25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

"Toplumda ve yaşamda çoğulculuk her zaman yararlıdır. Tiirk karıkatüründe de değişik tatların, değişik çizgilerin, yorumların, yolların olması bir kazançtır. Bu kadar yeni yollarda, ayrı biçimlerde, ayrı tatlarda yapıtların olması ya da çizgıcılerın, çizerlerin olması hem bir zenginliktir hem kitleye bir seçme olanaeı verir. Karikatür tek tiplikten kurtulur, herkes beğendıği çizgı biçiminı yeğler. Onu sever, onu severken öbürüne gözü takılır, onu da sevmeye başlar. Böylece zincirleme bir zevk, tat ve geniş yelpazeli bir karikatür dünyası oluşur. Yalnız karikatür için değil, biitün sanatlar için böyle düşünüyorum. Şunu belirtmekte yarar görüyorum: Fransa'da Grafik Sanatlar Müzesi müdürü olan biri söylemiş. Aklımda şöyle kalmış: 'Çizerleri olmayan bir basın, hüzünlü, karamsar ve daha az gerçekçidir.' Son kitabımda hem yeni çizgilerin, hıçbir yerde yayımlanmamış çizgilcrın yanı sıra yıllar önce yaptıklarım da var. Bunların çızgılerını, biçimlerini bozmadan aynen kullandım kı çızgi gelişmem görülsün. 'Yaşamın kendisi aşktır' Elsa'nın Sevdiği Biri / Berrin Kırımlıoğlu / Cem Yayınevi / 70 s. / 5.000 TL / CKK Kod No: 022.503 NUR BUUIM Genç öykücü Berrin Kınmhoğlu'yla ilk kitabı üstüne Berrin Kırımlıoğlu, 1962 doğumlu. İlk öyküsü 1986'da Varlık dergisınde çıktı. 1988 yılında Elsa'nın Sevdiği Biri adlı dosyasıyla Akademı Kitabevi Öykü Başarı Ödülü'nü aldı. Kitapta 13 kısa öyküsü bulunuyor. Bu öyküler Varlık, Karşı Edebiyat, Sanat Olayı, Kıyı, Yaba Öykü, Kavram ve Kıbrıs'ta bir gazetede yayımlandı. Neden Öykü? Önce yazmaya şiirle başladım. Şiirlerimin düz yazıya daha yatkın olduğunu düşündüm ve etrafın da onaylarıyla öyküde karar kıldını. Inatla ıyı bir şair olmayı istiyordum. Beceremeyeceğimi anlayınca öyküye başladım. Şimdi de inatla iyi bir öykücü olmaya çalışıyorum. Artık bundan vazgeçmeyeceğim. Ayrıca sabırsız bir insanım. Örneğin roman yazmak daha kapsamlı, daha yoğun bir emeğe dayalı çalışnıa. Sabrımın sınırları ancak öyküye yeterli. Uzun öykü yazarken bile saçımı başımı yoluyorum. Hepsınde yeni bir biçim, yeni bir söylem şekli yakalıyorum. İster istemez dil ve duyarlıkta bir bütünlük oluşuyor. Öykülerinde sade bir anlatım ve ahartısız bir dille yaşama küçük parantezler açıp sonuçta insanı biraz hüzünlendiriyorsun. Yanılıyor muyum? Çok şairce bir soruyla hüznü yüzüme vurdun. Ama bu doğru. Işin aslı karamsar bir insanım. Elimden geldiği kadar insanlara küçük sevinçler vermeyi istiyorum. Öykülerimi okuyup da içime ferahlık doldu diyeni hiç duymadım. Kimsenin dünyasını karartmak istemiyorum. Dünyaya bakışım böyle. Yine de yeni açan bir çiçekte, kedi yavrularının oynayışında, oltawin ucuna takılan küçük bir balıkta kendime özgü sevinçler yakalasam da bunların kalemımle yoğruluşu ortaya yine de hüzünlü bir şeyler çıkarıyor. Elimde değil. Oltanın ucuna takılan balık bende yaşamın son çırpınışlarını, yani ölümü çağrıştırır. Onu bekleyen bir sevgilisi olduğunu düşünürüm. Kendimi sevgilisinin yerine koyduğumda ortaya sevinçli bir şey çıkmaz. Oysa başkası oltanın ucundakı balığın öyküsünü farklı bir yaklajjımla anlatabilir. Öykülerinde daha çok buruk aşklar, yarım kalmış sevgiler, doğrudan olmasa da bir kırıklık var. Bunları biraz açabilir misin? Evet, doğru teşhis.. Bebeğim, Sonbaharı Bekle Hüzün, Bir Damla Kan, Sevda Özlemi ve Bütün Mahkumların Sevgilisi'nde bu duygular daha yoğun. Yaşamın hangi cephesinden bakılırsa bakılsın aşkı görmemek elde değil. Cephede savaşan bir asker ölüm korkusunun yanında aşkını da taşır. Aşkın bütün gezegenlerde yaşamdan önce var olduğunu düşünüyorum. Onun için aşkı yaşamdan soyutlamıyorum, dahası yaşamın içine iyice sokmak istiyorum. Bu yüzden bir çocuğun babasına olan özlemınde bile aşkı anlatıyorum. Aşkı yazarken bile zenginleştiğime inanıyorum. Herkes bu zenginliği bir kenarından yakalasın istiyorum. Öykülerinin oluşma sürecinde neler yaşıyorsun? Her yerde öykü yazabiliyorum. En çok da kalemkâğıt olmadığı zamanlarda. Çünkü masa başı beni sınırhyor. Tıka basa dolu bir otobüste öylesine yalnızlaşıyorum ki o anda yakaladığım imgeden öykünün oluşabileceğini hissedip seviniyorum. En çok insanların yüzüne bakıyorum. Suskun oldukları zaman öyle çok şey söylüyorlar ki... özellikle vapurda, iş dönüşü, yoğun yaşanan bir günün ardından insanlar içlerine dönüyorlar, kapanıyorlar. Daha gizemli geliyor bana. Her insanın öyküsü yüzüne yansıyor. Bu da benim en iyi malzemem. Öyküleri çoğu kez kafamda kuruyorum. Uzun zaman kâğıt kalemi elime almadığım oluyor. Fakat büyük bir yorgunluk hissediyorum. O zaman anlıyorum ki yazma zamanım gelmış. Peş peşe öykü üretebiliyorum. Iki yıl yazmasam bile kendimi mutsuz hissetmiyorum. Çünkü o süreç asla boş geçmiyor. Öykülerin ağır ağır oturduğunu biliyorum. Bundan sonrası için neler düşünüyorsun? Yeni yollar aramak istiyorum. Çünkü öykü kendini çabuk aşan bir şey. Yazdığım ilk öyküyle sonuncusu arasındakı farkı kolayca hissedebiliyorum. İlk dosyamı hazırladığım zaman büyük bir sevinçle artık yayımlatma zamanı diye düşünmüştüm. Sevincim çabuk söndü. Çünkü sandığım kadar kolay değildi. Birçok defa vazgeçmeyi düşündüm. Bunun ağırlığı beni umutsuzluğa düşürdü. İlk yazdıklarımı anımsadım. Sırtımda hiçbir ağırlık olmadan yalnızca üretmeyi düşünüyordum. Sık sık kendime şunu soruyordum: Acaba yazar olduğumu kanıtlamak için gerçekten yayımlatmak zorunda mıyım? Moravia "Bir sanat eseri çekmecede kalsa bile büyüktür" diyor. Doğrusu ben çekmecede bırakmaya kıyamadım. Borç altına girmişim gibiydi. Ödedim, rahatladım. Demek ki insan ürettiğini okuyucuya ulaştırmak için sabırsızlanıyor, sıkıntı çekiyor. Belki de yayımlatma kaygısından uzaklaşsam kendimi çok daha rahat hissedeceğim. Yazmak en özgürleştiğim an. Bu eylem bittikten sonra büyük bir arınmışlık duyuyorum.D Bu kitabımın başına bir lirayı bulup koydum. Bunun nedeni hâlâ Tiirk parasının biriminin 'bir lira' olması. Ama bu bir lirayı bir bankada zor buldum, ufacık bir para verdiler, onun fotoğraflarını büyüttüm. İşte bu bir lira bilinsin istedim. Ama liranın kendisinden sonraki karikatürlerde, eğer dikkat edilirse gene paranın getirdiği çelişkiler, hatta çevre kirlenmesi olayında bile para var. Paranın kötü kullanımından dolayı çevre, ormanlar, denizler kirlenmiyor mu? Kadın hakları için de bu böyle değil mi? Dolayısıyla kitabın bütününe bakıldığında paranın kendisini görmeseniz bile arkasında gene o bir lira var." Peki, 45 yıldır çizmek nasıl bir duygu? Çok çabuk eskiyen mizah ve karikatür dalında bunun "kalıcı" tarafını bulabilmek diye özetlenemez mi bu duygu? "Evet" diyor Ferruh Doğan, "Görebildiğim kadarıyla resim tadını yakalayabiliyorsanız, çızgi tadım yakalayabiliyorsanız onunla kalabilirsiniz. Özellikle de çizgi tadını..." D CUMHURİYET KİTAP SAYI 42 Berrin Kırımlıoğlu "En çok, insanların yuzune bakıyorum Çünku her ınsanın öykusu yuzune yansıyor" (Fotoğraf Ahu Antmen) S A Y F A 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle