05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Laivrence Durrell, 7 kasırn çarşamba günü ölmüştü Gerçekliğin değişkenliği dığı bir kent için sevmiştik. Yeni romana karşı çıkan Durrell klasik romana dönmüş, klasik romana özgü olay örgüsü, kişileri, çatışkıları, düğümleri, gerilimleri ve çözümleriyle sürükleyici olmayı başaran bir roman yazmıştı ("bir roman" diyorum, çünkii Durrell bu dörtlünün tek bir roman olarak görülmesi üzerinde çok durmuştur, bunların birbirini izleyen çizgisel romanlar sayılması onu hep kızdırmıştır). Ama kuşkusuz tskenderiye Dörtlüsü yalnızca bunlardan oluşmuyor. Şimdi onu roman içinde roman olarak daha başka değerlendirebiliyoruz. Hem de bir değil birkaç roman iç içe, çünkü içinde üç tane romancı var: Darley, Arnauti ve Pursewarden. Birinci cilt Justine bir romancı olan Darley'in ağzından anlatılıyor. Darley'in bu anlatısı da Justine'in ilk kocası Arnauti'nin romanına dayamyor. Ikinci cilt Balthazar'da Darley'in Justine elyazmasını okuyan Balthazar yanlışları düzehiyor, bildiği doğruları ekliyor. Yani romanın romanı. Clea'da Pursewarden'ın not defterinden alınmış, Kardeşim Eşekle Konuşmalanm başlıklı bölüm, müthiş bir mizah olmanın yani sıra roman sanatı ve yazma üzerine ilginç görüşlerle dolu. Kendisi de bir romancı olan Pursewarden'ın Darley ile yaptığı düşsel bir konuşma. Dörtlü bir roman yazma düşüncesi de orada Pursewarden'ın ağzından öneriliyor, yani romandaki bir romancının önerisi üzerine gerçekleştirilmiş oluyor sanki Dörtlü. Pursewarden, "Korkunç çeşitliliği içinde uçar gibi giden gerçekliğin imgesini" yakalamanın güçlüğünden (Clca, s. 147), gerçeklik denen şeyin ucuz Kodak makineleriyle çekılmiş şipşak bir fotoğrafla yakalanamayacağından söz ederek gerçekliğin karmaşıklığına, yalınkat bir şey olmadığına işaret ederken romanda bunca romancının ve romanın varlığı yapıntı ile gerçeklik arasındaki ilışkiyi sorgulamanın bir yöntemi olarak kullanılıyor. Zaten zaman makinesinin dur 1912 yılında doğan İngiliz yazar Lawrence Durrell "İskenderiye Dörtlüsü"nü 195660 yılları arasında yazmıştı. Lawrence'ın dörtlüsü yalnızca gerçekliein değişkenliği üzerinde değil, insan kişiliği üstünde de yoğunlaşır. OLKER INCE ir sanat yapıtının değerine zamanın karar vereceğinı söylemek yuvarlak bir söz gibi görünür. Değerlendirme sorumluluğunu üzerindcn atmak açıkgözlülüğü yapılıyormuş izlenimi uyandırır. Aynca zaman nasıl yapacaktır bu işi? Neden şimdi değil de sonra? Sanat yapıtları içîn "zamana dayanmak" diye bir sınavın olduğunu da dcneyimlerimızden biliyoruz. Çünkü günümüz dışından yalnızca bu sınavı geçenler kalıyor ve biz yalnızca onları tanıyoruz. Kimbilir bu arada neler ayıklanıyor? Kuşkusuz bu değerlendirmeyi, ayıklamayı yapan çizgisel, geçip gittiğini düfündüğümüz zaman değil, zaman içinde yeni bilgi ve sanat yapıtlarının ışığında değişen ölçülerdir. Yani sanat yapıtı için zamana dayanmak bir anlamda kendinden sonraki yapıtların, yalnızca yapıtların değil onları koşullayan yeni bilme ve algılama biçimlerinin karşısında eskimemek demektir. Oyle şanslı yazarlar olur ki onların yapıtlarını her zaman yeniden ve yeni bir metin gibi okuyabiliriz. Lavvrence Durrell'ın tskenderiye Dörtlüsü 195660 yılları arasında yayımlandı, yani dilbilimin patlama yaptığı, yüzyıl başından beri yapılan çalışmaların çarpılarak çoğaldığı, dilbilimin vargılarının yaygınlık kazandığı bir zamanda. Dil denen şeyin nasıl, nereden doğduğu, anatomik yapılan aynı olmasına karşın homo sapien denen memeli türünün neden tek bir değil, hatta on, yirmi değil dört beş bin ayrı dil kullandığı, bu diller arasında evrensel, değişmez ve ortak öğelerin bulunup bulunmadığı gibi sorular üzerinde düşünülürken ister istemez gerçekliğin doğası da sorgulandı. Çünkü dilin mi gerçekliğe yoksa gerçekliğin mi dile ayna tuttuğunun aydınlığa çıkarılması gerekiyordu. Giderek gerçeklik kunusundaki daha önceki kanılar değişti, sanatla gerçeklik arasındaki ilişki zihinleri daha çok uğraştırır oldu, gerçeklik ile yapıntı arasındaki sınır belirsizleşti. Mimesis anlayışı değişti. Sanat, gerçekliğin yansısıdır diye bilinırken işler tam tersine dönüştü, insan gerçekliğini oluşturan bir öğe olarak görülmeye başlandı sanat. Son yıllarda konusu film olan filmler, konusu tiyatro oyunu olan oyunlar görüyor, konusu roman olan romanlar okuyoruz. Bunların hepsi de neredeyse şaşmamacasına, gerçeklik ile yapıntının iç içeliğine, ayrılmazlığına getiriyor sonunda sözü. Lavvrence Durrel'ın ölümü üzerine tskenderiye Dörtlüsü içın bir yazı yazmam söz konusu olduğu zaman bu kitapları otuz yıl önce gördüğümden biraz daha farklı görüyorum, öne çıkan şeyler biraz daha değişik. O zamanlar belki Justine'in gizemi, serüvenı, güzelliği, aşkları, acısı; İskenderiye kentini renkleri, büyüsü; insan ruhunun ve cinselliğinin derinlikleri, çıplaklığı çok etkileyiciydi. Bu romanları belki daha çok yoğun olaylann, insan ilişkilerinin, duyguların yaşanS A Y F A 10 B durulup aynı kişiler arasında geçen aynı olaylann üç ayrı ciltte, üç ayrı kişinin değişen bakış açısından üç kez anlatılması da gerçekliğin değişkenliğini, göreliliğini, nesnel ve değişmez bir şey olmaktan çok kendi türettiğimiz, yapıntı bir şey, yani insan zihninin bir ürünü olduğunu göstermeyi amaçlıyor. Dörtlü yalnızca gerçekliğin değişkenliği üzerinde değil, insan kişiliği üzerinde de duruyor, onun da belirsizliğini göstermeye çalışıyor. İkinci ciltte bir roman kişisinc, "Gerçeklik algımızı, zaman ve uzam içindeki konumumuz belirliyor, kişiliklerimiz değil, oysa biz ikincisini ycğlerdik" dedinen Durrel, Batı kültürünün bir koşullaması olarak gördüğü benseverlikten insanın vazgeçmesinin güçlüğüne de işaret ediyor. Hıristiyanlığa karşı Doğu dini Budizmi yeğlemesinin nedenini kendisiyle yapılan bir konuşmada, "Çünkü Budizme göre birey ve 'ben' yoktur. Bu durum Hıristiyanlığın en korkunç yanından, yani özseverlikten korur bizi" biçiminde açıklıyor. tskenderiye Dörtlüsü'nün, insan kişiliğinin bağıntılı ve belirli olmadığını, özel bir nitelikler bütünü oluşturduğunu göstermeyi amaçladığı da belli. Anlatıcı bakış açısını değiştirdikçe yalnız olaylann görünümü değil roman kişilerinin görünümü de değişiyor, değiştikçe buğulanıyorlar. Bireyin geri çckilmesi, silikleştirilmesi bile bile yapılmış bir şeye benziyor, yazgının bir tek yaşamla sınırlı olmadığı, önümüzde binlerce yılın bulunduğu iletisi yatıyor gibi altında. Batı romanından farklı yani da bu; kişinin dramından çok yaşamın akışkanlık ve sürekliliğinin duyumsatılmaya çalışılması. Bu romanlara mekân olarak Iskenderiye'nin seçilmesinde de bu var: Geçmişte dirsek teması içinde şimdiye bakmak, şimdiyi tek tek insan dramlanndan çok sürekli kaynaşma halindeki durumların bir toplamı, geçmişin bir uzantısı ve bir gelecek olarak görmek. Belki de bu yüzden bu romanlar bireyin altını çizmekten çok onu buğulandınyorlar. Kuşkusuz Dörtlü izlekler açısından büyük bir zenginlik gösteriyor. Neresinden bakarsanız başka bir sey görebilirsiniz. Kıvrımlannın arasında öyle çok şey saklıyor kî bunlar kolay kolay biteceğe benzemiyor. D Lavvrence Durrell, "iskenderiye Dörtlüsu'nde, yalnızca gerçekliğin değışkenlijjı üzerinde değil. insan kişiliflı üzerinde de duruyor CUMHURİYET K İ T A P SAYI 64
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle