Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Beckett'le uzak ahbaplık Kapıyı güler yüzle açtı. İnce, uzun boyuyla sanki yaprakları kımıldamayan bir kavak ağacı gibiydi. Gözleri insanı delip geçiyordu. Çantamdan fotoğraf makincmi çıkarınca birden paniğe kapıldı. YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM Fotoğrafçıozan Lütfı özkök, Samuel Beckett'i anlatıyor ş "Sevgili Lütfi, mektubun için teşekkürler. Rahatsızlığıtn nedeniyle bir dinlenme evine çekildim, bu yüzden randevu veremiyorum. Üzgünüm. Kitaplar Minuit ilc. En iyi dilcklcrimlc. Sam." Stockholm'de oturan fotoğrafçı ozan Lütfi Özkök'c gelen bu kısa mektubun üzerinde, kargacık burgacık bir yazıyla yazılmı> 13 Mayıs 1989 larihi vardı. Sam ise Beckctt'tcn başkası dcğildi. Edcbiyatta minimalizmin bu büyük ustası, sessız sedasız sürdürdüğü bir yaşamı, sessiz sedasız bir biçimde tcrk etmeden 6 ay kadar önce bu satırları kalcmc alırkcn, 28 yıl süren bir mektup arkadaşlığını da noktalamış oluyordu. Yanılmamışım. Kısa bir süre sonra, birden "Ortalık kaDerin kötümserliği içinde insanlardan köşe bucak kararmaya başladı" dedi, "isterscn, ben hazırım." Yan odaçan, hcmcn hiç kimscyi özcl yasamın.* yaklaştırmayan Saya geçtik. Bir yanda, duvardan duvara uzanan dev bir penmuel Bcckctt'ın gizemli dünyasına befli ölçülerde de olsa cere vardı. İçerisi bu yüzden yeterince aydınlıktı. "Bak, girmeyı ye orada kalmayı başarabilen ender kişilerdcn bıkarsıda damlarını gördüğün bina Sante Cezaevi'dir" deri Lütfi Özkök. Yazann 1960 sonrası görüntülerinden oludi. Hani şu Genet'nin de yattığı cezacvi... Ben telaj içinşan en zengin portre kolcksiyonu da yine onda. Öyle ki, de ne yapacağımı şaitrmıjtım. Ö ise bir sfenks gibi benim bu resimler arasında, oldum olası asık yüzlü Beckctt'in, saşkınlığımı ızlıyordu. Durumu farkedınce "Kaygılanma" Ozkök'ün deyişiyle "gülümsemesini ele verir gibi olduğu" pozlar bile var. Bu dostluk nasıl başladı? Özkök anlauyor: 'Kelle avcılığı' ıçin 1961 başlarında Parıs'e gitmiştim. Yanı ya/ar portrelerı çekmek ıçın. Ilk uğradığım yerlerden biri Edition Minuit (Geceyarısı Yayınevi) idi. Bilirsin, Alnıan isgali sırasında gizlicc kurulan bir yayınevi olduğundan bu adı almıştır. Içeri girdiğimde cditörü Jerome Lindon ya/ı yazmaktaydı. Biraz noşbeşten sonra sekreterine, Beckctt'in portrelerini çekmek istediğimi, onu nasıl bulabileceğimi sordum. 'Maalesef mösyö' dedi. 'Adresi vc telefonu gizlidir, kimseye vcremeyiz.' Bu sırada, ıkı sene kadar önce tanısıp resımlerını çektığım romancı Alain RobbeGrillet girdi içeri. Ona sordum. Giildü. 'Kabııl edeceğini pek sanmıyorum' dcdi, 'Ama yine de sen bir mektup yaz, biz yayınevinden ona gönderclim.' Masaya geçip, 'Sevgili Mösyö Beckett, beni bir süre kabul ederscniz çok mutlu olacağım' gibi birkaç satır yazıp bıraktım yayıncvıne. Ikı gün sonra ö/el ulak cevap geldı. Benı Montparnasse'taki Boulevard St. Jacques 38 numaradaki evinde cumartesı günü saat 17'de bekliyordu. Kapıyı güler yüzle açtı. Ince, uzun boyuyla, sanki yaprakları kımıldamayan bir kavak ağacı gibiydi. Gözleri insanı delıp geçiyordu. İsveçlı çevırmenlerınden, yayıncısından biriki "elam ilettikten sonra söz gelip edebiyata dayandı. Şair olduğumu söyledim. Bununla çok ilgılendi. ^ıir ü/erıne bir haylı koııujtuk." Sizi nereye alnııjtı? Çalı^ma odasına... Derken yerde duran çantamı açtım. Içındcn fotoğraf makınesini çıkarınca birden paniğe kapıldı. "Susanne, Susanne" diye içerdeki eşine seslendı. Susanne elimdeki makineyi görünce "Aman mösyö" dedi, "Bizlcr fotoğraf sevenler arasında değiliz. Benim babam Tunus'ta fotoğrafçıydı. Beni masaya oturttur, zorla resimlerimi çekerdı. Bu yüzden fotoğrafla bajını hiç hoş Dımdik yükselen saçları Becketfe haşın bir göruntu kazandırıyordu (Fotoğraf Luttı Ozkok) dcgildir. Sam de bu duygulanmı paylaşır." Ve udayı terketti. S A Y F A Ben şaşkına dönmü^tüm. Alelacele makineyi çantama yerleştirmeye çalışırken alnımda ve cnsemde boncuk boncuk terler birikmijti. Suratım ağlamaklı bir hal almış olmalı ki Sam, "Sakin olun Lütfi Bey" dedı, "Birer çay içelim, ondan sonra gidersiniz." Muılağa geçtik. Daırenin her yanı çıplaktı. Sanki yeni ta^ınılmi} gibi görünümü vardı. Çayları yudumlarken, heyccan içinde, "Mösyö Beckett" dedim, "Ben gazete fotoğrafçısı değilim. Sadece yazar fotoğraflan çekiyorum. Söz veriyorum, bu resimierin kopyalannı size göndereceğim. Beğenmezseniz bastırmam. Sizin bazı resimlerinizi sağua solda görüyorum, hepsi eski resimler. Bunlann basılmasını durduramıyorsunuz." Bir şey söylemedi. Sonra söz nasıl olduysa "Godot"dan açıldı. Ben Paris'e gelmeden önce, galiba 1960'tı, yanılmıyorsam Oktay Akbal anlatmıştı: "Godot'yu Beklerken", Küçük Sahne ya da Dormen Tiyatrosu'nda açılışından üç gün sonra durdurulmuştu. Polis, "Gelmeyen Godot'nun", "beklenmekte olan komünizm" olduğunu iddia etmijti oyunu durdururken. Beckett'e bunu anlattım. Çok hosunagitti. Bunu asık yüzünün biraz aydınlanmasından, biraz gülmcsınden anladım. İste bu anda, aramızdaki buzların çözülmeye başladığını hissettim. dedi. "Brassai de buraya geldiğinde lambaları yere devirmişti." Bunun üzerinc rahatladım. Sonra, uysal bir kedi gibi, istediğim pozu vermeye başladı. Sağa bak, sola bak, sigara yak... Kitap oku deyince, kitabı gozJerine 10 santim yaklajlırdı ki, o zaman gözlcrindcn rahatsız olduğunu anladım. Joyce gibi Borges gibi.. Sonra katarakt ameliyatı da oldu. 1980'lerde karşılaştığımızda şikâyetleri azalmıjtı. Paris'tcn Stockholm'e döndükten iki hafta kadar sonra İsveç gazetesı Dagens Nyheter'den bir telefon geldi. Beckett'le buluştuğumu duymujlar. Ve ilk resimlerinı ertesi gün yayımlandı. Bu kupürü ve diğer pozların kopyalannı kendisinc gönderdim. Yanına da kısa bir mektup ekledim. Kısa bir süre sonra bir teşekkür mektubu aldını. Böylece aramızda bir mektup bağlantısı kuruldu. İçtenlik dolu bir "uzak ahbaplık..." En son ne zaman görüştünüz? 1981'de. Paris'te bir sergı açnııştım. Bu kez evınde değil, Montparnasse'taki bir otelde görüstük. Randevuyu otelde vermesi de uzak kalmak istediğini gösteriyordu... Yine şiirden söz ettik bol bol. Bir ara NobePden aldığı parayı ne yaptığını sordum. "Göz ameliyatım için kullandım" dedi. Daha iyi gördüğünü söyledi. O sıralarda, kör oldu olacak gibi söylentiler de ayyuka çıkmıştı. Tabii, yalnızhğı yajam biçimi olarak seçmij bir insan için türlü efsaneler üretiliyor. Beckett sadece resimlerdeki degıl, söylesilcrdeki "zorluğu" ile de tanınır. Tabii. Hiçbir zaman gerçek anlamıyla söyleşi yapmadı. Kabul cdiyor, ama yapıtlarından konuşmuyor. Herhangi bir konudan söz eder sadece o kadar. 1981'den sonra yeniden buluşmaya çalıştınız mı? 1988'de telefon etmisti. "Kendimi iyi hissctmiyorum, ama belki buluşabiliriz" diyordu. Ben Paris'e gitmcdcn evvel adresimi bırakmıştım ona. Kübalı ressanı Wifredo Lam'ın İsveçli esi Lou Lam'a haber bırakmış, "maalesef iyi değilim, dostumu kabul edemiyorum" diyc. Cöruşemedik. En son kısa bir mektup yazdım. Ona da 13 Mayıs 1989 tarihinde bir cevap geldi. Ondan 6 ay sonra da bu dünyaya veda etti.fl CUMHURİYET KİTAP SAY/ 2