Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sosyal Psikoloji İyi de, aşırı özgeci davranışlara ne demeli? Kimi insanların bir yabancının yaşamını kurtarmak pahasına kendi yaşamlarını tehlikeye atmalarına ve kimi zaman da canlarından olmalarına elle tutulur bir açıklama getirebilir miyiz? Oliner ve eşi Pearl bu soruyu açıklığa kavuşturmak amacıyla 1982 yılında Humboldt Eyalet Üniversitesi Özgeci Kişilik ve Toplum Yanlısı Davranış Enstitüsü’nü oluşturdu. Oliner’ler ilk çalışmalarından birinde Avrupa’da Nazi işgali sırasında Yahudileri kurtarmak için yaşamlarını tehlikeye atan 406 kişinin yanı sıra, yine aynı yerde yaşayıp da bu konuda pek bir şey yapmayan 72 kişi ile söyleşerek bu kişileri ruhbilimsel açıdan değerlendirdiklerinde birkaç noktayı aydınlığa kavuşturdular. * Kurtarıcılarda empati, ya da eşduyum duygusu ötekilere kıyasla çok daha güçlüydü ve bu kişilerde, * anababalarından aldıklarını söyledikleri, adalet, sevecenlik ve kişisel sorumluluk gibi özellikler de Oscar Shindler daha ağır basmaktaydı. * Dahası, aşırı hoşgörülüydüler ve “kendilerinden” olarak nitelendirdikleri kişiler yalnızca kendi türünden olanları değil, tüm insanlığı kapsamaktaydı. * Soykırım sırasındaki kurtarıcıların ruh durumunu araştıran Kaliforniya Üniversitesi ruhbilimcilerinden Kristen Monroe’nun da belirttiği gibi, “Çoğunluk birine yabancı gözüyle bakarken, özgeci biri ona hemcinsi olarak yaklaşıyordu.” CBT 1474/19 Haziran 2015 Antropoloji 9 Başka çalışmalar da Samuel Oliner’in bu bulgularını destekliyor. Babası savaş sırasında Polonyalı köylüler sayesinde sağ kalabilen ve meslek yaşamını Soykırımdan kurtulanların ruhsal durumlarını araştırmaya adayan ruhbilimci Eva Fogelman da Conscience and Courage (Vicdan ve Yüreklilik) başlıklı kitabında özgeci davranışın temelinde sevgi dolu bir ev ortamı, özgeci bir ana, baba, ya da koruyucu kişi ve farklı insanlara karşı hoşgörü gibi unsurların yer aldığına dikkat çekiyor. Sonradan yapılan araştırmalar kimi insanların yardım etmeye daha yatkın oldukları görüşüne ağırlık veriyor. Yardımı gerektiren durumlarda da herhangi bir çıkar beklemeksizin yardım ediyor. İnsanlarda yardım etme isteği doğuran temel güdüler, her alanda geçerli oluyordu. Peki, bu güdülerin kaynağı neydi? Oliner’in elde ettiği bulgular yardım etmeye yatkın kişilerde eşitlikçi duyguların daha ağır bastığını ve bu kişilerin anababalarının özgeci tavırlarından büyük ölçüde etkilendiklerini ortaya koyuyor. Başka bir dizi araştırma da küçük çocuklarda özgeci tavrın kaynağını erişkinlerle kurulan toplumsal ilişkilerin oluşturduğuna işaret ediyor. VİCDAN VE YÜREKLİLİK mun ağır bastığı kişilerin ustası oldukları bir beceri. Korkuyu tanıma ve ona tepki verme becerileri çok kötü olan ruh hastalarında sağ amigdala bölgesinin çok küçük olduğu görülüyor. Tüm bunlar Samuel Oliner’in “özgeci kişilik” adını verdiği bir kavrama kimi insanları sürekli olarak özgeci bir davranış sergilemeye iten yaşamboyu değişmeyen bir dizi özelliğe işaret ediyor. Rand şimdilerde asıl önemli sorunun yanıtını bulmaya çalışıyor: özgeci bir kişiliğe sahip olmak kişiyi bir yabancı için yaşamını feda etmeye daha yatkın mı kılıyor? Kahramanlar yaşamları boyunca büyük bir olasılıkla bir kez kahramanlık sergileme olanağı bulduklarından, kişisel deneyimlerini yeniden anlatmayı çekici bulurlar. Risk alma ve kahramanlık konusunu araştıran Temple Üniversitesi uzmanlarından Frank Farley’in de belirttiği gibi, hiç tanımadığınız biri için yaşamınızı tehlikeye attığınızda insanlar böylesine ciddi bir tehlikeyi neden göze aldığınız konusuna bir anlam verebilmek için elle tutulur bir öyküye gerek duyarlar. Ancak kahramanlığın içgüdüsel olduğu su götürmez bir gerçekmiş gibi görünüyor. Rand, kendilerini ciddi tehlikelere atan kişilerin önceden hazırlıklı olmadıklarına dikkat çekerek, tersinin söz konusu olamayacağını düşünüyor. 51 Carnegie kahramanının anlattıklarını incelediği bir araştırmasında Rand bu kişilerin, önceden düşünüp taşınarak değil, tümden içgüdüleriyle davrandıklarına tanık oldu. Rand, olağanüstü durumlarda verdiğimiz tepkinin genellikle çok daha olağan ve bildik durumlarda verdiğimiz tepkinin bir yansıması olduğuna inanıyor. Öyle ki, günlük yaşamında özgeci bir tavır sergilemeye yatkın olanlar çok daha çekinceli durumlarda da aynı tavrı sergileme eğiliminde oluyorlar. M İnsanoğlunun göç rotası, Yakındoğu üzerinden Avrupa odern insanın en eski kafatası kalıntıları 2002 ve 2003 yılarında Romanya’daki Peşteracu Oase mağarasında bulunmuştu. Doğrudan tarihlendirme kalıntıların 40.500 yıl öncesine ait olduğunu göstermişti ve bu tarihle Homo sapiens’in Avrupa topraklarına ilk kez ne zaman ayak bastığı belirlenebilmişti. Modern insanın Afrika’dan çıktıktan sonra Avrasya’ya ne zaman yayıldığı ise arkeologlar, paleontologlar ve genetikçiler arasında hala tartışmalıdır. Özellikle de insanın Asya ve Avrupa’ya hangi yollardan geldiği hâlâ kesinlik kazanmamıştır. Burada sorun hem Levante bölgesinde hem de Avrupa’da Neolitik devre ait çok az insan kalıntısı bulunmuş olmasıdır diyor Leipzig MaxPlanck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden JeanJacques Hublin. Fransız araştırmacı şimdi uluslararası bir ekiple, Lübnan’daki Ksar’Akil bölgesinde bulunan midye ve salyangoz kabuklarının yardımıyla, Homo sapiens’ın en az 45.900 yıl önce Yakındoğu’da yaşadığını ve buradan Avrupa’ya yayıldığını kanıtladı. Ksar’ Akil Yakındoğu’da modern insan kalıntılarının, son Paleolitik aletler gibi buluntularla aynı tabakada yer aldığı ender buluntu yerlerinden biridir. Görünüşe bakılırsa, özgeciliğinkalıtsal mı, yoksa sonradan mı edinildiği henüz bilinmeyen bir de dirimsel boyutu var. Georgetown Üniversitesi sinirbilim uzmanlarından Abigail Marsh önderliğindeki bir araştırma böbreğini bir yabancıya bağışlamaya gönüllü olan kişilerin sağ amigdala bölgelerinin normalden daha büyük ve daha duyarlı olduğunu ortaya koydu. Beynin bu bölgesi korkulu yüz ifadelerini tanımamıza yardımcı olur; bu da özgeci ve eşduyu BİYOLOJİK BOYUT Çünkü, bu onların önceden tanımlanmış davranış biçimi. Bu durumda aşırı özgecilik de “sıradan” özgeciliğin aşırıya vardırılmış boyutu oluyor. Ancak Rand bunun uyarlanabilir olduğu anlamına gelmediğine, tam tersine, insanları genelde başkalarına yardımcı olmaya iten bir güdünün yanlış uygulanması olduğuna dikkat çekiyor. Kimilerinin özgeci davranışa doğal olarak daha eğilimli oldukları yönündeki ipuçlarına karşın, çok sayıda bilim insanı bunun öğretilebileceğine de inanıyor. Samuel Oliner dirimsel özelliklerin göz ardı edilemeyeceğine, ancak insanların eğitimle yardıma hazır bir konuma getirilebileceğine de kesinlikle inandığına ve bunun için en uygun dönemin çocukluk dönemi olduğuna dikkat çekiyor. Carnegie’nin kahramanlar fonunu oluşturmasından iki yıl önce, sinirbilim uzmanı dostu Silas Weir Mitchell bir dergi için kaleme aldığı Günlük Yaşamda Kahramanlık başlıklı yazısında, “İnsanlar acil durumlarda, görünmez ipleri ansızın çekerek eylemi belirleyen, geçmişlerinin kuklalarıdırlar. Silah çok önceden doldurulmuştur: gerektiğinde tetiği çekilir,” diyordu. Carnegie fonu oluştururken bu yazıdan etkilenmiş olabilir. Neyse ki, artık her ikisinin de konuya tümden vakıf olmadığını biliyoruz. İnsanlar durup dururken kahraman olmuyorlar ve o silahı doldurmak için de asla geç değil. Rita Urgan, New Scientist, 24 Ocak 2015 ÖNTANIMLI DAVRANIŞ Radyokarbon tarihlendirme yöntemiyle Phorcus turbinatus türü salyangoz kabuklarının yaşını tespit eden araştırmacılar, bu şekilde modern insanın 45.900 yıl önce Levante bölgesinde yaşadığını kanıtladı. Son buluntular son Paleolitiğe ait aletler kullanın modern insanın Avrupa’dan önce Levante bölgesinde yaşadığını ve bu bölgenin Avrupa’ya giden bir koridor görevini gördüğünü açıklıyor. Ksar ‘Akil, iki modern insana ait kalıntıların son paleolitik döneme ait aletlerle birlikte bulunması nedeniyle çok önemli bir buluntu yeridir. Araştırmacılar bu iki insan fosiline Ethelruda ve Egbert isimlerini verdi (PNAS). Egbert’ın yaklaşık olarak 43.000 yıl önce, Ethelruda’nın ise 45.900 yıl önce yaşadığı söyleniyor. Buna göre Ethelruda, Avrupa’da bulunan tüm modern insan kalıntılarından daha eski. Egbert ve Ethelruda’nın kullandıklarına benzer aletler Levante ve Avrupa’daki diğer buluntu yerlerinde de görülmüştür. Bu benzerlik ve Yakındoğu’daki kalıntıların daha eski olması, Modern insanın 55.00040.000 yıl önce Yakındoğu’dan Avrupa’ya yayıldığını gösteriyor diyen uzmanlar, 49 farklı türe sınıflandırılan toplam 3500 mide ve salyangoz kabuğunu incelemişler. İnsanların yedikleri kabuklu türleri günümüze kadar en iyi korunagelenleridir. Örneğin Phorcus turbinatus türü yumuşakçanın son Paleolitik dönemde insanlar tarafından yendiği bilinmektedir. Ete daha iyi ulaşmak için genelde midyenin üst kısmı kesilmiş diyor antropolog Marcello Mannino. Levante bölgesindeki kabukların radyokarbon tarihlendirme yöntemiyle tarihlendirilmesi çok zahmetli bir süreç olmuş araştırmacılar için. Yumuşakçaların karbon 14 yöntemiyle tarihlendirilmesi henüz gelişim aşamasındadır çünkü. Toprakta uzun süre kaldıkları için kimyasal değişimden geçen midye ve salyangoz kabuklarını kesin bir şekilde tarihlendirmeye izin veren yöntem bulunmuyordu bugüne dek. Bu yüzden radyo karbon verileri ve biyokimyasal verileri kombine ederek yeni bir yöntem geliştirdik diyor Mannino.