız, yurttaşımız, arkadaşımız gibi görüyoruz. Gerçekten de böyle bir ortaklık var, bunu hiç birimiz yadsıyamayız. Ama şiirin geçmişi büyük değişmelerle, şaşırtıcı yeniliklerle dolu olduğuna göre ortaklık nerden kaynaklanıyor? Başka bir deyışle, değişen şiir içinde değişmeyen şiir nedir? Nasıl oluyor da Melıh Cevdet Anday "Sıır dllden baska bir dıldır ve bu dll uluslararasıdır" (Fotoflraf Ali Alakus) B İ R ? I I Ağaca Çıkan Kış Yel geçiyor taşın içinden Yaprağm yıkılışını vınlayan böcek Gene de çakıp duruyor fener. Yönünü yitirmiş kış çanı Dört kayık saldım Mısır hurmasına Tütsümdür benim bu acı. Tanıdığım karanhğın egemen otu Boşluğu çamla doğrultan ölüm. MelıhCcvdet Andav'tn 1W4 Hazıramnda Adam Yayınları arasında çıkan "Tanıdıh Diiny*"adh htabtndan alınmijiır hem Homeros'u hem Eliot'u aynı adla, "şair" adı ile anıyorum ve bana bunlar arasında hiç zaman geçmemiş gibi geliyor? Bu olayı bilim tarihi ile sanat tarihi ile karşüaştırmaya kalkmayahm. Çünkü bilımde bir jlerleme söz konusudur, oysa şiir ilerlemez. Plastik sanatlara gelince, bu türden ürünleri, kullanılan araçlardan tanıyoruz. Şiirin aracı da dildir diyerek bu sorunu çözümleyebileceğinizi hiç sanmam. Çünkü şiir, dilden başka bir dildir ve bu dil uluslararasıdır. Sevi yeteneği çocukta sanıldığından da erken uyanır. Daha bilinmeyen cinselliğin geçmişi değildir bu, metafizik yaşantısıdır; başka bir deyişle, sonucundan başlamadır. Bir doğasal sürecı, kişide şiir yaratıcılığı eğiliminin uyanması nedeni gibi bilinç alanında aranması gereken bir oluşuma uygulamak ne denli garip görunürse görunsün, yaratıcılığın önce "büyüklük duygusu" gelir şair adayına. Boylece de o, tersinden gırer sanat yaşantısına ve ilerledikçe, tek başına yaşanan bir "gerçeklik araştırması" içinde kendi doğuşuna yaklaşır. Bir yazımda, "Genç bir şaire mektup yazılamaz, yazılsa elinc geçmez" derken bunu söylemek ıstemıştim. Yaratıcılığın başlıca gizemi buradadır. Bılınmezlik içinde doygun başlanır işe, acıkma sonra gelir. Boyle demekle "Bütün çocuklar dahidir" görüşüne katılmak istediğim sanılmasın; deha elbette gereklidir yaratıcılık için, ama onu, hatta "tannsal esinlenme"den daha açık seçik saymak yanlış olur. Çocuğun bir ermiş olarak doğduğu söylenirse, bu söz akla yakın bulunabilir, ama o akıl "deha'yı açıklayamaz. Ermiş, tann ile kişi arasında bir ulaktır, mektubun içinde neyin yazılı olduğunu bilmez ve en önemlisi, Kierkegaard' ın "Of the diffcrence between a genius and an apostle" adlı o dahiyane incelemesinde anlattığı gibi ermişin, sıradan bir insanınki gibi bir uğraşı vardır, diyelim bahkçıdır o ve arada bir, esinlendikçe bilmediği bir dilde konuşur, sonra gene balık tutar. Dahiyi yöneten ise kendi aklıdır. Ama dahiler boyuna aşılır, ermişler ise hep oldukları gibi kalırlar, eskimezler. Çocuk iken söylediğimiz şaşırtıcı sözlerin boyuna ansıtılması, bu bakımdan, çocuğun dahiye değil de ermişe benzetildiğini gösterir, ama burada övülen sankı akıldır, ikisi karıştırılmıştır. îndi habersiz çocuk bir ermiş ise, demek dahi değildir, ama şaşırtıldığı için bunların ayırdına varamaz. tşte nerdeyse her çocuğun yaratıcılığa heves edip, sonra sıradan bir işte karar kılması, mektubun içinde ne yazılı olduğunu bilmemesindendir. Yaratıcının güveni, (ermişlikte doğrudan, dehada dolaylı olarak) dinsellik inancıdır. Gerçi us, ermişi konuşturan güçten bambaşka bir niteliktedir, ama kendine döndüğünde ermişliği takınmak hevesini ya da zorununu duyar, çünkü bu kez mektubu na«ıl doldurduğunun şaşkınlığı içindedir; ama ermişin boynu büküklüğüne kesinkes dönmez, kadanamaz buna, bir ulak değildir çünkü o, tannsal esine layık görülmüştür, daha doğrusu hak kazanmıştır, öteki insanlardan üstündür. Ün geldiğinde, artık gençken düşlenen ün değildir bu, gencin şehitlik beratıdır ve sanatçıyı dımdızlak ortada bırakmıştır. Bir tür mutsuzluk diyebiliriz buna, gizemli olanla uğraşmanın cezası. Onun için başlangıçta ozanlar ermiş rolünü oynamışlardı. Kır koşusu gibidir bu, yığınla insan yola koyulur. Aralannda ne bir ermiş ne de bir dahi vardır. Belki alkışlanmak için koşuyorlardır, ama koşunun sonunu getirenlerin kulakları sağır olmuştur artık, tek düşündükleri yaratıcılığın gizi de değildir, sadece yaratmadır Arada bir geriye bakarlar, sürdürdükleri ya da yadsıdıkları geçmişin kalıntılarına... Gerçekten büyük bir mesafe alınmış mıydı? Bu uzun yol, gerçekte üç bin, beş bin yıllık değıldir, her yaratıcının kısa ömrüne sığar. D S A YF A 15 C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 6 2