05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Eylül Mehmet Rauf un yapıtı, edebiyatımızın ilkpsikolojik romanı mek olur. Tutarlı bir felsefeden çok, yapısal bir hastalıktır Mehmet Raufda karamsarlık. Bu hastalığın niteliğini romanda anlatılan aşk anlay ışında, yazarın estetizminde ve eserde buram buram tüten aylaklıkta incelemeye çalışacağım. Eylül için Türkiye'de yazılmış en yetkin aşk romanı denir. Gerçekte ise eserde Osmanlı toplumunun aşk konusundaki tutarsız, çelişik görüşü yer almaktadır. Onun için bu romanın evrensel bir aşkı anlattığı iddia edilemez (evrensel bir aşk olduğunu kabul etsek bile). Oysa çağdaşları, aynı ideolojik ortamın insanları oldukları için Mehmet Raufu aşkın evrenselliğini anlattı diye yüceltmişlerdir. Bana kalırsa Eylül zamanda ve uzayda hayli sınırlı bir sevme tarzını dile getirmiştir ve Mehmet Raufun asıl başarısızlığı da burada, bu sınırları aşamayışındadır. Bu bakımdan Eylül yetkin bir sanat eserinden çok gerçekçi bir belge değeri taşıyor. Osmanlı Imparatorluğu'nun son günlerinde yazarlar, Avrupa Romantizminin de etkisinde kalarak, aşkı bir çeşit din haline getirmişlerdi. Ancak bu din (her din gibi) aşkın gerçekliğini bir yığın "mistifikasyon" altında gizlemekteydi. Aşkın maddi ve manevi yanları arasındaki geleneksel ayrım, bu çağda iyice uzlaşmaz hale gelmişti. Namık Kemal'de kadınlar bu ayrıma göre sınıflanır. Şehriyar (Cezmi), Mahpeyker (Intibah), gibi "maddî" kadınlar vardır bir yanda. Bunlar kötüdür, şehvet düşkünüdür, aşağılıktır. Bir de Dilâşub (Intibah), Perihan (Cezmi) gibi mânevi kadınlar vardır. Bunlarla cinsellik yaşanamaz. Neredeyse frijiddirler. Kimisi, Perihan gibi, sevgilisiyle geceler geçirip bâkire kalır, kimisi kahramanla evlenir ya da yatar, ama sanki bundan zevk almazlar, almamaları gerekir. Osmanhnın aşk nevrozunun, anahtarı buradadır zaten. Yüce kadın, âşık olunup uğrunda herşey feda edilecek kadin, aynı zamanda cinsiyetten uzak kadındır Çünkü kirli, çirkin birşeydir cinsiyet. Estetikten anlamayan orta sınıf Eylül/ Mehmet Rauf / Yayına hazırlayan: Faruk Şüyün / Özgür Yayın Dağıtım, İst. Kasım 1990 284 s. (9. Baskı) / 16.000 TL. MURATBEL8E Eylül'ün içeriğiyle ilgili özelliklere geçmeden önce tekniğiyle ilgili bır konuya kısaca değinmek istiyorum. Eylül, Türk edebiyatının "ilk psikolojık romanı" olarak tanınır. Mehmet Rauf ilk romanında, yeni bir tür deneyen genç bir yazardan beklenecek acemiliklere pck az düşmüş, "tahlil" romanına iyi bir örnek vermiştir. Çağdaş psikolojik romanın bir anlatım tekniği olan "görüş açısına" da, bildiğim kadarıyla, Türk romanında ilk olarak "EylüFde rastkrız. Ancak, Mehmet Raufun bu tekniği bilinçli ve tutarlı bir tarzda kullandığı da söylenemez (bunu yapmak Peyami Sala'ya kalacaktır Matmazel Noralyanın Koltuğu). özel bir roman yazdığı için, "görüş açısı" tekniği neredeyse kendiliğinden, tahlilin geliştirilmesi şeklinde oluşuyor ve Mehmet Rauf bunu sadece anlatımı daha etkili kılacak bir araç olarak kullanıyor. Olayları genellikle yazarın ağzından dinliyoruz. Sık sık da kahramanların zihın durumları gene yazar yoluylaönümüze seriliyor. Böylece kişilerin oîaylara bakışlarıyla olayların yazarca değerlendirilişi yan yana sürdürülüyor. örneğin, uzun zaman Suad'ı Necib'in gözüyle görüyoruz. Bu sırada Necib'in görüş açısı Necib'in kendisini de anlamamızı sağlıyor. Necib Suad'ı kıskandığı için basit bir olayı büyütüp kadının sadakatsızlığı olarak görüyor. Olaya yalnız Necib'in gözüyle baktığımız için durum açıklanıncaya kadar gerçeği göremiyoruz biz de. Ama Necib'in Suad'ı sevdiğini onun kendisinden daha önce anlayabiliyoruz. Bu görüş açısı tekniğinin iyi bir örneğidir. Bu teknik özgünlüğü böylece belirtip, biçimle ilgili birkaç sozden sonra, romanın genel bir incelemesine girebiliriz. Eserin biçimi oldukça basittir. Öznelpsikolojik romanda hep olduğu üzere olay, eylem, en aza indirgenmiştir. Bir olaydan sonra uzun zaman zihin durumları açıklanmakta, kişilerin hayatında bu olayın etkileri ve olaya kişilerin tepkileri anlatılmakta, ancak bundan sonra yeni bir olaya geçilmektedir. Böylece eylem içselleşmiştir, eserin gerilimi iki kahramanın öznel dünyaları arasındadır. Eylül gerek biçim, gerekse içerik bakımından çağına göre ileri özellikleri olan bir eserdir. Yukarıda saydığım teknik yenilikleri ve yazış ustalığından başka, Mehmet Rauf, aşk ve evlilik konusunda da bazı yeni şeyler söylemektedir. Necib ile Suad'ın gayri meşru aşklarını hoşgörmek, hatta yüceltmekle, evliliğin kurumsal ve ahlâki görünümüne karşı kişisel ve duygusal yanını vurgulamaktadır. Evli çiftten birisinde işyoksa, öbürkişinin (bukişikadındaolsa) bir başkasına âşık olmasını haklı görmektedir. Orneğin Namık Kemal'in Akif Bey'ini düşünecek olursak, bunun lıayli ileri bir tutıım olduğunu anlarız. Gelgelelim, Eylül, bütunüyle ele alındığında, hatta çağına göre bile geri bir romandır. Bunun nedeni Mehmet Raufun tcmelde hayatla uzlaşamayışıdır. Çağdaşı yazarlar için daha çok yeni bir moda, bir süs olan karamsarlık Mehmet Raufun bütün dunya görüşünü kaplar. Onun bu karaımarlığı için bir "felsefe" demek, işi fazla ciddileştir kadını çirkinleştirerek cinsel çekicilik günahından korur. Yüksek tabaka kadını ise güzel, çekici olmalı, ama yanına erişilmemelidir. Dolayısıyla, "Koklasam saçlarını bir gece ta fecre kadar" denir. Yada, "Dinlendi başun dün gece bir parça dizinde." Bu seviş inceliğiyle, yapacak başka bir şey bulunmaz "gece ta fecre kadar." Aşkı Memnu'da Bihter'e, bu nefis kadına âşık olan Behlül çabucak sıkılıverir. Çünkü Bihter hiç nazlanmadan bütün istediklerini ona vermekte, böylece "kolay kadın" olmakta, alçalmaktadır. Bu bir açmazdır, çözülmez bir ikilemdir. Cinsel yanı yadsınan, aşağılanan bir aşk ilişkisi, sağlıklı bir iliski olamaz. Ikilemin iki ucudafantastikleşir, saçmalaşır. Ûiküsel aşk, tamamlanamayan bir aşktır; cinsellik aşkı düşürür. Şimdi gelelim, Süreyya, Suad ve Necib üçgeninin ilişkilerine. Romanın başında Süreyya ile Suad mudu bir çift giK görünür. Ama Mehmet Rauf bir uğursuzluk bulutunu ustaca dolaştırır tepelerinde. Bir şeyin eksikliği sezilir. Eksik olan, Süreyya dır. Büyük tutkulara erişemez ve bu yüzden karısının karşısında hafif kalır. Tutkuyla sevme yeteneğine sahip Necip böylece daha baştan Suad gibi "muhteşem" bir kadının aşkına hak kazanır. Sözün burasında, konudan bıraz uzaklaşarak Eylül'ün yazüışında Fransız romanının payı üzerinde biraz duralım Bilindiği gibi Fransız aşk romanında aşk zina olarak belirir genellikle. Kırmızı ve Kara'da, Madam Bovari'de ve daha birçoklarında, evli kadanlar tutkusal aşkı evlilik dışı ilişkilerinde bulurlar. Bu Katolik toplumda evliliklerin ailece planlanması, boşanma kurumunun bulunmaması, aşkla evlilik arasında bağlantı düşünülmemesi gibi nedenlerden ötürüdür. Bu özelliklerden bazıları bizim toplumda da bulunmakla birlikte, zinayı konu edinen romanların bizde de yazılması toplumumuzda böyle yaygın bir olay bulunmasından çok, Fransız etkisinin gücünden olsa gerektir. Zinayı Fransız romancıları tarzında ilk işleyen Türk yazarlarından Halit Ziya, Aşkı Memnu'da bu çeşit bir cinsel aşkı yererek anlatmış, Mehmet Rauf ise Ey S A Y F A 14 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 5 4
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle