16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Son Araştırmalardan CBT 1473/12 Haziran 2015 Amerika kıtasında Chikungunya olarak bilinen tehlikeli bir virüs yayılıyor. Hastalık etkeni bir milyon kişiye bulaştı. Virüsün Avrupa’da da yayılma tehlikesi var. Eklemlerde birkaç ay hatta yıllarca devam eden ağrılarla Chikungunya virüsü hastalara çok fazla eziyet verebiliyor. Virüs uzun bir süredir Af rika ve Asya’da yaygındı ama artık turistler tarafından diğer ülkelere de taşınıyor. 2013’te Karayipler’deki St.Martin adasında bir adamın hastalanmasından bu yana, Dünya Sağlık Organizasyonu’nun (WHO) bölge ofisi PAHO’nun tahminine göre Amerika’da 1.3 milyon kişiye Chikungunya virüsü bulaşmış. Şimdilik tek önlem taşıyıcı sivrisinekler tarafından ısırılmamak. Tehlikeli bir virüs yayılıyor lanılmaları düşünülebilir. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde Tal Danino, idrar örneğiyle karaciğer metastazlarını tanıyan yapay bakteriler geliştirdi. Karaciğer metastazları diğer organlardaki tümörlere kıyasla daha iyi tedavi edilebiliyorlarsa da genelde çok geç fark ediliyorlar. Karaciğer uzun bir süre normal çalışmaya devam ediyor ve bildik görüntülü tanı teknikleriyle metastazlar çoğunlukla ilerlemiş evrede tespit edilebiliyor. Etiyopya’da yeni bir Australopithecus türü daha Cleveland Doğa Tarihi Müzesi’nde Yohannes HalleSelassie’nin son araştırmasına göreyse, orta Pliosen’deki komşuluk ilişkileri daha da yakın olabilir. Araştırmacılar Nature dergisinde zamansal ve mekansal olarak “Lucy”nin türdeşleriyle kesişen başka bir Australopithecus türünü tanımladı: Australopithecus deyiremeda. Bir üst ve iki altçene kemiğinin ve birkaç dişin buluntu yerleri, daha eski Australopithecus afarensis buluntu yerlerinden sadece 35 km uzaklıktaki Afar bölgesinde yer alıyor. Araştırmacılar 3,3 ila 3,5 milyon yıllık kalıntıların, diğer insansılardan çok Australopithecus’lara benzediğini söylüyor. Spesifik özellikler şimdiye kadar bilinmeyen türlerle (başka beslenme alışkanlıklarına sahip) yakınlık gösteriyor. Yeni türün ismi de buradan geliyor. Deyiremeda, Afar dilinde “yakın akraba” demek. lamaya göre ilk incelemeler, toplu ölümlerden çevresel ve biyolojik faktörlerden oluşan bir kombinasyon sorumlu olabileceğini göstermiş. İncelemelerin odağında bakteri ve virüs hastalıkları var. “Bactosensor” olarak isimlendirilen canlı yapay bakteriler sayesinde idrar testiyle kanser veya diyabet gibi hastalıklar teşhis edilebilecek (Science Translational Medicine). Yapay değiştirilmiş canlılar özellikle de belli başlı madde ve etki maddesi üretiminde kullanılıyordu. Gelecekte tanı ve terapilerde de kullanılabilecek. Bir Fransız araştırma ekibi, genetik değişimden geçirilen Escherichiacoli bakterilerini, tanı cihazlarındaki sinyallerin okunmasına izin veren teknik bir sisteme yerleştirmiş. CNRS’den Alexis Courbet’ye göre diyabet hastalarının idrar örneklerinde yüksek glikoz seviyesi bulunduğunda, kırmızı flüoresanlı bir proteine uzanan bir renk değişimi meydana geldi. Bactosensorlar bildik test çubukları kadar iyi işliyor diyor uzmanlar. Yeni tekniğin diğer hastalıkların tanısında da kullanılabilecek. Tekniğin tek dezavantajı sürecin uzun sürmesi. Prototiple ancak on sekiz saat sonra bir sinyal alınmış. Kanseri tanıyan yapay bakteriler 1974 yılında gün ışığına çıkarılmasından sonra “Lucy” adeta bir popstara dönüştü. Etiyopya’da bulunan ve Beatles’ın “Lucy in the Sky with Diamonds” şarkısından esinlenilerek isimlendirilen 3,2 milyon yıllık iskelet parçası büyük bir sansasyon yaratmıştı. İyi korunagelen kalıntılar, dik yürüyüşü kanıtlıyordu. Australopithecus afarensis, insansıların (hominid) en eski temsilcisi olmuştu. Ancak uzun bir süre, 3,8 2,9 milyon yıllık olan diğer Doğu Afrika buluntularının bu tür tarafından mı temsil edildikleri ve homininilerin bu erken gelişim tarihinde, başka türlerin de bulunup bulunmadığı tartışılmaya devam edilmişti. 1996’da Australopithecus bahrelghazali’nin başlı başına bir tür olarak tanımlanmasından ve 1999’da Kenyanthropus platyops’un gün ışığına çıkarılmasının ardından, geçmiş yıllardaki çeşitlilik sorusu yeniden alevlendi. Kazakistan’da sadece birkaç gün içinde en az 120.000 Sayga antilobu öldü. Bu dünyadaki toplam popülasyonunun üçte biri demek diye açıkladı Birleşik Milletler Çevre Programı (UNEP) uzmanları. Ölen hayvanlar arasında özellikle de anne ve yavru antiloplar çoğunlukta. Hayvanların öldüğü bölge Orta Kazakistan’ın Kostanay bölgesinde yaklaşık 16.000 hektarlık bir alanı kaplıyor. Uzmanlar hayvanlar ölmeden önce çenelerinin etrafında köpük belirdiğini ve ishal olduklarını söylüyor. Dünya genelindeki Sayga popülasyonunun yüzde doksanı Kazakistan’da yaşıyor. Kaldı ki bu tür felaketler olmadan da Sayga antilobunun soyu zaten tehdit altında. Unep’ten yapılan açık Sayga antilopları: 120 bin ölü Tropikal bölgelerdeki tür çeşitliliği doğanın hazinesi olarak kabul edilir. Tropikal bölgelerdeki ağaç türlerinin sayısıyla ilgili verilerin eksikliğini dikkate alan Brunei Darussalam Üniversitesi’nden Ferry Slik ve ekibi, çok sayıda ormanla ilgili verileri bir araya getirerek değerlendirdi. Araştırmanın sonuçlarına göre HintPasifik bölgedeki ormanlar bugüne kadarki tahmin lerin aksine 19.00025.000 ağaç türüyle, en az Amerika’daki tropikal bölge kadar tür zengini. Ancak sadece 4.5006000 ağaç türü barındıran tropikal Afrika ormanları tür çeşitliliği açısından fakirleşmiş. Avrupa’nın ılımlı bölgelerinde ise 124 ağaç türü bulunuyor. Çalışma, öte yandan birçok ağaç türünün çok ender olduğunu ve yok olma tehlikesiyle olduğunu da gösteriyor. Amerikan ve HintPasifik tropikal ormanlarındaki türlerin kompozisyonu arasında çok büyük farklılıklar söz konusu, sadece çok az tür aynı anda iki bölgede de yetişiyor. Afrika ormanlarındaki biyolojik çeşitliliğin fakir oluşu, bölgedeki toplu tür ölümlerine dayanan hipotezle de örtüşmekte. Bundan Pleistosen’de (günümüzden 2.5 ila 12.000 yıl önce) ormanlık alanların dönem dönem azalması sorumlu tutuluyor. Ormanlar günümüzdeki alanlara yayılırken kısıtlı bir tür havuzundan yararlanabilmişlerdir. Nilgün Özbaşaran Dede [email protected] Tropikal ormanlarda 53.000 ağaç türü! Biyolojik sensorlar büyük yatırımlar yapılan bir araştırma alanı. Bir bakteri tarafından gerçekleştirilen renk değişimiyle okunabilen belli başlı bir gösterge ucuz, duyarlı ve basit sistemler için bir potansiyel oluşturuyor. Biyolojik sensorların en olumlu yanlarından biri çok duyarlı olmaları. Gerçi tasarlanmaları kolay değil ama üretimleri zor değil. Sonuçta kendi kendilerine çoğalıyor. Bu da maliyeti düşürerek geniş alanlarda kullanılmalarına izin veriyor, mesela mayın tarlalarındaki patlayıcıların bulunmasında kul Amerika’nın Wyoming eyaletindeki Yellowstone Ulusal Parkı’ndan bilenen süper yanardağlar sadece dünyamızda mı var? Avrupa Uzay Ajansı ESA’ya ait “Mars Express” sondasıyla geçen Kasımda alınan görüntülerde bazı bilim insanlarının büyük volkan kompleksleri olarak kabul ettikleri 40 km büyüklüğünde yapılar dikkat çekiyor. Eğer bu çift krater gerçekten de bir süper volkan ise, birkaç milyar yıl önce püskürmüş olmalı. Mars Express’in yüksek çözünürlüklü stereo kamerası HRSC’nin fotoğraflarında Mars ekvatorunun 35 derece kadar kuzeyi ve sıfır meridyeninin doğusu görülüyor. Burada göze çarpan özel bir formasyon bilim dünyasında tartışma yarattı. Hemen hemen yuvarlak olan çukurluk, Siloe Patera adını taşıyor ve 40 kilometre uzunluğunda ve 30 kilometre genişliğinde. Bu yapı adını Kastilyalı heykeltıraş ve mimar Diego de Siloe’den (14951563) alıyor. Çukurluğun içinde yine yuvarlak ikinci bir çukurluk var. Bazı bilim insanları bu jeolojik yapıyı ve bu bölgedeki benzer biçimlerin, çok alçak volkan komplekslerinin kalderaları olarak görüyor. Biçim açısından bunlar dünyamızdaki süper yanardağlarını andırıyor. Süper volkanlar güçlü püskürmelerde volkan konisi değil büyük çökme çukuru oluştururlar ki buna kaldera denir. Yanardağ alanının altındaki magma odası normal volkanlara kıyasla çok büyüktür. Süper volkan püskürmeleri dünyamızda çok enderdir ve tarihi devirlerde hiç yaşanmadı. Siloe Patera, dünyamızdaki süper volkanlara ait tipik özellikler yansıtıyor: Yerde çatlaklara ait izler ve göreceli olarak düz ve parçalanmış, üstü üste binmiş birikimler var. Bunların dışında yüksek bir krater kenarına sahip değil ama erozyon nedeniyle de alçalmış olabilir. Siloe Patera’daki en çukur yer krateri çevreleyen düzlemlerin 1750 metre altında yer alıyor. Biraz daha sığ olan çukurluk 700 metre daha devam ediyor. Yoksa Mars’ta da mı süper volkanlar vardı?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle