Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Son Araştırmalardan CBT 1474/19 Haziran 2015 7 TEKNOPOLİTİK Baha Kuban baha.kuban@gmail.com 1909’dan bu yana zekâ seviyemiz dünya genelinde on yılda bir üç puan kadar yükseldi diyor Viyana Üniversitesi psikologları. Ancak bu yükselişin illaki bilişsel yetilerle bağlı olması gerekmiyor, üstelik de geçen on yıllarda bir durgunluk yaşanıyor (Perspectives on Psychological Science). Amerikan halkının zekâ testlerinden on yıllar boyu hep daha iyi sonuçlar alındığı ilk kez 1984 yılında açıklanmıştı. O zamandan bu yana “Flynnetkisi”nin nedenleri üzerinde tartışmalar devam ediyor. Viyana Üniversitesi’nden Jakop Pietschnig ve Martin Voracek, 32 ülkeden dört milyon kişinin 1909 ve 2013 yıllarına ait verilerini inceleyerek, ilk kez “Flynnetkisi”ni çok sayıda ülkede kanıtladı. Psikologlar zekâ seviyesinin yükselmesini daha iyi beslenme, daha iyi temizlik koşullara ve tıbbi olanaklara bağlıyor. Yani özellikle de erken çocuk dönemindeki gelişme üzerinde etkili olan faktörler. Ayrıca eğitim alanındaki gelişmelerin de katkısı olabilir. Fakat bilişsel yetide gerçek bir iyileşmeden söz etmek mümkün değil diyor Pietschnig. Zekâ testlerinden daha iyi sonuçların alınması, insanların bu tür testlere git gide alışmalarına bağlanabilir. İnsanlar tahmin etmenin iyi bir strateji olduğunu biliyor. Ayrıca hep daha fazla uzmanlaşan dünyamızda, insanlar, spesifik yetilerini daha iyi geliştirmeye başladı, mesela girişimci düşünme gibi. Bu şekilde zekânın farklı yönlerini ölçmeye yarayan testlerdeki beceriler artıyor. Bu tür testlerin sonuçları da zeka seviyesini yükseltebilir. Ancak bu genel zekânın geliştiği anlamına gelmiyor. Burada görülen şu: Zekâ seviyesi, zekâ testinin ölçtüğüdür. Analizler öte yandan, yükselmenin zamanlara göre ne kadar farklı olduğunu da ortaya koyuyor. 1920’li ve 1930’lu yıllarda yükselme göreceli olarak fazlayken, Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’nda daha az bir yükselme söz konusu. Ve son otuz, kırk yılda pek bir değişme yok diyor araştırmacılar. Bu durgunluk, daha iyi beslenmenin ve daha iyi eğitimin artık pek etkili olmadığını veya uzmanlaşmanın da bumerang etkisi yapmış olabileceğini göstermekte. Çünkü insanlar çeşitli alanlarda hep daha iyi olmaya başlayınca bu gelişmenin diğer alanlarda negatif etki yaparak, toplam zekâ seviyesi üzerinde olumsuz etki yapmış olabileceği düşünülüyor. yakılmasıyla ortaya çıkan karbondioksit, sadece bir ay sonra yanma sırasında ortaya çıkan sıcaklığı tutuyor diyor Kaliforniya Carnegia Enstütüsü bilim insanları. Atmosferde kalma süresinde göre yapılan hesaplamaya göre gaz, ateşe kıyasla 100.000 misli fazla ısıtıyor. Kömür santralleri için ortaya çıkan bilanço da daha iyi değil. Karbondioksit üç ay sonra, santral kazanından daha fazla ısınmaya neden oluyor. Gaz santrallerinde ise bu süre beş aya çıkıyor. ikinci önemli sakatlanma nedeni. 2013 yılında dünya genelinde sırt/boyun ağrıları ve artrit en sık görülen hastalıklar olmuş. Hastalıklarla yaşamak zorunda kalan insanların sayısı 530 milyondan 760 milyona çıkmış. Araştırmayı yöneten Theo Vos (Washington Üniversitesi) dünya genelinde sağlık alanındaki önceliklerin tekrar düşünülmesinin şart olduğunu ve insanların sağlıklı bir şekilde uzun yaşamalarını sağlamanın önemli olduğunu söylüyor. Yoksul ülkelerdeki hastalık Zekâ seviyemiz eskisi kadar yükselmiyor Kömüre Dayalı Bir Enerji Politikası Olamaz! “Ödenmeyen Sağlık Faturası; Türkiye’de Kömürlü Termik Santraller Bizi Nasıl Hasta Ediyor?” Geçen yazıda IMF tarafından yeni yayımlanan bir rapor üzerinden, devletlerin kömür subvansiyonlarına bakmış, hava kirliliğinden kaynaklanan sağlık harcamaları başta olmak üzere, fosil enerji sektörlerinin tüm dünyaya ne ağır bir bedel ödettiklerini vurgulamıştık. Pek çok uzmana göre, söz konusu rakamlar buzdağının sadece görünen kısmını ortaya koyuyor, ayrıca insan yaşamını sadece yapılan sağlık harcamaları ile ölçülebilen zararlar üzerinden değerlendirmek gibi sınırlı ve nahoş bir yanı da var. Peki, Türkiye’de durum nedir? Yatağan, Soma gibi kömür yakan termik santralların yol açtığı yıkıma dair yerel ölçekli halk sağlığı çalışmaları yapılıyor olsa da, acaba ülke çapında ödenen bedeller biliniyor mu? İşte HEAL ya da Sağlık ve Çevre Birliği’nin (Health and Environment Alliance) yayınladığı son rapor bu sorumuza yanıt veriyor. “Ödenmeyen Sağlık Faturası; Türkiye’de Kömürlü Termik Santraller Bizi Nasıl Hasta Ediyor?” başlığıyla Türkçe de çıkan bu raporun bulguları en hafif deyimle ürkütücü. Geleceğin enerji stratejileri için orta vadede 80’e yakın kömür santralı kurmayı düşünen, Çin ve Hindistan’dan sonra dünyada en çok sayıda kömür santralı kurmayı hedefleyen bir ülke olan Türkiye açısından, Türk Tabipleri Birliği, halk sağlığı uzmanları ve çeşitli kuruluşların katkıları ile ortaya çıkarılan çalışma, bu ülkede yaşayan herkes için alarm çanları çalıyor. Sayfadaki şekil (HEAL Raporunda Şekil 1) çalışmanın bulgularını özetliyor. Şekilde Türkiye’de taşkömürü ve linyite dayalı elektrik üretiminde bulunan termik santralların kirletici salımları ile igili sağlık etkileri görülebiliyor. Bu sağlık bedelinin akçeleştirilmiş (yani paraya dönüştürülmüş miktarı da hesaplanmış. Kömür santrallarının yol açtığı hava kirliliği, en başta akciğerler ve kalp üzerinde etkili oluyor. Kronik solunum yolu hastalıkları, yani bronşit, anfizem ve akciğer kanserleri ve çeşitli kalpdamar hastalıklarındaki ortalamaların üzerindeki artışların temel nedeni hava kirliliği. Havaya salınan ağır metaller, aromatik hidrokarbonlar ve kalıcı organik kirleticilerin çeşitli şekillerde insan vücuduna girdiği biliniyor. Çocuklar, yaşlılar ve hastalar kirletici etkilerine en açık nüfus kesimleri. Bayağı pis iş yani. Sağlık faturasının milli ekonomiye yükü ise, 2.9 ile 3.6 milyar Avro/yıl gibi hesaplanmış. Türkiye’nin milli gelirini 700 milyar Avro kabul edersek, daha önce söz ettiğimiz IMF raporu ile kıyaslandığında gayri safi yurtiçi hasılaya oranla oldukça düşük kalan bir rakam. İki rapor arasındaki hesaplama yöntemi farklarını bir kenara bırakırsak yine de dudak uçuklatan maliyetler bunlar! Türkiye’nin küresel ısınmadan önemli ölçüde etkilecek bir bölgede yer aldığı biliniyor. Kamu kurumlarının içinde yer aldığı çalışma gruplarının yaptığı uzun vadeli modelleme çalışmaları, orta kötü senaryolar için dahi muazzam sıcaklık artışları, yağış düşüşleri ve altüst olmuş bir ekosistem öngörüyor. Kömürün iklim değişikliğine başat katkısını ise hatırlatmaya gerek bile yok. Peki o zaman „Quo Vadis ?“ Türkiye‘nin yeni hükümetlerinden enerji ve halk sağlığı alanında farklı ve temiz bir hava estirmelerini bekleyebilir miyiz? Global Burden of Disease (Hastalığın Küresel Yükü) adlı geniş kapsamlı bir araştırmaya göre insanlık hasta. The Lancet dergisinde yayımlanan sonuçlara göre dünya nüfusunun yüzde 95’inde en az bir hastalık var. Hatta üç kişiden biri birden fazla rahatsızlıktan şikâyetçi. Araştırma, Dünya genelinde 19902013 yılları arasındaki hastalıklarla ilgili en ayrıntılı çalışmadır. Yirmi üç yıl boyu şikâyetler hemen hemen hiç değişmemiş: En sık görülen hastalıklar olan bel ağrısı, depresyon, demir eksikliğine bağlı kansızlık, boyun ağırsı ve yaşlılığa bağlı işitme kaybı dünya genelindeki en büyük sağlık sorunları. Endüstri ülkelerinin birçoğunda en sık görülen hastalıklar, bel ağrısı, düşmeye bağlı rahatsızlıklar, boyun ağrısı, kronik bronşit, korku durumları, diyabet ve Alzheimer hastalıkları. Bilim insanları Orta Avrupa’da düşmelerin ortalamanın üzerinde hastalık yükü getirdiğine dikkat çekiyorlar. On üç ülkeden on birinde düşme Yalnızca yirmi insandan biri sağlıklı sorunlarıysa şöyle: Karayiplerde korku durumları sık görülüyor. Meksika, Nikaragua, Panama ve Venezuela’da diyabet başı çekiyor. Kamboçya, Nikaragua ve Ruanda’da ise savaş ve çarpışmalara bağlı rahatsızlıklar çok fazla görülüyor. Afrika’da ise Sahra’nın güneyinde HIV, AIDS en büyük hastalık yükleri haline gelmiş. Dünya genelini kapsayan hastalık yükü istatistiğinde sadece ağır hastalıklar değil diğerleri de dahil edilmiş. Buna göre insanlığın onda birinde kronik hastalıklar görülüyor: Diş çürümesi (2,4 miyar), gerilime bağlı baş ağrısı (1.6 miyar), demir eksikliğine bağlı kansızlık (1.2 milyar), favizm (1,18 milyar), yaşlılığa bağlı işitme kaybı (1,23 milyar), genital siğil (1.12 milyar), migren (850 milyar) ve bağırsak kurdu (800 milyar). Nilgün Özbaşaran Dede nilodede@hotmail.com