16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

www.iku.edu.tr Üniversite (Universitas) “Üniversite, felsefi tartışma ortamında akıl sürecini duygusal sürecin önüne alarak, kişilerin olayları görerek ve tartışarak farkına varabilmelerini sağlayan ortamlar yaratan bir kurumdur.” BİLİM KÜLTÜR VE EĞİTİM Prof. Dr. Erhan Güzel [email protected] (İstanbul Kültür Üniversitesi) “ Üniversite” kelimesinin Türkçe sözlük anlamı ise şöyle: “Üniversite; bilimsel özerkliğe ve kamu tüzelkişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksekokul ve benzeri kuruluş ve birimlerden oluşan öğretim kurumudur”. Bu tanımlamalar bağlamında fiili durum dikkate alındığında bazı şüphelerin, itirazların ya da sorgulamaların olduğunu düşünmemiz doğaldır. Böyle bir durum nedeniyle konu hakkında Cumhuriyet Gazetesinde, Bilim Teknik ekinde ya da diğer kaynaklarda, aşağıda bir kısmını verebildiğim kadar yazı kaleme alınmıştır. Çok sayıda kişinin konuyla ilgili düşüncesi ortadayken, konunun bir kez daha gündeme getirilmesinin nedeni, LYS sınavı sonuçlarının açıklanması ve üniversite tercih döneminin başlamasıyla, önceki yıllarda görüldüğü gibi bu yılda üniversite tanıtım etkinlik ve çabaları arasında, tanıtımın ötesinde olayı “üniversite pazarlama” ortamına sokan girişimlerin olmaması arzusudur. Üniversitelerin öğretim ve araştırmada olanaklarını ya da hedeflerini kamuoyuyla paylaşmalarının yadırganacak bir yanı yok elbette, ancak bunu yaparken kullanılan dil ve araçlara dikkat etmek, “üniversite” tanımından gelen saygınlığı ve toplumdaki “üniversite” algısını zedeleyecek girişimlerden kaçınmak gerekir. da Paris’te, ya da ondan beş on yıl önce İtalya’daki Bologna’da ders okutan hocalar bir araya gelip haklarını daha iyi korumak ve kim ders verebilir kim veremez meselesini kurala bağlamak için bir universitas kurmuşlar. Üstelik eşrafın, derebeyinin, kilisenin, hukuk içi veya dışı tüm otoritelerin kendiişlerine karışmaması ve kendi koydukları kurallar çerçevesinde serbestçe ders verebilmeleri için resmî berat almışlar. Daha öncede yüksek eğitim kurumları vardır fakat üniversite her bakımdan yenidir. Avrupa üniversiteleri ilk başta şüphesiz İspanya’daki İslam medreselerini örnek almış, onlardan esinlenmişlerdir. Fakat sonradan gelişimlerini farklı yönde sürdürerek faklı bir kurum olarak ortaya çıkmışlardır. Dönüm noktası üniversite hocalarının kimsenin işlerine karışmamaları için resmi berat almış olmalarıdır. Adeta. “Kendi kurallarımı ben koyarım, bana karışamazsın” demişler ve kabul ettirmişlerdir. İşte bu, üniversiteyi dershaneden yahut askeri okullardan ayıran şeydir. İLK ÜNİVERSİTE Üniversite kelimesi kadar dünya dillerinde aynı (veya benzer) şekilde yazılıp, telaffuz edilen başka bir kelime var mıdır bilinmez, ama gerçek anlamda “universal” (evrensel) bir kelime olduğu su götürmez bir gerçektir. Latince kökeni “Universitas magistrorum et scholarium”dur ve kabaca Türkçe’ye çevrildiğinde “öğretmenler ve bilginler topluluğu” anlamına gelir. “Üniversite” kelimesinin batı dillerinde bilinen tüm yazılışlarında “c” harfi yoktur, aslında bir birleşik kelime de değil, sadece türetilmiş bir kelimedir. Bu nedenle kelimeyi “evrenkent” biçiminde Türkçeleştirmek doğru değildir. Kesin olmamakla birlikte ilk kez 1160’lar ÜNİVERSİTE KELİMESİNİN KÖKENİ Dünya’daki ilk üniversite hangisidir, nerededir sorusunun cevabı tartışmalıdır, ama bir gerçek var ki, insanoğlu yaratılışından beri bilgiyi, erdemi, iletişim kurmayı, düşünmeyi, araştırmayı, öğrenmeyi ve hayatın anlamını keşfetmeyi kendine amaç edinmiştir. Bu tür zor sorulara cevap bulmak için de zeki, akıllı, becerikli ve bilgili insanları bir araya getiren, sinerji ile bilgi üreten ve yayan kurumlara ihtiyaç duymuştur. İste tam bu noktada üniversite dediğimiz kurumlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Tarihte ilk kez Sümerler, M.Ö. 4000’lerden itibaren “üniversite” kavramına uyan bir yüksek eğitim sistemi kurmuşlardı. Bu sistem kendilerinden sonra binlerce yıl daha Ortadoğu’da varlığını sürdürmeye devam etti. Eski Hindistan ve Çin’de üniversite kavramımıza uyan yüksekokulların da olduğunu biliyoruz. Platon’un Akademeia’sı ve Aristotelesin Lykeion’u ise bildiğimiz anlamda akademik içeriğin oluştuğu ve üniversite kavrayışının yerleştiği ilk kurumlardır. Bütünlüklü sistema tik felsefeyi bir yüksekokulda başlatmalarıyla bir önüniversite modelinin de Akademeia ve Lukeion’da başlamış olduğu söylenebilir. Roma’da magistre veya doctores denilen kişilerin yönettiği, hukuk öğretimi yapan kurumlar vardı. Bunlardan biri de İstanbul’da 425’de kurulup 1453’e kadar devam etmiştir. Üniversiteler Avrupa’da yüksek orta çağda (10001300) ortaya çıkar. 1200’e kadar sadece rahiplere eğitim verilir ve kiliseye adam yetiştirilir. Ancak1200’den sonra laik kişiler tarafından katedral okullarının alternatifleri açılmıştır. 1050 yılında, Batı Avrupa’da okuma yazma oranının sadece %1’den az olduğu düşünüldüğünde laik okulların önemi daha iyi anlaşılır. Üniversitelerle yaşanan eğitim patlamasından sonra 1340’da Floransa’nın %40’ı okuryazardı ve toplumsal niteliğe ilişkin her şey hızla değişmeye başlamıştı. Planlanmış bir ders programı ve akademik unvanlarla bir hiyerarşinin hukuka bağlanması da eklenince medreselerin ardından ilk ortaçağ üniversiteleriyle karşılaşırız. Üniversiteleri medreselerden ayıran tek şey kendi siyasal tarihlerine özgü yapılaşmaları, papalık ve krallık güçlerinin evrensellik beklentisi, teorik olarak meşruluklarının ve egemenliklerinin evrensel düzeyde kesinleştirilmesi isteğidir. İlk üniversiteler 1088 yılında Bologna üniversitesi ile paralı öğrenci dernekleri şeklinde başlamış, krallıkların öncülüğünde kurulmuş ve papalık tarafından eğitim sistemi yapılandırılmış olsa da gene papalığın öncülüğünde kendi bağımsız hukuklarını ilan ettikleri de bir gerçektir. Ortaçağ üniversitelerine Aristoteles ve Thomas Aquinas damgasını vurmuştur. İlk Üniversite:1000 yılında İtalya’nın Bologna şehrinde hukuk öğrenmek isteyen bir grup öğrenci hoca bulabilmek için aralarında anlaşarak biri İtalyan diğeri İtalyan olmayanlar için olmak üzere iki lonca kurdular ve Universitas” adını verdiler. Bologna’da yönetim tamamen öğrencilerin elindeydi. Öğrenciler hocaların ücretlerini ödemekte ve yetersiz bulduklarının görevlerine son vermekteydiler. Öğrenci Universitas’ın ana etmeni olduğu için yönetimde her zaman söz sahibiydi. İlk üniversitelerden olan Paris, başlangıçta bir katedral okuluydu. XII. yy’ın başlarında, öğrenci ve öğretmenler teşkilatlanarak önce adını “Studium Generale” daha sonra da “Universitas” olan birlik kurdular. Burada da öğrenciler ve öğretmenler Universitas’ın gücünü ve temelini oluşturuyordu. Üniversite, anlamı gereği, sadece bilginin değil fakat insanlığın kendinde sahip olageldiği ve kimilerinin hâlâ “keşfedilmeyi” bekledikleri erdemler ile gene insanlığın evrensel değerlerinin bir şekilde vücut buldukları, işaret edilebilir hale geldikleri bir kurum niteliğindedir. Bu vücut bulma bir tür mani 10.08.2012 Cumhuriyet festo olarak da algılanabilir. Aynı mekânda bir araya gelmiş olan bilim insanlarının bilim aracılığıyla ulaştıkları evrensellik, sadece herhangi bir şeyi öğretilebilir hale getirmesinden daha önemli bir şey daha vardır; burada, evrensel bilgiye ulaşmak insanlara tek başına bir “öğretme ruhsatı” bahşetmez. Bir kurum olarak üniversite, aynı zamanda bilim insanlarının kendilerine, birbirlerine ve topluma karşı üstlendikleri ve herhangi bir “şey” tarafından asla sarsıntıya uğrayamayacak olan bir tür sorumluluğun da somutlaştığı, “dünyevileştiği” biricik kurumdur. Üniversitelerde daha çok kazanç değil hakikat aranır. Üniversiteler, insanlığın doğa veya sosyal, kültürel olaylar, sorunlar karşısında yaşadığı çaresizliği, acıyı dindirmek için hiçbir ön yargıyı, tabuyu, doğmayı, dokunulmazlığı dikkate almadan araştıran, düşünen ve bulgularını, düşüncelerini ne kadar şok edici, rahatsız edici olursa olsun açıklayabilen, toplumla paylaşabilen kurumlar olmalıdır. Üniversite, kar amacıyla kurulmuş bir işletme değildir. Toplumlar, iktidarlar üniversiteye yaptıkları yatırımın hemen geri dönmeyeceğini bilip kabul etmelidirler. Piyasaya mal, hizmet üretiminin, kısaca parasal ilişkilerin, üniversitenin ağırlıklı bir işlevi haline gelmesi, üniversitelerin sahip olması gereken mali özerklikle aynı şey değildir. Üniversiteler eğitim uygulamalarının gerektirdiği kadar mal veya hizmet üretmelidirler, aksi üniversiteyi yozlaştırabilir, bilginin çekiciliği yerini paranın, piyasanın çekimine bırakabilir. İnsanlığın varoluşu üzerine mantıksal tutarlılığı olan, rasyonel olarak yeniden kurulmuş bir bütünlük istediğimizde, bu iş için teori üreten disiplin, felsefe ve onun bilimsel kurumu Üniversite’dir. “Üçüncü kuşak” veya 1999 yılında başlatılan ve dünyanın köklü hemen hiçbir üniversitesinin katılmadığı bir süreçle gündeme ağırlığını koyan üniversite anlayışındaki değişimin temel teorik özelliği, üniversite kurumunun kurucu ilkesi olan Universitas ilkesini, içeriksel değil ama biçimsel olarak değiştirmesidir. Bu değişim, ilkesel anlamda bilimler arasında tutarlı bir bütünlük ilkesinin reddedilerek, üniversitenin özerk bir bilme, özgürleşme kurumu olmaktan çıkması, kâr amaçlı; Kant’ın ifadesi ile “teknik bir birlik”e dönüşmesi yönündedir. Biraz uzun bir cümle olacak ama, bu arada kaybolacak olan şey, aklın özerk kullanımıdır; teorik bütünlüktür; bir uygarlığın kendini anlamlı bir pratik içinde, üniversite üzerinden yeniden yaratma olanağı ve içerdiği bireylerin kendilerini anlamlı bir dünyada bulmalarıdır; uzmanlaşmış bir araca dönüşmeden, sürüleşmeden, yabancılaşmadan, araç değil amaç olarak kendilerini çok boyutlu insan olarak gerçekleştirecek şekilde anlamlandırdıkları bir hayat yaşama olanaklarıdır. Kaynaklar. Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji Eki, İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ Karma Öğrenci Sergisi Açılış: 5 Haziran 2015 Saat: 15.00 ATAKÖY YERLEŞKESİ www.iku.edu.tr / www.ikusag.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle